-->

31 Aralık 2022

31 aralık 2022

kafamda yine tuhaf şeyler oluyor. 3 ay önce ameliyat olduğum kafatasımın deri altındaki ufak kaşınmalarda, kaşırken fark ettiğim bir bezelye tanesi kadar ufak şey, o günden sonra kaşınmayı bıraktığı için ara ara unutsamda büyüdü büyüdü büyüdü ve o günden bu yana avuçiçimi kaplayacak kadar bir iriliğe ulaştı. bi kaç haftadır geceleri uyandığımda baş ağrılarım olduğunu fark edince ve sonrasındaki günlerde "acaba aslında başağrısından dolayı mı uyandım" türünde düşünceler oluşunca, geçen hafta doktora gittim ve durumu özetledim. o da "mr çekip bakalım" dedi ve 15 Ocak için mr günü aldım.
O gün gidip mr çekicem. Umarım yine tümör değildir. noolur, noolur, nooolur bu iç şişlik TÜMÖR olmasın. amin allahım.
Mr çekimi ve doktor randevusu sonrası, İstanbul'daki onkoloğuma da görünmeye gideceğim. Eylül ayındaki kontrolümde onkoloğum;
-başka bi yerde mr çekme şansın var mı?" sorusuna;
-ya aslında bu ameliyat sonrası hani ailemle yaşamaya başladığım için ve orda tek devlet hastanesi olduğu için, ben orda çekip geliyorum. ama denerim, bakarım başka yere" demiştim.
Memlekete geldikten sonra buralarda sordum soruşturdum ama mr cihazları ve elemanlar hep aynı ve çokta iyi çalışan bir şey yok cevapları alınca, İstanbul'daki özel hastanede çekmeye karar vermiş oldum. hem en azından özel hastane olunca ve mr karşılığında binlerce lira alınca, mecburen elemanları ve cihazları da, burdakilere nispeten biraz daha düzgün çalışıyorlardır diye düşünüyorum. umarım yanılmam.
biletleri şimdiden aldım. bakalım gidişimde ne olacak. (şu an bunları yazarken hafif bi baş ağrısı yoklayıp duruyor.)
------
evdeki durumlarda pek değişme yok. "insanlardan sana acınmasını beklemek boş iş dostum" cümlesine tapınmama, cümleye tapınarak kullanmama az kaldı. bu insanlardan bazılarının annem, ablam, abim gibi ailemden olmaları ise çok değişik.
gerçi ailem olmayanlarda bunlardan pek farklı değillerdi ya.. çünkü kendi gözümle görüp şahit oldum, gönlümle gördüm.
örneğin öküz herif, ben hastanede radyoterapi seansı aldığım günlerde benimle irtibatı kesmişti ve bi gün aniden radyoterapi aldığım hastaneye gelip beni o dönem evimiz dediğimiz yere götürmüştü ve akşam aldığım kemoterapi haplarından sonra uyumak için çırpındığımda, o ise ısrarla onu sikmemi istemişti. ben yapamayacağımı söylediğimde pijamalarımı indirip ölü olan sikimi ağzına atıp çiğneyerek kaldırmaya çalışmış, sikim kalkmayınca ve ben onun bu haline üzüntüden dolayı sızlamaya başlayınca beni yataktan "siktir ol git diğer odaya. sabahta çık git kuzenin midir ne boktur onun evine. senle mi uğraşacam ben ya" diyerek kovmuştu ve ben o gece diğer odaya gidip ağlayarak anca geç bi saatte uyuyakalmıştım.
şimdi dönüp geriye bakarsam; o deneyim bana "insanlar ne kadar kötü olabilirler?" sorusunun cevabını net bi şekilde vermiş bulunmakta ve onun özelindeki ilişkimde, hatanın bende değil, onda olduğuna yüzde yüz emin etti beni.
kanser tedavisi görürken sikin kalkmaması normal olmasına rağmen, birinin seks için ısrar edip durması ve sikin kalkmadığı-seks yapmak istemediğin için akşam yataktan kovulan biriysen, emin ol karşındaki kişi saf kötüdür. ondan daha kötüsü yoktur. boşuna onu anlamaya çalışma. boşuna kendini kandırma ammınakoduğumunpiçi.
----
şimdi kötü insan tanımını gerimizde bırakacak olursak diğer gelişmeler şöyle;
haftaya sınavlar başlıyor. vizeler pek kötü değildi, finaller ise, bunca salağın içinde çok zorlayacak gibi duruyor lakin inşallah yanılırım.
----
burda olup iyi kötü oğlumun büyüyüşüne şahit olmak çok hoş. kavgalarımız artık yok denecek kadar az ve hatta bazen sırf kavga etmiş olmak için atışıyoruz :))
üstelik aramızdaki ilişki baba-oğul kutsal ruh'tan, sanki yavaş yavaş bi arkadaşlığa dönüşmek üzere gibi hissediyorum. 
geçenlerde kitap okuması için verdiğim kitapları almadı ve karşılık olarak "sınıfta bi kız bi kitap verdi onu okuyorum" dedi. o anki ses tonundan ve söylerkenki tınısından, sanki kız arkadaş edinmek istiyor veya kız arkadaşı olsun istiyor enerjisi aldım.
her neyse ne ama umarım henüz küçücük olan tertemiz kalpleri kırılmaz ve bu dönemlerini güzel anılarla atlatırlar.
---
yarın 2023'e girmiş olacağız. başka da bir şey yok. 
aaa 2022 yılı değerlendirmesi yazacağım bi ara. bu yazı olmaz. çünkü şimdi aklıma geldi.

19 Aralık 2022

macbook pro alan fuckir

Bi kaç gündür içimde nedensiz bi durgunluk var. Sanki beni üzecek çok önemli bir şeyler olmuş ama henüz haberim yok ve bunu hissediyor olmaktan ötürü durgunum. Umarım beni üzecek hiçbir şey olmaz. Olmasın, Allahım amin...

Şu mecburi görevden dolayı memlekette olmanın verdiği içsel rahatsızlık bitmek bilmiyor. Mecburi görevler hep böyle kötü, bıkkın ve enerji sömürücü mü hissettiriyor, yoksa sadece ben mi böyle hissediyorum. Polisler, Pırpırlı Askerler, Milli İstihbarat Teşkilatı'nda çalışanlar, Yurt Dışı Ateşeleri, Ateş Böcekleri ve mecburiyetinden her şeyi yapanlar duydunuz beni değil mi?

Can sıkıntım bugün bitmek bilmedi ve bi ara bi kaç damla gözyaşı döktüm. Evet 4-5 taneden fazla değillerdi. Sizin canınız sıkıldığında kaç tane dökersiniz?

Can sıkıntısından hemen sonra çocukluk arkadaşlarımdan biriyle konuşurken "uzun zamandır, hatta sanırım 5 yıldır seks yapmadım ve belkide bu yüzden kendimi kötü hissediyor olabilirim" diye dert yandım ve o da bana "yapmak zorunda değilsin. seks gibi olan ama içinde seks olmayan başka şekilde gidermeye çalış" dediğinde ona "her gece osbir çekiyorum zaten. yoksa başka nasıl uyuyacağım ki?" dedim ve o da beni "belkide uyumak için değil de, sadece gerçekten zevk almak için çekmelisin" diye yanıtladı.
Bu önerisi mantıklı geldi ama zaten osbir bana zevk veren bir şey olmadı hiç ve bende zevk almak için yapmıyorum. hatta hatırladığım kadarıyla bu hep böyleydi. yani sağlıklıyken de osbiri, daha çok azgınlığımı dindirmek ve kendimi az önce tanıştığım birilerinin koynuna atmamak için kullandığım gizli silahlarımdan biri olarak kullandım hep. Hatta bu gizli silahımı bazen, az sonra yatağına girmek üzere olduğum kişinin evinden kaçmak içinde kullandığım çok oldu....
Şimdi tüm bunları geçip sonuca gelirsek; sevişmeye net bi şekilde karar vermiş bulunmaktayım ve bu kişinin cinsiyetinin önemsizliği gibi, aşık olduğum veya bana aşık biri olup olmadığını da önemsemiyorum. Evet, mermiyi sürdüm ve tetiğe basmak için eli yüzü hafif düzgün ama birazda akıllı birini kesmeye başlamış bulunmaktayım. Yarın sabahtan itibaren bu bakış açısıyla etrafa bakmaya başlıyorum. allahım affeyleyarabbülalemün...

Annem ve ablamın kavgaları bitmek bilmiyor. İlk geldiğim yıl, onlar kavga ettikçe, kavga nedenlerinin benden kaynaklı olduğunu sanıyordum ama meğer benimle hiç ilgisi yok. Çünkü yaklaşık 6-7 aydır onlarla "çay içer misin?" - "hayır" cümlelerinden başka aramızda konuşma geçmiyor ve ben evdeyken de kitap okuyup, bilgisayarda çalışmak dışında bir şey yapmadığım için kendimden emin oldum. Onlar ise beni unuttukları ilk anda, atışmaya başlıyorlar ve sonrasında da ortalıkta sikilmedik am bırakmıyorlar. Her şeye kavga ettiklerini söylememe ise gerek yok herhalde.
İki kokuşmuş yaşlı kadının birbirini incitmek için çırpınıp durmasını acınılası bulsamda, ilk zamanlar yaptığımı yapmıyor ve sadece onların bağrışlarını dinlemekle yetinip sakinliğimi korumaya çalışıyorum. Çünkü biliyorumdaki, onları ayırmak-atışmalarını sonlandırmak için aralarına girdiğimde geçen yıl yaptıkları gibi hemen beni evden kovmaya başlayacaklar. Hayır hayır hayır. Geçen yılki o salak, şimdi ben değilim...

Hayatlarımızdaki tüm hengameler devam ederken, okul olaylarım da devam edip gidiyor. Hayatım boyunca milyonlarca salak gördüm ama bunlar, hep farklı zamanlarda ve bir arada değillerdi. Fakat şimdi bir aradalar ve sınıfa girdiğim her defasında "bunca salağın içinde ne yapıyorum, benim işim ne burda" diye kendimi sıkıştırmadan edemiyorum. Yanisi; salaklara tek tek tahammül edebilirim lakin bir aradalarken çok zorlanıyorum. Allahım güzel allahım sabrımı çoğalt ve bunların salaklıklarını da azalt. lütfen. AMİN...

Geçen ay dünyanın parasını verip gıcır gıcır bir MacBook Pro aldım, şu an bu satır ları onunla yazdım.
Param bitti ühü.
Geçen ay çalışmaya da başladım. Yine online ortamdan sosyal medya işleri falan işte. Ama henüz maaşı vermediler ve ne kadar vereceklerini de bilmiyorum. Ajans sahibi eski bi arkadaşım, ona güveniyorum ama beni denetleyen göt sürekli işi eksik yaptım algısı yaratıp duruyor. Cumartesi günü ve ondan sonraki günlerden bu yana whatsapp grubunda çok fazla üzerime gelip durmaya başlayınca az kalsın bi ara dayanamayıp "sikecem yaptıracağın işi" diyecektim de kendimi tuttum.
Artık tahtam eksik olsada, aklım birazcık başımda sayılır. Çünkü mobbing mobbing mobbing mobydick yani. Kovuluncaya-iş bitinceye kadar çalışmaya kararlıyım. hem zaten kibir-onur-gurur vebilumum şeyler kimsenin sikinde değil. Yeni öğrendim. 
 


01 Aralık 2022

gelişmelerle karşınız dayım

Artık ağlayan kelimelerin bir araya geldiği hüngür hüngür dökülen cümleler kurmak istemiyorum. Çünkü bugün içimde, sevincini bulmuş ağlamayan bi palyaço var artık ve şu an kahkahaları çok fazla, tüm camlar şangır şungur.
Ağlamak zaten "ahhh canımmmm" adlı iki kelimeyi sık duymaktan başka bi boka yaramıyor. Şimdi bi kedi gibi sus ve yallayarak temizle tüm yarrralarını.

Sevdiğim insanların zor zamanlarımda yanımda olmamaları harika bir şey. en azından onları sevmemem gerektiğini öğretiyorlar bana.
ve sanırım "polyanayı zorla sikseler "iyiki kondomsuz siktiniz, 9 ay 10 gün sonra çocuğum olacak" diye sevinçten kafayı yer." modumdayım şu an.

Kalçalarımın başlangıç kısımlarının biraz üstünde iki gamze var. Az önce duş alırken, 15 yıl önce falan boşaldıktan sonra yatağından utana sıkıla çıktığım birinin, bir anda adeta büyülenmiş bir ses tonuyla, arkamdan "oha kalçalarında gamze var" dediği zaman farkına vardığım gamzelerimi ellerken olayın gerçekleştiği anı anımsadım. Üstelik kalçalarımdan dolayı iltifat edildiği için biraz yüzüm kızarmıştı. Oysa daha 3 dakka önce tanıştığım birinin yatağına girdiğim için utanmalıydım ya neyse şimdi....

Bi kaç yıl önce okul bahanesiyle Kıbrısta takılırken tanıştığımız ufak tefek bedenli, çirkin yüzlü, benimkinden daha kalın olan tok erkek sesli (Travesti Sesli) bi kız vardıya, o avukat olup İstanbul'a yerleşti ve şu an İstanbul'un altını üstüne getirmekle meşgul. Üstelik amını, oltanın ucundaki yem olarak kullanmayı öğrenmiş durumda ve bunu hayatının her alanında kullanmaktan geri kalmıyor. Hatta insanların kendisini yadırgayacağından korkmasa, sokak ortasında insanların üstüne üstüne yürüyüp o an kendisine yol vermeyen birine denk gelince de "benim amım var tamam mı? şimdi çekil kenara da geçeyim" demekten geri kalmaz.

Bu ve buna benzer diğer abartılı davranışları hakkında akıl vermemeye özen göstererek bi kaç sefer konuştuk ettik, İstanbul'a her gittiğimde görüştük ama yok. "Yollu yolunda gerek" kafasına çoktaaaan ulaşmış. Onun için avukatlık falan ise "ne iş yapıyorsun" sorusuna bocalayabildiği tüm egosuyla "avukatım. siz ne iş yapıyorsunuz? hıımm tamam." diye cevap vermek ile oyalanılacak uğraştan öte bir şey değil.
İlk davasını da aldı. Dava konusu ise "fuhşa yer sağlama" 
"Yanlış anlaşılma falan var" diyor ama aslında yanlış anlaşılma yok. Zaten o da "amaaaan banane ya, ben parama bakarım. davadan bi 5.000 alsam yeter. gerçi ilk davamın böyle olması kötü ama ne yapayım, daha yeni stajı bitirdim ve bi yerden başlamam lazım artık."
Aldığı davaları geçip, duygusal(!) bakış açısı ve yaşamının özetine gelirsek;
Salak, önüne gelen paralı adamlara amını siktirirse içlerinden birinin mutlaka onu seveceğini ve hiç olmadı, en azından amı için, yani düzenli seks için peşinden koşacağını ve hatta zamanla da kendisini terketmeyeceğini sanıyor.
Bu konuyu da anlattım ama anlamadı. Ya zaten bu işler öyle kolay olsa benim şimdiye kadar siktiklerimden kurduğum bi ordum olurdu ve hatta dakkasında Amerika'ya savaş açardım. gerizekâlı.
                        --------------
Hava sıcaklıkları hafif hafif düşmeye devam ederken, geçen hafta bi anda yeri gördü. Artık burdaki herkes gibi montlu olmasamda, bol kazaklı ve bereliyim. Oysa şu 1 ayı daha plastikten hallice basit içlik ve üstüne geçirdiğim kazak mazakla atlatmayı düşünüyordum.
Neyse haftaya mecburen giycem hardal rengi montumu ve sokaklarda parmakla gösterilmeye bile gerek duymadan az önce sıçılmış taze bok gibi yürüyerek geçip gideceğim halkın arasından. 
Ey halkım, hep beraber sıçtık.
                                                    --------------
anneme orospu demenin normalliğine ulaşmış durumdayım. henüz yüzüne karşı söylemedim ama onu her gördüğümde içimden "orospu orospu orospu" diye tekrar etmeden duramıyorum. çünkü evde olduğum sürece, kaltak sürekli peşimde ve daima kendince gizli gizli ne yaptığıma bakıp bakıp gidiyor. Oysa gizlenerek yapmasa, gizlenmeye çalışmasa bu hali beni germeyecek ama işte orospu sanki 007 James Bondvari takıla takıla sinir ediyor beni.
Üstelik dışarı çıktığımda da balkondan beni gözetleyip ne tarafa gittiğimi görüp, sonrasında da peşimden geliyor. bi kaç sefer dönüp bakarsam belki beni takip etmeyi bırakır diye dönüp eve geldim ama yok. Kaltak huyunu bırakmadı ve bırakacak gibi de değil. Bu yüzden okul olmadığı günlerde bazen evden hiç çıkmıyorum. Böylece o da benim yüzümden sokaklarda sürtmemiş oluyor. Sürtük iyice sürtmeli ama işte...
                                                        ------------
okuldaki sosyoloji hocamız, gözüme tam bir "enfes parça" gibi gelmeye başlamıştıki, şu 2 haftada adamdan soğumaya başladım. 
amerikadaki yüksek lisansı, cartı curtu bilmem nesi dışında hayatında bir şey başaramamış o cahil köylü çocuğu olarak sınıfta takılması, derste seks muhabbeti açmak istemesine rağmen sınıftaki kendisinden daha köylü kalmayı başarmış öğrenciler tarafından tersleneceğinden korkup lafı eveleyip gevelemesi gözümden düşmesine neden oldu. Ulan amınoğlu, madem uzun zamandır seks yapmadın git bi osbir çekde öyle derse gel. ama yok. kafa basmıyor galiba. her derste "amerikada bla bla, xx yerde şöyle şöyle yapardık, kızları götürürdük" gibi konulara girerek sosyoloji anlatıyor gibi davranması garip gelmeye başladı. üstelik sanki anlatacağı çok şey varmış da, bizden çekiniyormuş-bizim yüzümüzden rahat olamıyormuş gibi halleri de hiç dayanılır gibi değil.
                                            -------------------
Bu yaz evlenen 4numaralıAblam 4 hafta önce misafir olarak geldi ve hâlâ gitmek bilmiyor. Ulan kocanın yanında oturmayacaksan ne diye evlendin. Üstelik evlendiğinden bu yana şu anki gelişi 2.defa oldu ve bence bu işte bi bok var.
Umarım sonu boşanma ile biten bir şeyler olmaz. Çünkü ben her gece 3numaralıablam'ın da evlenip gitmesi için dua edip dururken, Allah'ın beni onun boşanıp geri dönmesiyle ters köşe yapmasına şu an hiç hazır değilim. allahım ne olur, hiç kimsenin yuvası yıkılmasın. hiç kimsenin yuvasını yıkma. AMİN.
                                                                --------------
Önceki yıl hastanede terapiler ilaçlar vs alırken ve bi kaç hafta sonra artık ufak ufak kendime gelip, imamın kayığına bir adım kadar uzak olduğumu iyice fark ettiğim sıralarda içimden "allahım eğer beni yaşatırsan bir kurban keseceğim" türünde dualar etmiş ve ölmemek için yalvarıp durmuştum. Öldürmeyen Allah'ıma verdiğim o sözü geçen ay tuttum ve bi kurban kestim.
Aslında daha erken kesecektim ama bizimkiler sürekli salladıkları bahanelerle, allah'ıma verdiğim sözü yerine getirmemin- kurban kestirmemin önüne geçmişlerdi. Defalarca kestim keseceğim derken, aradan 1,5 yıl geçti ve işte geçen gün onlara söylemeden, burada tanıştığım bi arkadaşla gidip hayvanı alıp, hayvan sahibine de kestirip, bir saat içindede kurban etlerini sağa sola dağıtarak sözümü yerine getirdim.
İçim rahat. çok.
                                                    



29 Kasım 2022

acilen biri beni

hayatımı, beğenilme arzusuna yenik düşmemek için harcamışım gibi hissediyorum.
her şey çirkinleşmeye hazırken, beğenilmenin sorumluluğunu taşıyamayacağımı bilerek yaşamak bir lanet
ve aslında ben koca ayak bir korkak, sorumsuzluğa aşık bir alçak.

ben kimseyi sevmeden, kimse beni sevmesin istedim ve hiç kimsenin bundan haberi olmasın diye durmadan kanat çırptım göğe
çok yükselince, kaçınmasızlıkla yere düştüm ve kollarımı kucak yapıp açtım herhangi birine
kanayan yerlerim, acıyan ruhum ve bağıran sessizliğimle sarıldım işte içinizden birine.

sorgusuz yaşanan aşklar bana pek havalı gelmez
aptal bulurum kendimi ve kendimin karşısındakini
kimse beni sevmez, kimse kendini bana vermez benim kadar.

beğenilme arzusu demiştim ya hani yukarda
işte o benim en büyük korkum. lütfen kimse beni beğenmesin. sadece sevsin.

23 Kasım 2022

kusursuz

Kendim hakkında düşünmeye başladım. Kedim değil, kendim.
nasıl biri olduğum, nasıl yaşadığım, davrandığım, davranıldığım diğer ...ğım'larım hakkında da.
insanlarla iletişim kurma biçimim, iletişimi sürdürme şeklim vs vs
ve tüm düşüncelerimden sonra şu karara vardım; ben eşsiz biriyim. kendime özel bir bakış açım var, çoğu kişinin aklından daha iyi çalışan bir akla sahibim. bedeniyle barışmış bir cüce olarak, elimden geldikçe kendimi seviyorum. hatalarım yok, kusursuza yakınım ve yakın olmak ise en büyük kusurum. kimseye göre şekil alamıyor olmam da en büyük problemlerimden biri. zaten kendimi zorlayıp şekil almaya kalkıştığımda da kırılmadan edemiyorum. denedim ordan biliyorum.
muhteşem biri olmak hayatın, allahın, doğanın, evrenin vs vs'nin bana verdiği lanet olsa gerek. yoksa neden muhteşem biri olarak yaratılmış olabilirim ki? bence dehşet bir şey bu. çünkü muhteşem olduğum için acı çektiğimi bir tek ben biliyorum.



22 Kasım 2022

Tak Fişi, Bitir İşi

Geçen hafta yeni bir bilgisayar aldım.
Yani şu 1 yılda topladığım parayı 2 dakikada harcamış bulunmaktayım. (hayrlı olsun bana ve güzel işler, güzel şeyler yapayım, yazayım inşallah) Hem zaten tek eğlencem ve iş yapabilme olanağım buna bağlıyken ne yapsaydım ki? Kısacası; İyi yaptım ve iyiki aldım. 

Artık eskisi gibi ne boklar yediğimi ve hayatımda ne haltlar döndüğünü sık sık yazmaya başlıyorum.
"başlıyorum" dedim ama aslında hayatımda öyle çokta ahım şahım bir şey olduğu yok. Her zamanki hayati konular işte. Yani bir ceylan'ın gün içinde yenmemek için diğer ceylanlardan daha hızlı koşması gerektiği ve bi aslanın aç kalmamak için kaçan ceylanlardan daha atik ve hızlı olması zorundalığı dışında bir şey yok. Hepimiz böyleyiz ya. Hayat hangimiz yorgunsa, onu yere seriyor. 

Bugün, okula başladığımdan bu yana biraz fazla gevezelik ettiğimi anlamış bulunmaktayım. Üstelik fazla olduğu kadar da gereksiz bir gevezelik. Yani sikimi kime ve hangi deliğe soktuğumu ne diye dillendiriyorum ki? değil mi ama?
Değil işte ve ben bi kaç genç kadının ilişkiler konusunda fikir danışmalarına "valla kadınlarla da erkeklerle de denedim, hepimiz aynı bokuz" diye cevap vererek ortalığı karıştırdım.
Aslında ortalığı karıştırmadım ama ben cevap verirken, o esnada bizi dinleyen yetişkinlerden biri, ben kızların yanından ayrıldıktan sonra hemen "erkek arkadaşı mı varmış" gibisinden sorguya başlamış ve kadınlarda "yok yok, sen yanlış anladın, öyle demedi" gibisinden cevaplarla geçiştirmişler. 
Ama biliyorumki, aslında soran inanmadı ve zaten bu benim ikinci vukuatım olduğu için pek inanacak değiller de. Çünkü geçenlerde de bana karı kız muhabbeti yaptıklarında "valla ben artık erkeklerle ilgileniyorum" diyerek farkında olmadan onları göt ettiğimde, şaşırmışlardı ve benden sonrada beni, sık muhabbetim olan genç kadına sormuşlar. O da geçiştirmiş falan ama bugünkü olayla anladımki, ben bu konuda sussam daha iyi. Çünkü erkekler, erkekliklerine saldırı olarak algılıyorlar.
Bu arada aslında şu bir kaç açık görüşlü söylemlerimle, onların içlerindeki ibneyi kaşıdığımı da düşündürtmüyor değiller. 
Ve evet, tüm bu soruşturmaları yapanlarında aslında ibne havaları var. Yıllardır bastırmakta oldukları, baskınlıkları yetmediği için de bi ihtimal boyunlarına 300 kg'lik ağırlık bağlayıp denizin dibini boylattırırcasına içlerine attıkları DEVASA İBNELİKLERİ var.
Bu olaylar benden habersiz gerçekleşirken, bugün bende 48 yaş büyük olan sınıf arkadaşım beni yalnız yakaladığı ilk anda "olm sen ne diye böyle böyle deyip duruyorsun. bak burası küçük bi yer. boş ver kimseye söyleme. bak oğlunda varmış? millet anlamaz bunları sana belki zarar bile verirler. zarar vermeye, bi şey yapmaya bile kalkışırlar. boş ver kapat konuyu, açma bi daha" diyerek beni uyardı.
Ciddi şefkatli arkadaş ses tonuyla şu an aklımda olmayan daha nice cümlesinden sonra ikna oldum ve evet, bu konuyu kapatıyorum. içimdeki ibneyi, sığ su da boğmaya kararlıyım. en azından bi süreliğine böyle yapmak benimde sakin bi hayat yaşamama yarayacaktır.
Çünkü hayatımı adadığım herkesten götüme tekme yemişken geldiğim burada, sakin bir hayat yaşayabilir miyim denemesi yapıyorum ve ne olursa olsun buna devam edip, en azından okul bitinceye kadar yerimden kıpırdamadan buralarda kalmaya çabalayacağım. Bakalım nasıl olacak, yapabilecek miyim.

Şimdi tüm bu götverenlikleri geçersek, buranın havasına alışmaya başladığımı da söylemeliyim. Yani evet bugünkü olaydan dolayı şu an gergin olsamda, aslında sakinliğin kendi elimde olduğunu da biliyorum. Bunu inatla devam ettirebilmek ve olmuş olanların defterini kapayıp, sanki hiçbir bok olmamış gibi küçük hayatıma odaklanarak yaşamalıyım. Zaten yapacak başka bir şey yok. Ne yapabilirim ki?
            
Şimdi yukarıda yazdıklarımı geçip gerçek romantizm dalgasına gelirsek; Burada da eşcinseller sadece yarrak ve göt peşindeler. Bu yüzden İstanbul gibi büyükşehirlerde kullanılan "gel sikeyim" ile "gel sik" cümleleri, uygulamalarda tanıştığım insanların gönderdiği mesajlardan eksik olmuyor. Kültür farklılığı, daha sakin bi hayat arayışı, sarılıp uyunacak bi kucak gibi şeyleri arayan merhametli ve şefkatli bakışları olan insanlarla tanışacağını sanıyorsun ama yok. O sadece benim sanmalarımdan ibaret.
İnternet dünyayı köye çevirdi diyeceğim ama aslında internetin günahı yok, çünkü bok her yerde boktur ve insan neyse öyle davranarak yaşıyor. İnsanların taşralığı da sadece toz-toprak ve taşlarından ibaret kalmış. Yani dünyanın öteki ucunda olduğu gibi burda da herkes siki elinde veya pantolonu dizinde domalmış halde yaşıyor. Kimse; iki bakışmanın, içten sıkı bi sarılmanın, güzel kelimelerin toplandığı cümlelerle ilgilenmiyor ve benim gibi iflah olmaz romanTİK'ler boş boş yaşayıp gidiyor.
Özetle buralarda "Tak fişi, bitir işi" mantığına çoktaaaaan teslim olmuş.


20 Ekim 2022

ne deliye ne veliye

4numaralıablam evlenip gittiğinden bu yana, koca evde ben, annem ve 3numaralıablam yalnız kaldık. Benim de okulum başladığı için, onu bahane ederek sabahın köründe kendimce yaptığım kahvaltının ardından kaçarak çıktığım eve, akşam geç saatlerde döndüğümü göz önüne alırsak; annem ve ablamın evde bsaçbaşa kaldıklarını söylemek daha doğru olur.
(Biri 45 yaşında, biri 85 yaşında olan bu iki kokuşmuş kadın, her an ve her şey için kavga edebiliyorlar.)

Geçen aylara kadar evdekilerin kavgalarına şahit olduğum zaman aralarına girip evde kavga istemediğimi söylediğimde, bu defa da benimle kavga edip, kavga etmek yetmeyinceyse beni evden kovmaya ve ben kovmalarına karşılık sert tepki verince ise 2numaralıabimi çağırıp, ben ve onun arasında büyük bi harp çıkarıp beni ona kovdurtmaya çalıştıklarından dolayı, artık ablam ve annem birbirlerini öldürseler dahi, öldüklerine emin olup cesetleri de iyice soğuyuncaya kadar onlardan uzak durmaya karar vermiş bulunmaktayım.
Zaten benim, ne olursa olsun onların arasına girme-meme tutumumdan sonra kavgaları azaldı diyebilirim. Ya da ben kavgalarını görmediğim-şahit olmadığım için azaldı sanıyorum ve belki de aslında onlar bana, abimi katmak istedikleri bi oyun oynuyorlardı ve ben kendimi onlardan uzak tutunca oyun da bitti. (Açıkçası onlarla iç içe geçtikten sonra, tüm söylem ve eylemlerinin büyük bir show olduğuna inanmış ve bu inanışımla da, davranışlarını anlamlandırmaya başlamış bulunmaktayım.) Dolayısıyla izleyicisi olmayan bir oyun da mecburen sahneden kaldırıldı.
Tabii bu "gösterileri"n sadece bizimkilere özel olmadığını ve sosyal tabakaların hepsinde oynandığını, küçük büyük ayırmaksızın tüm topluluklarda, kendilerinin durumlarına özel olarak farklı farklı gösterilerinin var olduğunu da düşünmekteyim. Yani insanlar bazen işleri, kendi istedikleri raya sokmak için ortaklaşa bir oyun sahnelerler ve herkes rolünün hakkını fazlasıyla vermiş olarak hayat devam eder, bu arada dürüstlük-doğruluk-ahlaki gelişmişlik gibi safsatalarla aralıksız olarak yıllardır yıkandığı için artık çakıl taşlarına dönüştürülen o kocaman kayalarsa; süzgeç deliğinden elenmişcesine, kendini toplumun dışına atarak kalabalıktan ayrılıp uzak diyarlara çekip giderler. Çünkü hayallerinde; uzak diyarlarda dürüst, doğru ve ahlaklı bir yaşam sürdürmekte olan bir toplum vardır ve topluluktan atılmış olduklarının farkında olmadan, kendi kurdukları hayalin peşinde bir ömür yaşamaya başlarlar.
Bazıları; bu hayali, aslında kendilerinin kurduğunu anladığında acı çekmeye başlarlar ve acılarına son vermek için ait oldukları topluma tepki olarak "yenilgiyi kabul ettim" dercesine pes edip yaşamlarına son verir
Bazıları; yaşamaya bahane olsun diye, kurdukları bu hayalin peşinden inatla gitmeye devam eder
Bazıları, bazıları, bazıları...
Bazılarıysa işte benim gibi, dönüp sıçıldığı toprağa gelir ve geldiğinde anlarki aslında kafasındaki o güzel dünya ve güzel insanlar, güzel kafasındaki kendine özgü birer hayaldi. İşte tam da bu anda büyük bir hayal kırıklığı yaşar ve eğer olurda korkaklık edip intihar etmek veya dönüp kaçmak gibi bir eylem gerçekleştirmezse; peygamberlerin, budaların, matrix'lerin, fahişelerin, alimlerin, zabitlerin ve zahitlerin kurtaramadığı bu kokuşmuş bedenleri anlayarak, içlerinde debelenerek yaşamaya başlar. 
Ben, sondaki BAZILARI'ndanım.

Tüm anlattığım durumlar, herkes için acısız ve doğal bir yaşam ortamı varmış görüntüsü sergilercesine toplumlar ve nesillerce de sürer gider. Ama ben etkileşimden uzak durunca, oyun kendi içinde boğulurcasına kalakaldı. Üstelik izleyicisiyle etkileşime girilerek sahnelenen bu oyundan uzak durmamın sonucunun bana zihinsel ve fiziksel olarak olumlu etkileri olduğunu söylememe gerek yok her halde. Hatta şu an yeri gelmişken, buraya özel olan "ne deliden göt al, ne de deliye göt ver." deyimini söylemenin de tam zamanı.

01 Ekim 2022

yine aylardan eylül

Eylül ayı benim için biraz koşuşturmalı geçtiği ve zaten aylardır bilgisayarım çökük halde olduğu için ne yaptım, ne ettim paylaşamadım. Oysa yediğim bokları paylaşsam iyi ederdim. Çünkü yazma hevesimi dindirmek için kurguyla karışık yer yer fazlasıyla abartılı, samimi ve içtenlikle, kendi ve hayatıma girenlerin yalan tarihini tutarken çok rahatlıyorum. Bundan dolayı da yazmayı, sanırım ölünce bırakacağım. 
Şimdi geçen ay'a dönersek şöyle oldu:
1-Kontroller için yine İstanbul'a gittim. 1 haftalık koşuşturmalarda her iki hastaneyi de ziyaret ettim, doktorlarımı gördüm ve kontrol sonrası her ikisinden de aynı dönüşü aldım; sonuçların iyi görünüyor. kemoterapiye ara verelim, epilepsi ilacına devam edelim, kontrol aralığını 3 ay daha artıralım. bu yüzden 6 ay sonra mr ve tahlillerle yine kontrollere gel.
İki hastanenin de aynı cevabı verip, aynı yönlendirmede bulunması içimi rahatlattı. Bu yüzden hemen dönecekken 1 hafta gezip tozduktan sonra meme'lekete döndüm...

2-İstanbul'a gittiğimin ilk günü Öküz Herif'le yaşadığımız eve gittim "hastane kontrollerime geldiğimi ve eğer mümkünse 1 hafta kalıp kalamayacağımı" bana tam açmadığı kapı aralığından sordum ama o; net, yersiz biriktirdiği öfkeli tereddütsüz kızgın ses tonuyla "hayır kalamazsın. hiç arkadaşın yok mu? siktir git arkadaşlarında kal. ardahanlı annen vardı ona git" dedi. Oysa ben, bi ihtimal artık onun bana karşı haksızca biriktirdiği öfkesini yendiğini ve bu görüşmediğimiz süre içerisinde, biraz da olsa ona baktığım yılların hatrına beni belki şimdi içeri alacağını ve en azından "nasılsın" adlı basit bir soru soracağını bile düşünmüştüm. Fakat kafamdaki ona ait bu basit olumluluğun, gerçekte şu an esamesi bile yoktu...
Şaşırmış halde dönüp gidecekken, milyonsaniyeden daha kısa bi anda "kendimi biraz acındırırsam belki hadi kal" diyeceğini düşünerek acındırma numarası yaparak "sadece bi hafta" diye cümleme tüm zavallılığımı boca ettim ama o, tüm zalimlerin "acınacak birini gördüklerinde kırbacı daha sert vurmaları gerektiği yasası" uyarınca, ruhsal elindeki kırbacı, bedensel gözlerinden fışkıran "bana muhtaç biri var, o zaman bu fırsatı kaçırmayıp bir hamamböceğini ezer gibi hemen ezmeliyim" adlı bakışlarından okudum ve okumam biterken o da "hayır dedim, siktir git" cümlesini kafamın içine büyük harflerle kuruverdi.
Ona, bana hakaret ederek ezmesi için bir kaç yalvarma daha sundum ve o da sunumlarımı hiç red etmeden, beni hakaretlerine bulayıp ezerek, son cümlesinde ise aralık kapıyı suratıma büyük bir zevkle çarpıp üst kilitlerini de kitlediğini anladığım mekanik sesler eşliğinde def ederek kabul etti..

İki gün sonra yine eve gittim ve bu sefer evde Öküz yoktu, onun daha önce benimle "arkadaş" olarak tanıştırdığı Özbek Genco vardı. Kapıyı açtı içeri girdim, birbirimizi sorduk ve işte sağdan soldan lafladık. Genco bana benziyor;benim gibi ince beden, benim gibi esmer, benim gibi kıvrak beden hareketleri, benim gibi her şeye her an gülümsemeye hazır ağzı ve benim Öküz'le tanıştığım ilk zamanlarımdaki gibi ezik.
Biraz konuşturdum ve hangi boku yediğini anladığımı belli etmek için "siz Öküz'le sevgilisiniz değil mi" diye soru verdim ve o bi anda şok olmuşcasına "yok yok yok. o hiç yakışıklı da değil. hep şişkoo şişko. ben sevmem böyle çok şişkoları. benim sevgilim var, şimdi dışarda. zaten biz bu evi onla kiraladık." diye başlayıp devam ettirdiği bir sürü yalanıyla paniklemişcesine konuşmaya başladı. Gülümseyip konuyu değiştirdim ve sonrasında da çıkıp gittim.
Zavallı öküz, maddi anlamda her an kendisine muhtaç kalabilecek kadar ayakta durabilen ama buna rağmen güçsüz kalacağı için çekip gitmeyen herhangi birilerini hayatına alıp onu ruhsal, zihinsel, bedensel ve olabildiği kadarda maddi anlamda iyice sömürüp hiçbir şeyi kalmayıncaysa sokağa atacak yeni bir bedenle tanrılık kompleksini tamamlayabileceği yanılgısına kapılmış halde yaşıyor.
Bu tespitimde yanılmak isterdim ama geçmişteki ayrılıklarımız sonrasındaki takıldığı tipleri ve profilleri düşününce, aslında bunların hiç değişmediğini şimdi daha iyi görebiliyorum. Çünkü o bir sünepe olarak, ezik bir şekilde yaşarken yanında daha güçlü birinin olmasına tahammül edemiyor ve tamda bu yüzden, takıldığı kişi ufak bi toparlanıp hayatının iplerini eline aldığı zaman hemen harekete geçip ona düzenli aralıklarla aşağılayıcı davranışlarda, sözsel şiddette, küçük düşüreceği zihin oyunlarında, ufak hediyeler verip sonraki günlerde ise hediyenin karşılığını fazlasıyla beklediğini ima etmeye ve daha sonraki günlerde ise açıkça söylemeye başladığı davranışlarda bulunmaya başlıyor. (Bunu yıllarca bana uyguladığı için, şu anki hayatımda bana hediye ettiği hiçbir şey yok. Çünkü hediye olarak verdiği şey kırılabilecek bir eşya ise, karşılığını istediği an gözünün önünde kırmışımdır, kırılamayacak bir şey ise çöpe atmış veya başkalarına hediye diye verip hayatımdan çıkarmışımdır.)
Zavallı Özbek Genco nasıl bir canavarla karşı karşıya olduğunun farkında değil ve kültürel seviyesi de bunu anlamaya hiç müsait değil. Umarım yaşayacağı sinir harplerinden sağ kurtulur ve hayatına sağlıkla devam eder. Çünkü içine düştüğü, teslim olduğu karanlığın farkında değil.)

3-İstanbul'da kaldığım süre içerisinde Ardahanlı annemde kaldım ve kaldığım süre boyunca kendimi hiç borçlu hissetmedim. Oysa eskiden borçlu hissederdim. Galiba bunun nedeni önceki aylarda onunla gerçekleştirdiğimiz telefon konuşmalarından birinde ona dediğim "hayatında, karşılık beklemediğin hiçbir konuşman yok. benimle bu şekilde konuşmanı sevmiyorum"du. 
Evet o cümlelerim işe yaramış ve benimle konuşurken cümlelerini seçtiği çok belli.
Çocukları ise iş güç peşinde koşturuyorlardı. Hatta zamanında benim elinden tutup anaokuluna götürdüğüm kereta büyümüş de şimdi lüks bi restoranda garson olarak çalışıyor. Bana "abi boşver memlekete gitme! gel bizde kal. zaten ağzında iyi laf yapıyor, ben sana bizim orda iş ayarlarım. sende bi kaç haftada iyice ortamın dilini kaparsın. deli gibi para kazanırsın. ben bile şu an aylık 15.000 alıyorum"dedi. Güldüm ve "yok yav. ben bi müddet bizim oraları deneyeceğim. bakalım neler oluyor. hem olmazsa nasılsa döner gelirim. ama şartları iyice zorlamadan, olacakları ve olabilecekleri son damlaya kadar görmeden şimdilik gelmeyeceğim" dedim. 
Gerçekten de böyle düşünüyorum. Belki bi gün yine İstanbul'a dönerim ama bu dönüşüm, memleketten tamamen umudumu kestiğim zaman olacak. Şimdilik ufuk az olsa bile görünmeye başladı.

4-Kayıt falan oldum okula. Belge teslimleri, ders muafiyetleri falan derken her şeyi bitirdim ve okul başladı bile. Daha önce adalet okuduğumdan dolayı, şimdi muaf olduğum ders fazla olunca, haftanın iki günü yalnız derslerim var ve okul havasına pek girmiş sayılmam. Onun için sosyoloji hocam'a "hocam ders anlatışınızı çok sevdim. diğer sınıflardaki derslerinize de katılmak istiyorum" dedim, olur dedi. Yakında hocanın kuyruğuna dönüşeceğim. Kerata çok da sevimli bi tip. ısırırım :)

5-Bi kaç tanışma amaçlı flört denemesi yaptım ama şimdi tek tek saymak istemiyorum. Fakat bunları yaşadıkta sonra bi daha emin oldumki salak sevmiyorum, tahammülüm de yok. Ne aradığını, istediğini bilmeyenlerle vakit harcamak istemiyorum. Kimseyi eğitip sokağa salacak vaktim de yok. Ayrıca tip hoş olsada zihinsel gelişimini tamamlamamış, parası dışında hiçbir şeyi olmayanları da beğenemiyorum. Bundan artık iyice emin oldum.

6-Annem ve 3numaralıablam'la konuşmayı kestiğimden bu yana huzuru buldum, evde bol bol kitap okumaya başladım. 
Sanırım uzun zamandır hiç bu kadar kitap okumamıştım ve bu uğraşım beni çok mutlu ediyor.

28 Eylül 2022

Sınıfsal Şeyhler

Kovulmama rağmen, gösterdiğim "kalma çabalarım"dan biri olan burada okul okuma olayımı bu hafta hayata geçirdim. Kayıtlar, belge teslimi falan derken Pazartesi günü resmi olarak İletişim Fakültesi-Gazetecilik bölümüne başladım ve dün de sınıftaki zorbalarla ilk kavgamı ettim.
Kavgaya geçmeden önce sınıf hakkındaki düşüncelerimi klavyeye alayım;
Sınıfta benimle beraber 5 ibne daha var. Bunlar kendilerinin farkındalar mı bilmiyorum ama bence zaten yeryüzünde ve gökyüzünde ve denizaltında kendisinin farkında olmayan hiçbir götveren-götsiken yoktur. Kendini kabullenmek zorlu bir süreç, uzun bir yol, "evet göt sikiyorum-veriyorum lan ben" diyebilmek büyük göt istesede herkes eninde sonunda o yolu saklanarak değil, güneş batmaya yakınken de olsa ortalayarrak yürümeye başlıyor.
İbnelerimiz ise şöyle. (kendimi anlatmama gerek yok, beni biliyorsunuz zaten.)
    a) ibnelerden biri uzundan biraz kısa saçlı ve saçlarını, tel bağlayarak arkaya doğru topluyor, toplanan saçlarınıysa, kendisini küçük bir dişi tay kuyruğuna dönüştürürcesine bağlıyor. Yaşı 27-30 gibi. Esmer fakat yinede parlak teni, düzgün ince kalkık burnu, göbeksiz fit duruşunu öne çıkarmak istediği yürüyüşü, bir kaç kıla dönüşmüş kesilen tüylerden ibaret sinek traşı, düzgün türkçesine rağmen önüne geçemediği yer yer şiveye kaçan konuşması, her derste mutlaka "ben bunu biliyorum" adlı kendisinin de boş biri olmadığı izlenimini vermek için hocaların cümlelerine eklemeler yapmasıyla sınıfın tiksinileni olarak görülüyor. 

    b)bilirsiniz, allah tüm ibneleri şehirli olarak yaratmamıştır. şehirli ibneler kadar şehirsiz köylü ibnelerde vardır ve hep olacaklardır. Bu ibnemiz Hakkari'li. Pardon HAKKÂRİ'li.
Evet "nerelisin?" denildiğinde, size karşılık olarak; kaz tüyü kadar yumuşak, pamuk şekeri kadar tatlı, deli bal kadar sarhoş edici yumuşak ses tonuyla HAKKÂRİ diye yanıtlar ve siz, şehrin içindeki şapkalı A'nın sizi alıp çok uzaklara götürdüğünden habersiz aval aval yüzüne baka kalırsınız. 
18 yaşı, esmer, henüz kıla dönmemiş tüylü yüzü, kocaman ağzı ve ağzından dışarı taşan büyük beyaz dişleri, gülümsemeye hazır belirsiz çekiklikteki gözleri, ince kollarının devamı olan ipince parmakları, rüzgârsız bir havada sessizce daldan dala konarcasına uçan kuş taklidi yürüyüşü, öne taradığı kumral saçlarıyla o bir gazeteci adayı. kimbilir belki önümüzdeki yıllarda Oral Eğin'in tahtına varis olur. Çünkü ablası onun araştırmacı yönü olduğunu, oldu olası merakının bitmek bilmediğini söylemiş ve o da tercihlerini, ablasının yapmasını istemiş ve işte aramıza katılmışmış.

    c)Bir işadamının, deve kirpiği gibi kirpikleri ve estetikli bir burnu var ise kesin gaydir. Bir an önce erkek olmak isteyen ergenlere özel o, her gün traş olan gençliğinin ateşi hâlâ yüzünden okunuyor. Zaten "her gün traş olduğu için, yaşından çok önce çıkartılan sert ve gür bir sakalla erkek olunmayacağını"da insan işte böyle 35'ine falan geldiğinde anlıyor. Bakışma konusunda sıkıntısı var, ya da bir geyle bakışınca, kendisinin de gey olduğu anlaşılır diye çok korktuğundan hemen gözlerini kaçırıyor. Sanırım evli ve 2 çocuğu var. İşi gücü yerinde ama derste hocanın "niye okuyorsun" sorusuna "diplomamız olsun diye kaydoldum" demesine rağmen, ibne olduğu için gençlerin enerjisini soğurarak yaşayan yaşlı ibnelerden olduğunu düşünüyorum. 

    d)23 yaşı, beyaza kaçan kumral teni, mavi olmayan ama karışık renkli olmasından dolayı ilk bakışmada mavi gözlü olduğu sanılan bu geyimiz, yanındaki sıra arkadaşına bir ahtapot gibi sarılmaktan, dokunmaktan, sürekli bacağını değdirmekten, herhangi bir şekilde elini tutmaktan geri kalamayan halleriyle benden "gizli ibne" veya "henüz kendisini keşfetmemiş yarrak hastası" etiketini yedi bile.
Böyle diyorum ama sıra arkadaşının da fazlasıyla abartılı erkeksi duruşu, sınıfın ağası rolüne bürünüşü, racon kesmeye hazır havasıyla etrafındaki dişil enerjiyi çekmekten geri kalmıyor. Dolayısıyla birinin diğerine dokunmadan edememesi de biraz normal.

Bunları böyle sıralamışken kavgamı da ekleyip bitireyim:
Kavgayı tabiki sınıfımızın erkeğiyle yaptım, çünkü Hakkârili olan çocukla hepimizin içinde "sen niye böyle konuşuyorsun" diye dalga geçti ve herkes gülerken, Hakkarili o sırada yerin altına girip çıkmakla meşguldu. Bende bunun üzerine "niye dalga geçiyorsun" gibisinden başlayınca bi ağız dalaşına girdik ve bunun diğer saxocuları da onun tarafını tutunca olay biraz büyüdü ve biz laf atışını uzattık. Ben alttan almayınca biraz büyüdü olay ve sonra sınıfın da zaten bu çocukları sevmediği gerçeği ortaya kızlardan birinin "ya ne bu ya, her derste herkese laf atıyorsunuz, derste dikkatimizi dağırıyorsunuz, arkamızdan fingirdiyorsunuz, sizin yüzünden derse katılım sağlayamıyoruz" demesiyle ortaya çıktı. Olayı ise kapattık ve açılmadı bi daha.

Son olarak ise sınıftan, daha önce kürdoloji okumuş bi kızla hemen kanka olduğumuzuda belirtmeliyim. Zaten geyler ve kızlar iyi anlaşır veya iyi kavga ederler. Biz şimdi iyi anlaşıyoruz ve sürekli yan yanayız. 
Yan yanayız dedim ama galiba bundan sonra 3 kişi olarak devam edeceğiz, çünkü Hakkariliyi savunduğumdan bu yana o da bize katıldı ve sürekli peşimizde. Bende o değil de, biz onu çağırdığımız için geliyormuş gibi olsun diye "hadi gel hava alalım" vs gibi cümlelerle onu destekliyorum.

25 Ağustos 2022

yüksek yüksek tepelere ev kurup, aşrı memlekete kız kurusu versinler

Geçen yıl “sıcak aile yuvamıza davet ediliyorum” sanarak döndüğüm evimize gelişimden bi kaç gün sonra “artık gitmem gerektiği konusunda” bana baskı uygulamaya başlayan aile bireylerimizle gerilimimiz gittikçe arttı ve bi kaç hafta sonra 4numaralıAblamla olan tartışmalarımızdan birinde bana söylediği;

-bu internet, telefon ne pislik varsa hepsi sende
-benim işim bu. hırsızlık veya daha kötü bir şey yapmıyorum, yıllardır ekmeğimi bunlar sayesinde kazanıyorum
-sıs sıs ekmeğini kazanıyormuş! 24 saat elinden hiç düşmüyor öyle!!
-ya elimden düşmüyor da ne olmuş sanki? hepiniz biliyorsunuz benim işim bu, yıllardır bana gelen işleri bunlarla takip ediyorum
-he he iş yapıyormuş, bu telefon internet sana kafayı yedirdi, ne şeytanlıklar varsa bunlardan öğrendin. 
-ya ne kafa yedirmesi, ne şieytanlığı? ne saçmalıyorsun? Sende biliyorsun ben bunlarla iş yapıyorum iş!
-he he iş yapıyorsun
-iş yapıyorum tabii, senin gibi gece yarılarına kadar internette sevgili arayıp bulduklarımla da sabahlara kadar yazışıp, saatlerce konuşmak için kullanmıyorumki” diye karşılık verdim ve o anda, evdeki herkesi büyük, ağır ve sonsuz bir sessizlik kapladı. Bi kaç saniye sonra “sessizliği bozmazsam, asla bitmeyeceğini anlayınca”ysa şöyle devam ettim;

-tabiki de sevgilin olacak, bu yanlış değil. yanlış birşey yapmıyorsun.  Zaten yaşın oldu 40! Artık bi şekilde bi yerlerden birilerini ayarlaman, sevgili edinmen ve kendine yuva kurman gerek. Ama telefonu, interneti sen 24 saat bu amaçlarla kullanıyorsun diye, bana sanki yanlış şeyler yapıyormuşum gibi suçlayarak bağırıp çağırarak konuşamazsın. hepiniz biliyorsunuzki, beni evden kovduktan sonra bende ekmek paramı bunlardan kazanmaya başladım. ekmeğimi böyle kazandığımı bilmenize rağmen sanki kötü bir şey yapıyormuşum gibi konuşarak beni ayıplama hakkın yok! Benim işim bu! ve çok şükür yıllardır ekmeğimi bunlardan kazanıyorum 📱💻⌚️
... demiştim ve o andan sonra evdeki herkes, sanki az önce hiçbir şey konuşulmuyormuş gibi gündelik hayatına dönüvermişti.

Bu konuşmadan sonra telefonu ve bilgisayarı daha çok kullanmaya başlamış ve hatta işim olmadığı zamanlarda bile nerdeyse elimden hiç düşürmez olmuştum. Ablam tarafında ise bi anda farklı gelişmeler ortaya çıkmış o ay, Ablam’a bi anda güya görücü gelmiş, bi kaç hafta sonraysa istenmeye gelinmiş, sonrasındaki haftalardan birinde ise apar topar nişan yapılmış ve işte şimdi de düğünüydü...
yani özetle; 4numaralıAblam bu haftasonu evlenip kocasıyla aşrı bir memlekete gitti. Evdeyse ben, annem ve 3numaralıAblam kaldık. Bakalım bundan sonraki süreç nasıl ilerleyecek, zaman neler doğuracak.

16 Ağustos 2022

YAZIYOR YAZIYOR YAZIYOR

Bilgisayar çöktüğünden bu yana buraya, yani Ağlama Duvarı'ma daha az uğruyor ve hatta yer yer hiç uğramıyorum. Ben gelip buralara içimi dökmesem bile hayat durmayacak şekilde devam ediyor. Yani hayat durmadı, sadece bilgisayar çöktü o kadar.
Peki bilgisayar çöktükten sonra "neler oldu, oluyor, olacak" cümlelerinden oluşan sizin için basit ama benim için hayati sayılan ve "herhangi biri sorsunda konuşmaya başlayayım" diye cevaplamak için can attığım soruları ise, beni daha iyi duymanız için soyunmaya başlayarrak anlatıyorum;

1-Ablam(4numaralı) bu hafta sonu evleniyor.
Geçen ay beni evden olabildiğince uzak tutmaya çalıştıkları aktraksiyonlar arasında yapılan gereksiz nişan olayları falan derken, önceki hafta da ben kontrollerim için İstanbul'dayken koca adayıyla başbaşa daha iyi vakit geçirip birbirlerini tanısınlar diye resmi nikah kıydılar ve bu hafta sonu da telli duvaklı, yalandan ağlamaklı bir merasimle artık özgürce seks yapabilecekleri bir hayata adım atıyorlar. "hızır evliliği" dediğim bu işi başlatanın ben olduğumu, en başından ve tüm detaylarıyla uzun uzun anlatmak isterdim ama bulduğum şu kırık dökük bilgisayardan çıkan tıkırtılar yazmaya dair olan heves mevesi bırakmadı. Ayrıca kendi klavyene alışmak denilen bir şey varmış, onu da anlamış bulunmaktayım.

2-Üniversite kazandım, bu yıl yine üniversiteli oluyorum. (iletişim fakülesi-gazetecilik bölümünü kazandım)
Geçen yıldan bu yana mecburi olarak eve kapanmışken ve kendimi oyalamak, aile içinde oynadığımız Zihinsel Olimpiyat Oyunları'nda mental olarak çöküp bunun sonucunda da fiziksel olarak bileklerimi kesip kendime zarar vermemek, herkesin bana karşı bir olup gösterdikleri psikolojik yıldırma politikalarına yenildikten sonra  yaratılan gerginlik anında içlerinden birine saldırıp resmi olarak da "huzur kaçıranın teki" etiketiyle adlandırılmamak, yıllar önceki çaylak zamanlarımda istenmediğim yüzüme açık açık söylendiğinde, istenmediğim için kötü davranıldığında yaptığım gibi uzaklara gidip köksüz bir kurumuş zeytin ağacı gibi tek başına yaşamayı tercih etmemek için, büyük içsel bir başkaldırıyla başımı alıp tüm sınavlara vurdum ve sınav günlerine kadar da kendimi çıkmış sorular ve benzer soru kitapçıklarıyla meşgul tutarak tüm dikkatimi girebileceğim sınavlara vermiştim.
Zihinsel kaçış oyunu saydığım bu sınavların sonuçları da iyi gelmeye başladı ve bunlardan biri de tabiki üniversite sınavıydı.

Dün tercih sonuçları da açıklanınca, beni kızdırıp kendileri için beşpara etmez psikolojimi alt üst ettirip sahip olduğum iki çaputu sırtımdaki çantaya atıp ebemin amına gitmek yerine, burada kalmaya dair tek çıkış kapımın da bana sonuna kadar açıldığını görüp sevinçten, kendime yakın saydığım bir kaç tanıdığıma haberi, ekran görüntüsü eşliğinde whatsapp'den şu şekilde uçuruverdim;
Her şeyi geride bırakarak küçük bir anadolu kasabasına yerleşip gazeteci olmaya karar vermişimdir :))

3-İnternetten ufak bi sosyal medya işi buldum. Onunla geçinip gidiyorum. Aynı zamanda 2 yıllığına geçici de olsa emekli de olduğum ve Recep Tayyip Erdoğan babamız, biz emeklilere sahip çıkıp maaşımızı 3.500 TL yaptığı için para biriktirebildim. Bu konunun yanisi şu ki; az sonra işsiz kalsam, beni 3 yıl idare edecek parayı biriktirmiş durumdayım. 
Ve evet, para biriktirme işini sevdim. Tam bana göre bi olaymış. Hem sular akarken, bidonumu doldurmayıp ne yapacağım ki?

Şimdilik böyle durumlar. Eylül'de yine İstanbul'a kontrollere gidiyorum. Bu seferki kontroller, genel sağlık durumum ve bundan sonraki süreç için daha net sonuçları edindirecek bana. Dualarda buluşmayı unutmayalım. 

13 Ağustos 2022

kuru yaprak

Orda öylece yaşar gidersin.
Kimsenin hayatına dokunmadan, kimse senin hayatına dokunmadan.
Tıpkı ıssız dağ başındaki o yaban otu gibi.
En uzak deniz kıyısındaki kum taneciklerinden biri gibi.
Rüzgârlı ilk havada, dalından hemen kopmaya hazır o kuru yaprak gibi.
Anlatacak onca hikâyen olmasına rağmen dilsizmiş gibi
ve en ufak tıkırtıya bile hasret olmana rağmen, hiçbir şey duymayan bi sağır gibi öylece yaşar gidersin..

19 Temmuz 2022

Toksik Ailem de olan bitenler

-Geçen aylarda bilgisayarım çöktü ve hâlâ yapamadım. Bu yüzden yazmak istediğim her şey daha yazamadan kaybolup gitti hafızamdan.
Bu arada ise bir çok gelişme oldu, oluyor, olmaya devam ediyorlar.

-Mutsuzluğuma rağmen mutluyum ve çabam kendimi iyi hissettirmeye-etmeye odaklanmaya döndü. Yani artık "canımı bile versem değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek en iyisi" diye düşünmeye başladım ve bu beni otomatikman daha rahat hareket etmeye, daha özgürce hissetmeme neden oldu ve bende olmamasına rağmen bana daha bilgece bir görüntü de kazandırdığını düşünüyorum. Oysa hâlâ o eski aptalım, benden başka kimsenin akıllanmadığımdan haberi yok.

-Evdekilerle konuşmayı tamamen kestim. Çünkü ne yaparsam yapayım sonunu kavgaya bağlıyorlardı ve ben artık kimseyle herhangi bir basit nedenden dolayı bile olsa atışmak, çatışmak istemiyorum. Bu yüzdende sırf sessizliğimi bozmak için ortaya attıkları beş para etmez soruları karşısında dahi sessiz kalma hakkımı kullanmaya başladım. Ama buna rağmen inatla soru sormaya, cevap almaya çalışıyorlar ve ben bunu da kesmek adına evdekilerle hiç karşılaşmamak için gün boyunca dışarıda geziniyor, çocukluk arkadaşlarımın işyerlerine misafirliğe gidiyor, internetten bulduğum ufak sosyal medya işlerine odaklanarak vakit geçiriyor, evdeyken ise odamda durmadan kitap okuyorum. 
-Tüm bu sessiz kalma savaşıma rağmen, onlarda benden altta kalmıyorlar ve benden daha çok inatçı olduklarını göstermek ve evde kendi borularının öttüğünü kabullendirmek adında, yanıtlarının sadece "evet-hayır"dan ibaret daha basit sorular olan "yemek yedin mi","yiyecek misin" türü sorular sormaktan geri kalmıyorlar. Bende tabii her defasında "evet, yedim. sağ ol" diye yanıt veriyorum. Böylece yemek yedirdikleri için söz söyleme hakkına sahip oldukları yanılgısına kapılmalarını engellemiş oluyorum.

-Tüm bunlar olurken ve ben inatla böyle bir yaşam sürdürmeye odaklanmışken, bayramda da farklı bi durum yaşanmadı, yaşanmasına ve yaşatılmasına bilerek, bilinçli olarak izin vermedim. Hatta bayramı bahane edip, yaşanan tüm kabalıkları yok saymak için benimle bayramlaşmak için iletişime geçtiklerinde, bayrama kadar aramızdaki açtıkları mesafenin, bayram sabahı, namaz sonrası eve geldiğimde sarılıp öpüşerek kapatabilecekleri kadar sığ ve kısa bir mesafe olmadığını göstermek adına, aramızdaki 1 metrelik mesafeyi koruyarak karşılıklı olarak "iyi bayramlar" demekle yetindirdim.
Annemin de, aylardır sürdürdüğü tüm kaltaklıklarına rağmen eve geldiğimde henüz ben kapıdayken bayramı bahane edip, şimdiye kadar sanki aramızda hiçbir şey olmamış gibi uzanıp "bayramın kutlu olsun" cümlesiyle beraber elini uzatıp öptürme çabasını ise hem dilimle hem gözümle görmezden geldim ve eli öylece havada kaldı.
Üstelik suratındaki o bi anlık hayal kırıklığının bana verdiği huzur ise tarifsiz bir rahatlama etkisi yarattı bedenimde. Çünkü bayrama yüklediği kutsallığın kendisine verdiği yetkiyle, şimdiye kadarki tüm orospuluklarını unutup o kirli zihnine ait elini öpeceğimi sanmıştı.
Oysa hayır, kindar değilim ama hiçbir şey olmamış gibi senin o her boka girip çıkan ellerini öpecek kişi de değilim, bok yemekten bir an bile geri kalmayan o buruş buruş amcığına dönüşmüş olan bıyıklarının altındaki çirkin ip incesi dudaklarının arasından öpüyormuş gibi yaparak çıkartacağın "muck" sesinin kulaklarımı kirletmesine izin verecek kişi de değilim.
Yani özetle; Ben, aylardır süren çirkinlikleri, karşılıklı olarak oturup çirkin sözleri söylerkenki kadar ciddi ve haklı tavırlarla açık açık helalleşmeden yok sayacak kişi değilim.
Ben sadece benden kendini yaratabilmiş olan şimdiki benim ve sadece ben olmaya-kalmaya dair olan bu çabamla kendimi var etmeye devam edecek olan kişiyim.
Umarım sen ve orospuların da bayramları; bayrama kadar yediğiniz bokları ve çevirdiğiniz dolapları, bayram sabahı anına kadar hiçbir şey olmamış gibi öpüşüp "iyi bayramlar, nice bayramlara" diyerek anında temize çekeceğiniz fırsatlar olarak değerlendirmekten vazgeçersiniz. Vazgeçmezseniz de ben burdayım ve çirkinliklerinizi hatırlatmak için hep burda olacağım.

-Bayram öncesi, bayramı toksik ailemizle geçirmek için başka bir ilde bulunan 2numaralı ablamda gelmişti. Evde sürekli bir gerginlik vardı ve arada bazen benim odamda olduğumu unuttukları için birbirlerine karşı yükselttikleri seslerden anladığım kadarıyla, 3 ve 4numaralı ablamlar onun, bu kadar uzun süreli gelmiş olmasından rahatsızlardı. Üstelik sonraki günlerde, yer yer apartmanın bir kaç katını ayağa kaldıran çatışmalar yaşamaktan da geri kalmadılar. Bu yüzden 2numaralı ablamı, ilk günler olmasa bile sonraki günlerde bi kaç defa odalardan birinde ağlarken yakaladım ama hiçbir şey olmamış ve o da benden ağlamasını saklayabilmiş gibi davrandım.
Bi ara oğlum da onun ağladığını görmüş ve bana gelip "halam niye neden ağlıyor" dediğinde bilmediğimi ve gidip ona sorması gerektiğini söyledim ve o da gidip sorduktan sonra gelip "başı ağrıyormuş" diye bana geri dönüşte bulunduğunda "hımm geçmiş olsun" diye karşılık verdim. Oysa oğlum da biliyor kendisine yalan söylenildiğini. Çünkü ben onun yaşındayken bilirdim, anlardım ama açıklayamazdım. O da anlıyor ve benden bir adım daha ileride olan zeki biri olarak, halasının aslında baş ağrısı yüzünden değil, evdekilerle kavga ettikleri için ağladığını biliyor. Ama şimdi herkes suskunken, elinde kılıçla gezerken o ne yapabilirki?

-Benden küçük olan kardeşim oğlumu, günlerce marketinde çalıştırdığı için gidip onu fırçaladım ve eğer oğlumu çalıştıracaksa, benden izin alması gerektiğini açık ve net olarak belirttim. Bi ara oğlum boyundan büyük harflerle aramızda konuşmaya yeltendiğinde ona hayatının ilk baba tokadını attım ve tokat yüzünde yer alıp, sesi aramızda yankılanırken gözleri doldu ve ben "sana terbiyesizlik yapma demiştim, benimle nasıl konuşacağını defalarca söylemiştim" diye devam ettim.
O canı içten bi şekilde yanmış ve babasından ilk defa gerçek bi tokat yemiş olduğu için şok olmuş olarak "pardon" dediğinde ise "siktirtme pardonunu"diye sert bi şekilde karşılık verdim ve o "pardon dedim, özür diledim işte" diye yanıtladığında ise "pardonuna başlatma. seni sürekli tatlı tatlı, güzel güzel uyarıyorum ve sen beni, seni sırf uyarmakla yetindiğim için ciddiye almıyorsun. bundan sonra bi daha benimle bu şekilde konuşmayacaksın." diye kestirip attım ve o sırada kardeşim, güya oğlumu koruyormuş gibi davrandığında ise "sen karışma, kes sesini. bi daha da oğlumla ilgili bir şey söyleyecek, yapacak olursan iyice düşün. kendine de hizmetçi bul. bu çocukla ilgili bir şey yapacağın zamanda benden izin alacaksın." diye söylendim ve onun "abicim şöyle böyle"den oluşan süslü lafları devam ederken "ya kes bana böyle boş konuşma. birbirimizin ne bok olduğunu biliyoruz. bi daha bu çocuğa benden izinsiz bir şey yaptırmayacaksın, aklında onla ilgili bi plan olursada gelip benimle konuşacaksın" dedim ve oğluma dönüp "hadi sende eve git, bir daha görmiyim burda" diyerek onu annesine gönderdim.
Oğlum çıkarken, kardeşim hâlâ bana, oğluma nasıl davranmam konusunda süslü cümleler kurmakla meşguldü. Oğlum çıktığında, kardeşime dönüp "kes lan. ne bok olduğunuz belli. biriniz karını getir sikeyim der, diğeriniz oğluma babalık yapma kalkışır, bana oğluma nasıl davranmam hakkında akıl verir. bu son olsun. bi daha görmiyeyim, konuşmalarına da dikkat et"  cümlelerini kurdum ve o artık hiç laf dinletemeyeceğini anladığı için, zavallı biriymiş gibi bir surat ifadesi takındığında, ben bu ifadesine söylenmemek için kendimi dışarı attım ve konu orada kapandı. Ama eğer açmaya dair bir ufak hareket olursada gidip büyük bi zevkle dükkanı alt üst etmekten geri kalmayacağım :)

Bu arada yazıyı noktalarken 4numaralı ablamın da nişanlandığını söylemek isterim. Nişanlanmasını ise ben tetiklemiştim ama şimdi konu uzun ve ben bu yazıyı fazla uzatmıyım. Sonra bi ara yine bilgisayar bulursam çıtlatırım. öpüldüm.


18 Temmuz 2022

senden başkası değil

Artık sağılamayacak bir inek olduğunda, kimsenin işine yaramaz nefes alan bir et parçasına dönüştüğünde, umutsuz ve amaçsız ama yinede mutlu mutlu vızıldayarrak uçarken cam kenarındaki örümcek ağına takılan ve kurtulmak istedikçe daha çok ağa sarınan her hangi bir uçan böcekten herhangi bi yem posasına dönüştüğünde, seninle işlerinin bittiği anlayacaksın.
Her gün, akşam ezanında mahalleye gelen çöp arabasının alması için, balkondan, anca çöp kovasının yakınına atılabilmiş bi poşet çöpten farkının olmadığını kabullenmesende aslında sen, herkes için ondan başkası değildin. Evet sen, çöp kovasının yanına götürülüp bırakılmaya layık bile görülmeyen sen. O sensin. 
İşte bu ve diğer nedenlerin yüzünden; bırak artık allah aşkına şu, yaşamana bahane olsun diye sürekli kendine söyleyip durduğun yalanları. Sen götürülüp çöp kovasına atılmaya bile layık görülmemiş olan o eşsiz atık yığınısın. 
Sen, saatinde dışarı atılmadığı için kenarda kalmış ve bu yüzden tüm değersizliği sokağa ilan edilmişcesine sabah gelecek olan çöp servisine kadar bekleyecek olansın. Sokakta gelip geçenin tekmelediği, kedilerin eşeleyip dağıttığı, köpeklerin koklayıp koklayıp işe yarar bir şey bulamadığı için hızla uzaklaştığı, gelip geçenin "kusuru, seni oraya bırakanda değil de, sende bulduğu" için iğrenerek baktığı kaldırım kenarındaki iğrenç çöp yığınısın. 

Kimse seni sevmiyor işte ve aslında içten içe biliyordunki, zaten hiç kimse hiçbiri seni sevmedi. Hâlâ değişen bi şey olmadığını da  biliyorsun işte; herkes seni postalamak için küçük haklı bir fırsat kolladı ve senin savaşın; o küçük fırsatları yaratıp postalanmamak için elinden geleni yapmaktan başkası değildi. Ama bak, tüm bunlara rağmen ne oldu? Yaladığın götlerin kılları dişlerinin arasında ve sen şimdi hâlâ uslanmamışcasına iyi bir sakso nasıl çekilir onu öğrenmeye çalışıyorsun. Yazık ki ne yazıkk


14 Temmuz 2022

Bu ay çaldıklarım

İnsanlar okumayacakları kitaplara, para verip duruyorlar ve bunu fark ettiğimden bu yana tanıdığım veya tanımadığım insanların kitaplıklarından beğendiğim kitapları çalmaya başladım.  Dertleri çok okumuş, çok bilmiş görünmek olan bu zavallılar, kitaplarının eksildiğinin de farkında değillerdir. Zaten bende fark edilmesin diye, onlar tuvalete gittiklerinde kalkıp ciddi anlamda raf düzenlemesi yapıyorum. O anda yakalanırım diye ödüm kopsa da, henüz yakalanmadım fakat o heyecan çok güzel ❤️ Heyecan kısmını geçip öneride bulunarak konuyu kapatacak olursam; aldığınız kitapları arada bir açıp göz atın, matbaa kesiminden kalma kağıt parçacıklarını silin ya da bazen rafın tozunu alın da misafirlerinizle sohbet ederken, misafiriniz sizin için “senin yalanını sikeyim ammınoğlu. kurduğun cümledeki kelimelerden 3’ünün anlamını bilmediğin için saçma sapan konuştuğunun farkında değilsin” diye içten içe söylenmesin. Ayrıca istediğiniz kadar süslenip şık giyinin, istediğiniz diplomayı almış olun ve tüm duvarlarınız kitap dolu raflarla kaplı olsun; bunların hiçbiri içinizdeki o gerçek kabalığı, doğru ve yerinde konuşmaktan aciz olduğunuz için pas tutmuş dilinizi, her an karşınızdakinin üstüne atlayacakmış havasına sahip beden dilinizi saklayamıyor. Çünkü siz, kitapların sadece kağıtlarına sahipsiniz içeriklerine değil. Bu yüzden hepsi benim tarafımdan çalınıp sahiplenmeyi hak ediyorlar. 

Link: https://www.instagram.com/p/CfRl-zIIO6K/

26 Haziran 2022

Kıvırcık

 Kimsenin seni sevdiği yok, kendin dışında kimse için önemli değilsin. 

Seviyorum lafları anlamını çoktaaaaan kaybetmiş birer tekerlemeden ibaret.

Sevilmediğini kabullen ve bi an önce özgürlüğünün tadını çıkar. 

Yeni yüzyılda prangalar demirden değil, süslü kelimelerin şuh bir sesle dile getirilmesinden ibaret. Pranga sesleri yok ama soğuklukları aynı. Kölen olmaları için ellerinden geleni yapacaklar, sakın kanma onlara, sakın inanma bana. 

Hayatın gelgitleri bitmek bilmiyor. Benim için öyleydi. Senin için nasıl? Aralıksız mı?

En akıllı insan kendine bir aptal bulma peşinde. Aptallar dışında akıllılara tahammül eden yok. Ben de bir aptalım ama kendime bir akıllı da bulamadım. Belki de akıllıyım ama aptal gibi davrandığımdandır. Sahi insan akıllı olup olmadığını bilebilir mi? Nasıl?

Biriyle sürtüştüğümü düşünerek osbir çekmeye alıştım gibi. Gece gelmeyen uykularımı osbir aracılığıyla çağırıyorum ve böylece uyku haplarına veda ettim. 

Baş ağrılarım azaldı. Bunda; insanlarla iletişimi azaltmış olmamın büyük bir etkisi olabilir diye düşünüyorum. Yaralarım da iyileşti, saçlarım çıktı ve üstelik kıvır kıvırlar. Bütün kanser hastalarında böyle mi oluyor bilmiyorum ama kemoterapi etkisiyle dökülen saçların yerine yenisi çıkarken kıvırcık olarak çıkıyorlarmış :) bu hallerini sevdim ve bi müddet uzatmaya da karar vermiş bulunmaktayım.

Rahatladım ve Sonra Sakince Giriverdim Hayata

Abim ve yengemlerle yaşarken bana gösterdikleri bitmez şiddete dayanamayıp evden kaçtığımda 6-7 ay boyunca hiç kimseye, evden kaçtığımı söylemediler. Çünkü bu süre içerisinde sokaklarda yapamayacağımı ve bu yüzden de sefil olmaya daha fazla dayanamayıp eve döneceğimi düşünmüşlerdi, ama ben dönmemiştim. Çünkü özgürdüm.

Bir kaç yıl sonra, askerlik bitmişti aramızı iyi tutma gayretini boşa çıkarmamak adına memlekete dönüp diğer abimle çalışmaya başladım ve o da beni 25 yaşımdayken, evliyken, karım varken, 2 yaşında bi çocuğum varken evden kovdu. kovduğunda rahatladım. çünkü özgürdüm. karımı ve çocuğumu alıp uzaklara gittim.

bi kaç yıl sonrasında ise karım çocuğumu alıp beni tamamen terkettiğinde rahatladım. özgürleştim. beni özgür bırakmıştı. zaten çok yorulmuştum, ardından gitmeye gücüm de kalmamıştı. gitmeyeceğimi kendime söylediğimde rahatladım. hafifledim.


Öküz Herif

abimin dayaklarından kaçtığımda rahatladım.
diğer abim beni evden kovduğunda rahatladım.
karım beni terkettiğinde rahatladım. hafifledim. 
öküz herif beni hastayken evden siktir çekerek kovduğunda rahatladım.

30 Mayıs 2022

Tarla Faresi Süresü

Şehir koca bir "insan çöplüğü"ne dönmüş vaziyette. Kadınlar, henüz birer bebek kız çocukları iken, çok ileriki yaşlarında ailenin orospusu olup yüzlerini kara çıkarmaması için, din adı altında psikolojik olarak çivili bi sopadan farksız olan bakış açısıyla ve aynı zamanda da dozajının fazlaca kaçırılmış olması yüzünden şımartılarak büyütülmüş küçük kız çocuklarının büyümüş hallerinden ileri gidememişler. Her taraf yüzünü ondan bundan saklayıp, dar giysilerinden dışarı fırlayan koca memelerini onun bunun gözüne hiç çekinmeden sokarcasına sallayarak yürüyen namuslu orospularla dolu. 50 yaşına kadar amına kendi elinden başka bir şey sokturmamış bu kadınlar, kendilerini Rahibe Teresa ilan etmiş gibi dinin tek temsilcileri olarak da etrafta gezinip duruyorlar. Hem kadın cinsiyetinin tüm toplum tarafından aşağılık olarak algılandığı ve sürekli küçümsendiği, hem de ağırlıklı olarak erkek sahipleri tarafından gözetim ve koruyuculuk ile beraber yürütüldüğü garip bi hayat anlayışları var.


Basit bir tabakadan ibaret kızlık zarlarını korumak için yapamayacakları hiçbir şey yokmuş gibi davranarak yaşayan ama pazar alışverişinde parası yetmeyince, tezgâhın altındaki tezgâh sahibinin nasırlı ellerine götlerini teslim etmekten geri kalmayan, hiç paraları olmayınca ise yaşlarından dolayı artık kalınlaşmaya başlamış olan tüylü göt deliklerini bi kalıp sabun eşliğinde siktirmekten çekinmeyen bu yaşlı çakma bakireler, günün sonunda ellerindeki çürük sebze dolu poşetlerle eve dönerken amlarını siktirmemiş olduklarından dolayı bakireliklerini de korudukları için, kendini tüm cinsiyetdaşlarından ve hatta evli tüm kadınlardan bile üstün gören bu kaltak dolu şehirde, erkeklerde birer papadan farksız değil. Beş para etmeyen değersizliklerini, kadınlarının çakma namusunu gözler görürken yalnız koruyarrak, kendilerini ezilmekten ve önemli biri olarak hissederek ilkel duygularını tatmin edip, osbir çekmek ve kuytu köşede birbirlerini sikmekten başka bir şey yapmıyorlar. 

Namus dedikleri şey çoktan 5'li ucuz sakız pakedine dönmüş vaziyette. Ama ezberledikleri cümleler ve haklı çıkma savaşı, namussuz olduklarını dile getirmekten onları men ediyor. Çünkü onlar için; susuzluk hiçbir şey, imaj her şey...
Beş para etmezliklerine bağlı olan işsizliklerini kabullenmemek için ellerinden geleni yapıyor, suçlamayacakları hiçbir şey bırakmıyorlar. Yaratılışta kendilerine verilmiş olan basit yeteneklerini bile yok etmeyi bi şekilde başarmış, meslek edinmekten ise sürekli kaçmış bu tarla faresi sürüsü toptan bi şekilde yok edilmeyi çoktan hak etmiş olmalarına rağmen, Allah hâlâ yaşatıyor. Zaten bunlar için Allah'ın da yapabileceği bir şey yok, çünkü son peygamberini yüzlerce yıl önce Muhammed olarak gönderdi ve dinini çoktaaaan tamamladı. 

18 Mayıs 2022

bir kaltak hakkımda

Özgürlük tam olarak aslında "sadece kendi kararınla siktir olup gitmek"ten başkası değil. Öteki türlü gitmeler ise özgürlük değil, sadece kapı dışına süpürülmüş çöp yığınından ibaret olaylar silsillesi. Ben çöp yığını olmayı kabul etmediğim için, çöp olmadığımı bildiğim için beni kovmalarına rağmen bi yere kıpırdamıyorum, hatta kovuldukça yapışıp kalıyorum. Çünkü ben sadece canımın istediğini yaparım ve canım beni hiç yamultmadı. Beni yamultmayan bir can verdiği için Allahıma şükürler olsun.

Evde sık sık kavga ediyoruz. Nedeni tabiki benim şımarıklığım değil, onların benim onları dinlemek zorunda olduğumu sandıkları için verdikleri emirleri yerine getirmiyor olmam. Ben köle değilim, hiç olmadım. Eğer köleysemde, ben kendi kölemim kimsenin değil.

Yaptıklarım hiçbir zaman yapacaklarımın teminatı olamadı. Dönüp duran dünya, değişen ben, hava durumu ve bulutlu gökyüzü falan. Hepimiz değiştik ve eski beni hep sevgiyle andım, çokça da acıdım.

Sahi insan nasıl ümide kapılır, nasıl yeşermeyecek bir tohuma sahip toprak olarak yaşamına devam eder. Kim serpti o yeşermeyecek tohumu üstüme, ne zaman aldım bile bile içime.

 -----

Geçenlerde yazıştığım kadın arabaya ihtiyacı olduğunu söyleyince kredi çekmeyi düşündüm ve bu kadınla olan yazışmamdan, kredi çekme fikrimden arkadaşıma bahsettim. Beni "salaksın, hiç Müge Amlı'yı izlemedin galiba" diye azarladı. İnsanların nasılda bir anda kör kuyuya düşüp yusuf yusuf'a döndüklerini biraz anladım.

Eee napıyım; onu sevme, buna ümit besleme, ona kredi çekip para verme, şuna iyi niyetli yaklaşma, şöyle-böyle yapma, fikirlerini kendine sakla, her şeyi şappadanak deme, bazı şeyleri içinde tut. amına koyim ben robot değilim. insanım. hissediyorum. görüyorum. duyuyorum. ben insanım ve yanlış yapmak için yaratıldım. doğru yapacaksam, her şeyi olması gerektiği gibi yapacaksam Allah beni niye yaratsın. ben buyum üretim hatası değilim, ben Allah tarafından yaratılmış en kusursuz hatayım. benim kusursuzluğum kusurlarımın çokluğunda. ben buyum ve kendimden memnunum. beni hatayla yaratan allah'a şükürler olsun.

--

Geçen hafta yine evden kovuldum. şu 1 senede evden kovulduğumun %0,05'i kadar sevildiğimi duysaydım belki intihar etmek için bi nedenim olurdu ama yok amınakoyim. kendimi öldürsem davul zurna çalacaklarını bildiğim için öldürmüyorum. Yani intiharsızlığımın nedeni Allah korkusundan değil. Hem zaten ben Allah'tan korkmam. Allah korkuluk değil ki korkayım, allah sevilirki ben o yüzden seviyorum.

---- 

eskiden "sevilmediğini bilmenin özgürlük olduğunu, insana özgürlük verdiğini" sanırdım. öyle bi yazı da yazmıştım. yani "sevilmiyorsan, özgürsün. siktir ol git ananın ammına kadar yolun var" minvalindeydi o yazı. çünkü sevginin her türü, insanın omzuna bir sorumluluk yükler ve aciz insan bu yüzden bi yere kıpırdamaz, kıpır kıpır kıpır damak istese bile, sike sike bi yere kıpraşamadan öylece durur olduğu yerde. o artık sırf sevildiği, sevdiği için ağaç gibi sabittir. yahnisi; seni severek sabitlerler olduğu yere. ya da sen sevdiğin için sabitlenir kalırsın. 

işte böyle şeyler düşündürdüm ve haklıydımda. haklılığımı kimse bana demedi. ben hep kendim haklı olduğuma karar verdim. çünkü kimse sana, sen haklıyken bile "haklısın" demez. herkes seni, senin haklılığından vurmanın binbir türlü yolunu arar ve tüm haksızlıklarıyla, gelip suratına kendisi haklıymış gibi tebessüm eder orospuçocukları. 

kimseyle tartışmam böyle şeyleri. çünkü insanların ahmak olduklarını kabullendiğimden bu yana herkese "haklısın" diyerek dinamit lokumu sokuyorum götlerine ve gülücükleri suratlarında öylece kalıyorlar karşımda. zaten insanlara, haksızlıklarını söylemenin bi yararını görmedim. kimse durup "evet ben haksızım, artık haklı şeyler yapacağım" demiyor, tam aksine "ben, bir tek ben, yüce yeryüzünün küçük efendisi, tabiki de ben sonsuza kadar haklıyım amınakoyim" diyor. 

bazılarına da susması için "hee doğru söyledin. sen haklısın" dediğinde, anası sikilmiş gibi kalakalıyor öylece. çünkü istiyorki, saatlerce tartışasın onunla, istiyorki onu, haksız olduğunu bilmesine rağmen, haklılığına ikna edesin. ulan ammınoğlu sen haksız olduğunu biliyorsun, niye benim sana söyleyecek yalanıma ihtiyaç duyuyorsunki. anası ters çevrilip amcasının belinde sikilmişin oğlu.

---

salonda yine allah, elhamdürillah, süphanallar ve muhammed sesleri geliyor. anlaşılan o ki anam yine salonda seccade sermiş, bana "müslüman yaşlı kadın" rolünü oynuyor. Kaltak showunu sadece namazla yapsa yeterdi ama yetmiyor ki amcığa. Hele bi de namaz öncesi ve sonrası ağzına atıp, sik gibi iyice emdiği misvak'ı ağzından çıkarıp yüzüne gözüne sürtmesi varki, o an o tükürüklü pis misvağı direk kalbine sokup güya çok sevdiği Allah'ına kavuşturasım geliyor, ama ben can almaya tövbeliyim. sadece başkalarının pişirdiği insan olmayan canların etini yerim.

çok şükür namazı bitti amcığın. zaten o namaza başladığında bende müzik açıyorum. ama onun gösterisi benim müziğimi bastırıyor. çünkü o Allah için bana show yaparkene hep haklıdır ve haklılığı tartışılmazdır. Rahmetli babamada hep "ben dindarım, sen dinsizsin. namazını vaktinde kılmıyorsun, ezanı takip etmiyorsun" ve daha nice Allah'lı cümlelerle işkence ederdi. Gariban adam, yorgun argın inşaattan gelip anamın inşaallah'ına kavuşurdu. Gariban babam 17 yıl önce öldü, bu kaltak hâlâ yaşıyor. 

Geçenlerde "bi boka yaradığın yok. tüm haksızlıkları görüp susmayı beceriyor, durmadan rahat rahat yalan söylüyorsun. çünkü senin kalbin çoktan boklu dereye yuvarlanıp orda boka bulanıp kalmış. keşke babam yerine sen ölseydin. en azından seni böyle tanımazdım" dedim, ah vah etti ve ben "numara yapma bana. git kendin gibilere yap bu ah vah numaralarını" dedim ve gerçekten bi anda ah vah'ı bırakıp bu seferde hiçbir şey olmamış gibi elörgüsünü örmeye devam etti. orospu için her şey geçiştirmelik, hiçbir şey üstüne konuşmaya gelmiyor. kaltak bi an önce ölsede, en azından kötülüklerini kötü taraflarını unutur, nadir iyiliklerinden birini hatırlayarak arada Fatih'a okurum. Ama yok ölmüyor, öleceği de yok. Bu gidişle beni tekrar gömer amına.

16 Mayıs 2022

allahu ekber, süphanallah ve baş ağrısı

3numaralı ablamın sabah saat 06:30'da beni mutfakta kahve için su kaynatırken görüp "senin kontrollerinin zamanı artık gelmedi mi" demesiyle ona;
-beni neden sevmiyorsun
-neyy
-beni neden sevmiyorsun.
-nasıl sevmiyorum, ne yapmışım
-sevmiyorsun işte. her gün bana doktor kontrolü zamanımın geldiğini ve hemen İstanbul'a kontrole gitmemi söylüyorsun
-ee tamam kontrolünü kaçırma diye söylüyorum
-bunun için söylemediğini ikimizde biliyoruz. ayrıca her gün her gün söylüyorsun ve bende her gün sana uzun uzun kontrollerin nasıl ve ne zaman yapıldığını anlatıyorum. ama buna rağmen sen sanki aramızda böyle bi konuşma hiç olmamış gibi, sonraki gün yine "ne zaman gideceksin" diyorsun. hadi söyle, beni niye sevmiyorsun, ben sana bir şey mi yaptım, bir şey mi dedim. ne oldu söyle. sadece bilsem yeter. başka hiçbir şey demeyeceğim. sadece bilmek istiyorum.
-sen bizi seviyor musun?
-seviyorum tabii. sevgimi de, geldiğimden bu yana size sarılarak, öperek gösteriyordum ama sen, sana sarıldığımda "biz sarılmayı sevmiyoruz" dedin diye, yavaş yavaş azalttım ve sen her sarıldığımda söylenmeye devam edincede, bunu gerçekten söylediğinden emin olup sarılmayı tamamen bıraktım. arada öpüyordum, ama bu seferde bana "öpme bizi. böyle şeyler hoş değil" demeye başlayınca öpmeyi de bırakmak zorunda kaldım.
-oyy başım ağrıyor. hemde çok ağrıyor
-yapma böyle, konuşmamak için "başım ağrıyor" deme lütfen
-ne diyorsun
-diyorum ki, konuyu açtın konuşuyoruz ve sen konuyu kapatmak için başını tutup başım ağrıyor diye söylenmeye başladın.
-sen ne diyorsun ya, benim başım ağrıyor. üff çatlayacak nerdeyse
-bana böyle numaralar yapma
-başım ağrıyor offf off
-aynı annemiz gibisin. o da birisi haklı çıktığı an veya çıkacağı zaman konuşulmakta olan konuyu yarıda bırakıp hemen en yakınındaki seccadeyi alıp, bitmek bilmez şekilde namaz kılmaya başlıyor.
-sen ne diyorsun, başım ağrıyor diyorum sus artık.
-diyorumki, sende annemiz gibisin. onun hareketlerini taklit ediyorsun, onun gibi davranıyorsun. o da bi konuyu açıyor, karşısındaki cevap verip haklılığını dile getirinceyse sanki aniden aklına gelmiş gibi numaraya yatıp hemen en yakınındaki seccadeye uzanıp namaz kılmaya başlıyor. eğer o an seccade bulamazsa da hırkasının cebinden tespih çıkarıp hiç durmadan "süphanallah, süphanallah" diye tespih çekmeye başlayıp, gittikçe de sessini yükselterek, haklı kişinin haklılığını "la ilahe illalah, la ilahe illah" la savuşturma yoluna başvuruyor
-sen sabah sabah niye bana yapıştın ne istiyorsun benden, sana başım ağrıyor diyorum sen gelmiş bi şeyler diyorsun, ben hiç anlamıyorum seni, ne diyorsun bilmiyorum
-beni anlıyorsun. hemde çok iyi anlıyorsun ama ben senin bu "başım ağrıyor" saçmalığına kanmayıp üstelemeye devam ettiğim için, yalandan numara yapmaya başladın.
-üfff hiç bilmiyorum sen ne diyorsun, ne anlatıyorsun
-diyorumki, anneni taklit edip işine gelmeyen bu durumu savuşturmaya çalışıyorsun. tıpkı sevmediğin annenin kopyası gibisin. ama böyle yaparak da benden kaçamazsın. yalandan başım ağrıyor demeyi de bırak. hadi söyle ben ne yaptım size, farkında olmadan bir şey mi yaptım, kötü bi şey mi söyledim?
-ya ben sana kontrollerini kaçırma diye öyle diyorum
-yapma böyle, kontrollerim için demediğini ikimizde biliyoruz. gitmem için kavga, gürültü ne varsa elinizden geleni yapıyorsunuz. maaş aldığımı söylediğimden bu yana da sürekli kavga çıkarıp çıkarıp "işte maaşında var, niye gitmiyorsun" diye söyleniyorsunuz.
-ee maaş kötü bir şey değil. işte bizde babadan maaş alıyoruz. hepimizin maaşı var. onunla geçinip gidebiliyoruz.
-ee tamam o zaman, madem maaşın var sen git, ben niye gideyim. (diye karşılık verince, angry birds'deki kırmızı kuş gibi kalın olan kaşları bi anda iyice çatıldı ve bana)
-ben nereye gideyim? (diye tüm içten sinirliliğiyle karşılık verdi. o anda yüzü şok geçirmiş olduğu belli bir haldeydi ve sesi de titrek olmasıyla birlikte, konuşmamızın nereye gideceğinin verdiği bilinmezliğin yarattığı korkuyla dolup taşmıştı.)tüm bunları yüzünden okurken, aynı zamanda ona;

-ne bileyim, bana sürekli "maaaşın var, git" diyorsun. madem seninde maaşın var, benim gitmemi istediğin yer neresi ise sen git işte.

-ben gideyim he?

-heee sen git. hem ben niye gideyimki? gitmek için zaten maaş yetiyormuş, ben gideceğime sen git. (diye karşılık verdim ve suratı cevabımla birlikte bu seferde patlıcan moruna döndü ve aynı zamanda burun delikleri o kadar büyüdüki bi an nefesi tutuldu sandım. gözbebekleri de yerinden çıkacakmış gibi hem suratıma bakıyor, hem etrafa bakıyor, hemde bu arada eli ayağı birbirine dolaşmış halde olduğunu belli eder şekilde, mutfak reyonunun üzerinde gezdirip duruyordu. sonra bi anda mutfaktan çıkmak aklına gelmiş gibi aniden gider gibi arkasını dönüp, sonrasında ise tekrar bana dönüp)

-ben gidemem. ancak evlenerek gidebilirim. başka nasıl giderim ki?
-ee tamam o zaman bi an önce evlen git. niye evlenmiyorsun?" dedim ve artık söyleyecek bir şey bulamayınca da söylene söylene mutfaktan çıkmak için kapıya yöneldi. Kaçma numaralarından biri olduğunu düşündüğüm için sesimi onun duyabileceği şekilde yükselterek;

-ee tamam işte evlen. niye evlenmiyorsun, yapıştın kaldın bize. hiç kimseyi de beğenmiyorsun, gelenleri geri çeviriyorsun. yaşın oldu 50 artık bi an önce evlen git." dedim ve yüksek sesle söylene söylene diğer odaya koşarken, evin diğer sakinleri ortaya çıkıp başıma toplandılar.

Ablam gerçektende 45 yaşında ve doğru dürüst olmayan türkçesi, okuma yazma bilmemesine rağmen türlü bizans entrikalarını çok iyi bilir. Evlenmemesinin nedeni sanırım çevresinde hiç mutlu evlilik görmemiş olmasından kaynaklı. tabii aşırı din baskısı ve bu baskı içerisinde dozajsız verilen "yasak cinsellik" algısının da etkisi yok değil. Bence tüm bu özellikleriyle zavallı biriyken, yaşlandıkça şeytana dönüşüp kaldı ve sanıyorki, ben hâlâ onun genç kızlığındaki o savunmasız, dili yok çocuğun tekiyim. Geldiğimden bu yana ona olabildiğince nazik yaklaşıp sevgiyle hitap etmeme, kardeşi olduğumdan kaynaklı ortaya çıkan sevgimi ısrarla göstermeme rağmen onun bana karşı tavrı gün geçtikçe sertleşti ve işte bende ona, onun bana davrandığının çok azının azı kadar davranmaya başlayınca ortamı kıyamet yerine döndürüverdi. Tabii evden herkesi kovup dururken ve sürekli kapıyı gösterirken, bi gün kendisine kapının gösterileceğini hiç düşünmedi. Çünkü o bir kadındı ve bizim kültürümüzde ne olursa olsun, kadınlara asla kapı gösterilmezdi. Yani "siktir git" iması yapılamazdı. Çünkü eğer giderse orospu olabilirdi ve bu yüzden orospu olunması istenmiyorsa, ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın kendisine kapı gösterilmemeliydi. Ama şimdi durum değişmiş, kapı dışarı edilmeden de bir orospu olup çıktığı suratına vurulmuştu. Zavallı yaşlı orospu.  

(Devamı gelir yakında. Aslında yazmıştım ama silinmiş. Sonra yine aynı cümlelerle yazabilirsem ne ala. Bir de bilgisayar çöktü. nasıl toparlayacağım bilmiyorum. (asık surat smiley'i)

13 Mayıs 2022

Gay Hamam

Gay hamamları diye bir şey yok aslında. Daha çok, herkesin cinselliğini yaşamak için kapak attığı bi hamam vardır. Zaten hamamlar, gayler sayesinde hala günümüzde varlıklarını sürdürüyorlar desem yalan olmaz. Hem herkesin evinde 24 saat sıcak su akarken, hamama gitmek de nerden çıkmış?

Evet bence, bir hamama gittiyseniz ve sizden başkaları da varsa, onlarında gey olma ihtimali sizinkiden fazladır. Açıkçası içindeki bastırılmış, ezilmiş ve ezilmeye devam eden gayliğini yaşamak isteyenler dışında hamama giden var mı ondan da emin değilim. Zaten siz gay olmasanız bile hamama gittiğinizde biri size yavşar ve siz artık sikiniz kalktığı için mecburen yakınlaşırsınız. 

Ha bu arada öyle çok korkmanıza, tırsmanıza da gerek yok. Eğer rahatsızlık duyarsanız herkesten uzak durun gerçekten yıkanın ve çıkın gidin. Eğer rahatsızlık duymazsanız zaten insanlar size yakınlaşır. Açıkçası ben hamama gaylik için değilde, gerçek anlamda sadece yıkanmaya bile gittiğimde çoğunlukla gaylerle karşılaştım, ya da dediğim gibi, gayliğini bastıranların orda gayliklerini ortaya atmalarıyla karşılaştım diyeyim. Zaten siz sadece yıkanmaya bile gitseniz, insanlar hamam kelimesinden bile tahrik oldukları için sırf gittiniz diye size ibne etiketi yapıştırırlar. Yanisi; orda ne işi varmış ki?


ibne sex hikayeleri

Bu blogda ibne sex hikayeleri yazan biri olarak, şunu net bi şekilde söyleyebilirim ki; ibneler çok fazla seks yaparlar ve bu yüzden gerçek dünya ile bağları nerdeyse kopmuştur veya kopmak üzeredir.
Çoğu ibne, yaşamının en verimli dönemini başkalarına vererek yaşadığı için kendisinin farkına iş işten geçtikten sonra anca varır. 
Verdiklerinin de sadece "zamanının" olmadığının ise çok geç farkına varır ve bu da yetmezmiş gibi, bundan çevrelerini sorumlu tutmaktan da hiç çekinmez, bundan dolayı da; etraflarında da sürekli suçlayacak birini arar durur. Çatışmalarının, geçimsizliğinin, kavgalarının nedeni başkaları veya gerçekten yaşanan bir çatışma değil, aslında kendi iç dünyasının farkına geç varmış olmasının verdiği acıdır. Bu yüzden suçlar, suçlar ve bu seferde suçlayarak yaşamına devam etmeye başlar.
Oysa suçlanacak tek kişi kendisidir ve bunu kabullenmemek için yer yer saldırgan bir tutum içinde hayatındaki herkesle atışarak vaktini geçirmeye başladığının farkında değildir. 


Bir yarı ibne olarak bende zamanımın çoğunu ona buna dağıtmaktan geri kalmadım ve biliyorum ki; eğer dünyaya tekrar gelsem, zamanımı tekrar dağıtmaktan geri kalmayacağım. Ama şundan da eminimki; ben zamanımın bi kısmını anlamlı geçirmek ve anlamlı kılmak adına harcadım ve seks aramamama rağmen, sırf ibne olduğum için hayatım, seks arıyormuşum gibi geçti gitti. 
Oysa salt seks aradığım zamanlarda bile, o seksi anlamlı kılma ve seks yaptığım için pişman olmayacağım iyi bir ruha sahip etten bir bedene dokunma telaşındaydım. Bu uğraşımı, bu arayışımı anlamlandıramayan ve anlamayan veya anlamayacak insanlarla dolu etrafımda kendimi çok yalnız hissettim ve tüm kaçışım tekrar onlardan başkasına olmadı. Kaçmak, aslında daha hızlı geri dönmekten ibaretti. bunu geç anladım.


 eğer ibne sex hikayeleri arıyorsan blogda çok fazla var. ama bulup okuman lazım. işin zor, zorlaştırmak için elimden gelen hiçbir şeyi yapmadım. sadece seni porno sitelerdeki sikik tık tuzaklarından uzak tutma uğraşı içindeyim ve bu yazıyı o yüzden yazdım.

26 Nisan 2022

Durmadan denemek veya durmamak için denemek

Ailemin yanına geldiğimden bu yana annemden nefret etmeye başladığımı fark ettiğim için, bi önceki günden bu yana oturup ondan "neden ve ne kadar nefret ettiğim"i anlattığım upuzun bi yazı yazdım ama dün gece yayınlarken yanlışlıkla sildim ve yazdıklarımı geri de alamadım.
Zaten bu blogger'ın böyle pis huyları var. Yanlış tuşa basarsan yazı gidiyor ve bi daha geri alamıyorsun. Oysa biz insanlar böyle değiliz. Onlarca yanlışı, hiç olmamış gibi görmezlikten gelebilir ve yapılanlarla beraber yaşananları da unutabiliriz. Bizi makinelerden ayıran şey bu olsa gerek.
******
Önceki haftadan bu yana bi kadınla yazışıyordum ve bana "gel benimle yaşa, sana salt sevgi veririm" dedi. Ona "ayın 24'ünde ufak bi sınavım var, ondan sonra gerçekten gelebileceğim"i söyledim, o da kabul etti ve biz bu 2 haftalık süre içerisinde yazışmamızı devam ettiregeldik.
Her gün onunla yazışırken, onunla yaşarsam nasıl yaşayacağımızı, neler yapacağımızı, yapabileceğimizi birbirimize ait her şeyi hiç saklamadan ve birbirimizden hiç saklanmadan sonsuza kadar konuşabileceğimizi falan düşleyip durdum ama sınavdan önceki gün benimle iletişimini kesmek istediğini belli ettiği şekilde davranmaya başladı ve 3-4 gündür de artık hiç iletişim kurmuyor. Taciz eder gibi olmamasına özen göstererek bi kaç defa iletişime geçtim ama ııhhhh yemedi. 
Oysa onu kendime çok benzetmiştim, sanki dişil halimdi. O kadar ben gibi konuşuyor ve ben gibi davranıyordu ki, o günlerde ağzım apaçıktı. Fakat işte olan oldu ve iletişimi kesti.
******
Sınav konusu ise EKPSS idi. Malum tümör, epilepsi ve beyin ameliyatından sonra bende akıl kalmayınca, insanların verdiği akıllarla gidip engelli raporu için başvurmuş ve %84 oranla gerçekten engelli sınıfına dahil edildiğimden, yine bi arkadaşımın önerisi ve yönlendirmesiyle EKPSS adında bir sınavdan haberdar olup ona başvurmuştum ve sınava 2 ay kala, önceki sınavlarda çıkmış olan sorular da dahil olmak üzere, harıl harıl (hatta gece gündüz) sınav için çalışmaya başlamıştım. Geçtiğimiz Pazar günü ise sınav oldu bitti ve 60 sorudan 30'unu doğru yaptığımdan eminim.
Bakalım gerçek sonuç nasıl olacak ve açılan engelli memur alımlarından birinde devlet tarafından işe alınacak mıyım? 
Doğrusu yıllarca küçümsediğim memurluğu, şimdi istiyorum. Aslında şansımı denemeden ve memurluk deneyimini yaşamadan da ölmek istemiyorum desek daha doğru olur. Zaten öyle çok da yanıp tutuşmuyorum ama yani sonuçta memur olursamda farklı bir bakış açısı, yeni bir yaşam deneyimi kazanacağımdan da çok çok eminim. bunlar gibi şeyler işte.
*******
Geçen gün evde yine kavga ettik. Sebepsiz yere sinir krizi geçirdim ve bizimkiler de kavgadan bi kaç saat  sonra "ne zaman gideceksin" diye sorup durdular. Gerçi kavga etmediğimiz zamanlarda da soruyorlar. Yani evde sürekli bi an önce valizini al git havası soluyoruz ve ben bundan iyice sıkılmaya başladım. 
bi yandan da acaba inadına kalsam, inadına inadına hiçbi yere gitmeyip, buraya kazık çaksam mı diye düşünmüyor değilim. Zaten gitmeye kalkışsam nereye gideceğim ki? Bu ikilemle beraber hiçbi yere kıpırdayamayıp, onlarla iletişimimi kestim ve olabildiğince görünmemeye de çabalayarak, sürekli yatak odasında oturuyorum.
*******
Oğlumla aramız iyice düzeldi, 2 haftada bir hafta sonları bana gelip bende kalıyor. Tek anlaşamadığımız konu sabahtan akşama kadar PubG oynaması. Saatlerini  hiç acımadan oyuna veriyor. 
Gerçi onun yaşındayken bende Half-Life diye bi oyun vardı ona sarmıştım ve sürekli oynardım. O yüzden bi kaç sefer uyardıktan sonra, aklıma saatlerimi Half Life'da geçirdiğim zamanlarım gelince söylenmeyi bırakıyorum ve "senin vaktin, ben uyardım. ama sonra çok pişman olacaksın" adında dedevari şekilde son cümlemi kurup yanından ayrılıyorum ve o da arkamdan "he he tamam tamam" diye söylenmekten geri kalmıyor.
Onu bir şey için zorlamak da istemiyorum. Çünkü benimleyken yaptıklarının, uyarılarıma rağmen kendisinin yapmayı tercih ettiği için yaptığı bilincine sahip olduğu ve benimleyken kendisi olarak-kalarak yaşayabildiğini anlaması. Aynı zamanda hayatı boyunca da, kendisi istemediği müddetçe hiçkimse tarafından ona zorla bir şey yaptırılamayacağı bilincini de bu şekilde kendisine aşılayabildiğimi düşünüyorum. Doğru bildiği ve tercihlerinin ona ait olduğu bir hayatı yaşamanın zor olmadığını, bu şekilde yaşamanın da mümkün olduğunu şimdiden hissettirmek istiyorum.

Yukarıda bi yerlerde sınav demişken aklıma şimdi geldide; geçen gün üniversite sınav başvuruları falan başlayınca gidip onlara da başvurdum ve o arada DGS'yi hatırlayıp onun tarihlerine de baktım. Meğer sınava 2 ay kalmış ve ben ona çalışmaya çok geç kaldım. Zaten doğru dürüst çalışmadan o sınavı kazanmak mümkün değilken, en azından bu sene de sınava girip az çok o sınavın havasına alışmış olurum diye düşünüyorum. Hele bi başvurular başlasın da, bakarız.
Çocukluk arkadaşlarımdan biri, benim tüm bu sınavlara girmem durumuna şu yorumu yaptı "bi kaç kuruş maaş almaya başladın, onu da bu sınavlara harcayıp duruyorsun"
Aslında evet öyle görünüyor ama durum tam olarak böyle değil. Çünkü kendimi oyalayacak ciddi bir şey lazım ve ben bu sınavları biraz öyle görüyorum. Çünkü boş beygir gibi etrafta dolanmaktan sıkıldım. Hem en azından gerçekleşme olasılığı olan bir şeylerle meşgul olayımda kafam dağılsın.
Öteki türlü burası dayanılacak gibi değil.
Geçen gün 3numaralıabim'e de "bütün sınavlara başvurdum, eğer olurda tercih yapacak kadar puan alırsam, burdaki okulu tercih edip yerleşirsem, böylece buralarda kalma bahanesi bulmuş olurum kendime" dedim ve o gülümsemekle yetindi. O gülünce şöyle devam ettim "ya çünkü hep gittim ve eğer şimdi burda kalmak için kendime haklı bi bahane bulamazsam-yaratamazsam zaten sürekli kovdukları için yine giderim diye korkuyorum"
Gülümsemesi buz kesti ve  bi saniye sonra "boş ver, canın nasıl istiyorsa öyle yap. dene şu sınavları, bir şey olmasada denemiş olursun en azından." dedi.