-->

28 Ekim 2020

zaman kendine benzetir herkeşi

Koştura koştura yaşadığım o yorucu yıllar boyunca biriktirdiğim önemli önemsiz anıların ağırlığı şimdi yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Sahi, ben, şahsım, bizzat kendim tüm olanların hepsini nasıl yaşadım, nasıl oldu da tek bir hayatta, tek bir defada hiç öğürmeden rahatça sindirebilmiş olarak yaşadım. pardon ben insan mıyım? hâlâ yaşıyor muyum?

Hiçbirini yaşamıyormuşum gibi hızlıca geçip gittiğim o günleri artık biraz birazda olsa hatırlamaya başladım ve doğrusu onları tek tek yaşarken, ağırlıkları hakkında hiçbi fikrim yoktu. hâlâ da yok ve çok merak ediyorum; gerçekten ağır mıydılar, yoksa aslında hiçbir şey değiller miydi de ben şimdi kendimi rahatsız ettirecek bir şey bulmak için mi böyle düşünüyorum. neden böyle yapıyorum, yapmaya çalışıyorum? Yoksa benim bir sorunum var ve ne olduğunu bilmiyor muyum. pardon siz iyi misiniz?

Sadece öylesine bi şekilde yaşadım ve sessizce geldim bugünüme.
Geçmişim pek bir gri, çok kirli ama yine de benim. Hem ne yapıyım, zaten günler ardı ardına gelip geçerken öylece duramazdım ya? Dursam bile günler geçip gidiyordu ya? Hepimiz için. Herkes için. Benim için. Senin için. İçin için. Geçip gidiyorlardı.

O zamanlar çok yalnızdım ve inanır mısınız lütfen; yalnızlığımın farkında değildim. Şimdi yıllar geçmişken dönüp ardıma bakıyorum da; gerçekten çok yalnızmışım. Çok.
Ama tüm o çooook yalnızlığıma rağmen onu sanki  ben istemişim gibi, ben kendim seçmişim gibi davranmaktan geri kalmamışım. Çünkü yapacak bir şeyim yokmuş, şimdi dönüp bakınca görüyorum. Havalı cool bi yanlızlığa dönüştürmüş olarak sikimin keyfine göre yaşadığımı sanarak bugünüme yetişmişim. 

İstediğim bir hayatı yaşadığımı sanarak, dimdik durmaya çabalarken akan sümüğümü bile silemiyordum, fakat; ağlamaktan yorgun düştüğü için uyuya kalan küçük bir çocuğun masumluğunu üzerimden atıp kendimi ateşe atarcasına yataklara atmışım. Çünkü unutmak istediğim çok şey vardı. En başta da sevilmemişliğimi unutmak geliyordu ve ben onu görmüyordum. sadece her şeyi unutmuş olarak yaşamak için elimden geleni yapıyor, ardımda bir şey bırakmıyordum. ardımdan bırakmadığım şeyleri ben yanımda taşıyormuşum. o zaman görmemiştim, işte şimdi görüyorum.

26 Ekim 2020

bilirsin işte, insan yaşlanınca doğduğu topraklara dönmek ister. çünkü 

 çünkü çocukluğu orda geçmiştir ve yaşlılık da ileri dönem çocukluk olduğundan dolayı böyle davranmak normaldir.
çocukken kafanda belli bir şey olmaz. doğruların yanlışların yoktur. sadece yaşarsın. ölmekte olan binlerce kişi, aç susuz milyonlar, savaş esirleri, tecavüz gurbanları, çocuk köleler, seks işçileri ve diğer acı çekenlerden haberdar değilsindir ve haberleri verilmez sana. televizyonlarda sadece çizgi filmleri ve sahte kahramanları takip edersin. bugs bani'ye gıcık olursun, tom ve jerry'ye gülersin ve sokaktaki farelerin neden kocaman gözleri olmadığını düşünür, buna anlam veremezsin. en büyük derdin, neden jerry'nin bodrumunuzdaki fareden farklı olduğunu düşünmektir. başka bir şeyi kafana takmazsın. kafan sadece bu kadarına basar. kafasızsındır. kafasız olmak böyledir.

Yaşlandıkça doğduğun topraklara dönme nedenin bu kafasızlığında olabilir. doğrusunu allah biliyor. ben bilmem bana sorma. ama bildiğim şey şu ki; bir zamanlar nerde mutluysan, nerde birazcık dahi olsa kendin olmuşsan oraya dönmek için fırsat kollarsın. hem tüm şehir tanıdık ve herkesle selamlaşabilir, herkesle birbirinizi soruşturabilirsiniz. yalnız kalmak bir yaşlı için cehennemdir. ben yaşlı değilim ama hep bir cehennemdeydim. cehennemimi içimde taşıdım. içimde dipsiz bir yalnızlık vardı. dipsiz olduğundan habersiz bir şekilde elime geçen her şeyi içine attım. hiç yaşanılmamış gibi, ya da hiç atılmamış gibi geçip gittiler.


24 Ekim 2020

herhangi bi konuda bağımsız

Depresyona mı giriyorum, yoksa depresyonda mıyım neyim anlamadım ama sürekli uzaklara dalıp gidiyorum. Ya da ağlayasım geliyor ama gözyaşı pınarlarım uzun zamandır kurumuş olduğu için yanaklarım bir türlü ıslanmıyor.
Sahi ağlayanlar nasıl ağlıyor, eminim ağladıktan sonra çok rahatlıyorlardır.

Zaten ağlayanları hep kıskanmışımdır. Çünkü bence ağlayabilmek çok müthiş bir şey. İnsanı gevşetiyordur. (benim kıskançlığımda ne tuhafmış. insan para, mal mülk vb kıskanır değil mi? vizyonsuzluk da işte böyle bir şey işte. gözyaşı dökenleri kıskanmak tam bir vizyonsuza göredir. dünyada en büyük vizyonsuz olduğumu da gözyaşı dökemediğim için anlamış bulunmaktayız.)
ve bu arada ağlayamama nedenim gerçekten depresyonda olmam ise, ona da yazıklar olsun. çünkü insan doğduğu andan itibaren depresyonda olmamalı ve sadece ama sadece en büyük acılarda ağlama-malı. bunun yerine; istediği zaman hüngür hüngür ağlayabilmeli ve etrafı nezle bir köpekmişcesine salya sümüğüyle sırılsıklam ıslatabilmeli.

Fakat işte yazıklar olsun bana ve gözlerime. Gözyaşı dökmeyi bırak, göz kuruluğundan kör olacağım. Ama yine de uzaklara dalıp gitmelerimin nedeni de inşallah depresyonda olmamdır ve farkında değilimdir, çünkü başka bir şey olmak istemiyorum. şu korona günlerinde yeni bir şeyin hiç sırası değil.
-----------
ailemi çok özlediğimi fark ettim ve içimde sürekli "kalk git onlara sarıl öp kokla" adlı bir kalabalık var. o kalabalığa tek başıma hükmedip susturabildiğim zamanlar geçeli çok oldu. onların hepsini ezip geçtiğim günler geride kaldı. artık güçsüzüm ve bu yüzden kalabalığa gücüm yetmiyor, susturamıyorum.

zaman zaman ailemden nefret etttiğimi düşünsemde, aslında etmedim. nefret yerine daha çok kızgındım. çünkü ilk elden çıkarılan, hep köşede bi yerde saklatılan, gün yüzü görmesine izin verilmeyendim. yaşanılması gereken bir çocukluk yerine, işçilikle geçen bi döneme rağmen nankör ilan edildim ve bende nankörsem iyice nankör olayım diye o yola baş koydum. kimse "ne yapıyorsun, kendine gel" demedi, sadece "sen zaten bu'sun" denilerek hemen nankör olarak görülüyor olduğumdan dolayı iyice kabullenildim.
hem zaten nankörlükte üstüme göre biçilmişti, kimse sen nankörsün demedi.
üzüldüm ama benim dışımda kime ne. kimsenin umrunda olmadı. çocukluğuma verdiler, biraz daha büyüdüğümde ergenliğime verdiler, biraz daha büyüdüğümde ise kudurmuşluğuma.
tüm sanılmalara karşı bense üzülmüşlüğümle kala kaldım ve kalkıp üstümü silkeleyip yola devam ettim.
attığım tripler kimseye denk gelmedi, kimse üstüne alınmadı, alınganlığım da triplerimle birlikte bana yapıştı kaldı. zaten "bu da hep değişik, hep alıngan" denilen de oldum.

1-2 ay içinde gidip görmek istiyorum bizimkileri. ama biraz daha para biriktirmeli ve en azından onlarlayken biraz rahat davranabilmeliyim.

sahi mevzu paraya gemişken, insan nasıl para biriktirebiliyor. siz hiç para biriktirebildiniz mi? 
ben bu işi beceremeyengillerdenim. biriktiremiyorum ve nasıl biriktirilir onu da bilmiyorum. biraz birikince ise içimde davudi bir ses "para biriktirdin de ne oldu, paran varda ne oldu, ne değişti" diye durmadan söyleniyor ve ben param olduğu için kendimi kötü hissetmeye başlıyorum.
siz de böyle hissediyor musunuz? Yani paranız var diye bu ne olduğu belli olmayan sesleri duyuyor musunuz ve bu yüzden aklınızda "bu parayı bir an önce harcamalı veya bi şekilde kurtulmalıyım" diye düşünüyor musunuz? Ben düşünüyorum. Çünkü hayatı boyunca parasız olduğum için, iki üç kuruş param olunca ne yapacağımı şaşırıyorum. Kafayı yiyecek gibi oluyorum. Sanki param olmaması lazım gibi bri his yaşıyorum. Sanki çalmışım veya birinin hakkıymış da bendeymiş gibi hissediyorum. Ben bunları niye hissediyorum. Herkes böyle mi hissediyor yoksa sadece ben mi hissediyorum? Olayın aslı ne? Ne olur bunu hisseden bi tek ben olmayayım hep birlikte böyle hissedelim. En azından bu konuda yalnız olmayayım. 

üff amma saçmaladım. yayınla gitsin.

21 Ekim 2020

ve o ilk kıvılcımının üzerinden çok zaman geçince
sen artık sadece bir kömüre dönmüş olarak öylece kalırsın
ateşin sönmüş, sen fark edilmez olmuşsundur
karanlıkta değilsin, sadece yeşermeyecek şekilde kararmışsındır.

18 Ekim 2020

helal bana

İçime dönmek, kendime gelmek vs vs derken, galiba içimde kayboldum ve hiç kimse bunun farkında değil. Tek farkında olan benim ve içerden dışarıya bakınca ise gördüğüm tek şey; benim gerçeklikten kopuk olarak yaşamış bir halde bugüne kadar gelmiş olduğum.

Helal bana ki; öldürülmeden, kendimi öldürtmeden, kendimi öldürmeden, her yüzüme güleni iyi sandım, her göz kırpana aşık oldum-bana aşık oldu sanarak kazasız belasız (ki bir kaç kasık biti kapma olayı, kasık mantarlanması, basit bir iki akıntı hastalık dışında) yaşayıp geldim bugünlere.

Helal bana ki; tüm iyi niyetime rağmen kimseden sakatlanıp kalmak gibi büyük bi zarar görmeden bu yaşıma kadar geldim.
Helal bana; kendimi hep başkalarından görüp, kendimden korkup kaçtığım için farkında olmadan kendimi ve karşımdakileri korumuş olarak yaşımı 35 ettim.
Helal bana; ya valla bak helal bana. İyiyim ama akıllı mıyım bilmiyorum.









Yani Bir süreliğine içime kapanıp kendimi göreyim derken, kendimi içerde unuttum ve artık dışarı çıkamaz oldum. 

17 Ekim 2020

bülbülü öttürmek

Ortak yapabildiğimiz tek şey seksti ve ne yazıkki aylardır sikim kalmadığı için artık o da yok. Yani onunla ortak yapabildiğimiz hiçbir şey kalmadı. Üstelik aramızda gittikçe dozajı artan, evereste doğru tırmanan bir gerginlik var ve bunun nedeninin de kalkmayan sikim olduğunu çoktan anlamış bulunuyorum. 
Eskiden olsa böyle davranıldığı için üzülürdüm, kendimi durvardan duvara vurur "rabbim ben sana ne ettim de, bana böyle bir ilişki yaşatıyorsun" derdim ama artık eskide değilim ve nedenini de tahmin edebiliyorum. Emin değilim ama evet tahmin edebiliyorum.

Hiçbir zaman kendimi bu kadar bok gibi hissetmemiştim desemde, hayır hissetmiştim. Hem de çok defa hissettim ve bu yüzden bu seferki bok gibi hissetmelerimi umursamıyorum. Bok gibi hissettiğimde dışarı çıkıp bi tur atıyorum, bok hissi gidiyor, sadece biraz yorgunluğu kalıyor.
Döndükten bir kaç saat sonra uzanıp yorgunluğu atınca ise bok gibi hissetmek geri dönüyor. ama umursamıyorum. Çünkü umursayınca bir şey değişmiyor.

-----
Yukarıdaki iki paragrafı geçen gün yazıp öylece bırakmışım. Üstelik sikim kalmadı, kalkmıyo, kalkmayacak diye söylenirken o akşam seks yaptım. İnsan ne tuhaf bir şey. Bir varlık. Bir canlı. Bir bilmem değişik bir şey işte.

Sanki insan sadece kendine kafa tutmak için yaşıyor ve yapmam etmem, olmuyor, yapamıyorum dediği şeyleri gerçekleştirmek için yaşamaya devam ediyor gibi. Tuhaf ve tuhaf işte.
Oysa ben de isterim tek bi karar alıp, sanki o karar olmadan yaşayamayacakmışım gibi davranarak nefes alıp vermeyi ama olmuyor. Yapamıyorum. Çünkü duygularım, davranışlarım falan hepsi bir araya gelip kendime meydan okuyorlar ve aldığım kararın tam tersi olan neyse onu yaptırıyorlar. Ben de böyleyim işte. Kendime meydan okuyarak yaşayıp gidiyorum.

Sahi insan hep böyle midir? Yani insan aslında kendine meydan okumak için mi yaşıyor, yoksa meydan okuyacak bir şey olmadığı için kendine bir yasak koyup sonrada  ona karşı çıkıyor. Nedir yani olayımız, nedir bu yaptıklarımız, yapmaya çalıştıklarımız, nereye doğru gidiyoruz, gitmek istiyoruz.?
Ben bir şey bikmiyorum. Bildiğim tek şey kendime meydan okuyarak yaşıyor olduğum ve bu durumun diğer insanlar için de geçerli olup olmadığını merak ediyorum. 
Merak ediyorum. Çok merak ediyorum. Çünkü bu konuda yalnız olduğumu bilmek istemiyorum. Her konuda olduğu gibi.  


12 Ekim 2020

ben insan değil miyim?

Korona günleri bitip gidecek gibi değil. Bütün insanlığı dağıttı ama hala geçip gitmedi. Gitmediği için de, ihtiyaçlar dışında evden çıkmamaya çalışıyor ve zaten normalde de pek çıkmıyorum.
Korona günlerinde dışarı çıktığımda ise tam bir pimpirikli olarak, maske, mesafe ve hijyene dikkat ederek çıkma nedenine bağlı olan işi yapıp alelacele eve, mağarama, korunağıma dönüyorum.

Döndüğümde maskemi, üstümü vs hepsini bir odada çıkarıyor, sonra üstümü başımı yıkıyor ve sonra ev giysilerimi giyiniyorum. Son olarak elime kolonya döküp yüzüme sürdükten sonra temiz bir nefes alıyorum. 

Sadece ben değil. Öküz'de böyle. Hatta "onu böyle davranmaya ben itiyorum, mecbur bırakıyorum" desem yeridir. Zaten ilk günlerden bu yana da, dışarı her beraber çıkışımızda sağa sola dokunma diye diye  dört dönüp duruyorum yanında. Çünkü adam sürekli bi şeylere dokunma peşinde. Sürekli bir şeylerle haşir neşir olup, orasını burasını cimcikleme derdinde. Sanki sağa sola dokunmasa olmuyor. Bende tabii o anlarda kafayı yiyorum ve bir yerden sonra kayışları koparmış halde birbirimize giriyoruz. daha doğrusu giriyorduk. 
O ilk zamanlardaki korona krizlerimiz yüzünden çok kavga ettik. Hâlâ da ara ara kavga ediyoruz ama şimdi biraz daha azaldı. Çünkü o da artık dikkat etmeye ve üstelik daha temiz olmaya, kalmaya özen gösteriyor. Yani biz kazanacağız, korona değil.

Korona'nın patlak verdiği o ilk günlerde bi ajansın dijital işleri için evden çalışmaya başladığım için şanslıyım da. En azından sağa sola git gelim yok, kimseyle yüz göz olmuyor ve işi internet üzerinde yürütebiliyorum. Patron tarafında da pek sıkıntı yok, bazen yanlışlarım yüzünden herkesin olduğu gruplarda azarı yiyorum o kadar. O da pek sıkıntı değil. Zaten şu parasızlık ve işsizlik günlerinde yediğim fırçaların lafını da etmemeliyim.

Çalışmaya başladıktan bu yana biraz para biriktirdim. Bunu yapabildiğim için, hayatımın ender zamanlarından birinde olduğumu söyleyebilirim. Çünkü para tutan, tutabilen biri değilim. Daha çok birazcık aç karna yaşamayı, ihtiyaçsız bi şekilde günü geçirmeyi ve olanı sike sike idareli kullanmayı kendime öğrettiğim için, sırf para için çalışılması gerektiği, çalışırken olanın en az yarısının mutlaka kenarda tutulması, biriktirilmesi gerektiği fikrine sahip olamamışım. Bu ve benzeri düşünceler yerine, daha çok ihtiyaçlar için elden hemen çıkarılması gereken bir şeymiş gibi yaklaşmışım. Yani gerçekten elimin kiri olarak görmüşüm ve sonuç olarak da bi boka sahip olamamışım.
Bunları ve bunlara benzer sıkıntılarımın olduğunu da Öküz Herif sayesinde kabullendim. Çünkü o paranın değerini çok iyi biliyor ve bunu abartılı derecede hayatına uygulayabilmiş biri. Onu biraz örnek alıyor ve aslında doğru olanın bu olduğunu düşünmeye de başladım. Çünkü elden avuçtan düştüğüm, düşeceğim zamanları görecek olursam, o günlerde biraz olsun rahat etmek, en azından para için koşturmak istemiyorum. O yaşta para için koşturmadan, sade bi şekilde sadece yaşlılığımı yaşamak istiyorum.

Her neyse işte. Para konusundaki olumsuz yaklaşımlarımı-durumları kabullenmelerimin sonucu olarak, hesabımda ilk defa 15.000 TL param var ve ne yapacağımı bilmiyorum. Adeta kafayı yiycek gibi hissediyorum. Yani düşünsenize bi miktar paranız var ve harcamıyorsunuz. Öylece orda bi yerde duruyor. Bu çok saçma geliyor bana. Harcamayacak, ihtiyaçlarımızı görmeyeceksek neden para topluyor, biriktiriyoruz ki? Saçma değil mi? Hem de çok çok çok saçma.
Ama dediğim gibi, ilerde ihtiyacım olabileceğini düşünmeye başladıktan sonra sakinleştim ve birikim yapmaya karar verdim. Yıllarca yokyemez olarak yaşadıktan sonra, şimdi de varyemez olayım bakalım, ne olacak.

Tabi para biriktirebilme nedenim, dışarı çıkmıyor oluşum ile eve kira ödemiyor oluşumdan başka bir şey değil. Zaten dışarı çıksam ve üstüne bir de kira ödesem, asla ama asla para biriktiremezdim. Hatta bu konu üzerine düşünemezdim de. 

Kira ödemiyorum dedim ama evin faturalarını tabiki ben ödüyorum ve hepi topu 300-500 TL gibi bir şey tutuyor. Bir de işte eve yemeklik malzeme vs alıyoruz. Onlara harcıyorum arada.
Ama kira ödemiyor olmak cidden çok iyiymiş. Bu rahatlığı, 35 yaşımda yaşamak nasip oldu. Şükürler olsun rabbim sana.

Rahatlık falan diyorum ama Öküz benden sürekli ev kirası istemiyor değil. Sık sık istiyor. İstiyor, ama vermiyorum. Vermeyi de düşünmüyorum ve bunu ona da açık açık defalarca söyledim. Bu davranışıma çok kavga ettik. Defalarca evi bırakıp ebemin amına taşınmayı düşündüm, ama ebem nerde bilmiyorum.

O ise kavgalarımızdan güç alarak her defasında daha da laflarını bileyledi ve hiç acımadan her defasında kavga ede ede benden kira istedi. Ona "param olmadığını zaten biliyorsun, bilmeden rağmen neden benden para istiyorsun" diye açıkça neden belirttiğim, her defasında söylendiğim o işsiz güçsüz günlerimde bile hiç acımadan benden para istedi ve "evin bütün yükünü ona yüklediğimi, çok acımasız olduğumu" söyleyerek, durmadan kira ücreti olark 1500 TL istedi. ama çok şükür hiç param yoktu, çünkü olsa anında ağzına tıkamak için çat diye çıkarıp öderdim. Bende böyle bir malım işte ne yapıyım. Kızdırılınca deliğikanlılığım tutuyor ve kimsenin lafının altında kalamıyorum. Durum böyle olunca ise, elimde avucumda bir şey de birikmiyor. Yani gördüğünüz gibi para tutamama nedenlerimden biri de; deliğikanlılığım.

Her neyse işte. O böyle sürekli söylendiği zamanlarda param olmadığı için ona bağırıp çağırarak "yıllarca sen benim evimde yaşamıştın, herhangi bi ödeme yapmadın. Şimdi de ben senin evinde yaşayacağım ve sana kira ödemeyeceğim" dedim durdum ve evet, gerçekten böyle düşünüyordum.
O ise bu laflarım üzerine hırçınlaştı, hırçınlaştı ve hırçınlaşmalarının sonucu olarak kudurdu durdu. Param olmadığını bildiği için ise "o zaman iyi sik beni de bu evi hak et" demekten geri kalmadı. Üstelik sadece kızgın olduğu zamanlarda değil, normal sevişmelerimiz esnasında bile bu cümleleri gülerek kurdu. Üzülüyor olduğumu umursamadı bile. O koca göbeğinin altındaki küçücük sikinde de değildi.

Tüm bu lafları, kavgaları esnasında hiç param olmadığı için hırçınlaşmalarına son veremediğim için, şimdi kendimi şanslı ve dört ayak üzerine düşmüş bir kedi gibi de saymıyor değilim. İyiki param yokmuş. Yoksa çat die çıkarıp verirdim. Ama yoktu ve öylece yaşayıp geldik bugünlere.
Ama artık param olsada, inada bindirdim ve gerçekten kira vs ödemiycem.  Hem faturaları ödüyorum yeterli. Başka bir şey ödemeyeceğim. Ama o ısrarla istiyor. Bende ısrarla ödemeyeceğimi söylüyorum. Bakalım ne olacak.

"Bakalım ne olacak" dedim ama bu aralar sikim kalkmadığı için, bana sürekli "böyle gitmez, böyle olmaz, bu ilişki böyle yürümez" gibisinden lafları da ard arda sıralayıp duruyor. Eskiden olsa böyle laflar ettiği için çekip giderdim ama artık çekip gitmiyorum. Hem nereye çekip gideceğim ki? niye gideyim ki?
Olayımıza artık durum değişikliği ile bakınca, ortada bir sorun görmüyorum. "Sorun var" diyense, sorunu kendisi çözsün.

Bu arada ondan, önceki yıl aldığım borç paranın yarısını da ödedim. Yarısını da bir kaç ay içinde bitireceğim. Bakalım sonra bana nasıl davranacak. Çünkü bana bu aralar, eskiye nazaran biraz daha iyi davranmasının nedeni olarak, ona olan borcumu kazasız belasız alması olarak görüyorum. Yoksa başka bir şey olduğunu düşünmüyorum ve zaten o düşündürtmüyor. 

O biraz böyle bir insan. Yani her zaman ve her şartta para onun için ilk sırada oluyor ve olacakda. Öte yandan onun bu huyunu, yani alın terini kimseye kaptırmamasına hayranım. Gerçekten hayranım. Onun bu yönünü kendime örnek alıyorum ve hayatımda da tamamen uygulamayı düşünüyorum. Hatta ona kira ödememe sebebimin çok çok altında bi yerlerde birazcık da olsa bu düşünceye kapılmış olmam var. Evet onu kendime örnek aldım ve deneyi de onun üzerinde yapıyorum.
Öte yandan onun sayesinde çok daha fazla tutumlu olmayı da öğrendim ve paranın, alınterinin değerini daha iyi anlayabiliyorum. Ama cimrilikten nefret etmeye devam edeceğim. Bu huyumu değiştiremeyecek hain kostok.
İşte böyle. İnsan hep değişiyor. Ben insanım.



11 Ekim 2020

yabanotu

geçip gitmiş her şey
terkedilmiş koca bir dağa dönüşmüş tüm anıların
artık yorgun, kararsız ve sadece kendinlesin.

birilerinin kimsesi olamamak
kendine kimse bulamamak
varlığından habersiz milyarlarca insanla beraber bir hiç olarak yaşamak.
kader ve kederden başka dert ortağın yok. 
sus ve yala, yıllardır kanayan yaralarını.

bir çiğ tanesi kadar taze
yaban otu gibi değersiz
daha ilk çimlendiğinde ezilmeye hazır, sökülüp atılmaya razı.
ulu bir değersizliği kabulleniştir seninki.
kes sesini ve sus. konuşmak işe yaramadı. susmak tek çarendir artık.


10 Ekim 2020

bal arısının duası

Artık sikim hiç kalkmıyor ve aile saadetimiz, içten içe çürümüş ve bu yüzden yıkılmak üzere olan ahşap bir evin çatırlarını andıran sesler çıkarıyor. Sikimin kalkmamasını Allah'tan ben istemiştim, lakin şimdi değil. Taeaee 3 yıl önce falan istemiştim. Fakat duamın kabul sırası şimdilere denk geldiği için olsa gerek sikim artık bana baş kaldırmıyor ve bu yüzden Öküz Herif(canmıniçi) sürekli bana şu cümleleri kuruyor:
-buna bi çare bulmalıyız
-böyle olmaz
-viagra mı kullansak
-eğer böyle olacaksa ayrılalım
-ihtiyaçlarımı nasıl karşılayacağım

vs vs vs beni terk etmek, ayrılmakla tehditler dair her şeyi barındıran cümlelerle sürekli yüz göz ettiriyor ama sikimde bile değil. Hatta sikimin umrunda bile değil. Öylesine bedenime yapışık bir şekilde durup, çişi geldiğinde işeyip, tekrar fermuardan içeri gidip karanlık dehlizlerde kayboluyor.
Doğrusu onun bu halinden şikayetçi de değilim. Hatta kalkmaması sanki daha iyiymiş gibi geliyor bana. Çünkü bunu bi sıkıntı olarak görmüyorum ve kalkmamasını ben istemiştim diye de söyleniyorum. Bunu geçenlerde Öküz'e de söyledim fakat o bana "iyi  bok yedin" dedi.
Hatta geçenlerde bi şair arkadaşıma da dediğimde o da  bana "sen istediğin için değil, bazen böyle olur" dedi. Ama bence ben istemiştim diye böyle oldu. Çünkü sik olarak görülmekten çok yorulmuştum.

Sevdiğim birine dokunmak, sarılmak, rahat rahat öpmek için önce sikimi öne sürmek bana zor geliyordu. Kendi kendime küfür ediyormuşum gibi hissettiriyordu ve ben de bu yüzden zamanla dualar etmeye başlamıştım.
Hem herkes beni değil de, sikimi seviyorken neden birilerine aşık olacak, onu karşılıksız sevecek, onun için ölmeyi bile göze alacak kadar peşinden sonsuzluğa doğru gitmeye razı bir şekilde yaşayacaktımki?
Gereksizdi ve tüm o gereksizliklerin farkına varıp kabullene kabullene "allahım, ne olur sikim kalkmasın ve ben tüm enerjimi sadece kendim için harcamaya, kendim için bir şeyler yapmaya başlayarak harcayayım. allahım ne olur içimdeki bi hissi yok et, artık kurtar beni bundan" diye diye dualar edip duruyordum. Çünkü kimsenin beni sevmeyeceğini, kendime göre birini bulamayacağımı, istediğim gibi birininin asla hayatıma girmeyeceğini ve insanların sikten başka bir arayışlarının olmadığını büyük bir üzüntüyle kabullenmiştim. Evet, kimse beni sevmeyecekti. Çünkü ben, içimde birikmiş olan o sevilmemişliğin verdiği açlıkla, önüme ilk çıkana tapmaya hazırken, kimse beni sevmeyecekti. İnsanlar sadece yarrak ararken, ben içimde bitmez bir enerjiyle "doğru kişi"hikayesine sıkı sıkı sarılmış, etrafta arıymışcasına gezinip druyordum. Komiktim ama kendimden haberim yoktu. Olmaya başladığında işte öyle dualar etmeye başladım ve hatırlıyorum şöyle bir dua da etmiştim: allahım içimdeki bu hissi yok et. ne olur allahım yalvarıyorum yok et bu hissi.enerjimi gücümü, daha yararlı, daha iyi bir şeye yönlendirmem için bana yardım et, yol göster. allahım beni kurtar sikimden. çünkü bunun gösterdiği hedeflerin hepsi yanlıştı.

tamam tamam, son duayı abarttım ama böyle bir şeyler söylediğimi hayal meyal hatırlıyorum. çünkü sevgi her şeyden ve herkesten ve her seksten sıkılmıştım ve dünyanın dibini bulamamıştım. yatmak ama duygusuzca, sırf bir ihtiyaç olarak görüp sadece seks yapmak bana göre değildi. seksin bir ihtiyaç olduğuna inanmıyorum. seks sadece üremek için var. geri kalan her şey için sevgi ve gerçek içtenlikle ilerler.
 yazmaktan da sıkıldım. iyi geceler. her nerede seviyor ama sevilmiyorsanız.


01 Ekim 2020

ölümlü şeyler

Dünyanın nereye doğru gittiği ile ilgili bir bilgim yok. Zaten kendim daha kendimin nereye gittiğini bilmiyorken, dünyanın nereye gittiğini bilmek çok aptalca olur. Çünkü insan önce kendini bilmeli, sonra şu koca küçük dünyanın nereye doğru gittiği hakkında istediği kadar atıp tutmalı.

Bilmiyorum, bana bir şey sormayın. Hiçbir şey bilmiyorum. Bilmediğiniz her şey kadar bilmiyorum. Kafam bi milyon değil, sarhoş olmadım hiç. Alkolü aptal icadı buldum diye, bir kaç deneme dışında ağzıma bile sürmedim. Eğlenmek için, kafayı bulmak için, rahatlamak için, yetişkinliğimi göstermek için, birilerinden ayrışmak için veya birileriyle aynı olmak için alkol almayı hiç mantıklı bulmamıştım ve bulanları da hep kendimden daha cahil gördüm. Hor görmedim. Sadece cahil gördüm.

Hiçbir şeyim olmamasına rağmen her şeyden bıktım. Her şeyden bıkmak için bir şeyin olmasına gerek yok. Bıkabilirsin. Hiçbir şeyin yokken hepsinden bıkman daha kolaydır. Belki de bunun nedeni; sahip olmak istediğinin asıl sana sahip olmuş olmasıdır. Çünkü kölelik artık içimizde ve boynumuzdaki ipler görünmüyor. Herkesin elinde olabilirler. 

Dünya bir kazan ve içimde büyük bir kepçeyle karıştırılıp duruyor. Kepçem kimin elinde bilmiyorum ama her defasında hissediyor ve karıştırıldığını anlayabiliyorum. Dünyam küçücük dünyam. Büyük düşünemedim. Çünkü çok ezildim, çok ezdirdi kendimi.

9 yaşında parmaklarım soğuktan donduğunda anlamıştım bir şeyleri. Ama sonra unuttum. Çünkü unutmak, bir tür ilaçtır. Ama hangi tür olduğunu bilmiyorum. Sormayın. Ben bir şey bile bilmiyorum. 

Henüz ikinizde ergenken, arkadaşının babası öldüğünde, onu telefonla arayıp baş sağlığı dilemek yerine, bir kaç gün veya ileriki günlerde ama mutlaka bir gün göreceğini düşünerek aramayı ertelediğin oldu mu hiç?
Benim oldu. Erteledim ve arkadaşımı 2 ay sonraki yaz tatilinde gördüğümde bana kırgın olduğunu, onu aramayarak kırdığımı bana sakin ama kırgın bir ses tonuyla "hı hı sen sus. sen hiç konuşma. babam öldü, sen hiç aramadın bile" diyerek dile getirdi. ben sustum ve hiçbir şey diyemedim. onu her gördüğümde utandım.
aradan 5-6 yıl geçip, yıl 2014 olduğunda o arkadaşıma freni patlamış bir kamyon çarptı ve o olduğu yerde öldü. Aylar sonra öldüğünden haberim olduğunda ruhuna fatiha okudum ama sanki bir daha onunla karşılaştığımızda utanmayacağım ve ayıbımla beraber ölmüş olduğu için de rahatladım gibi hissettim. fakat içimde de onun sesi hep yankılanıp durur. şu an bile aklımdadır " sen sus, hiç aramadın bile" deyişi. 


ölüm düşüncesi bu aralar çok aklıma geliyor.
oysa eskiden, yani bi kaç yıl önce falan ölümü kendimden çok uzak ve hiç yokmuş gibi hissederdim.
vardı ama yoktu gibi. sanki sadece başkaları için varmış gibi hissederdim. Bugünlerde ise kendim içinde ölüm olabileceği fikri aklımda ve ne olacağı, nasıl olacağını merak ediyorum.
yani; ölümlüyüz ama ölüm hep başkaları içinmiş gibi yaşarız ya, durum öyle değil. korona günlerinde bunu biraz daha iyi ve derinden anladım.