-->

27 Şubat 2022

si yu leydır

Yaş amın, hayat ın, dün yanın en güzel tarafı her halde insanı sürekli şaşırtabiliyor olması olsa gerek. "Yaşadım yaşayacağımı, artık ne sikecek göt kaldı, ne de yalayacak yarrak" dediğin anda, Hayat sana ordan sakin sakin gülümseyerek kıllı bir lolipop uzatıveriyor ve sen "yalacak bi bu kalmıştı, dur şunuda yalıyım da iyice mişın komplited olsun" diye yalamaktan geri kalmamak için ağzını açıyorsun ve hayat ağzına bi güzel sıçıyor.
Tam bu sefer sıçıldı, bitti diye düşünerek kendini sakinleştirebilirsin ama yaşam sürpriz yapmayı sever ve sana daha çok şey yalatacak.
Benim bu ara öyle oldu ve sanırım artık bitmeyeceğini kabullenmem lazım.

He bu arada İstanbul'dan memlekete döndüm ve kontrollerim de iyi geçti gibi, yani en azından kemoterapi ilaçlarını almamı ve 3 ay sonra tekrar mr çekip kontrole gelmemi söyledi doktorhanımceğiz.

İstanbul'dayken neler yaptım derseniz; pek bi bok yapmadım ve bi ara eve gidip, eşyalarımın tümünü Öküz Herif'e 5.000 TL'ye bıraktım ve cebimde parayla dönmüş oldum memlekete. Ben aslında birilerine satmak amacıyla fotoğraflarını çekmeye gitmiştim ve ona da "senin hakkın daha çok, istersen sen al" diye teklifte bulunmuştum ama o galiba eşyalara karşılık trilyon isteyeceğimi düşündüğü için daha teklifimi duymadan red etmişti, fakat ben eski ev arkadaşlarımdan birine 8.000 TL teklif edince ve o ağırdan alınca, Öküz'ün 5.000 tl'ye alayım demesiyle sesimi çıkarmadım ve verip, başımdan savdım.
Yani böylece eşyalardan kurtulmuş ve aslında bi nevi İstanbul defterini kapatmış oldum.
Evet uzunca bir süre için, mecbur kalmadıkça İstanbul'a gitmeyi düşünmüyorum. 

Şimdi memleketteyim ve geldiğim şu 3. günde bile ailemle daha doğru dürüst bir kaç kelime edemedik. Bana karşı olabildiğince mesafeliler, bende mesafeyi kapatmak için herhangi bir şey yapmıyorum, yapmaya niyetim de yok. Ne olacaksa olsun.
Evde ne yapıyoruma gelirsek; fotokopiciden aldığım EKPSS notlarına bakıp bir şeyler anlamaya çalışıyorum diyebilirim. Onun dışında ise bazen dışarı çıkıp turladıktan sonra tekrar eve dönmek dışında bir halt ettiğim yok. Yani sanki gerçek bir emekli amca'ya dönüşmüş gibiyim. Kendimi; bedeni genç, ruhu yaşlı biri olarak hissediyorum artık.

Buraya bir şeyler yazmak zorunda hissettiğim için bu satırları yazıyorum ama açıkçası pek yazasım yok. Sanırım zorla değil de, güzellikle yani gerçek anlamda bile isteye yazmak istediğimde gelip yazsam daha iyi olur. Zaten istanbul'da yaşadığım bir olay, hevesimi iyice kırdı. 
kapatmadan son olarak Ukrayna ve Rusya'nın atıştığını, insanların öldüğünü söylemem gerek.
sii yu leydır blog.

26 Şubat 2022

Önceki gün, İstanbul defterini bir süreliğine de olsa kapatmak üzere kaldırıp zihnimin bir kenarına koydum ve bulduğum ilk biletle de memlekete döndüm. İstanbul'dayken, her hastada olduğu gibi bende de kendiliğinden klasikleşen hasta yağcılığı eşliğinde doktorlarla görüştüm ve hastalığın bendeki ilerleyişi hakkında, samimi açıklamalar almak için yavru köpek gibi gözlerinin içine içine tüm samimiyetimle bakıp iyi bir şeyler söylemelerini bekledim fakat bakışlarımı pek iplediklerini söyleyemem, çünkü ben iyi bir hasta değildim, hepsine ellerimde hediyeler olmadan bomboş gitmiştim. 
Bu yüzden olsa gerek, beni kısa cümlelerle hemen başlarından savdılar ve ben de, neyin ne olduğunu anlamamış halde afallamış olarak karşılarından def olup çıktım geldim.
Sonuç olarak 3 ay sonra mr, tahlil vs yaptırıp tekrar kontrole gelmemi söylediler. O süreç boyunca ise kemoterapi ilacı vs almayacağım, fakat epilepsi ilacım devam edecek. (zaten bu epilepsi ilacı sanırım ben mezara girinceye kadar devam edecek olan şeylerden biri.)

İstanbul'da kontrolleri bitirdikten sonra 1 ay daha kalmayı planlıyordum lakin, yanında kaldığım Adanalı Annem'in benden açık açık para istemek yerine "sen çok masraflısın, sana bir şey yetişmiyor" türünden her gün laflar sokması, ona yük olduğumu farklı şekillerde dile getirmesi gibi nedenler yüzünden, onun yanında kalmaya devam etmekle kendimi daha kötü hissedeceğimi düşünüp yanından ayrıldım. 

İlk gittiğim gün yanımda fazla para olmadığı için cebimdeki 200 TL'yi hırkasının cebine sıkıştırmaya çalışırken "abla şu an şimdilik yanımda bu var" diye cümle kurup parayı vermiştim ve o, parayı almak istememesi, benim aslında ihtiyacım olduğunu söyleyip durmasına rağmen bi kaç saniye sonra ise tüm bu söylemlerinin tersine saklayamadığı büyük heyecanıyla birlikte parayı bi anda cebine atması, ikinci gün ise eve bir şeyler aldırması, sonraki günlerdeyse "doğalgaz çok geldi, bu ay elektrik faturasını ödeyemedik, suyu da kestiler kaçak açtırdım, market alışverişine para yetişmiyor, ay sonunu nasıl getiricem" gibi cümleler kurup durmasıyla jetonum düştü ve aslında bu lafların hepsini bana, benden para istemek için söyleyip durduğunu geç de olsa anlayıverdim.
Onu yanlış anladığımı sandığım ilk günlerdeki Aptallık Perdem, sonraki günlerde, ailemin bile beni evden, onlara yük olduğum için kovması gerçeğinin aklıma gelmesiyle yırtıldı ve ben Adanalı Annem'in aslında açıkça benden para istemek yerine, sürekli laf sokarak beni dolaylı yoldan yönlendirip ona yüklü miktarda para vermemi sağlamaya çalıştığını anladım.
Zaten; maaş bağlandı mı, ne kadar alıyorsun, ne zaman alacaksın sorularını üst üstte bi kaç gün sorduğunda ise iyice emin oldumki; o benden maddi bi beklenti içindeydi ve aslında gidecek bi yerim olmadığı için ona gelmiş olmam, onda kalıyor olmam gerçeği onun pek ammrunda değildi. Zaten ben, kendim dışında kimin sikindeyim ki?
Aslında onlarda kalışımın 2.gününde bunu anlamış ve kuzenimi aramıştım lakin o da evinin müsait olmadığını söylemişti ve ben bunun üzerine Öküz Herif'e gitmeyi düşünmüştüm ama Öküz Herif'lede böyle iyice bi keşmekeşin içindeyken gidip ne yapabilirdim ki? Bu yüzden tüm yüzsüzlüğümle kalmaya devam edip, sabah erken evden çıkıp, akşama kadar sokaklarda dolanıp karanlık bastığında ise eve bir bi kaç poşet yiyecek alıp dönmek dışında bir şey yapamazdım. Bende bu yüzden öyle yaptım ve ilk 4 gün boyunca yediğim laflar eşliğinde onda kalmaya devam ettim. Bu süreçte ise Öküz Herif'teki eşyalarımı satıp paraya çevirip parayı Adanalı Annem'e vermek aklıma geldi ama Öküz Herif, attığım "evdeysen, gelip eşyalarımın fotoğraflarını çekip satılığa çıkarayım"mesajıma "fotoğrafla motoğrafla uğraşma, gel al götür hepsini" diye yanıt verince, elim yine boş kalmıştı.

 "ev müsait değil" Ama laf sokmalarını alenileştirdiği 5.gün dayanamayıp Öküz Herif'le yüzgöz olmaya razı olarak kalkıp ona gittim ve evde onun olmamasını umarak kapıyı çaldım. Evdeydi, kapıyı açtı ve ben "2 gün kalacağım" deyip 













17 Şubat 2022

jeksın

çok yalnız kalınca, hiç kimse olmadığını anlıyorsun
çok sevinceyse hiçbir şey olmadığını.
göreceksin. göreceksin. görejeksın.

doğduğun amdan itibaren, yanlış yaptığın ilk anda üstünü çizmekle korkuttular seni
bu yüzden saçmalama haklarını kullanmaman için her şeyi yaptın.
emrolunduğun üzre her şeyi doğru yaptın, her şeyi tamamladın.
hadi helal olsun, eksiksiz ve yanlış hiçbir şey yapmadın.
zaten sen sadece onlar için yaşadın. onlara yamandın. onlarda ağzına kadar boşaldılar ve sen bu süreç içerisinde neleri varsa yaladın yuttun, dışarıya bir damla bile akıtmadın.

şimdi yaşın oldu 31 ve her şeye geç kalmış olduğunu henüz az önce amladın.
şaşkın şaşkın günlerini geçirmeye başladın,
ilk yanlışını yapmak için fırsat kolluyorsun.
ama doğrunun yanlış olduğunu bilmediğin için yanlışın da nasıl yapılacağını, nasıl yanlış yapacağını bilmiyorsun. 
şimdi sen artık büyüdün ve sadece koca bi götten ibaret, şapur şupur yenilecek bi et parçasısın.
bu yüzden üstünü çizmeyecekler, üstünden bol bol geçecekler.
şimdi amladın değil mi; yanlış yapman kimsenin umrunda değildi.
göreceksin. gömeceksin. gömülejeksın.

15 Şubat 2022

akıştan paragraflar

Bi kaç gün önce İstanbul'a geldim ve şu an Taksim AKM'nin altındaki Kahve Dünyası'ndayım. İçeride gençler ve kendini genç hisseden yaşlılar dışında, orta yaşı temsilen ben varım. Ders mi çalışayım, Hornet' e mi bakayım, Tinder'da sağ-sol mu yapayım kararsızım. Öylesine oturdum, etraftaki sesleri dinlemeye çalışıyorum, ama pek bi bok yok. Herkes kendi dünyasındaki önemli şeyleri konu ettikleri muhabbetlerin içinde kaybolmuş vaziyette. Bense her zamanki yarrak halimle tek başımayım...

Sabah ameliyat olduğum hastaneye kontrole gittim. Doktor hiçbir şey demedi, bir şeylere bakıp "3 ay sonra bla bla blalı mr çek ve  tekrar kontrole gel" dedi. Bunun dışında bir şey demediği için "tamam" deyip çıktım.
Geçen hafta da Radyoterapi ve Kemoterapi aldığım onkolog'a gitmiştim, o da pek bir şey demedi ve "diğer ekiple konuşup döneceğim" gibi şeyler dedi. Ona da "tamam" dedim ve çıktım. Zaten kalırsam beni zorla atacaklardı. Kalıp inat etmeye gerek yoktu.

Bu satırları yazarken, sağ yan masadaki kadınlı-kızlı-erkekli-geyli genç gruptaki özgüveni en yüksek olanın sesi asker arkadaşlarımdan birinin sesine çok benziyor ve yarım saat önce oturmalarına rağmen, hâlâ her yüksek sesli konuşmasında onu "asker arkadaşım" sanıp, emin olmak için dönüp ona bakıyorum.
bi kaç defadır baktığımda gözgöze geldik diye artık kendimi tutacağım..
(2 dakika sonra, yine baktım ve bu sefer, onunda bakacağını tahmin ettiğim için direkt onunla göz göze gelmemek için başının üstünden dışarıdaki güvenlik kulubesine bakar gibi yaptım. göz göze gelmedik bu sefer) 
Sol tarafımdaki hemen yan masada ise orta yaşlarını bi kaç yıl önce geçmiş bi kadın, hâlâ 20'lerindeymiş havalı ses yonuyla telefonda uzun bi muhabbete başladı ve birazdan telefonu kapatmazsa, dönüp "hanfendi bence arkadaşınıza öyle demeyin, şöyle diyin. Şubat'ın ortasında doğum günü için tişört almak hiçde iyi bi fikir değil. ayrıca cimri olduğunuz çok belli olur" cümleleriyle, telefonu kapatması için müdahale etmek zorunda kalacağım. (neyseki bu satırları tamamladığımda kapattı. çirkeflik çıkarmama gerek kalmadı. şimdi de bilgisayarında çok önemli bir şeyler yapıyormuş gibi davranıyor. oysa biliyorum, sikindirik bi pdf dosyası açıp aşağı yukarı kaydırmak dışında bi bok yapmıyor. çünkü önemli bir şeyler yapıyor gibi görünerek siksileşeceğini sanıyor. aptaal, aptal, abdal)

İstanbul'a gelişimin bugün 6. günü ve geldiğimden bu yana, aklımda dönen "birini bulup sevişip rahatlama fikri"ni bi türlü yenemiyorum. Sanırım onu yenemememin nedeni 2,5 yıldır doğru dürüst sevişememiş olmak var. Öte yandan sevildiğimi ve birinin beni yarrak olarak değilde, değer verdiği için arzuladığını hissetmemiş olmak da yok değil. Tabii covid'den dolayı kimseyle yaklaşamama korkusu da eklenince iyice içinden çıkılmaz bi hale geldi bu his. 
Ama yinede bugün kendimi ikna ettim ve estetik algılarıma %100 uyan birini bulduğum an sağlam bi sevişeceğim. Çünkü artık canıma tak etti. Bu yüzden kararlıyım, sikimi mutlaka boklu bi deliğe sokup rahatlayacağım.

Boklu delik dedim de,  açıkçası kadınlara da fena halde yanaşasım var ama yapmacık hareketleri yüzünden tekrar soğuyorum. Şöyle yapmacık mapcacık olmayan bi kadın bulduğumda direkt yapışmayı ve hatta daha ilk konuşmada "ya onu bunu boşver de gel evlenelim" demeyi düşünüyorum. boşuna uzatmaları oynamak istemiyorum. Bakalım öyle biri çıkacak mı, bulacak mıyım? Gerçi bulsam bile, cümlemi kurduğum anda öcü görmüş gibi geri kaçacaktır biliyorum. Çünkü insanlar her şeyi filmlerden öğreniyorlar ve hayatlarındaki olayların gelişlerinin de filmlerdeki gibi olmasını istiyorlar.

Geldiğimin 2. günü Öküz Herif'e "eşyalarımı almak istersen sana satayım, almayacaksan gelip fotoğraflarını çekip satışa çıkarayım" diye mesaj attım, o da bana ertesi gün "fotoğrafla falan uğraşma, gel al götür hepsini" diye mesaj attı. Bi kaç gün daha şu hastane işleriyle uğraştıktan sonra gidip eşyaları alıp birilerine vermeyi düşünüyorum. 
Oysa ben alır diye düşünmüş ve böylece bi kaç kuruş para alırım diye kafamda netleştirmiştim. Ama işte hiçbir şey insanın kafasında kurduğuna uymuyor. Konu Öküz Herif olunca ise hiç uymuyor ve o bundan zevk alıyor. Yani birilerinin önüne bir engel daha çıkarmış olmak, o engeli kendisinin koyduğunu biliyor olmak ona zevk veriyor. O bu tür şeytanlıklardan mutluluk çıkaran yapıya sahip bi zavallı.

Bu arada geldiğimden bu yana Adanalı Annem'de kalıyorum ve geçenlerde cebimdeki bi kaç kuruş parayı eline tutuşturduğumda, önce almak istemedi ama sonra severek aldı gibime geldi. Maaş konusunu sorduğunda "evet, devlet artık bana çalışıyor, ayda 2,500 TL veriyorlar. geçen ay söylemiştim ya sana" dedim ve o "peki sizinkilere söyledin mi" diye sorunca "evet" dedim ve o, benim "evet" dememle suratını bi anda asıverdi. Neden diye üsteleyerek sorduğumda ise "onlara demeyecektin işte, ağzını tutmayı bilemedin gitti gitti. peki başka kime söyledin?" diye sorduğunda "yani soran herkese söylüyorum, sakladığım veya saklanması gereken bi durum değil ki bu, sonuçta hayatımda hep kötü şeyler olmuyor, iyi şeylerde oluyor ve bunu paylaşmayı da normal görüyorum." dediğim anda ağzıma sıçtı. bi çok şey söylendi ama şu an hiçbir söylediği aklımda değil. 
Ona göre, bu bilgiyi gizli tutmalıymışım. Hiç kimseye söylememeliymişim. 
Oysa ben onun tam tersi düşündüğüm için, güzel şeyleri hızlıca herkesle paylaşıyorum. Çünkü güzelliğin paylaşıldıkça artacağını düşünüyorum. Ama işte o ve annem farklı düşünüyorlar.
Bula bula özannem gibi bencil ve batıl inançları bol olan yapay bi anne bulmuşum kendime....

Bugün kuzenimi aradım ve gidip bi kaç gün onda kalmayı düşünüyorum. Ona da soğuğum ya. Çünkü geçen yıl terapi aldığım dönem onda kalıyordum ve sonradan anladımki; o, her konuştuğumuzu abime raporluyormuş.
E madem aramızdaki konuşmaları birilerine raporluyor ve ben geçen aylarda dedikoduyla da bazı işlerin yürüyebileceğini öğrendim, bu ara onunla vakit geçirip aklımdaki her şeyi ona ufak ufak söyleyip, düşüncelerimi abime raporladığını bilmiyormuşum gibi davranarak ona, hayatımdaki tüm olanları ve aklımdakileri raporlatıp durayım. Hatta son gün, gay ilişkilerimden, aslında kadınlara oranla erkeklerden daha çok hoşlandığımı ve bu yüzden artık bi erkekle yaşamak istediğimi söyleyip evinden çıkayımda, ebesinin ammına girip kafayı yesin..
Çünkü bu gizli gaylikten sıkıldım ve artık yakın çevremden, hısım akrabadan, aileden birilerinin de benim göt elleyip ellettiğimi bilmelerini istiyorum. Sakla sakla nereye kadar mınake.

Özetle şimdilik durumlarım böyle işte. yani; hayat akıp gidiyor.


10 Şubat 2022

Linkler

Şu linkleri sağda solda saklamak yerine blogda yayınlayayım da, arada lazım olanlara burdan bakarım. Hem belki başkaları da bakmak ister:



1- Harvard Üniversitesi'nden sertifika alabileceğiniz 55 alanda ücretsiz online kurslar; https://t.co/1L8zKrlrIn

2- Türkiye'de yayınlanan ve yayınlanmış olan gazetelerin geçmişten günümüze tüm sayılarına ulaşabileceğiniz bir platform; https://t.co/Doz0MiMR3g

3- Tübitak'ın tüm yayın ve dergilerinin arşivi; https://t.co/Ts07vP30xd

4- Milli kütüphane arşivindeki tüm taş plaklara ses dosyası olarak ulaşabileceğiniz bir platform;
https://t.co/6d9xR1MEcX

5- NASA'nın uzay ile ilgili keşiflerini ve fotoğraflarını bulabileceğiniz online arşivi; https://t.co/zhtxVeRFlK

6- ABD Meclis Kütüphanesi, 1800-2020 yılları arasında dünya üzerinde çekilmiş milyonlarca fotoğrafa ulaşabilirsiniz;
https://t.co/TAnRGqCJNP

7- Yüz binlerce resim, çizim, karikatür ve görseli konularına göre arayabileceğiniz büyük bir arşiv;
https://t.co/aQkjrZcVfr

8- 1920-23 arası TBMM 1. Dönem gizli celse kayıtları; https://t.co/ibbq2sLiOz

9- Servet-i Fünun dergisinin yayınlanmış tüm sayıları; https://t.co/g3oobfwnpY

10- İBB'ye ait Taksim kütüphanesindeki binlerce esere ücretsiz olarak ulaşıp, okuyabilirsiniz; https://t.co/OHRr39Bm0V

11- Sultan 2. Abdülhamid'in fotoğraf arşivi; https://t.co/ErRooRF69B

12- Geçmişten bugüne çizilmiş tüm haritalara ulaşabileceğiniz bir arşiv; https://t.co/sSek4ilFMl

13- Birleşmiş Milletler bünyesinde yayınlanan tüm eserlere ulaşabileceğiniz bir arşiv; https://t.co/4ALBiAtYlG

14- Balkanlar'daki Osmanlı eserlerinin olduğu fotoğraf arşivi; https://t.co/mFrHHkEAyL

15- Türkiye'deki tüm yer isimlerinin tarihi, eski adları ve değişimlerini inceleyebileceğiniz bir platform;
https://t.co/mP2bGx5HLI

16- Çekilmiş tüm filmlerin çarpıcı sahnelerinin olduğu bir arşiv; https://t.co/dyoYVG7Xsa

17- New York Metropolitan Operası, her gün eski bir performansı ücretsiz olarak erişime açıyor;
https://t.co/wZpSVbCOO2

18- Berlin Filarmoni Orkestrasının tüm konser kayıtları; https://t.co/EbT7TVFqG2

19- Telifsiz film, kitap, makale, fotoğraf arşivi; https://t.co/A4kjVB8PPx

20- Antik Yunan, Mısır, Çin ve Asya üzerine yazılmış binlerce esere ulaşabileceğiniz bir platform; https://t.co/ukIhS1nM1G

21- Marmara Üniversitesi'ndeki nadide eserlere online olarak ulaşabileceğiniz platform; https://t.co/2IXnhyxhBI

22- Dünyanın her yerinden yüzlerce üniversitenin ortak çevrimiçi kütüphanesi; https://t.co/aEBpyME6mC

23- Cambridge Üniversitesi'ne ait bine yakın ders kitabınına ulaşabileceğiniz bir platform; https://t.co/UAd6lCYWGW

24- Her dilden birçok konuda makalelere, eserlere ulaşabileceğiniz dünyanın en büyük online kütüphanelerinden biri; https://t.co/eqwnmM8bLC

25- Telif süresi dolmuş tüm eserlere e- kitap olarak ulaşabileceğiniz bir site; https://t.co/NhKKR7tWvN

26- Türkiye'de 1950 öncesi çıkan sinema dergileri arşivi; https://t.co/FuI2wk2GrK

27- Ücretsiz sesli kitap arşivi; https://t.co/93t8HhHgHT

28- ABD ulusal kütüphanesi; https://t.co/9vnDkfarwU

09 Şubat 2022

gelişememeler

Yarın kontrollerim için yine İstanbul'a gidiyorum. Aslında çok da gitmem gerekmiyordu, hatta Onkologum'a sadece MR ve tahlil sonuçlarımı gönderebilirdim ama bu kontrolümün önemli olduğunu düşünüyorum.
Ve tabi en önemli ikinci konuda; ailemden bıktığım için, elime geçen "onlardan haklı olarak bir kaç haftalık uzak kalma fırsatı"nı tepmemek adına kendim gitmek istedim.

Ayrıca benim gitmem ve doktorla kendim görüşmem daha iyi olacak. Çünkü ameliyat sonrasındaki ilk yılım doluyor ve ilk yılın sonundaki gelişmeleri kendim birinci ağızdan duyarak rahatlamak istedim. Bu kontrolle her şey biraz daha netleşmiş olacak. Yani bundan sonraki ilaçlar, dozlar ve kemoterapiler olacak mı olmayacak mı, nasıl olacak gibi detaylar vs vs her şey daha belirginleşmiş olacak ve içim daha da rahatlayacak.
Geçen sefer kontrollerim vs uzun sürdüğü, neyin ne zaman nasıl olup biteceğini bilmeyip kestiremediğim için biletleri hep son anda almıştım ve bu da bana pahalıya patlamıştı. Şimdi ise her şeyi biraz daha planlı yaptım ve hazır kampanyalı THY Bileti bulmuşken de gidiş dönüşü uzun aralıklı olarak almış bulunmaktayım. Hatta bu aralığı biraz abarttım ve 1,5 aylık bi süreye yaydım. Yani hazır aileden haklı olarak kaçma fırsatı bulmuşken, bunu da iyice değerlendirmek için can atıyorum.
Bu kadar uzun süreli gidiş, onları yokluğuma biraz alıştırmak da olacak.

Onları yokluğuma alıştıracak kadar uzun bir süre sonra döndüğümde ise yine mala dönecekler. Doğrusu geldiğimde mallaşmak dışında daha kötü bi şeye de dönsünler istiyorum. Çünkü şimdi buradayken bana yönelik takındıkları tavra karşılık istediğim şey bundan başkası değil.
İçim elvermedi; Daha beter olmasınlar, sadece mallaşsınlar yeter.
Özetle; yarın gidip, 26 Mart'ta tekrar dönüyorum. Tabii umarım o zamana kadar da kararımı değiştirmem. Çünkü sağım solum belli olmaz. Ben bile kendimin ne yapacağını kestiremeyerek yaşıyorum. 

İstanbul'a gittiğimde nerede kalacağım hakkında bi fikrim yok. Daha doğrusu zaten Adanalı Annem'de kalmak dışında başka bi seçeneğim yok.
Öküz Herif aklıma gelmedi değil ama kemoterapi aldığım günlerde, onunla seks yapmadım diye atarlanıp, beni evden kovunca ve sonrasında da kendisinin haklı olduğuna dair bir şeyler geveleyip bu söylediklerinin ve davranışlarının arkasında durmakta ısrar edince, onunla iletişimi tamamen kesme kararı alarak evinin anahtarını verip evden çıktım ve çıktığım gibi de her yerden engelledim, hayatımdan çıkardım ve bundan sonrada hayatıma sokmaya niyetim yok. Böylece Dünyam, bi pislikten kurtulmuş oldu.

Geçen ay iletişimimizi kesmemize rağmen yine iletişime geçtiğinde ve üstelik yanarlı dönerli konuşunca, ben de dayanamayıp "her şeyi boşver de benim parayı ne zaman vereceksin" diye sorduğumda, benimle üst perdeden aşağılaya aşağıla konuşmaya başlayıp, bi de üstüne dalga geçip paramı vermeyeceğini söyleyince, bende "o zaman abinden isteyeyim. nasılsa senin gerçekten de paramı vermeye hiç niyetin yok. zaten aradan da 5-6 yıl geçti. bu aralar biliyorsun ki, param gibi sabrım da bitti" diye cümleler kurdum ama siklemedi ve bende telefonu kapatıp, abisini arayıp "kardeşinde bi miktar param var ve yıllardır vermiyor. bende bu yıl kanser olduğum için doğru dürüst çalışamıyorum. seni aramak yanlış biliyorum ama bu paraya artık gerçekten ihtiyacım var ve ondan istememe rağmen vermeyince, mecburen seni aramak zorunda kaldım. lütfen paramı verin. gerçekten çok güç durumdayım" deyip kendimi dilenci moduna sokarak paramı dilendim. Abisi gerçekten şaşkın bi şekilde, helallik, hak hukuk bir şeyler geveleyip telefonu kapattı ve benim bu kendimi acındırarak paramı isteme işlemimden 10 dakika sonra Öküz Herif paramı hesabıma gönderdi.
Yani yine özetle; onunla iyice kopmuşken, tekrar gidip kalmaya niyetim yok. Böyle bir şeyin bahsi bile olmayacak. Yapmak da istemiyorum. Ama tabii bi ara gidip eşyalarımı istemeyi düşünmüyor değilim. Çünkü sonuçta evdeki tüm eşyalar benim ve 10 yıldır o kullanıyor. Eşyalarımı vermeye yanaşmazsa da, eşyalarımın karşılığında ücret talep edeceğim ve eğer buna da yanaşmazsa, yine abisine durumu özet geçip ondan paramı veya eşyalarımı vermesini söyleyeceğim. Bakalım gittiğimde zaman ne rezillikler gösterecek...

Şimdi başka bi konuya geçeyim;
Önceki hafta gidip sağda solda ucuz beleş şeyler için kullanırım umuduyla Engelli Kartı da çıkardım. Kartın kullanım süresi 3 yıl ve bu süre bitmeden önce iyileşme sağlanmamışsa, gidip tekrar rapor vs işlemleri yapılıp, kartın kullanım süresi uzatılabiliyor. Engel oranım ise %84 ve bu bana çok korkunç geliyor. Yani açıkçası ben kendimin bu kadar yüksek oranda bi rahatsızlığa sahip olduğumu düşünmüyordum. Yani kendimi hep iyi gördüğüm ve iyi hissettiğim için "Engel oranı % 84" ibaresini kartta yazılı görünce bi tırstımki anlatamam.
Kartı alınca, çocukluk arkadaşımın ısrarıyla EKPSS için de başvuruda bulundum. Meğer böyle bi hakkım da varmış. Bende başvuru işlemlerini vs gerçekleştirip, hazır boşken de sınav için eski çıkmış sorulara bakmaya başladım. Sanki çok da zor değil gibi, ama işte yine de çalışmak lazım. Çalışınca görünen zorluğu da rahat aşarım diye umuyorum.
Tabii bu engelli olaylarında bir sürü üçkağıtçılıklarda döndüğü için,  gerçek engelliler zorlanmıyorlarmış değil. Zorlanıyorlar, çünkü bazı üçkağıtçı takımı sahte engelli raporlarıyla milleti maaşa bağlayıp geçimini sağlıyorlarmış, bazı çeteler de insanlara para karşılığı engelli raporu alıp onları bu tür sınavlara sokup memur falan yapıyorlarmış falan fistan bir sürü üçkağıtçılıklar dönüyor.

Neyse sıkıldım ve işte yarın İstanbul'a geliyorum. Ordayken zaman nasıl geçecek bilmiyorum ama en azından burda ailemin içindeyken de hiç rahat değilim. Hatta sanki misafirliğe gelmişim gibi bir his hakim havamıza. Herkes bi sus pus, kimse benle pek iletişime geçmiyor. Annem arada geçiyor ama işte o da her zamanki gibi yapmacıklıklar ve tansiyonumu ölçme numaralarından başka bir şey değil.
Geçen gün ona "ben insanların yaşlandıkça akıllarını başlarına topladıklarını, her işlerini daha akıllıca yaptıklarını ve aslında yaşlandıkça bilgeleştiklerini sanırdım. ama sen hiç öyle değilsin" dedim ve o da bana gülerek "öyleyim zaten" diye yanıt verdi. Ses tonunda "sen bilgelikten ne anlarsın, işte tüm bilgeliğimle oturuyorum oturduğum yerde" iması vardı, ses tonunun ardındaki gülümsemesindeyse, her zamanki gibi, açılmış olan konuyu bi an önce kapattırma çabası okunuyordu.
Onun bu tavrına ben içten bi gıcık kaparken, o da cümlesini bitirip, kırış kırış dudaklarını bir araya getirirken dışarıya bıraktığı dalgacı gülümsemesini tamamladı ve ben dayanamayıp "kendin için hiç de öyle düşünme. hatta şöyle diyeyim eşşek'te yaşlandı, sende. senin yaşlanmanla, eşeğin yaşlanması arasında hiç fark yok." dedim ve o anda yüzüne 1 saniyelik bi duraksama yerleşir gibi oldu ama anında kayboldu ve yine gülümseyerek "bana mı diyorsun" diye sorunca hemen "evet, sende yaşlandın eşşek'te" diye karşılık verdim ve bu kez yüzü azcık ciddileşip asılarak ve hatta birazcık da olsa sanki içi yanmış bi şekilde "peki öyle olsun" diye karşılık verdi...

Ablamlarda onlara yük olduğumu iyice belli etmeye başladılar. (zaten evde 3 ve 4numaralı ablam ile annem yalnız var) Bazen "güya yük değilmişim ve bana seve seve yemek yapıyorlar"mış gibi davranıyorlar ama işte aptal değilim ve zaten numaraları da çok belli oluyor. Bu yüzden artık çok fazla konuşmuyoruz. Gerçi geldiğim günden bu yana zaten nerdeyse hiç konuşmuyoruz ama 2numaralıabim'in etkisiyle, bu konuşmama durumu daha da belirginleşmeye başladı. Bende kimseyi alttan almayınca ve herkese her an karşılık verince, durum iyice netleşti.
4 numaralı ablamın bana gıcık olma nedenlerinden biri, onu olur olmadık anlarda erkek arkadaşıyla konuşurken, yazışırken yakalamamdan kaynaklı. 3numaralı ablam ise zaten doğuştan hep bi ürkek ve gizli saklı yaşayan bi tipti. Öyle ortalıkta görünmeden gününü geçirme derdinden başka bir sorunu olmaz. Ama fenadır da. Hep alttan alta işler yürütür.
Her iki ablam içinde sürekli "allahım ne olur bi an önce evlensinler ve kendilerine huzurlu, mutlu, sağlıklı ve bereketli birer yuva kursunlar" diye dua ediyorum. Umarım gerçekten bi an önce evlenirler ve kendi yuvalarını kurarlar :)))
Evlenmelerini istememin tek nedeni kendi yuvalarını kurmalarını istemem değil, en büyük nedeni tabiki onlar evlenirlerse, bu ev bana ve anneme kalacak. Annem de eğer benden önce ölürse de, doğal olarak ev sadece bana kalmış olacak. Bunun böyle olacağını ben düşünmüyorum.
Buraya geldiğimden bu yana; bana karşı sarf edilen sözlerin içinde cımbızla aldığım söylenenlerden, kurulan muhabbetlerde ve kulağıma gelen söylemlerden, 2numaralı abim'in kavgaları esnasında ağzından kaçırdığı "niyetinin bu ev olduğunu biliyorum" ve benzeri cümlelerinden vs vs düşünüyorum.
Yani örnekleri çoğaltabilirim ama ne demek istediğimi anladınız sanırım. Evet, buraya bu cennet sandığım ama içine girip, kapıyı kapatınca her tarafımı saran alevlerin eksik olmadığı aile cehennemine, hasta olduğum için mecburen dönmeme rağmen, herkes sanki hesaplaşmaya gelmişim gibi davrandı ve bende böyle düşünmelerini umursamama rağmen, söylentilerine zamanla aşinalaşarak "neden hesaplaşmayalım ki" diye düşünce evrimine uğrayıp, bi iki yoklama sonrasında da buranın geleneksel yapısına göre aslında benim zaten buna hakkım olduğunu anlayarak "iyi o zaman, sizin istediğiniz gibi olsun" diye kabullendim.
Hem şimdi onlara göre zaten ben "yıllardır kendilerinden uzakta sikinin keyfine göre yaşayıp dönmüşken" neden onların bu düşüncelerini değiştirme çabası içine gireyim ki?
Evet, ben Beyin Tümörü mü bahane edip geldim ve işte hakkım olanı almadan da gitmeyerek, sikimin keyfini birazcık da burada yaşayacağım. Bakalım sonu nasıl olacak...
Sonunda elime bir şey geçmese bile, en azından burda kalmaya ve bana karşı inceliği bırakmış bu insanları iyice kenara sıkıştırmış olarak edineceğim bu deneyimi, bir daha asla hiçbir zaman ve yerde deneyimleyemeyeceğimi biliyorum ve o yüzden burda kalıyorum. Hem bakalım bunlar nasıl insanlarmış...

Tüm bu süreç içerisinde, tüm bu olanların içinde annemden nefret edebileceğim hiç aklıma gelmezdi, ama şu son 8 aylık süreçte yaşananların toplamında kendimi ondan doğal bi şekilde nefret ederken buluverdim. Çünkü daha önce ailemden uzakta olmanın verdiği kendimi suçlu hissetmekten kaynaklı bakış açısı, şimdi onlarla mecburi bi yaşam serüveni içine girdiğimde yaşadıklarımla yok olup gitti ve gördümki ben aslında yıllardır, içten içe kendimi yemekle hata etmişim. Hemde çok büyük hata etmişim. Şimdi siktir olup gitmem için ellerinden geleni yapıyorlar ama bende inatla gitmeyeceğim ve bu maceranın nasıl biteceğini görmek için ısrarla kalmaya devam edeceğim. Bakalım macera ne zaman nasıl nereye sürükleyecek beni.

Tekrar tekrar aynı şeyleri yazıyorum gibi oldu. Burada bitireyim;
Özetle; kontrollerim sonrası buraya dönüp, maceraya kaldığım yerden devam edeceğim. O güne kadar kendinize iyi veya kötü, ama bi şekilde bakın. Çok da sikimizde ya. 

03 Şubat 2022

gece gündüz

yaşlandım ve anılar, zamanla ayaklarıma takılı demirden birer ağırlığa dönüştü.
anıların ağırlığı, ayaklarımın içine işlemiş, oldukları yer dışında hiçbir yere gidesi yok.
onlarda söz geçiremediğim organlarım arasına katıldılar.
tıpkı kalbim gibi, yüreğim gibi, aklım gibi.

her yere gidesim varken, öylece durup kalmak, hiçbir yere kıpırdamamak ama bunu ben istediğim için değil, inadım istediği için yapmak.
şimdi anlıyorum delirenleri, delirmeyi seçenleri
çünkü; bazen akıllı olmak işe yaramıyor, hatta akıl insanı kendisinin kölesi haline getiriyor.
evet, akıllı olmak insana yükten başka bir şey değil.
deli olmak, belki bir tercihtir. bunu bir deliden başka kim bilebilir ki?
ben akıllıyım, ben bilmem.

rahat yok.
gece sadece bir isimden ibaret değil.
gündüz siluetlerin belirginleşmesi dışında ne ki?
her şey büyük bi telaşla başkasından saklanır ve gizlenirken,
her şey göz önünde olmasına rağmen konuşulmuyorken, yokmuş gibi davranılıyorken, ışık neden var ki?
burda, yani fırsatını bulanın diğerinin sırtına binip sikini de kamçı olarak kullananların şehrinde gece, sadece bir isimden ibaret,
ve burda gündüz'ün sadece adı var, çünkü gündüz geceden daha karanlık.