-->

25 Ocak 2021

soru n lar

Hiçbir şey yazmaya değer değil ve hiçbir şey önemli değil. Oysa eskiden her şeyin kayıt altına alınması, alınabilmesi veya imkânlar dahilinde kayıtlı olması gerektiğine inanırdım. Böyle inanmamın nedeni de, tabiki yaşanılanların önemli veya önemsiz ayırdı yapılmadan değerli olduğuna olan sarsılmaz inancımdı. Çünkü yaşıyorsun ve hiç kimsenin senin birilerine aşık olduğundan haberi yok, hiçkimse; senin, hoşlandığın birinin ağız ucuyla yaptığı iltifat için kendinden vazgeçebileceğini aklından bile geçirmiyordur, kimseler senin hiç sevilmemişliğinden haberi yoktur, sevilmemişliğin ruhunda açtığı o büyük kara deliği kapatma uğraşından haberleri yoktur kimselerin.
Ve o kara deliği kapatmak için elinden gelenin en iyisini yapmana rağmen kapatamayacağından da senin haberin yoktur. Ama işte en azından "belki kapanır" diye uğraşırsın, uğraşmaya devam edersin.
Hiç bıkmaz, hiç durmaz öyle yapmayı zamanla, vazgeçilmez bir  amaç haline getirerek yaşarsın ve işte tüm bu uğraşlarından, birilerinin ya da birinin okuyarak senden haberdar olmasını istersin. Bu yüzden yazarsın, yazarsın, yazarsın, yorulmadan, bıkmadan, usanmadan, yapacak daha iyi bir şey bulmadan yazarsın. yazmaktan aşka yapacak bir şeyin yoktur. 
Yani yazmak aslında hiç olduğunu kabullenmek ve kendinin hiçliğini ortadan kaldırma eylemidir. Bu yüzden yazarsın.
Zaten yazmak, bir şey olamamışların, kendini gösterme biçimidir. Yazarak görünür olursun. Hiçkimseye görünmesen bile, yazarak kendine görünürsün. kendini görmek sadece ayna ile olmaz, yazmak sayesinde aynada görünmeyini de görünürleştirirsin.

bir şeyler yazacaktım ama ne yazacağımı unuttum. bu şimdilik böyle kalsın. sonra yine gelip eklerim.

yazarsın. çünkü onca yoldan geldin ve yolda karşılaştıklarından bir kaçını atarak hafiflemeye ihtiyacın vardır.
yazarsın, sen hafiflemesen bile birileri için yazarsın ve en azından aynı yoldan geçecek birinin yolu çabucak bulması, karşılaşacağı şeylerin onun için sürpriz olmaması için yazarsın. bazen de birinin tüm ışıkları sönüp de karanlıkta kaldığında karanlıktan çıkması için, o karanlıkta bile aslında yalnız olmadığını bilmesi için yazarsın. birilerinin daha karanlıktan, o pis dolambaçlı yollardan, tenhada pusu kurmuşların arasından öylece geçtiğini, geçmekte olduğunu ve aslında sırf bu yüzden yalnız olmadığını ve aynı şeyleri ve hatta bazen daha fazlasını yaşadığını, yaşayacağını göstermek için yazmak yazmak ve yazarrak kayıt altına alıp böylece diğer insanlara göstermek istersin.

bi kaç gün sonra devam ediliyor:
yazarak "bakın hayatı bok gibi olan sadece siz değilsiniz, başı boktan çıkmayan, beladan kurtulmayan bir tek siz değilsiniz, bende varım" demek için yazarsın.

tekrar bi kaç gün sonra gelen ekleme;
Yazınca ne değişti ne oldu bilmiyorum ama şimdi dönüp yazdıklarıma bakıyorumda; kendime çok şey yaşattım. Üstelik kendime hiç acımadan, kendimi yorduğumun farkında olmadan, bazen ise hiç yorulmadan, hiç bıkmadan ve usanmadan yaşadım da yaşattım.
Bazen ne olduğunu anlamadığım için aynı şeyi tekrar tekrar yaptım, bazen ise önemsemediğim için tekrarladım ve evet bazen de hoşuma gitmişliğinden dolayı aynı şeyleri tekrar tekrar yaptım, yaşadım, yaşattım. ama şimdi dönüp kendime yaşattıklarıma bakmak istediğimde hiçbir şey görmüyorum. madem görmeyecektim neden o kadar güzel şeyi yaşadım. neden acı çektim, neden çekiyorum 31.

bir kaç gün daha sonra eklenen;
güzel veya çirkin, acı veya tatlı, uzun veya kısa hiçbiri farketmiyor. hepsi unutuluyor. madem o kadar çok unutuluyor, unutuyoruz neden bunların hepsini yaşıyoruz. neden hiç yorulmadan peşlerinden koştuk, düştük kalktık yine koşmaya devam ettik. derdimiz ne bizim. neden koşuyoruz. peşimizden. 



21 Ocak 2021

şiyir

her şey olup bitmiş
geriye sadece sen kalmışsın
kimsen yok, kimsenin değilsin
cehennem dedikleri budur.

bir saklambaç oyununda saklandığı yerde unutulacak kadar önemsiz birisin
oyun bitti, herkes evinde
sen ise hâlâ bulunmayı bekliyorsun
oysa ebe işi çoktan bıraktı, sen kendini sobele ve çık yerinden.

sokakta tek başına kalmışsın
korkun sadece yalnızlıktan.
şimdi bir tehlikenin bile yalnızlığına son vermesine razısın.
koşma, olduğun yerde bekle. biri sana zarar versin ve tüm yalnızlığın son bulsun.


11 Ocak 2021

birikmiş ağlama

içimde benden habersiz birikmiş bir ağlama isteği var
ama ağlamıyorum. 

yalan söyledim ağlayamıyorum.
üstelik bu ağlama isteği öyle büyük bir isteğe, öyle şiddetli bir ağlama ihtiyacına dönüşmüşki sanki tek bir gözyaşı döksem, tüm bedenimi sel basacakmış ve ben gözyaşlarımda boğulup, sokağı basan yağmur selinin kaçmaya fırsat bulduğu ilk mazgala akması gibi onunla beraber mazgallara doğru sürüklenip gidecekmişim gibi hissediyorum.
ama ağlamıyorum. ağlayamıyorum.
sahi ben neden ağlayamıyorum?

en içten, en gerçek ağlayışım 2010 yılı sonbaharındaydı.
oğlumu özlemediğimi fark ettiğimde "yoksa ben onu sevmiyor muyum, ben nasıl bi babayım ki oğlumu bile özlemiyorum" diye söylene söylene ağlamıştım. tektim. kimsem yoktu. allah vardı.

sahi ağlamak isteyişime rağmen neden ağlayamıyorum.
ben nasıl bi insanım?

belki de ağlamam için yine kötü biri olmam lazımdır.
yine oğlumu sevmemem gerektir falan.
oysa ben yoruldum kötü biri olarak ağlamaktan
ve artık iyi biri olarak ağlamak istiyorum.
iyiyken ağlamak istiyorum.
lütfen güzel allah'ım, ben kötü olmayayım ama hayatımda kötü bir şey olsun ve ben doya doya ağlayayım.
yada sebepsizce ağlat beni allah'ım. içimde boğulmayayım.


09 Ocak 2021



Hayatımın sadece seks olmadığı, seks düşünmediğim dönemindeyim ve bu aşamaya gelmek için çok osbir çektim. Sahi neydi o öyle, sürekli seks aramıyor olmama rağmen bi anda kendimi birileriyle seks yaparken bulmam veya aşk ararken bi anda yatakta çıplak kalmak falan neydi öyle?
Zaten gay demenin, sikin göte girmesi, her an sesk düşünen insanların akla gelmesi durumu topluma sahipken, neydi o öyle benimde bunu destekler şekilde olan yaşamım?
Çok şükür atlattım o dönemi ve çok huzurluyum.
libidoma kukla olduğum o dönemler bitti. 
Resmen hiç seks düşünmeden, seks yapmadan aylar geçirebildiğim dönemdeyim.



3 Ocak 2021 saat 17:30
birinden çıkarın varsa, onunla iyi geçiniliyor. şimdiye kadar neden insanlarla hemen sürtüştüğümü, atıştığımı, lafı çat diye koyduğumu, hatta bazen kavga ettiğimizi anlamamıştım. şimdi ise anlıyorum ki; benim kimseden bi beklentim yoktu ve beklentim olmadan, çıkarım olmadan yaşadığım için insanlardan ters bi hareket görünce hemen karşılık veriyor, hatta kavga ediyor ve eğer olurda sohbetlerimiz esnasında ufak bi laf sokama durumları oluşursa hemen ağızlarına sıçıyordum. meğer çıkarım olmadan yaşadığım için geçimsizin tekiymişim. bu sadece sokakta, sosyal ilişkilerimde değil, ailemde de hep böyle olmuş. onlarla geçinemememin de nedeni aslında onlardan bi beklentim olmaması ve beni tehdit ettiklerinde veya ufaktan  bi yol göstermeye kalkıştıklarında hiçbir şekilde alttan almamış çoktaan yola çımışım.


Şimdi bi hiç'den ibaret

 Kendi seçimlerinizle, sadece size ait olduğunu düşünerek yaptığınız, bizzat sizin tarafınızdan alınmış, hatta kısaca; bireysel olarak alınmış doğru kararlarınızla onlarca yılı yaşayıp bugüne geldikten sonra bi anda aslında kandırıldığınızı, tüm hayatı yanlış anladığınızı veya yanlış anlamanız için kurulmuş bir toplumsal sistemin içinde olduğunuzu, doğru olduğunu düşünerek aldığınız kararların aslında yanlış olduğunu, hatta yanlış karar almaya yönlendirilerek yaşadığınızı ve hatta yanlış karar almamış olduğunuzu düşünerek yaşamanıza rağmen aslında şimdi bu yaşta geriye dönüp baktığınızda sapınıza kadar irili ufaklı fikirler, düşünceler, eylemler tarafından yönlendirildiğinizi hiç düşündüğünüz oldu mu?

Ve şimdi dönüp aynada kendinize baktığınızda, orada koca bi salak gördüğünüz oldu mu?

Bu aralar, daha doğrusu şu bi kaç aydır hep böyle hissediyorum. Sanki fena şekilde oyuna getirilmişim ve eğer olurda meydana çıkıp aslında oyuna getirildiğimi çok yüksek sesle söylersem, götüme deli damgası vuracaklar diye susuyorum. Üstelik % 100 haklı olmaktan da çok korkuyorum.
Gerçi hissettiğim bu duygu tam olarak korku da değil, daha doğrusu nasıl kandırılmış olduğunu bilmemenin ama kandırılmış olduğunu fark etmenin garip bir hali. Sadece büyüyünce hissettiğin,  sadece iş işten geçtikten sonra ayıktığın, tüm çıplaklığıyla gördüğün ama bir kaç harften oluşan kelimelere dayandırarak anlatamayacağın bambaşka bir gerçeklik.

Belkide iyice yaş almış olmanın sonucunda, herkes gibi mecburi olarak yaşadığım bir farkındalıktır. Ya da bunun gibi bir şeydir. Ama ilk zamanlar bana çok zor geliyordu. Şimdi ise biraz daha kabullenmiş olsam gerekki, sustum ve oturdum oturduğum yere. 
Hem zaman denilen Kara Tren çoktaaaaaan gelip geçmiş, sen ise zaten doğru yaptığını, doğru yaşadığını sanarak tükettiğin yıllarını ona yükleyip bilinmezliğe, dönülmezliğe göndermişsindir bile. Bunun karşılığında elinde kalan ise kocaman bir HİÇLİK ve ŞİMDİ'den başkası değil. 
Bunlarla ne yapabilirsin ki? Zaten elinde tek başına kalan "ŞİMDİ"yi, sıfır anlamına gelen "HİÇLİK"le çarpsan, o da yok olacak. Mecburen ŞİMDİ'ye anlam yükleme çabasına giriyorsun ve zamanın da bununla beraber tekrar hızla akıp gitmeye devam ediyor. ŞİMDİ ise bir değiş tokuşun karşısında koca bi sıfırdan başkası değil.



02 Ocak 2021

2020 yılı kapanış defteri

2020 yılını geride bırakırken dönüp kendime bakmak istediğim için bu satırları yazıyorum. Gerçi korona yüzünden sosyal olarak bir şey olmadı ama yinede bir kaç yıldır, yıl sonu muhasebelerimi yaptığımdan dolayı, yani birazcık klasikleştirmiş olmak için yine de yazmak istiyorum.
Korona demişken, sahi bu beladan nasıl kurtulacağız?
Bulunduğu söylenen aşılar kısa zamanda işe yarayacak mı?
İyileşecek miyiz? Kendimizi eve hapsetmelerimiz son bulacak mı?
Tüm bu hengame nasıl bitecek, ya da tümden bitecek mi?

Ben, insanlık için, tüm bu mesafe yaratan olayın kökten bitmesini, yok olmasını istiyorum. Çünkü o hesapsız kitapsız bi şekilde, korkusuzca sokaklarda sürtmelerimizi, tanıdık tanımadık herkese sınırsızca dokunduğumuz, dokundurduğumuz, dokunmalarına ve dokundurmalarına izin verdiğimiz zamanlarımıza dönmek istiyorum. Kısaca; tüm insanlık adına eski koronasız günleri özlüyorum. Çok özlüyorum.

Yani şimdi özlüyorum falan filan dedim ama aslında özlediğim şey sadece önlemsiz ve aniden alınan "sokağa çıkıp bi tur atayım" kararını hesapsız kitapsız yerine getirebilmekten başkası değil. Çünkü korona öncesinde cidden çok özgürmüşüz ve bunu görünmeyen bir düşman karşısında fark edebiliyor, sike sike kabulleniyoruz.
Şimdi ise korona karşısında, en sokağa çıkmayan insan bile evde otururken aniden gelen o "çıkıp bi hava alayım" düşüncesini acımasızca içine doğru bastırıp yok etmek zorunda kalıyor. Herkes bir şekilde kendini sınırlandırıyor, rahat hareket etmeyi bırakıyor.

"Bastırarak" demişken şuna değinmeden geçemeyeceğim; son bi kaç yıldır zaten kabuğuyla yaşamaya alışmış salyangoz misali yaşamaya başladığım için bu korona durumuna karşılık olarak biraz idmanlıyım ve bundan dolayı da; korona beni ruhsal olarak çok etkilemedi. Ama yine de "en çok ben idmanlıyım" diyeni bile hafif bi titretmiyor değildir. Herkese zoraki bi çeki düzen verdirdi, almayana ise mecburi bi düzen aldırmak, davranış ve sosyal hayatını şekillendirmek zorunda bıraktı.

Kendim için ise; dediğim gibi zaten son 2-3 yıldır salyangoz misali çoğunlukla kabuğumda yaşamaya alıştığımdan, ev hayatına odaklanmıştım. Yani korona öncesinde de çoğunlukla evde olduğumdan dolayı 2020'de de korona baskısını çok yaşamadım. Ya da bana çok koymadı diyebilirim. Ama bana ÇOK koymamasına rağmen yine de işim olduğunda veya market için dışarı çıktığım durumlarda vs sürekli içimde bir ses "aman şuraya dokunma, aman şu kalabalıktan uzak dur, ama eldivensiz bir şey tutma, aman kolonyasız kimseye yaklaşmaya, ödeme yaparken kağıt para üstü almayacak şekilde ödeme yapi kredi kartı şifreni girdiğin alete çok yüklenme, elini de hemen cebine atıp orana burana sürtme, eve dönünceye kadar maskeyi çıkarma, eve döndüğünde giysilerini diğer odada çıkar, elini yüzünü temiz yıka, en son yine kolonya ile haşir neşir ol, öyle otur oturduğun yere" deyip durdu.
Bu pimpiriklilik beni koronaya yakalanmadan yıl sonuna vardırdı ve işte zaten sağlıklı bi şekilde bu satırları yazıyorum.
Yani korona özelinde duruma bakarsak; çok şükür, yılı kazasız belasız atlattım.
Öküz Herif'de benden farklı değildi. Beraber dışarı çıktığımız zamanlarda, birbirimize oraya buraya dokunma, elini gözüne sokma, gir gir iyice kalabalığa dal, korona kapmadan eve dönmeyelim sakın diye diye az kavga etmedik değil. Hatta bazen onun sırf bana kızmak için bu korona belasını bahane edip söylendiğini bile düşündüm. Çünkü çok abartıyordu ve her şeye, her hareketime söylenip duruyordu. Ki bende zaten dikkatli ve pimpirikliydim. Ama işte onun söylenmelerinden kurtulamıyordum. Ahhhh ah.

Korona dışında ise her şey allak bullak. En çok da kafamın içi. Gerçi bunu o kadar da abartmamalıyım. Sonuçta artık olayları daha farkında olarak ele alabiliyorum ve şımarık bir çocuğun her gördüğünü istemesi veya ilgi manyaklığından dolayı sürekli gürültü yapması durumlarından çok uzaktayım.

Bu yıl şu "gerçekliğe bağlanma" dediğim olayı artık gittikçe daha sık ve daha ağır bir şekilde yaşamaya başladım. Sanki o anları yaşarken; bi anda orada doğmuşum veya bir anda olduğum yerde gözümü açmışım gibi bir his oluşuyor ve sanki o ana kadar yaşadığım hiçbir şeyi ben yaşamamışım da sadece içimden dışarı bakarak olan biteni izlemişim gibi bir ruh haline bürünüyorum.
Üstelik tüm bunların ne olduğunu bilmediğim veya ne hissettiğimi de anlatamadığım için bu beni daha çok korkutuyor. Bazen o duyguyu öylesine şiddetli yaşıyorum ki; sanki o ana kadar yaşadığım hayatı ben yaşamamışım da, şimdi o anı yaşamaya gelmişim gibi bir ruh haline giriyorum. Sanki tüm o geçmişim, tüm yaşadıklarımı ben aslında hiç farkında olmadan yaşamışım ama işte şimdi bi anda hayata gelmişim ve yaşadıklarımın hepsinin de farkına o anda varıp şok oluyorum.
Özetle; tüm bu yaşadığım deneyimin ne olduğunu merak ediyorum. Umarım bunun hiç yaşanmadığı ve ne olduğunu anladığım bir yıla giriyoruzdur.

Bu durumu sanırım geceleri de yaşıyor olsam gerekki, Canımiçi beni bir kaç gece uyandırmaya çalışmış ama uyanmamışım. Üstelik çok korkmuş ve o anlarda beni saran titremeden dolayı dişlerimi kıracağımı sanarak ağzıma bir şeyler tıkayıp çenemi birbirine vururken kendime zarar vermemi önlemeye çalışmış. Ama engel olamamış. Bu yaşadığım şey her ne ise, bunu farklı zamanlarda bir kaç defa daha olmuş ve ben hiçbirinin farkında değilim. Sadece ertesi gün o anlattığında "tamam" deyip geçiyorum. Zaten başka ne yapabilirim ki?
O ise sakinliğime şaşırıp "olum nasıl farkında değilsin, az kalsın çeneni kıracaktın, kendine zarar verecektin. çok korktum. yarım saat senle uğraştım. ambulans çağıracaktım. kitlenip kalıyorsun. inşallah altından bir şey çıkmaz" diyor.
Bence de inşallah altından bir şey çıkmaz. 

Diğer günlük olaylara gelirsek;
Bu yıl kendimin iyi biri olduğunu düşünmeye başladığım bir yıl oldu. Yani öyle zararsız, kimseye karışmayan, kendi kendine sakince yaşayıp giden biriyim. Üstelik diğer insanlarla olan ilişkimde de, elime geçen iyilik yapma fırsatlarını da hiç kaçırmıyorum. Ben meleğim ama kanatlarım yok, 2 elim kolum var :)
Gerçi şimdi düşündümde, zaten kim kendine "kötü biriyim" diyor ki? Hiç kimse. Herkes iyi. Herkes iyilik yapıyor. O zaman bu ölümler, tecavüzler, tacizler ve bombaları kim atıyor?
İyiler iyilik bombaları mı atıyor başka insanların üzerine, iyiler güzel güzel mi tecavüz ediyor birilerine, sakince hiç korkutmadan mı taciz ediyorlar hedeflerini?
Sahi kim kötü ki? Herkes iyiyim diyor. O zaman kim tü kaka. hepimiz temizsek, hangimiz pisiz.

2020'de biraz daha olgunlaştığımı düşünüyorum.
Artık ufak bir parıltıda tamamen ateşe kapılarak parlayıp durmuyorum.
Eskiye nazaran en azından sakinliğimi biraz daha koruyabildiğim bi döneme girdim. Biri okkalı bi küfretse, üstüne daha alasını kendime ben edicem. O derece sakinleştiğim bir yıl yaşadım.

2020'de boş ve amaçsız bir hayat yaşadığımı kabullendim.
Şu hayatta hiçbir amacım yok, hiçbir önemli bir şey yapmıyorum, yapacak gibi de durmuyorum. Ben boşuna oksijen tüketen sıradan bi insan. Ben öylesine gelip, öylesine gidecek adam. Ben nefes alıp veren herkesten biri. Bence ben böyle yaşamamalıyım. Böyle yaşayarak yazık ediyorum kendime ve ömrüme.

Boş biri olduğumu kabullenince biraz rahatladım ve bi kaç gün sonrasında ise aklıma hayatımı anlamlandırmak, en azından ölmeden önce bi boka yaramış olmak gerektiği fikri takıldı ve bende düşüne düşüne "madem yıllar önce evlilik bokunu yiyip dünyaya bir insan getirdim, bundan sonraki hayatımı ona adayayım da bi boka yaramış olarak öleyim" diye karar verip, oğlumun annesi ile görüştüm.
Oğlum için onunla yine bi araya gelir, köpek gibi  çalışarak ikisine de bakarım, çocuğa da en azından sıkıntı yaratmadan iyi bi çocukluk ve eğitim hayatı sağlarım diye düşünüyordum ama annesi çok başka bir dünyanın insanı olmuş ve benim teklifime karşılık;
-Çocuk için bir araya gelmeye gerek yok, çocuk için bir araya gelinmez" dedi.
Döndüm şöyle bi mimiklerine baktım. Çok ciddiydi. Dalga geçmiyordu. Zaten eskiden de espri yeteneği yoktu ama şimdi iyice bi buz kütlesine dönüşmüş. Sanki dersin, kuzey kutbundan kopup gelmiş koca bi buz kütlesi gibi öylece oturuyordu. Üstelik "bir araya geleceksek kendimiz için gelmeliyiz" dedikten sonra eve alınacak eşyalardan bahsetti ve bahsedince bi anda gözümden iyice düştü, çooooook aşağılara düştü. Bir daha dönüp bakamayacağım kadar veya baksam bile göremeyeceğim kadar aşağılara düştü.

Evet işte böyle. Yani; 2020'de bi boka yaramaya karar verdim ama o boka nasıl yarayacağımı da bilmiyorum. Boka yaramak için attığım adım ise götüme yediğim tekmeye dönüştü. Bakalım tekmenin acısı geçince ne yapacağım ve anlamsız hayatımı, en azından oğluma adayarak anlamlı kılabilecek miyim?
Bunu gerçekten bi şekilde başarmış olmak, yapmış olmak istiyorum. Yani evlilik falan değil de, oğlumun hayatını biraz olsun kolaylaştırmış olarak ölmek istiyorum.
Bence yaşayacaksam, oğlumun hayatını biraz daha kolaylaştırmak için, iyi biri olarak yaşaması için, iyi birine dönüşmesi, dünyaya iyilik yapmasını sağlayacak şartları sağlamak için yaşamalıyım. Onun hayatını güzelleştirerek, kendi hayatıma da böylece bir anlam katabileceğimi düşünüyorum. Bence ben çok doğru düşünüyorum. 
Zaten şu çok bok boş hayatımda güzel olan tek şey oğlumken, onun için yaşayarak kendime de iyilik yaparım. En azından yaşlanıncaya kadar yaşarsam, o buruş buruş suratımın altındaki vicdanım sızlamaz ve ben rahat rahat ölürüm.
Hayatımı oğlum için bir şeyler yaparak anlamlandırabileceğimi biliyorum ve eminimki hayatım sadece bu amaç uğruna yaşarsam anlam kazanacak. 

Hem zaten uğruna yaşayacağım başka hiçbir şey yok ve açıkçası uğruna yaşamaya değer hiçbir şey de görmüyorum. Oğlum için yaşarsam, en azından hayatımı ve onun hayatını anlamlandırmış olurum :)
Böyle düşündüğüm için mutluyum :)
Çok mutluyum.

2020 gelip geçti, ama ben artık daha derin düşünen, derin bakabilen birine dönüştüğümü de düşünüyorum. Hatta galiba hep derin biriydim ama bunun farkında değildim. Sadece insanların sığlığında kendi derinliğimi göremiyordum, ama onlardan uzaklaşınca kendi sınırlarımı, derinliğimi fark etmeye başladım. Üstelik bir çok insandan farklı olduğumu ve farklılığımın da derinliğim olduğunu kabullendim.

2020'de normal biri olmadığımı kabullendim ve yıllarca normal olmak için boşuna çabalamış olduğumu da anladım. Ben normal değilim. Ben sadece normal bir insan olmaya çabalayan anormal biriyim. Normalliğim anormal olmamdan başka bir şey değil. Ben sıradan olmaya çabalayarak kendime işkence etmişim. Kendime yazık etmişim. Ben tüm bunlar için kendimden özür diliyorum. İyiki varım ve iyiki kendimin farkındayım. Şükürler olsun.

2020'de 35 yaşına bastım. Ama içimde hâlâ 25 yaşımda biri var. Eskiden, yaşlanınca, yaşlı olduğumu hissedeceğimi sanıyordum ama meğer durum farklıymış. İnsan yaşlı olduğuna dair sözler söylesede, yaşlılığı hissetmiyormuş. Seneler de sadece et ve kemiklerini yoruyor, ruhun ise hep çıtır çıtır içinde kıpraşıp duruyor.

2020'de 8-9 ay evden internet üzerinden çalıştım ve biraz para biriktirdim. Bakalım 2021'de ne yapacağım.

2020'de Canımıniçi ile ilişkimizin çok zorlu dönemlerini de yaşadık, çok güzel zamanlarını da. Bazen onu terk edip hiç kimseyi tanımadığım bi yere taşınmak istesemde yapmadım. Yapamadım. Çünkü doğru insan olayının, benim için vücut bulmuş hali ondan başkası değil. Onun içinde benden başkası değil. Kabullendim.

2020'de çok yanlızlaştığımı, kendimi yalnızlaştırdığımı anladım. İyiki de yapmışım. Çünkü hayatımda çok insan varken daha anlamsızdı ve açıkçası günlerim bomboş geçiyordu. Şimdi ise kimse yok ve tüm vaktim sadece bana ait. Üstelik bu vaktimi daha kalıcı ve değerli şeylere ayırabiliyorum. 
Hem zaten arkadaşlıklarımı da hep ben sürdürüyordum. Arayıp sormayı kesince, bazılarının bi kaç aramasına dönmeyince bitti gittiler. Ohh kafam rahat ve kocaman gerçek bi yalnızlık var.

2020'de aslında göründüğümden, olduğumdan daha yalnız ve hatta gerçek bi yalnız olduğumu anlayıp kabullendim. Çünkü kalabalık bi ailede doğup büyümeme rağmen, şimdi hayatımda yoklar ve ben tek başıma hayatta kalmaya, bi şekilde kendimi iyi tutmaya, günün sonunda ise başımı rahatça yastığa koymaya çalışıyorum. Oysa 9 kardeşli bi anne babanın çocuğuyum. 2 ablam dışında herkes evli ve torun tombalaklarda sayılınca küçük bir ülke kurabilecek nüfusumuz var. Ama ben yalnızım ve tek başıma yaşıyorum.
Bunu şu son 2-3 aydır anlamış bulunmaktayım ve canım çok yanarak kabullendim. Bi ara ağlayasım da gelmedi değil. Belki ağlamış da olabilirim. Çok emin değilim. Ama böyle yaşamayı da ben istedim. Çünkü bunu şimdi anlamamın çok çok öncesinde hayatı yanlış anlayıp, yaşamımı da böyle şekillendirmiştim. Şimdi ise, hayatımı böyle şekillendirdiğimi görünce o zamanlar çok cahil, çok güçsüz olduğumu görüyor, anlıyorum. Üstelik öyle cahil ve güçsüzdüm ki; yanlış yapmaktan başka çarem yoktu. Mecburen yanlış yaptım. Yapmak zorunda kaldım. Yanlış yaptım, yalnız kaldım. (güzel uyak oldu)

Oğlumla ilişkimizde, eskisine nazaran daha sık iletişimde olduğumuz için olsa gerek birbirimize karşı olan davranışlarımızda da değişiklik var ve bunun sonucu olarak olsa gerek, 2020'de biraz daha "gerçek"ten baba olduğumu hissettim.

Annemle gerçekçi bi konuşma yaptım. Ama o her zamanki tavrıyla yanıtladı, karşılık verdi. Yani umursamak ve umursamamak adlı belirsiz tavrıyla, ciddiye almak ve almamak arasındaki davranışıyla. Annemin nasıl biri olduğunu anlamıyorum. İyi biri mi bilmiyorum. Cahil mi, bilgili mi emin değilim. Belki de annem aslında sadece anneliğini yapıyor. İşte öyle.

2020'de Canımıniçi ile bir aile olduğumuzu hissettim. Evimiz, eylemlerimiz, geleceğe dair olan konuşmalarımız ve daha sayamadığım bi dolu diğer -ler'ler ve -lar'larla onunla bi aile olduğumuzu, aile olmak için çabaladığımızı fark ettim. O da bundan çok memnun ve zaten en çok çaba harcayan da o.
Öte yandan çok kırıcı olduğumuz, çok kırdığımız, çok siktir çektiğimiz zamanlarımız da olmadı değil. Hem de fazlasıyla oldu. Ama iyi şeylerin geçip gitmesi gibi, kötü olanlar da geçip gidiyor. Yani kalıcı olan hiçbir şey yok. Kendimiz dışında.

2021 hepimiz için çok güzel bir yıl olsun. Umarım bu yıl daha az kalp kırar, daha az yoruluruz, daha az ağlar, daha çok mutlu oluruz, daha az seks yapar, daha çok seviliriz.