-->

30 Kasım 2020

bitmeyen şok etkisi

Bu aralar çok sık küçük küçük depresyonlar olduğunu düşündüğüm şeyler yaşıyorum. Daha doğrusu hani şu gerçekliğe bağlanma durumu dediğim şey var ya, işte onu.
Bazen öyle ansızın oluyorki, sanki şimdiye kadar ben diye biri yokmuşta, henüz az önce tüm bu olmakta olanın içine doğmuşum gibi donup kalıyorum.
O an gördüğüm, hissettiğim şey; sanki tüm bu hayatı ben yaşamamışım ya da yaşamışım ama aslında farkında olmadan yaşamışım gibi bir farkındalık oluşuyor ve bu farındalık beni dondurup bırakıyor.
 Sanki tüm yaşanan hayatın, şu başımdan geçip giden onlarca yılın yaşayanı değilde, izleyicisiymişim gibi içimdeki pencereden dışarıyı izlercesine bakınarak yaşamışım gibi öylece kalakalıyorum.
Bunun adı depresyon mu, ya da benim ilk zamanlarda dediğim adıyla "gerçekliğe bağlanma" mı, yoksa başka bir şey mi bilmiyorum ama işte böyle şeyler oldu ve öyle görünüyorki olmaya da devam edecek.
Bununla yaşamaya alışmak, kendimi bunu engelleyen olmaktansa ona alıştırmak ve olan her ne ise onu normal görerek çabalamak ise yeni düşünce ve davranış biçimin oldu.
ve açıkçası şunu da söylemeliyimki; üstesinden gelemediğim ve zaten ne olduğunu da bilmediğim için olsa gerek asla üstesinden gelemeyeceğim bu ruh halini bu şekilde ele almak, böyle davranmak, o an onu yaşarken beni daha sakin ve iyi hissettiriyor. bugün 2-3 saat aralıklarla iki defa yaşarken de hissettirdi.

Yani; tüm bu şok edici korkunçluğa rağmen işin güzel tarafı şu ki; artık bu yaşadığım bok her ne ise ondan korkmuyor, sadece yıllardır ve defalardır üst üstte farklı zamanlarda, farklı insanlarla, farklı olaylarda, farklı konuşmalar esnasında, farklı durumlardayken aynı hissi deneyimlediğim için, deneyimliyor olduğum için artık bunun farkında olarak kendim için o anı normalleştirmeye başlıyorum ve bu sayede artık o anın içindeyken ondan korkmak yerine, o anı anlama ve neden yaşadığım üzerine yoğunlaşıyorum ve hatta; henüz o anın ta içindeyken, yaşamakta olduğumun gerçekte ne olduğunu anlamam, hissetmem ve sonrasında ne hissedeceğimi anlamama dair "önüme çıkmış bir fırsat daha" olarak görüyor ve bu sayede de önceki deneyimlerime oranla, yaşamakta olduğum şeyi daha rahat ve normal görmeye başlıyorum.
Bunun sonucunda da sanırım böylece bunun o ilk zamanlardaki korkunçluğunu şimdi daha sakin atlatabiliyor, atlatmayı becerebiliyorum. 
Böyle yaklaşmam, olayı kendimce böyle ele almaya başlamış olmam, yaşanmakta olan karşısındaki yeni davranış şeklim benim için daha rahatlatıcı ve o anın etkisinden sanırım daha kolay çıkmama da yarıyor.
Çünkü tüm olan bitenlerin sonrasında artık eskisi kadar sert bi gerginlik veya sert bir şokluk yaşamıyorum. Sadece bir deneyim daha yaşamış olduğum için, farklı ne hissettiğimi, ne hissettirdiğine odaklanıyorum veya beni, bu deneyimi yaşamaya iten şeyin ne olduğu üzerine düşünmeye başlıyorum. Belki de bu durumu yaşamama sebep olan tetikleyiciye ulaşabilirsem, olayın kendisini çözümlemeyi de başarırım ve böylece her şey daha rahatlatıcı olacaktır.
Hem dünyada milyarlarca insan varken, bunu bir tek ben yaşıyor olamam. Mutlaka başka insanlarda yaşıyorlardır ama ne olduğunu bilmiyor, nasıl ifade edeceklerinin yolundan habersizdirler. Ya da belkide ifade ediyorlar ama birbirimizden haberimiz yoktur. en azından benim henüz onlardan haberim yok.

25 Kasım 2020

geçtin gittin sessizce kimseye görünemedin

Bi sabah gözünü açtığında 35 yaşına gelmiş oluyorsun ve öylece apışmış bi şekilde etrafa bakınıp neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorsun. Oysa istediğin kadar bakın, istediğin kadar anlamaya çalış. Sanki yediğin tüm haltlar, senden habersiz bir şekilde olup bitmiş ve hatta senin başından geçmiş olmalarına rağmen sanki hiçbir şeyden haberin yokmuş ve sen daha az önce bu halinle dünyaya gelmiş gibi şaşkın bi şekilde bakınmaya devam edersin.

Sahi neler yaşadın öyle, neler gördün, neler geçti başından, kimler girip çıktı hayatına, kimler sıçtı ağzına hatırlıyor musun? Dur söyleme, tabiki hatırlamıyorsun. Hatırlamayacaksın da. Çünkü her şey o anda olup bitiyordu ve zaten sende sanki hep o yaşında, o anında kalacakmışsın gibi yaşıyordun. Öyleydi değil mi? Açıkçası benim için hep öyleydi ama buna rağmen senin aksine ben biraz allayıp pullayarrak, biraz olmasını istediğim gibi abartarrak ve hatta boş kalabalık cümleler arasına bir kaç anımı sıkıştırarak da olsa burada hangisinin doğru olduğunu bildiğim kendi yalancı tarihimi tutabildim.

Ya sen?
Not düşebildin mi bi yerlere, kimseye anlatabildin mi yaşamadığın ama yaşamak istediklerini, başkalarının hikâyelerini dinlerken hissettiklerini seninmiş gibi paylaşabildin mi kimseyle, ucundan azcık yaşadıklarının içini süsleyip püsleyip defalarca anlattın mı etrafındakilere?

Durdurulamayan o gençlik coşkunu, heyecanını, saman alevinden farksız aşklarını, yalancı arkadaşlıklarını, gelip geçen sahte duygularını, sırf yaşamış olmak için gözünü sımsıkı kapayıp daldığın o aptal ötesi maceralarından haberdar edebildin mi diğer insanları?

Ya da hepsini boşver, etrafında senin gerçekte neler hissettiğini bilerek yaşayan kimsen var mı?
Girip çıkanlardan kimseyi tutabildin mi yaşamında, yoksa geldikleri hızla siktir olup gittiler mi hayatından?
Tutamadın değil mi kimseyi? Bölünmüş kendinden başka hiç kimse yok değil mi hayatında? Ne kadar benzer ve acıklı. Aynısından ama biraz daha az acıtanından bende de var.
Yani şimdi bir sik gibi dik, ama tek başımızayız.

Herkese böyle oluyor. Böyle olacak. 
Ben henüz anladım ve evet dedikleri gibi, burun kıvırdığımız büyüklerimizin dediği gibi; bir anda olup bitttiyor her şey.
Hepsini tek tek yaşıyor olmaya rağmen, başından geçen hiçbir şeyin farkında olmuyorsun, farkına varmıyorsun, varamıyorsun. Sanki yaşamamış gibi bu yaşında öylece aptal aptal bakınakalıyorsun.
İşte böyle sıradan, sıradan bir sabah, sıradan bir anında uyandığında yaşın çoktaaaaan başından geçip gitmiş oluyor. Saçın beyazlamış, sakalın birbirine karışmış, hayallerin çoktan uçup gitmiş oluyor.
Üstelik gaza getirilmiş olarak yaşamış olduğunu da yeni yeni anlıyorsun. Ne tuhaf. 
Oysa bir zamanlar demişlerdi sana "her şey çabuk geçiyor, hiç fark etmiyorsun"
Sense klasik cümleler deyip gülüp geçmiştin. Zaten başka ne yapacaktın ki?


hayatı gelişi güzel yaşayınca, yaşadığından da bir şey anlamıyorsun. düşünki önüne sürekli top geliyor ama sen kaleye şut çekmek yerine topu ayağında sektirme derdindesin. oysa kaleye atsan gol olacak, tribünler sevinçten havaya uçacak, sen omuzlarda yerini almış olarak sahayı turlayacaksın. fakat topu kaleye atmıyorsun. almış hâlâ sektiriyorsun. peki o zaman işin ne? neden ilk 11'desin, neden sahaya çıktın?
değil mi?

hayatı anlamadığını, onun hakkında hiçbir bok bilmediğini, onu aslında çözemediğini düşündüğün, anladığın oldu mu hiç?
Benimki şimdi öyle. hakkında hiçbir bok bilmiyorum. hiçbir bok bilmemişim. Ne olduğunu anlamadım. anlamıyorum.

Anlamadığım için oturup ağlayasım var ama ne işime yarar bilmiyorum. 

13 Kasım 2020

Moses ile ben üzerine

15 mayıs 2020
saat: 00.27


olağanüstü bir adamsın
zeki
hırslı
çok düşünceli
çok iyi düşünen birisin, çok iyi düşünüyorsun
insanları çok iyi anlıyor, tanıyorsun
kafana koyduğunu, emek vererek, zaman yaparak yapan
ama doğrusunu bildiğin bir konuda, herkes senin gibi olsun, senin gibi düşünsün istiyorsun.
insanları kırmaktan korkmuyorsun ve sanırım bunun nedeni çok makale , kitap vs okuman olsa gerek. çok okuyorsun ve onların psikolojisiyle çevreni çok kırıyorsun
çok ciddi şeyler okuyup onların etkisinde kalıp insanları çabuk bozuyorsun,
kimseyi alttan almıyorsun
insanları değersiz şeyler için bile çabuk kırıyorsun. ceviz kabuğunu doldurmayacak şeyler için bile parlıyorsun
okuduklarının etkisinde hareket eden birisin
insanlara ders vermeye, sürekli öğretmeye çalışıyorsun, öğrettiğin kabul edilmeyince kızıyorsun
minnetsiz yaşıyorsun, yaşamaya alışmışsın.
beni bile çok kırdığın terslediğin vakitler oldu. ama seni tanıdığım bildiğim için bir şey demedim.
çabuk kırıyorsun. basit şeyler için bile kırıyorsun

2016'dan gelen saçmalık

kimsenin gücü yok bir ayrılık daha yaşamaya
herkes yorgun ve yine de başı dik.


küçük bir gönlü, yarım saatliğine sevindirmek uğruna koparılan çiçeklerin vazoda en fazla iki gün ayakta durma cezası alması gibi hayat.

solgun renkler edininceye kadar mutlu görünme alışkanlığı edindirdik sevenlerimize de.

çok silahsız ve çok bıçaksız ellerimiz, ama yine de saldırıyoruz hiç acımadan onların bedenine.


mis kokulu çıplak bedenleri, ağızları temiz sözleri kirli insanlar

bir dokunsalar boşalacak sokak

bütün hevesleri kaçacak, sana duydukları aşk bitecek.

herkes yorgun düşecek yatağa, gözleri kapalıyken “keşke gelmeseydimler” belirecek akıllarda, kaçıp gitmek isteyecekler uzaklara. cümleler de acılar gibi hep tekil, yaşarlarken hep çoğul. 

22 kasım 2016 (saat 10:34'da böyle saçmalamışım)

11 Kasım 2020

yoruldum

Sınırsızca sabır göstermekten, bir şey yaparken veya bir konu hakkında fikrimi söylerken yanlış anlaşılmamak için uzun uzun ve etraflıca tüm detaylarına kadar anlatmaktan, bitmek bilmeyen bir şekilde sürekli kendimi savunmaktan, yanlış yapmadığımı sadece yanlış anlaşıldığımı ama bunun sebebinin de ben olduğumu çünkü yeteri kadar açık ifade edemediğimi söylemekten, özür dilemenin küçük düşmek olmadığını bildiğim için tartışma esnasında haklı olmama rağmen olay çığrından çıkmasın diye özür dilemekten, sürekli alttan almaktan, büyümüş olan olayların daha da büyümemesi için susmaktan, güçsüzken bile güçlü durmaktan, üzgünken üzdürülmüşken üzülmemişim gibi yapmaktan, güvendiğim sırada kandırılmaktan, hiç olmadık bi anda, hiç kırılmaması gereken yerde bile kırılan kalbimin kırıklarını saklamaktan, kırılmamışım gibi davranmaktan ve davranmaktan ve davranmaktan yoruldum anlıyor musunuz? çok yoruldum.

ilişkimde sevgi için, sevilmek için dilenircesine bakınmaktan ve konuşmaktan ve her defasında her fırsatı sevilmek için değerlendirmeye kalkışmaktan, ilgi gösterilsin diye sırnaşmaktan, sırf sarınmak için sarılmaktan, hal hatrım sorulsun diye bomboş sohbet konuları bulmaktan, beraber vakit geçirmek için plan yapmaktan, planları hep ben yapmaktan, hep ben yamaktan, hep ben  yoruldum.

bir köleymişim gibi davranılmaktan, hissettirilmekten, mutsuz edilmekten yoruldum.
çok yoruldum.

05 Kasım 2020

yamlış

Nereden geldiğim, nerede olduğum, nereye gideceğim hakkında bi fikrim yok. Her şeyin birbirine çok fazla ama çok çok fazlaca karıştırılmış olduğunu gördüğüm veya düşündüğüm bir dönemdeyim.
Sağım solum sobe.

Yanlış olmamasına rağmen yanlış kabul edilen çok şey yaptım. Doğru olduğu kabul edildiği için yaptığım doğrularım ise yanlışlarım kadar bile olsa iplenmedi.
Sonuç; yanlış kabul ettiklerine karşılık olarak doğrularımı alıp götürdüler.
Otur, sıfır.

Az önce anladım ve iman ettim "istediğin gibi bir hayat yaşamak" diye bir şey yok.
Yine karşılık olarak ise anladım ve iman ettim "istedikleri gibi bir hayat yaşamak" denilen bir şey var.
Robot.

Özgürlük denilen şey ansiklopedi yayıncılarının, bir ton kağıdın değerini 5 katına çıkarmak için uydurduğu sikik bi kelimeden ibaret. Yani özgürlüğün varlığı da, sırf herkes ona para verdikten sonra okuyup geçsin diye kağıt üzerinde olmasından ibaret.
Tüh. Yandırıldım. Yok.

Kafam karışık değildi. Her şey çok basit ve açıktı. Ama ben açıklığın karşılığı olarak bir bedel ödemem gerektiğinin farkına çok geç vardım. Kafam şimdi ise çorba gibi karmakarıştı. Durmadan da karıştırdılar. Pardon tuz alabilir miyim? ve lütfen biraz da pul biber.
Acısız olandan.



03 Kasım 2020

geleceksizliğe dönüş

Dönüp arkama bakıyorum da, sanırım hayatı çözdüğümü sanarak yaşamama rağmen meğer hiçbir bok anlamamışım ve hiçbir bokunu çözememişim. Anladığımı sandığım her şey ise, meğer şımarık bir çocuğun gördüğü her şeyi isteme hakkı olduğunu sanarak el uzatmaya kalkışmasından ibaretmiş gibi.
Onu da işte bu yaşa geldiğimde anladım.
Belki de hayat denilen şey budur. Yani insanın yanılgılarından ve onu çözdüğünü sanarak yaşamış olmasından ibaret bir komedidir.
Tüm bu anlamalarıma rağmen diğer insanların hayatından farkı ise; bol deneyim ama deneyimlerin karşılığının koca bir sıfırdan ibaret olması. Başka bir fark yok.
Tüm bu yaşam çabalamalarım çok trajikomikte durmuyor değil. Duruyor.
Geçmişime dönüp baktığımda, dudağımın kenarında kendiliğinden ortaya çıkan merhametle sarmalanmış bir acıya ait sırıtış kendiliğinden bi anda ortaya çıkıp orda öylece duruyor.

Yaşantıma dönüp baktığımda, kendi halime gülmekten ölme olasılığım olmasına rağmen ölmedim ve işte tam olarak da gülmeden sürünüyorum. Bu hayatın başka bir yüzü ve sadece bana özel olduğunu düşünüyorum.
Tabi bu kadar da ajite etmeye gerek yok. Yakın bir arkadaşımın da dediği gibi "sağlığımız yerine de ya, daha ne isteyelim."

Evet sağlığım yerinde ve gerçekten daha başka ne istenebilir ki? Belki hayatı daha erken anlamış olmak, anlamış olarak yaşamış olmak, onu daha sakin ve sindire sindire yaşamış olmak, daha sabırlı davranmış olmak, daha fazla iyi insanla yolumun kesişmiş olmasını istemek dışında ne isteyebilirim ki?
Ama işte yolu yarıladım ve isteklerimi sıralasam bile ne olacak ki? 
Yolun yarısında hangi isteğin yerine gelmiş olması, gelecek olması insanı mutlu edebilir ki?