-->

29 Aralık 2023

bir narsist sevmek

dolmak bilmez bi uçurum gibiydin, atlamalarıma doymadın.
düşüşümden çıkan ahlarım hep bi ninni gibi çınladı kulaklarında
sevinçten kapanmayan ağzın, ışıl ışıl parlayan gözlerinle seyre durdun sana süzülüşümü.
ben sana aşık, sen kendine aşık ikimizde seni çok çok çok sevdik.


26 Aralık 2023

çok

başımı koyduğum ilk yastıkta, sonsuz bi uykuya dalasım var ama uykum yok ve gözlerim kırpışmak dışında hiç kapanmıyor. 
bitmez umutsuzluklardan nasıl kurtulunur bilmiyorum. bir şey nasıl umut edilir? 
bedenim de zihnim kadar yorgun ve zaten her şeyi karıştıralı da çok oldu.
yalan yok. yenilgilerle dolu bi hayat yaşadım.
kimsenin sikinde değildim ama olduğumu sandım hep. finalde anladım ve kabullendim olamayacağım.

uçurumun kenarına gelişim çok oldu.
aşağıda, pamuktan yapılma büyük bi yatak beni bekliyor
ama takatim yok bi adam daha atmaya, atlamaya. geldiğimde yığılıp kaldım burada.
üstümde börtü böcek, kanatları rengarenk bi kaç kelebek ve sinek vızıltıları.
yoruldum. yorulalı da çok oldu.
iyisi mi, biri beni aşağı itsin. ne yaptığını ve ne istediğimi bilerek.



13 Aralık 2023

UYUM VE İTAAT’E GÖRE 12 KIZGIN ADAM FİLM ANALİZİ

sosyal psikoloji ders ödevimi geçen hafta vermiştim. şimdi burda  da yayınlayayım. yazdığım şeyler, kendi tarihimde kayıt altına alınmalı. hem 3 günümü verdim bu ödeve. çöpe atmak istemiyorum.
                                        -------------------------------------------------------------------- 

Film, yapısı itibariyle otoriteyle her an karşılaşmasa bile halkın, otoritenin mutlak ve sarsılmaz gücünün ilk göstergesi olan ihtişamlı mimari öğelerle başlar. Otoritenin elindeki güç temsilinin ilk göstergeleri olan bu devasa sütunlar ve tam aralarına yerleştirilmiş etrafı siyah, ortası cam olan giriş kapısı ise cinsel roller dağıtımının ve bu rollerdeki edilgen ve baskın göstergelere gönderme olarak filmin ilk saniyelerinde kendine yer alır.

Daha ilk anından itibaren izleyicisinin kaçırmasına fırsat vermeden gözlerine sokulurcasına kamera ile uzun uzun süzülen fallik obje(1) lerle izleyicisini etkisine alan sosyal göndermeler üzerine kurulu olan filmde sütunlar, erkekliğin ilk ve mutlak temsili olarak, görevini yerine getirircesine vajina göndermesi olarak yer verilen giriş kapısını tamamen çevrelemiş ve adeta kendi içine hapsetmiştir.
Aynı zamanda mimari açıdan bakıldığında, sütunlar otoritenin gücünü yansıtır ve ona bakanın veya içine girenin, kendini olabildiğince güçsüz ve ona muhtaç hissetmesini sağlarken, bünyesinde alınan kararların tartışılmasının yasaklaması gibi amaçlarını da görsel olarak desteklemektedir.
Milgram Deneyi’nin 10. sürümünde de bu konu şöyle açıklanır;
Milgram Connecticut'taki Bridgeport şehrinde mütevazı bir ofis kiralayarak deneyin "Bridgeport Araştırma Kurumu" adında, Yale Üniversitesinden bağımsız bir ticari girişim tarafından düzenlendiği sanısını yarattı. Buradaki amaç, Yale Üniversitesinin sahip olduğu prestijin deneklerin davranışı üzerindeki olası etkisini saf dışı bırakmaktı. Bu şartlar altında itaat %47,5'e düştü.
Bu açıdan bakıldığında, tarihsel anlamda da güç sahipleri daima bulundukları mekânı sahip oldukları gücü temsil edecek şekilde yansıtması için ellerinden geleni yapmıştır. Bu yüzden filmin daha ilk saniyelerindeki bu giriş kapısı sadece bir kapı değil ve onu çevreleyen sütunlar birer sütundan ibaret değiller.

Kamera içeri girdiğinde ise erkeklerle sarmalanmış bir kadın öpülerek kutlanmaktadır. Köşedeki polis bu öpücüklü kutlamayı “ŞŞŞŞ SESSİZLİK” diyerek uyarır ve burada OTORİTEYE İTAAT ilk defa insan üzerinden kendini gösterir. Otoriteye mutlak itaatin ilk göstergesi olarak kalabalık hemen dağılır. Bu bi kaç saniyelik akan görüntü dışındaysa, fimde bir daha kadınlara yer verilmez.

Mahkeme salonuna girildiğindeyse, kamera adeta zanlının henüz tam olarak erkekleşmemişliğini, izleyicinin gözlerini kaçıramayacağı yakınlıkta inatla gösterir ve sonrasında ise erkek Yargıç’a geçer. Yargıç zanlının teamüden suç işlediğini belirterek, jüriden oy birliğiyle karar verilmesini ister.
Jüri elektrikli sandalyede ölüm cezasını kararlaştırmak için odaya geçerken, zanlıya bakmaktan geri kalmaz. Zanlı çaresiz ve gözleri korkutucu derecede acınılası bir halde jüriyle göz göze gelmiştir.

Jüri odasına girilirken, toplumun farklı katmanlarından seçilen 12 kişinin ilk konuşmalarına şahit oluruz. -bence çok zor olmayacak
-evet
-benim kararım zaten belli

-ben kesinlikle suçlu olduğunu düşünüyorum.
Ön yargı*nın alenen gösterildiği bu ilk anda toplumun farklı kesimlerinin, toplumsal bir konu

hakkında nasılda hemen yargıya vardığını gösterir. Karar neredeyse odaya girilmeden önce verilmiş, jüri sadece küçük bir ücret karşılığı toplumun vicdanını rahatlatma görevini yüklenmiş olduğu için bu angarya işini bir an önce bitirip yarım bıraktıkları diğer işlerine dönmek istemektedir.
Odada adeta ölüm ve yaşam kararı verilmesinden çok, gündelik bir işin yapılışı ve bu gündelik iş esnasında gösterilmesi gereken sıradan-olağan tepkiler vardır. Yani; çağrılmış olmalarına rağmen, herkes her zaman yaptığı şeyleri yapmaya devam ediyordur.

Jüridekilerin isimlerini kontrol eden görevli odadan çıkar ve kapıyı arkadan kitler. Herkes kitlenmesine şaşırmıştır.

Oysa zaten zanlı ile aralarına bir oda bırakılıp karar almaları sağlanmışken, bu şekilde kitlenmelerine gerek yoktur. Kapının üzerlerine kitlenmesine herkes şaşırmış ve bu konuda şöyle bir konuşma geçer;
-günaydın
-günaydın.

-kapıyı kitlediklerini bilmiyordum
-elbette kitliyorlar. ne sanıyordun?
-ne bileyim. hiç aklıma gelmezdi.
Burada yine MİLGRAM DENEYİ’nde de olduğu gibi, karar verici ve kurban arasına mesafe konmakta ve bu sayede kararın hızlıca alınması sağlanmaktadır. Çünkü Milgram Deneyi’nde de tespit edililmiştirki, mesafe ile ona verilen zarar arasında bağlantı vardır. Deneyden elde edilen bulguların yorumlanmasından sonra bu durum deney raporunda şöyle yer almıştır;Kurbanın ortamdaki varlığı arttıkça itaat azalmaktadır.

Kapı kitlenir ve içeride masaya oturmaya başlanırken jüridekilerden biri elindeki kağıdı düzenlemeye başlar ve diğeri ona;

“-o ne için?
-belki gizli oylama yaparız diye düşünmüştüm
-harika bir fikir. belki onu senatör bile seçebiliriz.
-bence de iyi fikir
-bence parmak kaldırıp bitirelim” konuşması geçer. Başka iki jüri üyesi ise şu konuşmayı yapmaktadır; -davayı nasıl buldun?
-oldukça ilginçti ahahahaha
-ben neredeyse uyuyordum
-tabii ben daha önce hiç jüri üyesi olmamıştım
-ben çok oldum ve avukatlar her zaman çok konuşurlar
-bu onların görevi
-görevleri ve sistem böyle
Başka bir jüri üyesiyse şu cümleyi kurar “bana sorarsan o çocukları, başlarını derde sokmadan önce bi güzel döverdim. bu epey bir zaman ve para tasarrufu sağlar. (Burada da yine aynı şekilde otoriteye sorgusuz sualsiz İTAAT kendini göstermiştir ve aynı zamanda, geçmişte yaşanan kişisel travmaya bağlı bir önyargı sesli olarak dile getirilmiştir. )

Sıralı oturma kararı alınınca, herkes yerini bulmaya çalışır ve buna rağmen yanlış yere oturduğu söylenen kişi kalkıp, kendisinin olduğu yere geçip oturur. Bu esnada pencere kenarında iki kişinin diyaloğuna şahit oluruz;
-bence tecavüz, hırsızlık gibi bi davaya düşmediğimiz için şanslıyız. Şu Vulvort Binası mı?
-evet öyle
-hayatımı bu şehirde geçirdim ama hiç o binaya gitmedim

Başka bir konuşma ise şöyle gerçekleşir; -sizi bilmem ama benim maça biletim var
-hadi başlayalım
-sıraya göre oturalım

Yerlerine oturlarken bu esnada iki jüri üyesi arasında şu konuşma geçer; -babasını bu şekilde öldürmesi ne kadar feci bir şey öyle değil mi?
-bu çok yeni bir şey değil. her zaman olan bir şey

Herkes yerine oturduğunda ise 1 numaralı jüri;
-Bir kural koyacak değilim ama dilerseniz önce tartışıp sonra oylama yapabiliriz. Elbette bu yöntemlerden biri ve ya da hemen şimdi oylamaya geçebiliriz
-alışılmış olan önce bir oylama yapmaktır
-evet. hadi oylayalım. kimbilir, belki işimizi bitirip gideriz.

-pekala. Birinci dereceden suçlu sanık olduğunun farkındayız. suçlu bulursak elektrikli sandalyeye göndermiş olacağız. Oy vermek istemeyen var mı? pekâla o halde oylayalım. 12’ye karşı sıfır olmalı unutmayın. Kanun böyle. Hazırsak başlayalım. Suçlu bulanlar lütfen elini kaldırsın.

Bu bölümde yaşanan ise otoritenin altında, hiyerarşik olarak ortaya çıkan yeni bir otoritedir ve bu yüzden oylama kararı alınır, otoriteye İTAAT olarak el kaldırarak oylama yapılır ve oylamada 11 kişi el kaldırarak zanlıyı suçlu bulmuştur..
Fikirler yoktur, zanlı görülmüyordur, yargılama çoktan yapılmıştır. Bu yüzden jüride beyzbol maçına, evde kendisini bekleyen çocuklarına veya işe dönmenin acelesi vardır. Burada söz konusu olan şey bir insanın yaşamı değil; mutlu bir yuvaya dönüş arzusu, alınan maç biletinin yarattığı maçı kaçırmama baskısı, danışmanlık yapılan şirketin borsa hisselerinin değerleri, müşterilere duyulan özlem vardır.

-pekala 11 kişi suçlu diyor. suçsuz diyen var mı? -1 hımmmm evet. 11 suçlu, 1 suçsuz
-her zaman biri çıkar
-peki şimdi ne yapacağız?

-(suçsuz bulanın adı DAVİS) sanırım konuşacağız (burada Azınlık Etkisi ilk defa kendini gösterir. ) -sence gerçekten suçsuz mu?
-bilmiyorum
-Ama sende bizimle mahkemedeydin. Çocuğun yaptıklarını duydun. Tehlikeli bi katil olduğu besbelli! -Daha 18 yaşında

-Yani yeterince büyük değil mi? (bir başkası)
-Konuşacak ne var ki? Burda 11 kişi suçlu diyor ve senin haricinde tekrar düşünmeye ihtiyacı olan da yok! Burada gerçekleşen şey TOPLUMSAL BASKInın ta kendisidir. Fakat Davis, azınlık olarak uyum göstererek pes etmek yerine, direnç gösterir, geri adım atmaz ve şaşkınlık yaşayan jüri üyelerinden bir başkası şöyle karşılık verir;
-neden suçsuz dedin?
-11 oy suçlu diyordu. elimi kaldırıp bir çocuğu ölüme göndermek kolay değil. önce tartışmak istedim
-kolay olduğunu söyleyen kim?
-hiç kimse (Davis’in buradaki tavrı, azınlığın toplumsal değişimi tetiklemiş olmasından sonraki faktörlerden biri olan Esneklik’i gösterilmektedir. Toplumsal Değişme ve Toplumsal Değişimi Etkileyen Faktörler için yazı sonuna bknz.)
-Bu adamın suçlu olduğuna gerçekten inanmıyorum. 100 yıl tartışsak da fikrimi değiştiremezsin, tamam mı? (Filmin ilerleyen dakikalarda, bu tutumun nedeninin, kendi negatif travmasına karşı takınmasından kaynaklı olduğunu anlarız.bu jüri üyesine göre bütün babalar, oğulları için elinden geleni yapmıştır ama oğullar nankör, haylaz ve kıymet vermezin tekidirler. Bu kişisel tutumu, zamanla genel tutumuna dönüşmüştür.)
Davis şöyle yanıtlar;
-Fikrini değiştirmeye çalışmıyorum. burda birinin hayatı söz konusu. 5 dakikada karar veremeyiz. yanlış olduğunu düşünsenize? (TUTARLILIK)

-Yanlış olduğunu düşünmek mi? O zaman bu binanın tepeme yıkılacağını da düşünebilirim. Her şey olabilir.

(YANLIŞ GENELLEME-ABARTMA gibi yaklaşımların olduğu bu anda, genellemelerin zamanla nasılda sorgulanmaz şekilde toplumsal kabule dönüştüğünü gösterircesine akmaya devam eder.) Davis; -Bu doğru (diyerek, kızgınlığı daha ileri seviyeye taşımak yerine, makul derecede ESNEKLİK gösterir.) -Ne kadar sürmesi neden önemli olsun ki? yani 5 dakikada işi bitirsek ne olacak?
-O halde 1 saat sürsün. Nasılsa maçın saat 8’de başlıyor (azınlık olan Davis, soruyu bu şekilde yanıtlayarak ilk fikrine hâlâ BAĞLILIK gösterdiğini, fikrinin arkasında durduğunu göstermeye devam etmiştir. Bu andaki “bağlılık” SOSYAL DEĞİŞİM’i etkileyen faktörlerin, Davis’in tutumunda gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye devam edeceğinin göstergesidir.
Davis burada kendi fikrine bağlı olduğunu çocuğun zorlu yaşamından bahsederek, diğerlerinin empati yapmasını sağlamaya çalışır.)
O anda jüri üyelerinden biri şöyle karşılık verir;
-Hayatım boyunca bunların içinde yaşadım. Söyleyecekleri tek sözcüğe inanmıyorum. Bunlar doğuştan yalancı ( ÖNYARGI) Yaşlı jüri üyesi ise, bu önyargılı yanıta şöyle karşılık verir;
-Sadece cahil biri buna inanabilir. (Yaşlı adam bu cümlesine sert bi karşılık alır ve geri çekilmek zorunda kalır. Burada toplumsal baskının yine kendini gösterdiğine ve bu baskının, bazen doğruyu söylemeye devam etmek yerine, sessiziği seçmek zorunda bıraktığına şahit oluruz. Yaşlı adam susarak uyum gösterir. Konuşmalar devam eder)
-Beni dinleyin (diye çoğunluğun sesi olarak konuşmaya başlar iri jüri üyesi. Uzun bir nasıl davranılması gerektiği gibi söylevlerinden sonra yaşlı adama da sert çıkışınca, yaşlı adam dayanamaz ve;
-Sen doğruluk tekeline sahip olarak doğduğunu mu söylüyorsun? Bence bazı şeyler bu adama anlatılmalı (Yaşlı adam burada diğer jüri üyelerine, kendisine gösterilen davranışın yanlış olduğunu anlatmaya çalışır. Aynı zamanda “doğruluk tekeli” kelimesiylede aslında doğrunun ne olduğunu, kimin doğruyu tanımladığı fikrini kafalarında yaratmış olur. Davis, sosyal değişimi Tutarlı, Esnek, Fikrine Bağlı kalarak yaratmaya biraz daha yaklaşmıştır. )
Filmin bu anında, toplumun daha elit bir katmanında olan reklamcı, işe bakış açısını odaya taşıyarak Davis’i işaret ederek şöyle konuşur;
-Belki bu beyfendiye bizim haklı, onun haksız olduğunu anlatma görevi gruba düşüyor. belki her birimiz bir kaç dakikasını ayırıp ona... bilemiyorum. öylesine işte.
Reklamcının önerisi sonrası 1 numara şöyle söyler;
-hayır hayır iyi fikir. o halde sırayla fikrimizi söyleyelim.

Bu konuşmadan sonra Azınlık olan Davis’in, TUTARLILIK, ESNEKLİK, BAĞLILIK’la savunduğu fikri, sosyal etki değişiminin kaçınılmazlığını gösterircesine, herkesin artık kendi fikrini söylemeye başlamasıyla gün yüzüne çıkar;
-Anlatmak zor ama suçlu olduğunu düşünüyorum. En başından belliydi. Yani aksini ispat eden olmadı.
Davis şöyle cevaplar “kimsenin aksini ispat etme zorunluluğu yok. Kanıtlama görevi savcıya ait ve davalı tek kelime etmek zorunda değil. Bu anayasada böyle!” ve diğerleri de karşı savlarını dile getirmeye başlarlar; -Ama kadın cinayeti pencereden görmüş
-Sinemada olduğunu söylemiş ama film sorulunca hatırlamamış
-Çok dayak yediği için babasını öldürmüş olabilir. Herkesin bir kırılma noktası vardır

-Sabıka kaydına da bakın. Bu çocuk ümitsiz. 10 yaşında çocuk mahkemesine düşmüş bir öğretmene taş atmaktan. 15 yaşında ıslahevine girmiş, araba çalmış. Gasptan tutuklanmış. Bıçaklı kavgadan 2 kez tutuklanmış, üstelik bıçak konusunda marifetli diyorlar. Gerçekten iyi bir çocukmuş ahahahaha
Davis araya girip “ama 5 yaşından beri babası onu düzenli olarak yumruklarını kullanarak dövüyordu” diye yanıtlar, fakat diğer jüri üyeleri karşılık vermeye devam ederler;

-Ne olmuş yani? Öyle bir çocuğu mu?
-Şimdiki çocuklar işte böyle. Ben çocukken babama Efendim derdim. Bugünlerde böyle diyen bir çocuk görüyor musunuz?
-Babalar artık buna önem vermiyor
-Sizin çocuğunuz var mı?
-3 tane
-Benim 1 tane. 22 yaşında, işte bakın fotoğrafı. Dokuz yaşındayken bi kavgadan kaçmıştı. Bunu gördüm ve öyle utandım ki, nerdeyse kusuyordum. Eve dönerken ona “seni 2 parçaya ayırmam gerekse bile adam edeceğim” dedim ve onu adam ettim.
(Burada olan şey TOPLUMSAL CİNSİYET ATAMASIdır. Toplum, kadın ve erkek olarak nitelenen iki cinse toplumsal görevler, roller ve davranış biçimleri yükleyerek onları şekillendirmekte ve kadın ve erkeğe nasıl giyinecekleri, nasıl davranacakları, onlar için nelerin normal veya normal dışı sayılacağı, kendilerinden neler beklendiği ve nelerden sorumlu tutulacakları gibi pek çok konuda telkinde bulunarak, yönlendirerek ve eleştirerek biyolojik cinsiyetin üzerine toplumsal cinsiyeti inşa etmektedir. Konuşma şöyle devam eder) -16’sına geldiğinde bu kez biz kavga ettik ve çeneme sert bi yumruk attı. Onu 2 yıl görmedim. Çocuklar işte. Her neyse devam edelim.
-Burda bi noktayı kaçırıyoruz. Çocuk parçalanmış bi aileden, kötü bi mahallenin ürünü olsa bile elimizden bir şey gelmez. (Kabullenilmiş-Öğrenilmiş Çaresizlik) Burada masum mu, yoksa suçlu mu karar vermek için bulunuyoruz. Nasıl büyüdüğünü tartışmak için değil. Bir kenar mahallede doğmuş büyümüş. Kenar mahalleler tam bir suçlu yuvasıdır. Bunu hepimiz iyi biliriz. Kenar mahalle geçmişi olan çocukların toplum için tehdit oluşturduğu bir sır değil.
-Bir kez daha söyleyebilirim. Bu tür yerlerden çıkan çocuklar tam bir pisliktir. (burada yine önyargı ve genellemeler dile getirilmiştir.) Bu andan sonra sözü kenar mahalle geçmişi olan, orda büyümüş jüri üyesi alır ve konuşmaya başlar;
-Bakın bende hayatımı kenar mahallede geçirdim. Çöp dolu mahallelerde oynadım. Hâlâ üzerimde kokusu duruyor.
-Hadi ama bunda kişisel bir şey yok
-Yapma dostum seni kast etmedi. Bu kadar alıngan olmayı bırakalım lütfen
-Alınganlığı anlayabiliyorum
-Tartışmayı bırakalım. Zamanımızı boşa harcıyoruz. Sıra sizde
-Doğrusu sıranın bana gelmesini beklemiyordum. Amaç hepinizin beni ikna etmesi değil miydi?
-Kesinlikle bunu unutmuşum.
-Ne fark eder. Bizi burda tutan kendisi olduğuna göre bizde onu dinleyelim. (1 numaralı jüri)
-Hayır. Bir şey yapmaya karar verdiysek bence o şekilde devam edelim

-Hayır!
-Amacım bu işlemi doğru şekilde yürütmek. Beğenmiyorsan kendin geç. Sorumluluğu kendin al lütfen. Ben çenemi kapalı tutarım.
-Neden bu kadar kızıyorsun? Sakin ol
-Bunun komik olduğunu mu sanıyorsun?
-Hey unut gitsin. Bu iş o kadar da önemli değil.
-Önemli değil mi? Hadi geç de birde sen dene bakalım
-Hayır, kimse değişmesini istemiyor. İşini çok güzel yapıyorsun. Harikasın. Evet iyi götürüyorsun.
Grup içindeki bu gözle görülür büyük kırılmadan sonra Davis’e söz hakkı gelmiştir ve düşüncelerini dile getirmeye başlar. O konuştukça jüri üyeleri tüm dikkatlerini ona verir. Konuşmasına; yargıcın tutumu, suçun ilk ortaya çıktığı an ve bu an dahil, sonrasındaki tüm yargı işleyişini kast ederek şöyle devam eder;
-İnsanlar hata yapabilir.
-Yanılmıyorlar, yanılamazlar.” diye karşılık gelince Davis, kendisine verilen bu yanıtı ve barındırdığı derinliği sorgulatırcasına
-Yanılamazlar mı?” diye sorar ve şöyle karşılık alır;
-Hadi ama bu bilimsel bir gerçek değilki?
-Haklısın değil
Konuşmanın burasında aslında Davis’in kendisini doğrulayan bir tartışma yaşanmıştır ve sonrasında cinayet için kullanıldığı belirtilen BIÇAK istenir. Bıçak getirildiğinde, Davis bıçağın her yerde rahatlıkla bulunabileceğini göstermek adına cebinden kendi bıçağını çıkarır. Tıpatıp aynıdır ve artık DELİLİN GERÇEKLİĞİ jüri tarafından SORGULANMAYA başlanmıştır;
-Bunu nerden buldun
-6 dolara aldım
-Sustalı bıçak almak kanunlara aykırıdır
-Doğru, kanunları çiğnedim
-Bize güzel oyun oynadın. Bunun gibi belkide 10 tane bıçak vardır.
-Belki de vardır
-O zaman ne demek bu? Ona benzeyen bıçak bulmuşsun hepsi bu. 100 yılın keşfi değil ya.
-Yani benzer bıçakla babasının öldürüldüğünü mü söylüyorsun? Bu milyonda bir ihtimal
-ama ihtimal
-burada 11 kişi hala onu suçlu olduğunu düşünüyor. Ne yapmaya çalışıyorsun? Kimsenin fikrini değiştiremezsin! (burada dolaylı tutum olarak aslında Direnç GÖSTERİLİYOR ve aynı zamanda gerçekleşen şey; grubun farklı bir sese daha fazla kulak kabartmasıdır da. Davis’e artık daha fazla soru soruluyor ve böylece aslında kendisine daha çok söz hakkı tanındığı için daha çok dinlenilmeye başlanmıştır. Azınlık Etkisi gerçekleşmiştir.)Davis devam eder;
-Hepinize bir teklifim var. Yeni bir oylama istiyorum. Gizli oy pusulası ile oylamayı. Ben çekimser oy kullanıyorum. 11 oy suçlu çıkarsa karşı çıkmayacağım ve suçlu kararını hemen yargıca iletiriz. Ama suçsuz oyu kullanan olursa, burda kalıp tartışacağız.(Davis burada karşı çıkmayacağını söylerken risk alarak değişimi devam ettirmek için tekrar ESNEKLİK gösterir ve böylece sosyal değişimi devam ettiriyor.)

Gizli oylama için kağıtlar dağıtılır ve oylama süreci gerçekleşince kağıtlar toplanıp, açılarak okunduğunda ise birinde NOT GUILTY yazılıdır. Biri suçsuz bulmuştur
-Kim o?
-Bu bir gizli oylamaydı. Bunu hepimiz kabul ettik. Eğer oy veren gizli kalmak istiyorsa

-Gizli mi? Ne demek istiyorsun? Jüri odasında gizli saklı bir şey olmaz. Kim olduğunu biliyorum. (Burada kast edilen kişi kenar mahalleden gelendir ve aslında uyum göstermediği için bakışlar ve sözlerle baskıya uğramaya başlar. Böylece ÖN YARGI’nın görünür bi şekilde varlığı, artık herkes tarafından daha fazla dikkat çeker ve kafalarda soru işaretleri çoğalır. Olan ve olmuş olan gerçek mi? Bize söylenen herşey doğru mu?)

Filmin önemli anlarından biri de bireysel vicdan mastürbasyonunun öne çıkarıldığı şu replik; -Neden gidip bağış kutusuna bi çeyreklik atmıyorsun? Davis;
-Benimle bu şekilde konuşamazsın.
Ortamın gerginliğini yumuşatmak için jüri üyelerinden biri diğerini susmaya yöneltirken, Davis’i de sakinleştirmek için şöyle der;

-Sadece fazla heyecanlı. Oturun hadi.
-Heyecanlı. Evet heyecanlıyım. Suçlu birini ait olduğu yere, yani suçlu sandalyesine oturtmaya çalışıyorum. Biri bize hikâyeler anlatıyor diye onu dinlemeye başladık. Ya sen? Neden oyunu değiştirdin? (Burada yine aynı şekilde ÖNYARGI VAR ve bu sözler kenar mahalleden gelene söylenir. Yaşlı adam ise dayanamayıp şöyle cevap verir)
-Oyunu o değiştirmedi, ben değiştirdim ve nedenini anlatmamı ister misiniz?
-Hayır nedenini anlatma (der kızgın jüri üyesi ve saatine bakıp, bilet aldığı maç’a ne kadar zamanı kaldığını hesaplar)
-Ama sakıncası yoksa yinede açıklamak isterim.
-Bunu dinlemek zorunda mıyız haaa
-Adam konuşmak istiyor.” bu sözlerden sonra Yaşlı Adam konuşmaya başlar;
-Teşekkür ederim. Davis çocuğun suçsuz olduğunu söylemiyor, sadece emin değil. BAŞKALARINA KARŞI KOYUP ALAY KONUSU OLMAK HİÇTE KOLAY DEĞİLDİR. Yani destek bulmak için kumar oynadı, bende desteğimi verdim. Düşüncesine saygı duyuyorum. Davalı çocuk muhtemelen suçlu ama daha fazla delile ihtiyacım var.
Bu konuşmalar esnasında jüri üyelerinden biri odadan çıkmaya kalkışır ve yaşlı adam şöyle devam eder;
-Şu an oylama 10’a karşı 2 ve burda konuşuyorum. Odayı terk etmeye hakkınız yok. Davis;
-Sizi duyamaz. Asla da duymayacak. Oturun lütfen. (Burada Davis de kendi önyargısını gösterir :) ve aynı zamanda azınlığın sesinin çoğunluğa baskın geldiğininde ilk göstergesidir. Çünkü jürideki en zayıf ve en bilge olan kişi taraf değiştirmiştir.
Bu andan sonra verilen kısa molada, Davis ile maç biletli jüri üyesi lavabo başında ellerini yıkarken şu konuşmayı gerçekleştirirler;
-Sende pazarlamacı mısın?
-Hayır mimarım

-İkna usulü satışı bilir misin? Sende yetenek var. Benim farklı bi yöntemim var. Kahkahalar, espriler, numaralar. Anlarsınya. Yaşadıkları yerde vur. İşte parola bu. Geçen yıl marmelat satarak 22 bin dolar yaptım, hiç fena değil. Yani marmelat sattığımı düşünürsen. Bunu neden yapıyorsun? Heyecanlı diye mi, yoksa biri bi ara kafana vurdu da hâlâ atlatamadın mı?
-Olabilir
-Biliyor musun, siz iyi niyetliler hep aynısınız. Baştan kaybettiği belli olanlar için her şeyi ortaya koyarsınız. Şimdi neden vaktini boşa harcıyorsun? Neden bi yardım kuruluşuna 5 dolar verip kendini rahatlatmıyorsun? Bu çocuk suçlu dostum. Suçlu olduğu gün gibi ortada. Yani bizim vaktimizi de boşa harcama. Tartışmaya devam edersek hepimizin boğazı ağrıyacak
-Boğazını burda ya da maçta ağrıtmak ne fark ederki?
-Evet hiç fark etmez dostum. Hem de hiç fark etmez.(der ve gider. o esnada başkası gelir)
-İyi adamlar haa?
-Onlarda herkesten farksız işte
-Ne yıpratıcı gün ama. Sence daha uzun sürer mi?
-Bilemem
-Çocuk kesinlikle suçlu, buna şüphe yok. Bu iş çoktan bitmeliydi. Ama bence sorun yok. Çalışmaktan iyidir. Sence o suçlu değil di mi?
-Bilmiyorum. Bu mümkün. (Davis buradaki iki kelimelelik cevabıyla sosyal değişimin faktörlerinden olan TUTARLILIK, BAĞLILIK, ESNEKLİK unsurlarının 3’ünü dillendirmiş olur.)
-Sen ne dersin bilmem ama eminim hayatında bunda çok yanılmamışsın. Vaktini boşa harcıyorsun, bence bitir gitsin.
-Orada senin yargılandığını farz et (diye cevaplar Davis. Buradaki YANSITMA sayesinde kişiye empati yapması önerilir ve bu yüzden kısa bir sessizlik olur. Sandalyeye giden bensem, neden geçiştirilmiş bir ölüm cezası almış olayım ki? Hepimiz böyle düşünürüz)
-Şey ben varsayımlara alışık değilim. Sadece işçiyim. Varsayımı patronum yapar. (burada ise, kolay karar almasının nedenini açıklamıştır. Toplum içinde kendisine ATANMIŞ ROLÜ, KABUL EDİLMİŞ ROL’ünü oynamakta ve hayatı yüzeysel bir şekilde sorumluluk sahibi olmadan yaşamaktadır) ama bi deneyeceğim. Farz edelim sen konuşup hepimizi ikna ettin ama aslında çocuk gerçekten babasını bıçaklamış olsun ha?

Tuvalet sahnesinden sonra Jüri Odası’na dönülür ve kanıtlar ve şahitler üzerinden konuşma vardı; Yaşlı kadın penceresinden cinayeti görmüştür, alt kattaki ayağı aksak yaşlı adam boğuşma sesini duymuştur, polisler çocuğu babasının cesedi başında yakalamış ve evde sorguya çekmişlerdir. (bu detayların konuşulmasıyla ŞAHİTLER YANILGISI, YANLIŞ SORGULAMA gibi detaylar, jürideki toplulukta artık daha fazla dikkat çekmeye başlanmıştır.)
Bu esnada başka iki jüri üyesi ise kağıtlarla oynuyorlardır ve Davis dayanamayıp kağıtları alıp “bu bir oyun değil” diyerek dikkatlerini çeker biraz sonra herkes tekrar deliller üzerinden konuşmaya devam eder. Konuşmayla beraber daha geniş varsayımlar, cinayet anı görgü tanıklarının canlandırmaları yapılır. Yaşlı adam nasıl duymuş, yaşlı kadın nasıl görmüştür?
-Seni öldüreceğim” dediğini de duymuş.

-ama o sırada tren geçiyordu, duyamaz. yaşlı adam yanılıyor
-yanılamaz
-yanılmış
-burda saniyelerden bahsediyoruz. kimse bu kadar kesin olamaz.
-bence çocuğu elektrikli sandalyeye oturtacak ifadenin bu kadar kesin olması lazım.
Davis’in bu cümlesi diğerlerini bi anlığına durağanlaştırır ve kendi aralarında konuşmalarına neden olur; -bende bu kadar net duyabileceğini sanmıyorum

-belkide duymamıştır
-yaşlı adam neden yalan söylesin ki?
-Dikkat çekmek istiyor olabilir.
-Ortaya hep böyle parlak fikirler atıp duruyorsun. Neden bunu gazetelere göndermiyorsunuz. En az 3 dolar öderler.
-Neden onunla böyle konuşuyorsun? Yaşlı biriyle konuşanın ayağını denk alması gerekir. Anlıyor musun? Daha saygılı olmalısın bayım. Ona bir daha bu tür şeyler söylersen seni yere sererim. Lütfen devam edin, dileğinizi söyleyebilirsiniz. Sizce yaşlı adam neden yalan söylüyor olabilirdi?
-Sadece onu dikkatle izleme şansım oldu. (gözlemleriyle iyice tasvir eder ve) Ceketinin kolu, koltuk altından sökülmüştü ayrıca o yırtık elbiseli yaşlı bi adamdı ve kürsüye son derece yavaş yürüdü. Sol ayağını sürüyordu ve bunu gizlemeye çalışıyordu, çünkü utanıyordu. Sanırım bu adamı buradaki herkesten daha iyi anlıyorum. Bu sessiz, ürkek ve sıradan yaşlı adam hayatı boyunca hiçbir şey olmamıştı. Kimse tarafından tanınmamış, gazetelerde yer almamış, kimse onu tanımıyor, kimse ondan bahsetmiyor. Kimse ondan 75 senedir nasihat almıyor. BAYLAR HİÇ KİMSE OLMAK SON DERECE ÜZÜCÜ bir şeydir. Onun gibi adamların kulak verilmeye ihtiyacı vardır. Bir kez olsun anılmak onlar için önemlidir. Geri plana itilmek onlar için çok zordur. Bu şansı yakaladığında
-Ne demek istiyorsunuz? Bir kez olsun önemli hissetmek için yalan söylediğini mi?
-Hayır. Gerçekten yalan söylemedi ama çocuğun o sözleri söylediğine ve öldürdüğüne kendini inandırdı.

Tartışma ilerlerken, zanlının konuşulan dili aslında iyi bilmediği de açığa çıkar ve bu durum yeni bir şüphe etkisi daha yaratır, bundan dolayı kenar mahalleli jüri üyesi oyunu “suçsuz” olarak değiştirir. Artık 9’a karşı 3 suçsuz olmuştur.

Atanan avukatın davayı kazanmama nedenleri üzerine konuşulurken, asıl neden olarak bu tür davaların ŞEREF ve BAŞARI getirmediği söylenir. Yani burada olan şey, aslında avukatın İTAAT YOLUYLA OTORİTEYE ve TOPLUMA UYUM göstermesinden başkası değildir.

Tartışmalar devam ederken, konuşmaların bi kısmında not alan jüri üyesi konuyu tekrar açtığında ona şöyle karşılık verilir;

-Baksana sen suçlu oyu vermedin mi? Kimin tarafındasın?
-Herhangi bir tarafa sadık olmam gerektiğine inanmıyorum. Sadece bir takım sorular soruyorum. (burada olan ise sosyal etki türlerinden biri olan Bilgisel ETKİ’dir. Gerçekle ilgili bilgileri kabul etmekten kaynaklanan bilgi veren etki gerçekleşmiştir.) Bu esnada yeni bir oylama teklifi daha gelir, oylamada suçsuz diyenlerin sayısı 4’e çıkar.

Son suçsuz oyunu veren kişi notlar alan jüri üyesidir ve zanlıyı suçsuz bulduğunu belirttikten sonra 1numaraya dönerek karşılıklı tebessümleşirler. (bu anda olan ise; Kuralsal ETKİ’dir. Kurallara bağlı olup, kişinin başkaları tarafından kabul edilme ya da beğenilme isteğine dayalıdır.)
-bir oylama daha yapalım bay başkan
-benim için sakıncası yok
-açık oylama yapalım
-bana adilane geliyor. İtirazı olan var mı?
Oylama açık olarak yapılır ve suçsuz bulan sayısı 6 olur. Oylar eşitlenmiştir.
-6’ya 6 mı? Böyle bir çocuk için mi?
-Çocuğun nasıl biri olduğunun bununla ilgisi yok. Önemli olan gerçek
-Bana bunları anlatıp durmayın. Gerçeklerden bıktım artık. Onları istediğiniz gibi çarpıtabilirsiniz. -1numaranın anlatmak istediği şeyde bu işte. Sizin tek yaptığınız ise avazınızın çıktığı kadar bağırmak. Bi kaç yaş genç olmak isterdim. Bu adam benim yanıma bile gelemezdi. Burası sıcak oldu değil mi?
-Varacağımız bir şey yok. Salona gidip pes ettiğimizi söyleyelim.
-Yargıcın bunu kabul edeceğini sanmıyorum. İçeride uzun süre kaldık (burada da yine ortaya çıkan şey İTAAT’tir. DAVİS kendisi gibi suçsuz oyu verenler sayesinde azınlıktan çoğunluğa geçiş yapmış ve artık kanunları, kendi yararına olacak şekilde kullanmaktadır. Yani burada OTORİTEYE MUTLAK İTAAT ederken, kendi yararını gözetmektedir ve bu durum onu aslında otoritenin kendisine sunduğu imkânlar içerisinde gidip gelirken, otorite dışı davranmamaktadır.)

Konuşmalar devam ederken, uzayan tartışmalardan bıkan jüri üyelerinden biri suçlu olarak verdiği oyunu, SUÇSUZ olarak değiştirmek istediğini belirtir ve bu anda Davis ona sert bi şekilde karşılık verir; -beyzbol maçına yetişmek için herkes gibi suçlu dedin, şimdi de konuşmalardan sıkıldığın için SUÇSUZ MU DİYORSUN? Sana kim bir insanın hayatıyla bu şekilde oynama hakkı verdi? Hiç mi umrunda değil?
-Hey dur bakalım orada. Benimle bu şekilde konuşamazsın
-Seninle bu şekilde konuşurum. Eğer suçsuz oyu kullanmak istiyorsan, bunu o adamın suçsuz olduğuna inandığın için yap! Bu işten sıkıldığın için değil ve suçlu olduğunu düşünüyorsan o şekilde oy kullan. DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜN ŞEYİ YAPACAK CESARETİN YOK SENİN!
-Şimdi beni dinle
-Suçlu mu suçsuz mu?
-Söyledim ya, suçsuz!

-Neden?
-Sana bunu söylemek zorunda değilim!
-Söylemek zorundasın. Söyle neden? (Davis’in bu sözleri artık yüksek sesle ve yer yer öfkeyle doludur. çünkü azınlık, çoğunluğa dönüşmüştür)
-Suçsuz olduğunu düşünüyorum tamam mı?
Bu tartışmadan sonra hızlı olduğu için el kaldırma yöntemiyle bir oylama daha yapılır ve 9 kişi suçsuz, 3 kişi suçlu bulur. O esnada biri zanlı üzerinden genellemeler yaparak “bunlar suçlu” diyerek genelleme üzerinden uzun uzun konuşmaya başlar.

O konuştukça diğer jüri üyeleri ona arkasını dönmeye başlarlar. (burada YALNIZLAŞTIRMA, DIŞLAMA, TOPLUM DIŞINA İTME gerçekleşmiştir.)
Adam, herkesin kendisine arkasını dönmüş olmasından dolayı aynı odada olmalarına rağmen tek başına kalmıştır. Bu dışlanmışlığı kaldıramayınca, Jüri Masası’ndan kalkıp diğer köşedeki tek kişilik masaya oturur. Davis ise şöyle kouşmaya başlar;

-Nerde olursa olsun. Önyargı her zaman gerçeği geçersiz kılar. Gerçeğin ne olduğunu bende bilmiyorum. Kimsenin ne olduğunu bileceğini de sanmıyorum. Şu an içimizden 9 kişi onun masum olduğunu düşünüyor. Sadece olasılıklar üzerine kumar oynuyoruz diyebilirim. Yanılıyor da olabiliriz. Belki de suçlu birini serbest bırakacağız bilemiyorum. Bunu gerçekten kimse bilemez ama makul şüphelerimiz var ve bu hukuk sistemimizde son derece önemlidir. Hiçbir jüri emin olmadığı sürece hiç kimseyi suçlu ilan edemez. 9’umuz 3’ünüzün hala neden bu kadar emin olduğunu anlayamıyoruz. Belki bize açıklayabilirsiniz.

-Mükemmel yorumlar yaptınız ancak ben çocuğun cinayet işlediğine inanıyorum.
Gerçekleşen konuşmalar sonrası yeni bir oylama kararı alınır ve oylama yapılır, bu oylamada ise içlerinden biri kararını SUÇLU olarak değiştirince tartışma başlar. Bu tartışmada görgü tanığı olan yaşlı

kadının aslında gözlüklü olmasına rağmen, güzel görünmek için mahkemede gözlük takmadığı konuşulur. Uyurken gözlük takmıyorsa, kadın gece uykusu bölünüp yatağından karşı pencereye bakıp cinayeti nasıl görmüştür? (kadının güzellik algısının negatif olarak etkileyeceği düşüncesinden dolayı gözlük takmaması, kendisinde var olan cinsel kabulle beraber, jürinin de onun gözlüksüz gelip tanıklık etmesinin nedenini cinsiyetine bağlaması, genel olarak CİNSİYETÇİLİK olduğunu gösterir.)

Fikir yürütmelerle beraber yine oylama kararı alınır ve yapılır. Bu defaki oylamadan 11 suçsuz oyu çıkmıştır.

-artık 11’e 1 suçsuz bulundu
-Peki deliller tüm o şeyler
-Delilleri çöpe atmamı söyleyen sendir
-Yalnız kaldın
-yalnız olup olmaman umrumda değil, buna hakkım var!
-Doğru buna hakkın var.
bu cümleden sonra herkes adama bakmaya başlar. (TOPLUM BASKISI YAPILIYOR)
-Ne istiyorsunuz? Ben suçlu diyorum
-Nedenlerini duymak istiyoruz
-Nedenlerimi söyledim
-İkna olmadık. Tekrar duymak istiyoruz. Ne kadar sürerse sürsün
-Her şey onun suçlu olduğunu gösteriyor. Ne sandınız beni? Aptal falan mı? Altta oturan adam her şeyi duydu, ya bıçağa ne demeli? O kadın da bir mahkemede tanıklık yaptı (KURUMA İNANÇ’ın göstergesi olan bu cümleler, sanki kurumların asla yanılmadığı, yanılmayacağı göstergesinden başka bir anlama gelmez. Oysa kurumların içerisinde olan insanlardır ve insanlar yoksa kurumlar yoktur, var olamazlar. Onları var eden insanlarsa, kurumlara neden inanalım ve itaat edelim?)
O konuşurken diğer jüri üyeleri bakmaya devam ederler. (toplum baskısı devam ediyordur)

-Sizi ahmak serseriler, gözümü korkutamazsınız. fikrimi değiştirmedim” dediği esnada oğluyla olan fotoğrafa gözü iliştiği için şöyle devam eder;
-Lanet çocuklar. Onlar için hayatınızı harcarsınız lanet olsun.” derken ağlamaya başlar ve SUÇSUZ, SUÇSUZ, SUÇSUZ diye sayıklar.

Artık 12 suçsuz oyu vardır, kilitli kapıya vurulur, kapı açılınca karar yargıca iletilir. Jüri dağılmaya başlar. Oda da en son kalanlar Davis ve bu adamdır. Davis, adamın ceketini alıp ona yaklaşır ve homoerotik bir gönderme olarak omzuna hafifçe dokunurcasına onu uyarır ve çıkarlar.
Filmin ilk sahnesinde olduğu gibi, son sahnesinde de yine kadınlar yoktur ve film 12 KIZGIN ADAM adına yakışır şekilde fallik objeler olarak yer verilen sütunların görkemli halleriyle son bulur.

Sonuç olarak; ilk dakikalarında sert bir şekilde “İtaat yoluyla uyum”un işlendiği film, sonraki dakikalarda azınlığın yarattığı BENİMSEME davranışının çoğunluğa karşı duruşuyla SOSYAL DEĞİŞİM ETKİSİ’nin aşama aşama yansımalarıyla itaat ortadan kalkmış, ÖZDEŞLEŞME’nin tamamen yayılmasıyla kararlar yeniden gözden geçirilip zanlı SUÇSUZ BULUNUR.
Adı dahil tamamen kadınsız olan bu homoerotik filmde, yetişkin erkekler, genç erkeği elektrik sandalyesinden kurtarmış olmalarına rağmen filmin sonunda özgür bırakılıp bırakılmadığı tamamen bir muamma olarak kalmıştır.

Filmde İşlenen Yaklaşım-Deneyler 1-ASC Deneyi (bilgiye muhtaçlık)

2-Milgram Deneyi (itaat ve uyum) 3-Otokinetik (Grup normu)

Film analizinde kullanılan tanım, kaynak ve referanslar

İtaat: İtaat, bireyin bir otoritenin doğrudan emrine boyun eğmesi ve davranışı= nı bu emre göre gerçekleştirmesidir. İtaat, bir gruba olduğu gibi, bir kişinin emrine uyma şeklinde de görülebilir. İtaat etme davranışının temelinde üstün bir gücün varlığının kabulü söz konusudur. İtaat eden, otorite olarak gördüğü güce uyar. İtaat, sosyal hayatın içinde her zaman her yerde vardır ve toplumsallığın kaçınılmaz bir özelliğidir.

Arkaplandaki Otorite (Background Authority)

Milgram, Yale Üniversitesi’nin olduğu New Haven dışında, buradan 20 mill uzaklıktaki Bridgeport’ta da deneyi tekrarladı.
Yale Üniversitesi’nin prestij etkisinin itaat davranışını tetiklediği düşünülebilirdi.
Bu yüzden deneyi saygınlığı olmayan ve güven vermeyen başka bir ortama taşıdı.

Bu kez kapısında “Bridgeport Araştırma Derneği” yazan, kötü bir yapıda, üç odalı bir yerde deney yapıldı. Dernek ve ne iş yaptığı ile ilgili sorulara, deneyin endüstri için bir araştırma olduğu yanıtı verildi.
Yale’de yürütülen deneylerde denekler için üniver= sitenin saygı ve hatta korku yarattığı bir ortam vardı. Deney sonrası deneklerle yapılan konuşmalarda, denekler araştırmanın yapıldığı kurumun kendilerine güven verdiğini ve bu araştırmanın başka yerde yapılması durumunda öğrenciye şok vermekten kaçınacaklarını belirtmişlerdir.

Burada deneyi saygınlık açısından iki farklı durum yaratarak Milgram itaatin gerçekleşmesinde, emirlerin verildiği yerin yarattığı arka plandaki otorite etkisinin önemine dikkat çeker.

Yakınlık Etkisi

Yakınlık arttıkça deneğin kurbana yönelik empati belirtilerinin (emphatic= cues) artması, itaatsizliğe yol açan bir etken olarak değerlendirilebilir. Kurban gözden uzaktayken (uzaktan geri bildirim koşulunda), denek için yapılan işlem düğmeye basmaktan ibarettir ve bu ahlaksal bir işlem gibi görünmemektedir. Ama yakınlık koşullarında kurban deneğin görsel alanına girdiğinde, denek artık yaptığı eylemi yadsıyama mekanizmasıyla vicdanından uzaklaştıramaz. Milgram bu durum için yadsıma ve bilişsel alanın daralması (denial and nar= rowing of the cognitive field) başlığını koyar. Kurbanın görünür olduğu durum= da, denek de kurban tarafından görünür olduğu için bir karşılıklılık durumu (reciprocal fields) ortaya çıkar. Kurban tarafından görülen denek, kendisinin ve ne yaptığının farkına varır; utanç ve suçluluk duygusuna kapılır.

Kaynak: Yard. Doç. Dr./Asst. Prof. Dr. Ülker Yükselbaba - MILGRAM DENEYİ: OTORİTE VE İTAATE DAİR Makale Linki: Kısaltılmış olduğundan Linke ulaşmak için buraya tıklayın

Açık ve Örtük baskı: Özetle Asch’in deneyi küçük gruplarda normların oluşumunda grupların açık veya örtük baskısının etkisi üzerinedir. Ve bu deney göstermiştir ki, büyük oranla toplumsallık içinde karar ve normlarımızı, başkalarının veya otoritenin üzerimizde yarattığı baskılara göre vermekteyiz.23 Asch’in doktora asistanı olan Milgram, yaptığı deneylerle toplumdan dışlanmamak, kabul görmek, onaylanmak vb. için masum gibi görünen nedenlerle uyma davranışı gösteren insanla= rın otoriteye itaat adına nasıl vahşileşebileceklerini ortaya koymuştur.

Kaynak: Yard. Doç. Dr./Asst. Prof. Dr. Ülker Yükselbaba - MILGRAM DENEYİ: OTORİTE VE İTAATE DAİR
Makale Linki: Kısaltılmış olduğundan Linke ulaşmak için buraya tıklayın

Araçlaşma Kuramı; Milgram deneyden yola çıkarak, Araçlaşma Kuramı’nı geliştirmiştir. Amaç ve ahlak tartışmasını otoriteye bırakan kişinin durumu, kişinin otoriteye hizmet eden olarak araçlaşmasıdır. Bu kurama göre kişi, otoritenin emriyle yaptığı eylemde kendini davranışının sorumlusu olarak görmemektedir. Değer= lendirme ve karar yetkisini otoriteye devreden kişi, kendi ahlak yargılarını değil de, otoritenin emirlerini takip eder ve böylece tüm sorumluluk otoriteninmiş gibi düşünür.

Kaynak: Yard. Doç. Dr./Asst. Prof. Dr. Ülker Yükselbaba - MILGRAM DENEYİ: OTORİTE VE İTAATE DAİR
Makale Linki: Kısaltılmış olduğundan Linke ulaşmak için buraya tıklayın

Fallik obje; Sembolik -veya daha doğrusu ikonik- olarak bir penise benzeyen herhangi bir nesne, fallus olarak da adlandırılabilir ve bununla birlikte, bu tür nesneler daha sık olarak fallik olarak adlandırılır. Bu tür semboller, genellikle erkek cinsel organının yanı sıra erkek orgazmı ile ilişkili doğurganlığı ve kültürel etkileri temsil eder.

Milgram Deneyi 10.sürüm: https://tr.wikipedia.org/wiki/Milgram_deneyi Milgram Deneyi-Otoriteye İtaat https://tr.wikipedia.org/wiki/Milgram_deneyi

Azınlık etkisi, bir sosyal etki biçimidir. Azınlık grubunun bir üyesi azınlığın inançlarını veya davranışlarını kabul etmek için çoğunluğu etkilediğinde gerçekleşir.[1] İki tür sosyal etki vardır: çoğunluk etkisi (uygunluk ve kamusal uyum ile sonuçlanır) ve azınlık etkisi (dönüşümle sonuçlanır). https://tr.wikipedia.org/wiki/Az%C4%B1nl%C4%B1k_etkisi

Toplumsal Değişme ve Faktörler (Ankara Üniversitesi ders metaryeli) https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/71749/mod_resource/content/0/sosyal%20de%C4%9Fi%C5%9F me.pdf

Toplum Vicdanının Yargılamadaki Rolü: Toplum vicdanı ile hukukun uyumu, adalet inancı kuvvetli ve sağlıklı bir toplum için mutlak bir öneme sahiptir https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/703275/yokAcikBilim_10086880.pdf?sequence=- 1&isAllowed=y NESLİHAN ÖZELER -YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ BİTİRME TEZİ

Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Toplumsal Baskı

https://iupress.istanbul.edu.tr/tr/journal/ekoist/article/toplumsal-cinsiyet-esitsizligi-ve-toplumsal-baski-turkiye -istatistik-kurumu-yasam-memnuniyeti-arastirmasi-uzerine-analizler

Kazanılmış-Öğrenilmiş Çaresizlik-Başarısızlık sendromu; organizmanın göstermiş olduğu tepkilerin sonuca ulaşmaması durumunda, sonucu değiştiremeyeceğine karşı oluşan inanç ile gelen bir ruh hâli durumudur. İnsanlarda zamanla oluşan başarısızlıklar karşısında kişinin bir şeyleri başarma isteğini günden güne kaybetmesi sonucunda, belli bir konuda veya genel olarak başarısız olacağına dair bir inanç geliştirmesi ile kendini gösterir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kazan%C4%B1lm%C4%B1%C5%9F_ba%C5%9Far%C4%B1s%C4%B1zl%C4 %B1k_sendromu_(psikoloji)

Tutumlar: Sosyal psikolojide tutum, düşünce ve eylemi etkileyen öğrenilmiş, küresel bir değerlendirmedir. Tutumlar, onaylama ve onaylamama ya da beğenip beğenmeme ile ilgili temel ifadelerdir.
Örneğin, çikolatalı dondurma yemek veya belirli bir siyasi partinin değerlerini desteklemek tutum örnekleridir.

İnsanlar herhangi bir durumda birden fazla faktörden etkilendiklerinden, genel tutumlar her zaman belirli davranışların iyi bir göstergesi değildir.
Örneğin, bir kişi genellikle çevreye değer verebilir, ancak belirli bir günde belirli faktörler nedeniyle bir plastik şişeyi geri dönüştürmeyebilir. Tutumlar üzerine yapılan araştırmalar, geleneksel, öz-bildirimli tutumlar ile örtük, bilinçsiz tutumlar arasındaki farkı incelemiştir. Örneğin, Örtülü İlişkilendirme Testi'ni (IAT) kullanan deneyler, insanların, açık yanıtları tarafsız olduğunu iddia etse bile, diğer ırklara karşı genellikle örtük önyargı sergilediğini bulmuştur. Benzer şekilde, bir araştırma, ırklar arası etkileşimlerde, açık tutumların sözlü davranışla, örtük tutumların ise sözsüz davranışla ilişkili olduğunu buldu. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_psikoloji

Önyargı, bir grup hakkında önceden peşin bir karara varma durumudur. Genelde olumsuzdur ve herhangi bir olguya dayalı değildir. Link: https://tr.khanacademy.org/humanities/sosyoloji/x630d47337a37b2f0:bireyler-ve-toplum/x630d47337a37b2f0 :sosyal-etkilesimler/v/prejudice-vs-discrimination

İkna; insanları bir tutum, fikir veya davranışı rasyonel veya duygusal yollarla benimsemeye yönlendirmeye çalışan aktif bir etkileme yöntemidir. İkna, güçlü baskı veya zorlamadan ziyade itirazlara dayanır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_psikoloji

Tutarlılık; bir önermenin diğer önermelerle gerçeklik veya doğruluk açısından aynı niteliği taşıması durumudur. Bir önermenin doğru olarak değerlendirilebilmesi için tutarlı olması şarttır. Bir önermenin kendi kendiyle çelişki içinde olmaması olarak da tanımlanabilir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Tutarl%C4%B1l%C4%B1k

Sosyal Değişim; Bir bireyin düşünce, duygu, tutum ve davranışlarında başkalarının gerçek, düşlemsel ya da örtük varlığının ya da onlarla etkileşimin yol açtığı değişim olarak tanımlanmaktadır.

Sosyal etki, ona hedef olan kişi tarafından nasıl algılandığına bağlı olarak “bilgisel sosyal etki” ve “kuralsal sosyal etki” olmak üzere ikiye ayrılır.
1-Eğer birey başkalarının davranış, tutum ve inançlarını neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda bilgi olarak algılar ve kendi davranış, tutum ve inançlarını değiştirip onlara uyarsa bu tür bir etkinin adı “bilgisel sosyal etki”dir. Bu durumda birey, kendi düşünce ve inançlarını değiştirerek başkalarının etkisini içselleştirir. 2-Öte yandan bireyin diğerlerinin tutum ve davranışlarını, kendisinin de öyle davranması yönünde zorlayıcı olarak algılayarak onlar gibi ya da kendisinden istenen doğrultuda davranmasına “kuralsal (normatif) sosyal etki” adı verilir.

Bu durumda değişiklik kişinin yalnızca davranışında gözlenir ve bu davranış değişikliği de kısa ömürlü olmak eğilimindedir.
Bireyin tutum, düşünce ve inançlarında içsel bir değişiklik olmaz. İnsanların tutum, davranış ve düşüncelerini başkalarının tutum, davranış ve düşünceleri yönünde değiştirmelerine “uyma davranışı” adı verilir.

Sosyal psikolojide üç tür uyma davranışı üzerinde durulur:

1) açık bir istek olmaksızın uyma, 2) açık bir isteğe uyma,
3) boyun eğme ya da itaattir.

Açık bir istek olmaksızın uyma; bir kişinin düşünce, inanç ve davranışlarını açık bir istek olmaksızın ve gönüllü olarak başkalarınınkilerle aynı çizgiye getirmek için değiştirmesi olarak tanımlanabilir. Bu; diğerlerinin etkisini benimseme, kendine mal etme ya da içselleştirme olarak da bilinir. Açık bir istek ya da baskı söz konusu değildir.

Açık bir isteğe uyma; insanların başkalarından gelen açık bir isteğe, toplumsal bir norma ya da standarda istemeseler bile uymaları, istenilen yönde davranmaları olarak tanımlanabilir. Herkesin ak dediği bir şeyin kara olduğunu bile bile diğerlerine katılıp o şeyin ak olduğu söyleme gibi. İnsanlar bu tür uyma davranışlarını başkalarının davranışlarını doğru buldukları için değil; sevilmek, onaylanmak ya da kınanmaktan, dışlanmaktan, cezalandırılmaktan korktukları için gösterirler.

İnsanların meşru ya da yasal bir yetkenin (otoritenin) emir ve isteklerine uymalarına ise “boyun eğme” ya da “itaat” adı verilir. Ali Dönmez- Allport, Gordon W. The Person in Psychology: Selected Essays. Boston: Beacon Press, 1968
https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/sosyal_etki