-->

29 Mart 2022

öküz inadı

8 gün önce böyle bir mail atmışım Öküz'e:

"Bana ne kadar kötü davranmış olursan ol, en ihtiyacım olduğu zamanda destek olmak yerine, bi tekme de sen atmış olsanda özlüyorum amınakoyayım.
sen beni hak edecek hiçbir şey yapmamana rağmen ben sadece seni sevdiğimi biliyorum. çünkü sevgi böyledir. karşılık görmek için değil, içten geldiği için ortaya çıkar.
sen kabul etmeyip beni uzaklaştırmak için bana kötü davransanda, artık benimle kavga etmeyi ve bana kötü davranmayı bırakıp kabullenmelisin. biz birbirimize aidiz. hep benim olarak kalacaksın."

mail tabiki cevapsız kalmış. çünkü cevap verirse, güçsüz görüneceğini sanıyordur gerizekâlı. oysa cevap vermemenin kendisi zaten güçsüzlüğün tek ve değişmez göstergesi. bunu biliyorum. çünkü gücümü; kimsenin bilmediği şeyleri, derinlerimde bi yerde "hissederek bilmek"ten alıyorum.

ve evet ben uslanmaz biriyim. çünkü ben buyum. içimden gelenin ne olduğunu ve neden olduğunu tam bilmeden ama içten bi şekilde doğru olduğundan %100 emin olarak yaşarım. 
hem tüm doğrular gösterilemez, anlatılamaz, ifadesi zordur ama doğru olduğunu yaşayan dışında da kimse bilmez. yani, doğruyu yaşayan dışında, doğrunun ne olduğunu diğerlerinin bilmesi için ise zamanının gelmesi gerekirdir.


25 Mart 2022

kanserken yaşanabilecek en komik anlar


Geçen yıldan bu yana ard arda tatsız şeyler yaşasamda, bazen beni tüm o tatsızlıklardan güldürerek koparan şeylerde olmadı değil. Genel olarak ağlamaklı geçen o anlarımı tüm içtenliğimle yaşarken, içine düştüğüm komik durumların o an pek farkında değildim ve zaten bu farkında olmamazlık, şimdi dönüp bakınca olayları daha da komikleştiriyor. Üstelik şimdi bile ara ara aklıma geldiklerinde gülmeden edemiyorum. Çünkü hem ben komiktim, hem yaşadıklarım komikti, hem de tüm bunlara gülebilmek bence çok komik :))
Bu süreçte yaşadığım, üzerinden aylar geçtikten sonra komik olduğunu düşündüğüm için aklımda kalan anlardan bir kaçını yazayım:

1-Hastane sonrasındaki kontrollerimde, doktorlar bana düzenli olarak hafif egzersizler yapmam, eğer egzersiz yapamıyorsamda en azından egzersiz amaçlı olarak günlük mutlaka 1 saat kadar yürümemi söyleyip duruyorlardı. Bende onları dinleyip her gün 1 saat kadar yürüyüp durdum. Bu yürüyüşlerim esnasında sürekli kayboluyor, kendimi bi anda hiç bilmediğim bi yerde buluyordum. Kaybolmalarımı sonlandırmak için her gittiğim yerin lokasyonunu, daha önce sıkı arkadaş olduğumuz ama zamanla arkadaşlığımız bittiği için görüşmeyi bitirip bloklaştığımız insanlara atmaya başladım.
(tamam kabul bu pek komik değildi. ama nedense bazen bu durumu hatırladığımda çok komik geliyor.
kemoterapi aldığım, tek başıma radyoterapi kürlerine başladığım o ilk günlerde, whatsapp'dan beni engellemiş birilerine, sokakta kendimi kaybetmemek için sürekli gittiğim yerlerin konumunu atmak bence komik yavv.
ayrıca şimdi dönüp bakıyorum da; yani her gün gittiğim yeri nasıl olurda bulamıyordum hala aklım almıyor ve bunu da komik buluyorum :) sanırım bu daha çok trajikomik olabilir :(()
Bu arada bence tek başına; radyoterapi almaya gitmek, kemoterapi tedavisini devam ettirmek, her ay düzenli bi şekilde kontrollerini aksatmamak, tahlillerini vs yaptırmak çok komik :)
çünkü; birilerinin sürekli elimden tutmasına ihtiyacım olduğu kadar düşmüş olmasamda, amınakoyim sonuçta kanser olmuşum ve en azından daha olayın ilk günlerinde anne-abi-kardeş-sevgili-arkadaş-kuzen'lerden biri yanımda durabilir veya arada bir gölgesini hissettirebilirdi :) ama hiçbiri yoktu. Bu komik değil de ne o zaman amınakoyim :Dpp

2-Bu arada yanımda kimse yoktu dedim de, hastane sürecinden sonra kuzenimde kaldığım ilk hafta büyük ablam gelip bana bakmıştı ama keşke bakmaz olaydı. Çünkü doktorun "kesinlikle tuz ve şeker yok" uyarılarını iplememiş, yaptığı ve zorla yedirdiği yemeklerle beni tuz ve şeker komasına sokmasına az kalmıştı. Hatta kafatasımın sağ tarafı, gözüm dahil komple şişmiş, hayata sadece sol penceremden bakmaya başlamıştım.
Tabii ablamın beni beslemesinden kaynaklı olan bu kafatası şişmelerini, göz kapanmalarını, baş ağrılarını, gidip gelen bilincimi vs hep ameliyat sonrası normal durumlar sanıyordum. Çok şükür ki, ablamın kocası, onu özleyip çağırdığı için o da güya mecburen kalkıp gidince, bende doğal olarak ablamın bana yedirdiği şeylerin yarattığı tüm olumsuz etkilerden kurtulup, beyin ödeminden ölmekten son anda kurtulmuştum :Pp Bence bu da komikmiş :) 

3-Hastaneye yattığım ilk günlerde pek kendimde değildim ve durumumun ciddiyetinden de haberim yoktu. Zaten genel olarak baygındım ve ayık olduğum zamanlarda da kimse bana bir şey söylemiyordu. (bu çok tuhaf aslında ya, sonuçta özne benim, her şey benim etrafımda dönüyor, ben olmasam yüklem diye bir şey bile olmayacak, dünyam dönmeyecek ama bana hiçbir şey söylenmiyordu) Bu yüzden, ilaçların etkisi geçmeye başlayıp ayıklığım arttığı zamanlarda, sürekli avını gözeten tilki gibi kulaklarımı dik tutup, odaya girip çıkan doktorlara dikkat kesilerek ne konuştuklarını anlamaya çalışıyordum.
Hakkımda ne söylediklerinden pek emin değildim ama onlar gittikten sonra da telefonu çıkarıp, kendi aralarında benim için kullandıkları kelimelerden bazılarını internette aratıp ne demek istediklerini anlamaya çalışıyordum. (bence bu da komikmiş :)))
Asıl komik olan şu ki; O sıralar beni merak edip arayan bi arkadaşımla olan telefon konuşmamızda onun "neyin var, nasılsın, neler oluyor" sorularına "ya doktorlar kendi aralarında konuşurlarken duydum, sanırım kanserim ama bana söylemiyorlar" demiştim.
Bu konuşma aklıma geldikçe gülüyorum :)

4-Ameliyat öncesindeki gün iki abim birbirlerinden habersiz şekilde, farklı saatlerde beni sorguya çekip param olup olmadığını öğrenmeye çalışmışlardı :)
Param olmadığını söylediğimde ikisi de birbirlerinden habersiz olarak şaşırıp kalmışlardı. Hatta bana inanmayıp Öküz Herif'i sorguya çekmişler ve o da "parası yok. zaten 2 yıldır çalışmıyordu, kalacak yeri olmadığı için gel bende kal dedim, öylesine kalıyor bende. bir şey olmaz kalsın, sıkıntı değil" demişti. Aralarındaki bu konuşmayı ise Öküz bana anlatmıştı :) 
Şimdi aklıma gelince ve yazarken baya komik geliyor.

5-Hastaneye yatırıldığımın ilk günlerinden sonra, benim için memlekette "öldü-ölecek" muhabbetleri dönmeye başlayınca, akrabalar, tanıdıklar falan hep bir araya gelip onlarca Fatiha, yüzlerce Yasin Süresi, Dua'lar vs ederek; Allah'a, kendisine kavuşmamam için ellerini açıp durmuşlar.
Allah'da varlığını göstermek için, kendisine açılan onca eli boş çevirmeyip, onunla gerçekleşecek buluşmamızı başka zamana ertelemiş. (hatta yaz aylarında memlekete döndüğümde oğlum bile bana "sana 5 tane yasin okudum" demişti :)))
Bu genel dua ve Fatiha okuma durumunun bi benzerini de 15 yaşımda evden kaçtığımda olmuştu (o yazı: http://hayaterkegi.blogspot.com/2011/03/rahmetliyi-nasl-bilirdiniz.html ) Yani ölmeden önce 2. defa Fatiha'sı okunan kişi olmam dışında komik bi durum yok, ama zaten Fatiha'sı okunan biri olmam yeterince komik. Allah yerimi cennet etsin :)) Bakalım daha kaç defa Fatiham okunacak :))
Bu arada oğlum'la geçen atıştığımızda bana "artık hasta olursan sana dua etmeyeceğim" dedi :Dpp

6-Ameliyat sonrası Devlet Hastanesi'den çıkıp kuzenimde kalmaya başladığım zaman, özel bi hastanede Kemoterapi ve Radyoterapi kürleri almaya başlamıştım ve Öküz Herif o günlerde benimle görüşmeyi kesmişti. Bi gün radyoterapi seansı için hastaneye gittiğimde Öküz'ü kapıda görüp şaşırmış ve hatta sanırım gözüme toz kaçtığı için ağlamıştım da.
Neyse işte, hastaneye girip radyoterapi seansımı alıp, işlemleri bitirdikten sonra Öküz'le hoş beş muhabbeti ederek dışarı çıktık ve o "evimize gidelim" dediği için, evimize gittik.
O gün, o saatlerde çok mutluydum. Arabada sürekli elini tutmaya çalıştım ama o hep vites değiştirmek, sağdan soldan geçen arabalara korna çalmak, direksiyonu sımsıkı tutma bahaneleriyle kaçırıp durdu.
O gün onunla arabadayken içimden "belki de elini kaçırmıyordur, ben kaçırıyor diye düşünüyorum" diye de düşünmüştüm ama şimdi su götürmez bi şekilde eminimki; kaçırıyordu.
Zaten evimize gittiğimiz andan itibaren de farklı davranmaya, cinsel içerikli muhabbetler açmaya, sarılmalarının dozunu daha çok, sadece cinsellik yaşamak istediğini belirttiği şekilde ayarlamaya başladı.
Onun bu tavrına karşılık, bende sanki onu anlamıyormuşum gibi salağa yatarak, bu sayede; belki onun, benim onun cinsellik istediğini anlamadığımı düşündüğü için uzatmayacağını ve yaklaşımını, cinsellikten daha çok insani anlamda o aralar tek ihtiyacım olan merhamet bazlı yaklaşıma çevirerek bana davranmaya başlayacağını sandım fakat öyle olmadı. Hatta yarım saat sonra ısrarlarına dayanamadığım için girdiğimiz yatakta yan yan uzanmış bi şekildeyken, sağdan soldan tüm önemsiz şeyler hakkında konuşuyorduk ama o bi anda "üfffff yeter hadi beni sik, çok oldu yapmayalı" dedi.
O gün, o anda bi kaç saniyeciğine de olsa donup kalmıştım ama şimdi, tüm o anlar ve hatta o günün tamamı komik geliyor :)
Üstelik tüm ısrarlarına rağmen onu sikmemiştim diye beni yataktan kovup, gidip koltukta oturmamı söylemişti :))))
Şu an, tüm o anlar aklıma geldikçe gülüyorum. Hatta ara ara aklıma geliyorlar ve gülmeden edemiyorum :Dd Hem söyler misiniz, kim bu kadar komik bir şey yaşayabilir ki? Bence dünyada bu kadar komik bir şeyi kimse yaşamamıştır, benden başka kimse yaşamayacaktır da :D))

7-Radyoterapi Kürlerimin devam ettiği günlerde bi gün hastaneden dönmekte olduğum, havanın da hafif soğuk olduğu o gün yürümek yerine, minibüse bindim ve malum o günlerde pandemi'de had safhadaydı. Minibüste oturacak yer yoktu ve bende bi kaç kişiyle beraber ayakta öylesine duruverdim. Fakat aç gözlü minibüs şöförü, yol boyunca durup durup yolcu alıyor, yolcular da "dolu binmeyelim" diye düşünmeden hop diye içeri atlıyorlar ve tüm koltuklar dolu olmasına rağmen, biz ayaktakilerde iyice sıkışmaya başlamıştık. Hatta götümde montum olmasa, arkamdaki adamın inikken bile 21cm'lik olan kalın ve damarlı silahını içimde hissedeceğim kadar sıkışmıştık. Yüzümüzde maske herkes tavana bakıp ofluyor pofluyor ama şöföre de kimse bir şey demeye cesaret edemiyor, çünkü şöförün tipi, mapus helasının duvarı gibi şekilsiz ve nursuzdu.
Artık içerde nefes almakta zorlandığımız raddeye gelmiştikki, dayanamayıp "yer kalmadı, artık kimseyi almayın" diye şöföre sesleniverdim. Şöför, mapus suratına yakışan hafif boğuksu ruhsuz ses tonuyla siktir çeker gibi;
-ne yapalım, vatandaşı almayalım mı?
-görüyorsunuz işte yer kalmadı, almayın
-ya şu ilerde el kaldıran sen olsaydın
-beni de almayacaktın. doldu işte içeri. iç içe geçtik yeter.
-yok abi 2-3 kişi daha alınır
-"alma kardeşim alma yeter. zaten kanserim, doktor sürekli aman sakın sen kalabalığa girme deyip duruyor" dedim ve o anda bütün minibüs bi anda buz kesti, şöför el kaldıran kişi için bile durmadan yoluna devam etti, bu sırada şöförün en yakınındaki bi kaç kişinin olabildiğince alçak bi sesle "yazık ya, sende sus" gibisinden bir şeyler söylediğini işittim, sağımdaki solumdaki insanların bi anda bana dönüp dönüp acınılası şekilde baktıklarını fark ettim, arkamdaki adamın damarlı silahını götümden çektiğini hissettim ve 2-3 dakika boyunca minibüsümüz şehirlerarası yolda gider gibi sessizce cadde boyunca süzülerek ilerledi.
O süre içerisinde minibüse ne kimse bindi, ne kimse indi. İnecek kimse vardıysa bile, sanırım benim "KANSER'im" kelimemle, nasıl inmek istediğini bile o anda unutmuş olduğu için inemedi.
Bu 2-3 dakikalık cadde süzülüşümüz sonrasında hayat minibüsün içinde kendiliğinde normale döndü ve bende bi kaç dakika sonra indiğimde, az önce neler olduğunu ve minibüsün neden o anda süzülen bi tabuta dönüştüğünü anlayıp kahkaha attım. 
Şimdi bile üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen, aklıma geldikçe gülmeden edemiyorum.

8-İlk 2-3 ay ne olduğunu ve ne için olduğunu bilmeden sırf doktor kullan dediği için çok fazla ilaç alıyordum. İştah açıcılar, arada bir bilmem ne için önerilen serumlar, ağrı kesiciler, mide hapları, kan incelticiler, bilmem neler neler. Doktorlar ne verirlerse hiç sormadan, sorgulamadan bi yudum suyla içiyordum. Ama bi kaç hafta sonra, ne olduklarına bakmaya başladım ve aslında bir kaçını kullanmamın gereksiz olduğuna karar verip, doktorlara danışarak bunları almamaya başladım. 
Bunlardan biri de, akşam saatlerinde aldığım uyku hapıydı. Güya gece uyuyamadığımı düşündükleri için, uykuya rahatlıkla dalmak amacıyla onu kullanmam gerekliymiş. Bende karşılık olarak "bu konuda sıkıntım yok, rahat uyurum" diye ısrar ettim ve doktorun da ikna olmasıyla uyku hapını kullanmayı bıraktım. Nasıl uyuduğumu ise Doktora söylemedim ama size söyleyeyim; akşam saatlerinde dışarı çıkıp en az 1 saat yürüyordum ve eve geldiğimde de kemoterapi haplarını alıp yatağa girdikten 5-10 dakika sonra osbir çekip boşalıyorum ve zaten sonrasını hatırlamıyorum bile. Çünkü mis gibi bir uykuya dalıp uyandığımda çoktaaaaaaan sabah olmuş oluyordu :)
Hâlâ da öyle yapıyorum. En güzel uyku hapı "osbir"den başkası değil. Ayrıca ilaç kullanmamak için osbir çekmek bence çok komik :) ve çok sağlıklı da :Dd
Yani hem temiz temiz osbir çekip uyuya kalmak varken, neden uyumak için kendimi bir sürü yan etkisi olan ilaçlara teslim edeyim ki? Hiçç :)))

9-Memlekete, yani aile evine döndükten sonra, abimler buraya hastalığım sonrası bir süreliğine değil de, kalıcı olarak geldiğimi sanıp sürekli beni kovmaya kalkıştılar. İlk zamanlar "yanlış anlıyorum ya, beni bunlar doğurdu, beni doğuranlar bu kadar da kötü insanlar değiller" diye düşünerek kendimi sakinleştirdim ama tüm sakinliğime rağmen gerçek, yaz güneşinin kavurucu sıcağı altında bile erimeyen koca bi BUZZ kütlesi olarak durmaya devam etti.
İlk bi kaç gün herkese küstüm, kimseyle konuşmadım ama değişen bi şey olmadı. Sonra küsmeyi siktir edip, söylenen her şeye karşılık vermeye ve hatta elimden geldiğince kavga etmeye başladım ama ıııhhh yine değişen bir şey olmadı.
Hatta hepsi bir olup, omuzlandıkları buz kütlesiyle öylece sözlerinin arkasında durup kapıyı göstererek beni bir çöp gibi süpürmeye devam ettiler. "tamam, madem öyle işte sizden çoooook uzak diyarlara gidiyorum" deyip, gitmeye kalkıştım ama sonra aklıma "ulan bunlar her kovduğunda kibrimi sırtlanıp çekip gittim, fakat olan da benden başkasına olmadı. bunların yediği bok da yanlarına kâr kaldı. bu böyle olmaz" fikri geldi zihnimin orta yerine kuruldu ve bende gitmekten vazgeçip, babamdan kalma terkedilmiş gecekonduya aldığım bi kaç parça eşyayla yerleşiverdim. Ama 2numaralı abim yine durmadı ve beni ordan da çıkarmak isteyince, kendimi; çiğnenmekten bıkıldığı için yaz sıcağında ağızdan asfalta atılmış orospu sakızı gibi koyvermeye karar verdim.
Eğer yaz sıcağında asfalta bulunan orospu sakızına basmışsanız ordan bilirsiniz; sakız siz ayağınızı çektikçe uzar, ayağınızı istediğiniz kadar yere sürtün bana mısın demeden yapıştığı yerde kalmaya devam eder. İşte geçen yaz; ailem Antalya sıcağında giyilmiş parmak arası terlik, ben ise asfalttaki orospu sakızıydım. Onlar beni söküp atmak istedikçe, ben aile içerisindeki rezillikleri konu komşuya anlatmaya ve hatta onlar dozajı artırınca da, kişisel sosyal medya hesaplarımdan tüm eş dost akraba ne varsa ekleyip aile içinde dönen dolapları paylaşmaya başladım. 
Bu çok rezilce geliyor ve evet rezilce de, ama bi yandan da çok komik geliyor. Hatta rezilliğinden çok, komik geliyor :))))))
Şimdi evde; Soğuk Rusya, Yalnız Amerika, Tarafsız İsviçre, koca imparatorluktan geriye bi gıdım toprak olarak kalmış Türkiye gibi bir hava var ve öylece yaşamaya devam ediyoruz. İşin komik yanı da bu zaten :))))) Çünkü bana ses çıkaracak olsalar, konuştuklarımızı ve beni evden kovduklarını şehre haber edeceğimden korkuyorlar ve bu yüzden bana hiçbir şey diyemiyorlar. Ev durumu böyle.

10-Yeri ve aklıma gelmişken; 2numaralı abim, gerçekte hastalığımdan dolayı gelmiş olmamı, mal mülk davası için gelmeme bağlayıp beni kovmaya kalkışınca, onun bu düşüncesi bana zamanla mantıklı gelmeye başladı. Yani evet, neden böyle bir şey omasındı ki? Hem onlar kendisi böyle düşünürken ben neden sürekli tersi bi durum olduğunu söyleyip onları ikna etmeye çalışarak zaman harcayacaktım ki
Buna hiç gerek yoktu.
Hem ben doğal bi şekilde gelişen olaylar sonucu, annemler, tanıdık eş dost düşman herkesin sadece bir süreliğine de olsa, memlekete dönüp en azından bu süreci orda geçirmemi istediği için çıkıp buraya gelmiş olmama rağmen, abimler şimdi "para için geldiğimi" söyleyerek eşşek aklıma karpuz kabuğu düşürmüşlerken ve öyle düşündüklerinden dolayı, aslında bi anlamda benim hakkım olduğunu kendileri de itiraf etmişlerken, neden yine küsüp gidecektim ki :))
Kendi kendine doğal bi şekilde yıllar sonra açılan bu kapıyı biraz zorlayıp ne olacağını görmekten geri kalmamalıydım :) 
İşte komik olan şey bu; yani yıllar önce evden kovulmuştum, ama bunu hiç kimseye söylememiş, aile sırrımız olarak tutarak ve bunu büyük bi soruna dönüştürmeden gidip bir kaç hayat yaşamış, bu sırada memlekettekiler ise benim için atıp tutmaya devam etmişlerdi.
Ama şu 1 yılda gerçekleşen doğal olayların akışıyla her şey değişti ve ben bu değişim esnasında buraya dönüp gelince, insanlar mecburen 15 yıl önce olup biten olayların gerçek yüzünü öğrenmeye başladılar.
Komik olan bi diğer şey de şu ki; bu durumu milli piyango gibi görmeye başladım :)
O yüzden size tavsiyem; bana çıkmaz demeyin :))

11-Bi kaç ay önce resmi haklarımı kullanıp, malulen emekli oldum ve artık her ay 2,500 TL maaş alıyorum. Bunu aileme de "hayatımda güzel şeyler de oluyor" bakış açısıyla söyledim ama keşke söylemez olaydım. Çünkü geçen gün ablamla atıştığımız esnada alakasız bi şekilde bana dönüp "işte maaşın da var, neden artık gitmiyorsun" diye çıkışıverdi.
Kızmak yerine güldüm. Şu an bu cümleleri yazarken bile gülüyorum :pp
Anneminde ablamdan aşağı kaldığı yanı yok. Sürekli herhangi bi şekilde konuyu dönüp dolaştırıp "maaş almaya başladığım"a bağlayıp duruyor.
Öte yandan düşünüyorum da; 1numaralıabim yıllarca eşşek gibi çalıştı, onca zorluk, fakirlik vs derken anca 50'li yaşlarında emekli oldu, bense ameliyat sonrasında kendime geldiğimde ve artık her boku anlamaya başladığımda, çevremdekilerin beni yönlendirmesiyle gidip SGK'ya başvurdum ve 36 yaşımda emekli oldum. Üstelik şimdiye kadar çoğunlukla ailemin yaptığı gibi, küçük bi şehre kapanıp burada yaşlanmayı beklemedim. Onların aksine siktir edildiğim ilk anda kibrimi alıp bi kaç ülkeyi görmeye gittim, tüm Türkiye'yi gezdim, çok aşık oldum, çok mutlu oldum, çok şey gördüm ve onlar kadar yorulmadan emekli olmayı başardım. Bu durum, sanırım daha çok abimlere atılmış bi gol oldu.
Tüm bunlarla beraber hâlâ her fırsatta, herkes siktir olup gitmem için özgür olduğumu söyleyip duruyor ve bende söylenenleri onaylayıp, özgürlüğümü bu sefer de gitmemekten yana kullandığımı söyleyerek canlarını sıkıyorum. Yangından kaçarken bile 4 ayak üstüne düşen kedi olduğumu görmeleri canlarını yakıyor. (yansın gül olsunlar inşallah.)

13-Bu hastalıkla şunu da anladımki, insanlar çevrelerinde; hasta, yardıma muhtaç, düşkün, bi şekilde ufak bi omuz çıkılmasına dahi ihtiyacı olan biri olsun istemiyorlar. Herkes bir diğerinin sorumluluğunu almaktan ölesiye korkup kaçıyor. İnsanların gözünde bunu görüp fark etmek kadar komik olan bi durum yok, bence olmayacakda...

14-Dokuz yıl önce tüm birikimimizi alıp, baba evine dönerek beni terk eden karım yıllardır bi şekilde benden biraz daha para koparmaya çalışıyordu ve param olmadığından emin olmadığı için resmi olarak da boşanmaya yanaşmıyor, hatta bunun yerine beni sürekli zarflayarak umut aşılayıp, her şeye rağmen tekrar bir araya gelebileceğimizin sinyalini verip duruyordu. Tabii ben aptal bi' adam olduğum için onun bu sinyallerine farklı anlamlar yüklemiyor, gerçekten de bir araya gelmek istediğini sanarak ara ara kafam karışık bi şekilde yaşamaya devam ediyordum.
Çünkü; yatakta bir araya gelerek dünyaya getirdiğimiz bi oğlumuz da vardı ve açıkçası, her boku bi kenara atıp oğlumuz için bir araya gelebilirdik. Ben böyle düşünüp onun sinyallerine çok daha büyük anlamlı mesajlar yüklemeye devam ederken hayat denilen yokuşta, küçük bir engel olarak tümöre yakalandım ve gerçekleşen ameliyat sonrasında memlekete geldiğimde anamın ammını tersten görüverdim. Hastanedeyken bile sürekli bana yazan eden kadın, ben memlekete geldiğimde bi anda yazmayı kesip ölüvermiş gibi sessizliğe gömülmüştü. Sonra yazışmamızı okumaya başladım ve sağdan soldan hakkımda konuşulanları da dinledikçe gördümki, kadın "aslında benim öleceğim haberini almıştı ve ben ölmeden önce yediği bokları temize çekmek için benden helallik istiyordu"
Hakkımdaki konuşulanları duyup, onunla olan mesajlaşmalarımızı okuyunca her şey yerine oturdu bastım kahkahayı :)
Zaten bunun üzerine ben herkese hayatımda olup biten her şeyi, hiç utanıp çekinmeden anlatmaya başlayınca karım da parasız olduğumdan yüzde yüz emin oldu ve beni resmi olarak da boşadı :)
İşte şimdi tüm bunlar komik değil de ne? :Pp

15-Peki tüm bunlar yaşanırken, sürekli kovuluyor olmama rağmen, çoğunlukla ne yacağıma karar verememiş olduğum için çekip gitmemiş olmam :D 
Bence en komiği de bu :))

Şu an aklıma başka komiklikler-şaklabanlıklar gelmiyor ve yazı konusundan da gittikçe uzaklaşmaya başladığımı fark ettiğim için burda noktalıyorum.
si yu leydır beybi. kiss mi prizz.


16 Mart 2022

Şimdi içlerine girince anladım ki; ailemden uzaktayken, kendi kendime bir şeyler uydurmuş olarak mutlu olmayı becermişim. üstelik mutluluğum yapmacık bi mutluluk da değildi. Bunun aksine; bilinçli bir şekilde hedeflenerek ulaşılmış, hedeflendiği için ulaşılmış olan ve sadece benim anlayabildiğim bana ait saf bir mutluluktu...
 
İçlerine girince böyle olacağını, böyle hissedeceğimi düşünmemiş ve hatta aklımın ucundan, bununla ilgili negatif veya olumsuz sayılabilecek en ufak bir his bile geçmemişti. Zaten geçmesi de imkânsızdı. Çünkü ben uğradığım tüm haksızlıklara rağmen, haksızlığa uğramışlığımın beni yılgın, yorgun ve hayattan bezmiş birine dönüştürmemesi için elimden geleni yaparak sürekli tetikte bi halde, yanlış yapanın ben olduğuma kendimi inandırmış bi şekilde zihnimi susturmuş olarak yaşarken, bunların aklıma gelmesine iğne ucu kadar bile yer bırakmamıştım.

şimdi oturup günler ve geceler boyunca yorulmadan, bıkmadan ve usanmadan, hiç üşenmeden ve diğer ..dan'lar ...den'ler boyunca yaşamakta olduğum ve yaşamaya devam edeceğim bu şaşkınlığı anlatmak istiyorum. çünkü biliyorumki; anlatırsam rahatlayacağım. ben anlatarak rahatlayangillerdenim. ama anlatacak kimse yok.
gerçi birini kandırıp, beni dinlemediğini bilmeme rağmen sanki beni can kulağıyla dinliyormuşcasına içimdekileri kulaklarına boşaltabilirim. ama kendimi bu tür anlık psikolojik rahatlamalar sağlayan yalancı oyunlarla oylamayı bırakalı çok oldu.
tüm bu olmuş olanları, eğrileri doğruları, yanlışları ve diğer anlatsam bile dudakların kenarındaki o gizli alaycı gülümsenin yazarsam rahatlayacağım. çünkü nasıl rahatlayacağımı biliyorum. çünkü öyle rahatlıyorum.

tüm bunlara rağmen, neden çekilen siktirleri alıp gitmediğim hakkında da tam bi fikrim yok. hatta siktirlerin inadına kalasım, çekilen her siktire sımsıkı yapışıp hiç kıpırdamayasım var ve kıpırdamamak için elimden geleni de yapıyorum.
ben artık buyum; siktir çekilmeden sadece ima edildiğinde hemen ortadan kaybolandan, yüzlerce defa siktir çekilmesine rağmen kılını bile kıpırdatmayana, çekip gitmeyene dönüşenim.
ben yıllarca sömürülmüş bir çocuktan geriye kalanım. küçük bedenim o günlerden emanet.
ben içinde kopan fırtınalara yenilmemiş olana dönüştüm.











11 Mart 2022

böyle bir şey yazıp kenara atmışım

ne karıdan bi hayr gördüm, ne kocadan
ne anadan bi iyilik buldum, ne bacıdan. 

sorsan herkes müslüman, herkes hristiyan, herkes yahudi veya bir şey
o yüzden yaptıkları kötülük dahil herşey de allah'tan
ama en çok ağlayıp sızlayanda hep onlardan. hep onlardan. hep onlardan.


06 Mart 2022

Nasıl bir şey?

Uzun zamandır kimseyle yakınlaşmadım, kimseye şehvetle dokunmadım, kimseyi sikmek veya kimse tarafından sikilmek istemedim. Hatta zevk aldığı için değil de geceleri uyumak için son çare olarak osbir çeken  birine dönüşüp kaldım. Sonuç olarak ise; nefes alıp veren, yemek yiyen, bi kaç saat sonra yediklerini işeyen, sıçan yani görevi sadece yaşamak olan herhangi bir canlıyım artık.
İnsanlıktan çıkmak böyle bir şey mi?

Uzun zamandır amaçsızım. Önemli biri olamayacağımı, olmayacağımı herkesten önce anladım ve bunu sessizce içimden kabullendim. Biliyorum bir çoğumuz, sırf yaşamaya bahanemiz olsun diye hiçbir şey olmadığımızı kabullenemiyor ve bu yüzden; sanki önemli biri olacakmışız gibi büyük bir hırsla yaşamaya, döneceğimiz o köşenin varlığından şüphe etmeden duvarımız boyunca koşarcasına yürümeye devam ederiz ve böylece zamanın geçip gitmesine izin veririz.
Ölmek böyle bir şey mi?

Uzun zamandır tüm değerlerden arındım. Çünkü neye değer versem, çok geçmeden ve hatta bazen, değer verişimin hemen ertesi günü, o değer verdiğim şeyin camdan bi kule olduğu ve şımarık, yaramaz bi koca çocuğun attığı tek taşla yerle bir olduğu gerçeğiyle karşılaşıp duruyorum.
Gerçeklik böyle bir şey mi?

Uzun zamandır sevgiyle alakalı bir his yaşamadım. Sahiplenilen canlı bir nesne olarak kucaklanmayı veya sarınılmayı dahi arzulamadığım gibi başka bi canlı nesneyi dahi sevgiyle arzulamayı, sevmeyi, sarılmayı da arzulamadım. Yani kimse tarafından sevilmek ve tabii birini sevme isteği de kalmadı içimde. Sanki bir şeyler oldu bitti ve ben bi anda kesilmek için fırsat kollayan dalsız bir ağacın kurumuş gövdesine dönüşüp kaldım. Sadece bilen söylesin; hissizlik böyle bir şey mi?

İnancımın yarısını, farkımda olmadan kaybedeli çok oldu. Tüm o Allah'a şükürler olsun söylemleri, zor durumdayken ağzımdan çıkan Rabbim yardım et nidaları, tanıştığım yabancılara söylediğim God bless you'lar falan hepsi öylesine sırf konuşmuş olmak için kurduğum kuru ve anlamsız cümleler gibi geliyor artık. İmansızlar yalnız cevap versin; inançsızlık böyle bir şey mi?

Şikayet etmeyi bırakalı çok oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse hiç şikayet etmeyi de sevmedim zaten ve bu yüzden gözlerimi kapattım, gerekeni yaparak yaşadım. Çünkü ağlamak bana göre değildi. Ama çok uzun zaman sonra ağlamadığımı fark ettiğim için ağlamaya başladığım çok oldu. Acı böyle bir şey mi?