-->

31 Aralık 2019

yorgunluk

yoruldum.
her şey yolundaymış gibi yapmaktan, bi sıkıntım yokmuş gibi görünmekten, her an gülümsemekten yoruldum.
acı çekmiyormuşum gibi yapmaktan, bana bakan insanlara; kalbim sadece vücuduma kan pompalamak için varmış izlenimini vermekten, duygusal biri değilmişim gibi davranmaktan yoruldum.
mahsun kırmızıgül'ün de dediği gibi; yooooooorrrruuuuuullllldddduuuuuuum.

hiçbir şey yolunda değil ama sanki her şey yolundaymış gibi yapmaktan da yoruldum. aslında bunu için ekstra yaptığım bir şey de yok. sadece insanlar bana bakınca, her şeyimin yolunda olduğunu sanıyorlar. tabii bunda ağlayıp sızlamamamın büyük etkisi var. Ama ağlayınca da bi şeyin değişmeyeceğini bildiğim için ağlamadığımı ve ağlamanın salakça olduğunu kimseye anlatamıyorum ve onlarda her şey yolunda sanıyorlar ve böylece ben bi daha yorulmuş oluyorum.
ağlamadan öylece duran birini gördüklerinde, yaşamının zor olduğuna inanmıyorlar.
aslında onları nasıl inandıracağımı biliyorum ama yükseklik korkum var.

sıkıntıların kalıcı, mutsuzlukların geçici olduğunu insanlara anlatmaktan yoruldum.
sıkıntılarla yaşamaya çalışmaktan da yoruldum.
özetle her şeyden ve herkesten yoruldum. ama yine de yaşamaya devam edeceğim. çünkü hayatın sürprizlerle dolu olması hoşuma gidiyor. yorgunluğumu alan tek şey bu. elhamdürillah :)




28 Aralık 2019

erken zamanlarda aşk



erken zamanlarımda hiç kimseyi sevmedim.
kimse beni sevmedi.

karanlık ve soğuk bir mağaraya kapatılmıştı kalbim.
onunla beraber bende sessiz, kimsesizdim.
bu yüzden kimse sevmedi beni
bende kimseyi sevemedim o genç zamanlarımda.

ergenliğimin sonu, erişkinliğimin başlarında anladım sevgiye aç ve susuz bırakıldığımı.
anlamamdan hemen sonra adımı söyleyen tüm yabancı dudaklara ırmak ağzıymış gibi yapışmam,
tüm kasıklara, bi daha kalkmayacakmışcasına başımı koymam bundandı.

erken zamanlarımda hiç kimseyi sevmedim.
tüm o destansı dokunuşlarım boş ilk şehvetimdendi.

ergen zamanlarımda hiç kimse beni sevmedi.
tüm o destansı dokunuşları boş ilk şehvetlerindendi.


25 Aralık 2019

sevilerek sikismek

zaman hızla akıp gidiyor
ardında ise önüne kattıklarının artıkları kalıyor.

insan ne tuhaf bi yaratık.
yaratık. yarattık.

kendini tanımadığın oluyor mu hiç?
öylece aynada durup alışman için kendine baktığın.
dış görünüşünü sevmeye çalıştığın oldu mu hiç?
tüm çirkinliğine rağmen.

çirkiniz ve buna rağmen birbirimizi sevebiliyoruz.
bu çok değerli.
belkide sevginin, sevilmenin açlık yaratması bundandır.
sevginin dış görünüşten bağımsız olması muhteşem bir şey.

sevilerek sikişmenin değerini bilmeyenler şu an önüne gelenin ardından gidiyordur.
bu cümlenin içinde biraz acıma, biraz ondan, biraz da bundan var.
ama sevilmek yok.

sevildiğini bilmek, tüm dünyaya meydan okuyacak kadar güçlü hissettiriyor.
sevilin inşallah ve sevildiğinizi bilin.
bu blogu açtığımda sıfırı bile tüketmiştim.
burdaki "sıfır", parasız olduğuma dair olan rakamsal ifadenin karşılığına denk düşen sıfır değil. gerçek anlamda sıfırı tükettiğimin ifadesi olan sıfır.
yani hayatımda, kendimden başka kimsemin olmadığı anlamına gelen sıfır.

oysaki kocaman bi ailem vardı. hatta blogu açmadan 4 yıl önce evlenmiştim. bi oğlum vardı ve ben açtığım bloga, o günlerde yaşadığım saçmalıkları abarta abarta yazarken, oğlum 3 yaşındaydı.
ama ben onu, o beni göremiyordu ve görmek için elimden gelen bir şey de yoktu.
aslında istesem görürdüm. ama dışlanmışlığım hissini o kadar yoğun yaşıyordumki, canım yanmasın diye tutunduğum dalı bırakıp kendimi fırtınanın içine atıverdim.
evet, artık fırtınanın içindeydim.

doğrusu fırtınanın içinde miydim, yoksa fırtına  mı içimdeydi ondan hâlâ emin değilim. bi ihtimal fırtınanın ta kendisine dönüşmüştüm ve bu yüzden artık, dışlanmışlık yüzünden yanmakta olan canımın acısını hissetmiyordum.

tamam yalan söyledim. çünkü fırtınanın içine kendimi bırakmış olsamda, hatta fırtınadan bile daha güçlü olduğum için fırtınayı içime alıp ona dönüşsemde canım çok yanıyordu ama hiiiç hissetmiyordum.
hissetmek istemiyordum.
çünkü sevilmediğimi fark etmiştim ve oturup bu konuyu düşünürsem içişlerimin daha da karışacağını biliyordum. bu yüzden içişlerimi büyük bir baskı ile sindirip, dışişleri sorunuma dönüşmemesini sağlayarak hayatıma, kendimi koyvermiş olarak devam ettim.

o günlerde bu sıçtığımın blogunu açarak; aileme, topluma, hayata ve aslında belkide sadece kendime olan kızgınlığımdan dolayı nerdeyse her önüme gelenle sevişerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken, aslında sakinleşemediğimi, sakinleşmemiş olduğumu şimdi görebiliyorum.




23 Aralık 2019

Gay Seks Hikayeleri

Bloga gelen ziyaretçilerin kaynağını merak edip baktığımda gördüm ki bir çoğu, çiçekli böcekli sevgi sözcükleriyle değil, Google'a yazdıkları hardkor gay seks hikayeleri, erkek gay sex hikayeleri gibi şeyler yazzzarak geliyorlar.
Bu durum karşısında biraz salaklaşsamda onları buraya çeken de benden başkası olmadığı için çok sıkıntı etmedim.
Gerçi bi kaç gün üzüldüm ama ne yapıyım. Oturup karrrralar bağlayacak da değilim ya!
Hem millet göt ve yarrağın birbirine sımsıkı sarıldığı anları görmek istiyorsa bende onlara bunu vermeliydim değil mi?
Evet! verrreceğim. Onlara bol bol gay seks hikâyeleri verreceğim. İşte yaşadığım seks dolu anlar:

İki Küçük Kahve Kupası: http://hayaterkegi.blogspot.com/2014/10/2-kucuk-kahve-kupas_31.html

Bayrağa Karşı:http://hayaterkegi.blogspot.com/2013/10/bayraga-kars-yatr-beni-trmala-beni-kas.html

Pasif Gibi Sevişmek: http://hayaterkegi.blogspot.com/2013/10/pasif-gibi-sevismek.html

Sen Sevdin Diye: http://hayaterkegi.blogspot.com/2013/11/sen-sevdin-diye-elma-da-seni-sevecek.html

Sarışın: http://hayaterkegi.blogspot.com/2015/12/gel-gel-sarsn-gel.html

Kafası Güzel: http://hayaterkegi.blogspot.com/2013/07/kafas-guzeldi-o-da-cok-guzeldi-gece-de.html

Karpuzcu ile: http://hayaterkegi.blogspot.com/2017/12/karpuzcu-ile-hayat-uzerine.html

İstanbul'da Evsiz Kaldım: http://hayaterkegi.blogspot.com/2017/12/istanbulda-evsiz-kaldm.html

Çalışmak Ayıp Değil: http://hayaterkegi.blogspot.com/2017/10/calsmak-ayp-degil-mi-kim-demis-ayp.html

Neden Bu Kadar: http://hayaterkegi.blogspot.com/2011/12/ne-guzeldi-yazsrken-beni-bana-bi-bok.html

İslamiyet: http://hayaterkegi.blogspot.com/2010/12/islamiyet-kara-carsaf-altndan-yukselen.html

Olmakta Olan: http://hayaterkegi.blogspot.com/2018/11/olmakta-olandan-gercege-kacmak-veya.html




21 Aralık 2019

Hayat Erkeği

üzgün değilim
kızgın değilim
sadece büyüdükten sonra farkettiğim için biraz kırgınım.

küçüktüm. çok küçük.
canım yandı, ama yandığının farkında değildim.
şimdi farkına vardım. canım şimdi çok yanıyor.

üzgün değilim. sadece kırgınım.
kızgın değilim. kırgınım.


15 Aralık 2019

yeter allahım. dur dur beni. bunun sonu yok ve sikimin gösterdiği yol boka bulanmamdan başkası değil. artık doğru yolu sen göster bana ya da yola sok.
ben yoruldum ve sen bana acımıyorsun. acı bana allahım. benim yolu bulacağım yok. bana yolu buldur. bana yoldaş ol. allahım bnei kendi başıma bırakma. beni sensiz bırakma. beni bu bok yolundan kurtar allahım. kurtaracak olan bi sensin ve artık beni kurtar.
içimdeki bu ibne sevdasını, bu göt ve yarak bağımlılığının bana yararı yok. beni daha kötü yapmaktan başja bi şeye yaramadı. ben bi sik yalamak için yaşamak istemiyorum. ben bi göt daha sikmek için yaşamak istemiyorum içimdeki bu hevesi başka yöne çevir allahım benim gücüm yetmiyor.

14 Aralık 2019

Hayatının Erkeği

Uzun zamandır erkekleri seski bulmuyorum. Bulamıyorum. Olay sadece bu da değil. Çünkü artık erkeklerle sevişmek gibi bir arzum da kalmadı.
Onlara baktığımda herhangi bir şey hissetmiyor, peşlerinden koşup yorulmak gelmiyor içimden. Dudakları, sakalları, gözleri, kocaman elleri, boyları ve o güzel posları. Hiçbir özellikleri artık beni çekmiyor ve gittikçe bu çekimsizlik artmaya da başladı.
Yani artık bir erkekle sevişmeyi arzulamıyorum ve sanırım böyle hissetmeyi ben istedim.

Bir kaç haftadır bu konunun nedenleri üzerine düşünüyorum ama bi neden bulamadım.
Sanırım tek neden; artık benim böyle hissetmek istememem olabilir. Başka bir şey aklıma gelmiyor.
Zaten erkekler yine aynı, ben yine aynıyım. Değişen tek şey; düşüncelerimin evrimleşmesi ve bununla beraber hayata farklı bakmaya başlamam olabilir.

Eskisi kadar otuziki de çekmiyorum.
Hatta bazen haftalarca hiç aklıma gelmediği de oluyor. Yani sikimi sadece çiş için yaratılmış olarak gördüğüm ve hatta görmeden sadece çişimi yaptığım günleri de yaşıyorum.
Eskiden popomu ellerdim, bunu da uzun zamandır yapmadığımı şimdi anımsadım.

Tüm bunların, tüm bu arzusuzluğumun ben istediğim için böyle şekillendiklerini biliyorum.
Ama bu şekillenmenin tam olarak nasıl hayatıma geçtiğini de bilmek istiyorum.
Konu üzerine düşünmemin nedeni bu.

Tabii sadece erkekler için değil, kadınlar için de aynı arzusuzluğu hissediyorum.
Yani özetle; sokakta görüp de iç geçirdiğim insanlara dair olan sevişme arzum yok olup gitti.
Bu gidiş iyi bir şey mi, kötü mü onu da bilmiyorum ve tabii açıkçasını söylemek gerekirse; bunun iyi mi, kötü mü olduğunu bilmek isterim.
Ama bilmiyorum.

Sikimin kalkmayışı, götümü ellemeyişim, kimseyi arzulamayışım falan dememden, iyice kuruyup kaldığım anlaşılmasın. Çünkü öyle bi şey yok ve olmadığı için de Canımıniçi ile seks yapıyoruz.
O konuda değişen bir şey yok. Zaten o doyumsuz ve hâlâ yer yer, benim sadece onu sikmek için dünyaya geldiğimi düşünmeye devam edip, bunu da bana açıkça belli ediyor. Bu konuda eskisi gibi alınganlık etmiyorum. Etmeye de hakkım yok. Çünkü bana et olarak değil, daha çok eş olarak, hayatının erkeği olarak bakıyor.

Bunu geçen aylarda anladım. Beni sevdiğinden, bana değer verdiğinden, hayatının erkeği olduğumdan, tek değer verdiği kişi olduğumdan emin oldum.
Demekki, insanın sözsüz olarak da bir şeyi anlayabildiği, gerçekmiş. Bu en güzel gerçeklerdenmiş.

Hayatının Erkeği olduğuma dair herhangi bir şey söylemedi, bir şey yapmadı. Sadece anladım.
Onun hayatının erkeği olduğumu; bana sarılmasından, beni öpmesinden, bana bakışlarından, beni gördüğünde parlayan gözlerinden, yüzüne yayılan o sıcak tebessümünden, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyişinden, başını sağa sola döndürmesinden anladım.
Gece uyurken elimi tutmasından, yatakta olmamıza rağmen sımsıkı sarılıp kendine çekmesinden, sarılmış değilsek bana doğru yanaşıp iyice yapışmasından, gece yarısı yatakta uykulu bi haldeyken beni öpmesinden, beni sevdiğini "seni çok seviyorum" diye sık sık dile getirmesinden de anladım.
Özetle; sevildiğini bilmek, değer verildiğini, değerli olduğunun hissettirilmesi, çok güzel bir duygu. İnşallah en kısa zamanda herkes yaşar...


09 Aralık 2019

aydınlanıyorum mu?

"bu sabah uyandığımda bilincimin yerinde olmadığını biliyorum.
"nerdeyim, ne yapıyorum, neden burdayım, aslında nerde olmam gerekiyordu" gibi onlarca soru üstüme üşüşürken, ağlamamak için kendimi zor tuttuğumu da biliyorum.

sonra yavaş yavaş kendime geldiğimi düşünerek yataktan çıkmaya çalıştım ama aslında kendime gelmemiştim. sadece kendi kendimi sakinleştirmeye çalıştığımı, kendimi bir şey yapmak zorunda bırakırsam daha iyi hissedeceğimi bildiğim için böyle hareket etmeye anlık olarak karar verip harekete geçtiğimi hatırlıyorum.
zaten hayat denilen şu saçmalık, eğer kendini bir meşgale ile uğraştırmazsan sana kafanı yediren boş bir bulmacadan ibaret değil mi?

neler yapabilirim diye ruh halimi karıştırırken "önce işemeliyim" diye düşünüp yavaş yavaş tuvalete gitttim. çünkü her sabah yaptığım bir şeyi yaparsam, alışkanlıklarımın beni bana hatırlatacağına inancım tamdı. bu yüzden sallana sallana kalkıp tuvalete yürüdüm ve vardığımda da hemen oturup işedim. sonra sikimin başını tutup peçeteyle kuruladıktan sonra kalkıp elimi yüzümü yıkadım."

bu cümleleri ne zaman yazdığımı bilmiyorum. ama büyük ihtimalle geçen haftaydı.
ondan sonraki günlerde bir kaç bilinç gidip gelmesi yaşadım.
yalan yok bol bol yaşamaya başladım.
bol bol yaşamaya başladığım için artık alıştığımı düşünüyorum ama biliyorumki alışmadım ve hâlâ o anlarda sol kolum bir ağırlığa dönüşür gibi oluyor.
gerçekliğe bağlı olmak, bağlanmak, gerçek kalmak. bunlar için çabalıyorum ve görüyorumki; belkide ben aslında yıllardır hastaydım ve hastalığımı çok iyi sakladım.
ya da işte bu yaşadıklarım ne ise, bunların su yüzüne çıkmaması için onları sürekli yeni anıların, yaşadığım anların altında hareketsizce kalabilecekleri şekilde hızlıca hayatın tadına bakarak, geçmişimi ardımda bırakıp bugünlere geldim.

bunların hepsi her neyse ne işte.
bildiğim bir şey daha varki, artık hayat hakkında daha farklı hissediyorum ve ne olduğunu biraz daha anladığımda, onun hakkında da yazacağım.

08 Aralık 2019

şu ki, bu ki, ne ki?

hayatımın içine mi ettim, yoksa başka bir şey mi yaptım bilmiyorum.
öylesine boş boş yaşıyorum ve bu çok can sıkıcı. heleki benim gibi sürekli çalışmaya alışmış biri için işsizlik, herkesin canını sıkmasından daha çok sıkıyo canımı.

evde oturmuş, öylece bu satırları yazıyorum. çünkü yapacak başka bir şeyim yok. 
bilmiyorum. olsa, yapar mıydım onuda bilmiyorum. ama en azından bi tercihle bir şey yapmamakla, bir şey yapmamak zorunda kalmak arasında fark olduğunu biliyorum. bildiğim budur. başkası değil.

tercih etmek değerlidir. belki de şu sıçtığım dünyasında en güzel şeydir. 
çünkü karar sadece sana aittir ve sorumluluk sadece senindir. bunun değerini bilmeyen minyonlarca insan var ve belkide hiçbir zaman farkına varamayacaklar.
-------
bu aralar iş aramaya başladığım için, sık sık iş görüşmelere de çağrılmaya başladım. 
gidiyorum, kahve içiyoruz. zaten kahvesiz iş görüşmesi olmaz. sonra işte muhabbet edip dönüyorum.
bazen lafı fazla uzattığım olmuyor değil. çok oluyor. 
şimdi böyle "lafı uzattığım oluyor falan" dedim ya, sanırım beni neden işe almadıklarını da anlar gibiyim.
ama en çok da az para istemediğim için almadıklarını biliyorum.
iş bulmak için az konuşmak ve az para istemek lazım. bunu yeni öğrendim. ama ben az konuşmam ve az para istemem. 

-------
canımıniçi'ne olan aşkım geçti. ona aşık olmadığımı geçen hafta fark ettim ve bir haftadır ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. 
sonra benm onun ney, onun benim neyim olduğunu düşünmeye başladım. 
düşündüm düşündüm düşündüm ama neyim olduğunu bi türlü bulamadım.
bir şeyim değildi belkide. hatta belkide hiçbir şeyim. ama ne olmadığını da bulamıyordum.
sonra bugün dışarda her zamanki gibi söylene söylene gezinirken, onun benim neyim olduğunu fark edip ona da dedim ki; senle aile olduk.

evet o artık benim ailem. o benim her şeyim. biz onunla birbirimizin her şeyi olduk.
belki de aşk budur. zaten aşkın ne olduğunu kim biliyorki. aşk ne ki. aşk bu ki.

03 Aralık 2019

çalışmak bir tercih mi?

İstanbul'a geldiğimden bu yana çalışmıyorum. Gerçi öncesinde de çalışmıyordum. Çok öncesinde ise (ki bu geçen yaz oluyor, yani 1.5 yıl öncesinin yaz sezonuna denk geliyorki o zamanlar) Antalya'da Bar Garsonu olarak çalışmıştım ve o zamandan bu yana bi daha çalışmadım.

O günden sonra çok şey değişti. Ortaköy Camii güzergâhından geçen Boğaz Köprüsü'nün altından çok sular aktı ama bende değişen pek bir şey yok ve olacağa da benzemiyor. Yani onca zamandır çalışmadım, çalışmaya da pek hevesim kalmadı.

Gerçi kendime çok da haksızlık etmiyeyim. Çünkü cümlenin doğrusu "hevesim kalmadı" değil, sadece boş beleş insanların iki kuruş verip, hayvan gibi çalıştırmaları karşısında zamanımı onlara verme hevesim yok ve olmasını da istemiyorum.

Yani aslında çalışmaya dair büyük bir hevesim tabiki var ve eminimki siktiri boktan bir işe bile girsem köpek gibi koştura koştura çalışacağım.
Ama artık bu köpek gibi çalışma hevesimi, siktiri boktan bir işteyken gerçekleştirmek istemiyorum. Emeğimi, zamanımı ve kendimi artık değersizlikler üzerine atmak istemiyorum. Bunun yerine daha dürüst, daha doğru, daha iyi insanlarla çalışıp emeğimi, zamanımı ve kendimi de onlar için ortalığa saçmak istiyorum.

Hem zaten kapağı Canımıniçi'ne atmışken, neden siktiri boktan bir işe girip kendimi bi boka yaramıyormuş gibi hissedeyim ki?
Evet kapağı ona attım ve açıkçası bu kadar rahat olmamın bi' nedeni de bu. Onunla olmasam, onun desteği olmasa bu kadar artist artist yazar mıydım bilmiyorum da.
Ama desteği var ve ben işte böyle artist aritst yazabiliyorum. Yani; şükürler olsun.

Bi de şunu da biliyorum ki; ben bi boka değil, bir çok boka yarayan biriyim ve o bokları bulup, onlar için kendimi paralarken, ay sonunda da karşılığını almış olarak yaşamak istiyorum. Yani tek bir boka bile yaraıyormuş gibi hissederek çalışıp yaşamaktansa, bir çok boka yarıyormuş gibi çalışıp yaşamak istiyorum. Bunu buluncaya kadar da, işte böyle artist artist iş görüşmelerine girip çıkıyorum.

Girip çıkıyorum dedim çünkü; bazılarının bana uymadığını daha görüşmenin en başından anlıyorum, bazılarının ise konuşma esnasında anlıyorum ve bunu anladığım içinde, görüşmenin sonunda yöneltilen "maaş beklentiniz nedir" sorusuna yüksek bir ücret söyleyip onların beni red etmelerini sağlıyorum. Sonra da herkes yoluna devam ediyor.
Yoluma devam ederken fark ettimki, iş görüşmelerine gire çıka profesyonel iş görüşmecisi olup çıktım. Evet profesyonel iş görüşmecisine dönüştüm. Benim iş görüşmeleri esnasındaki masaya hakimiyetimi görmelisiniz. Adeta masaya ben yaratıp onları da çevresine oturtmuşum gibi davranmalarımın filmi çekilse yeridir.
Bu sabah da bi iş görüşmesine gittim ve çalışma yerinin lokasyonu çok ters olması yüzünden, maaş beklentisi sorusuna 5.000 TL yanıtını verdim.
Bu rakam karşılığında, görüşmeyi yapan kişinin gözündeki ferin sönüşüne de o an şahit oldum. Evet bildiğin adamın gözünün feri söndü.
Üzülmedim değil, ama bence yinede ikinci bir maaş teklifi ile dönmelerini de bekliyorum bakalım.
Çünkü öyle bir muhabbet etmeye başladıkki, adeta eski iki kankaymışızda uzun zamandır görüşmüyorduka döndük.

Zaten bu muhabbet şeyim hepsinde oluyor. Lanet olasıca dilim durmuyor ve döndükçe dönüp beni karşımdakiyle kankaya çeviriyor. Oysa böyle olmaması lazım, çünkü bir iş görüşmesindeyimdir ve kendimi ağırdan satmalıyımdır.
Ama olmuyor ve doğrusu bu durum sikimde de değil. Yani sonuçta ben doğruları olan, iş ahlakı gelişmiş biriyim. Her boka rağmen beni alıp çalıştırırlarsa onlar da bende kazanacağız. Durum böyleyken neden dilimi suçlayayımki?
Suç beni işe olmayan onlarda, dilimde değil.

Yani özetle işsizliğimin nedeni aslında sadece ben ve doğrularım değil. Biraz da dilimin parmağı var bu işte. Ama ona rağmen kendime çeki düzen vermiyor ve bi anda masayı yöneten kişiye dönüyorum. Bakalım bunun karşılığı olarak şöyle kafamdaki gibi bir işe ne zaman sahip olacağım.

Oysa eskiden böyle değildim.
Eskiden sadece çalışmayı düşünürdüm ve yaptığım işin ne olduğu umrumda değildi. Sadece köpek gibi çalışayım yeterdi. Üstelik ne iş olduğunun öneminin olmaması gibi, ne maaş verdiklerinin de bi önemi yoktu.
Amacım sadece çalışmaktı.
Tam bir sadık köle gibi.
Köle olarak doğduğuma inanmışcasına çalışırdım. Ne iş olsa, ne iş verilse yapardım. Çünkü ben çalışmak, çalıştırılmak için doğmuştum.

Bu söylemim komik veya abartı gelmesin. Çünkü öyle hissediyordum. Üstelik bunu bilinçli olarak değil, farkında olmadan ama içselleştirilmiş bi şekilde sanki çalışmak için doğduğuma inanıyordum.
Sadece çalışmak için doğan insanlar sınıfı vardı ve ben o sınıfa aitmişim gibi yaşardım. Başka sınıflar olduğunu da bilmezdim. Aklım almazdı. O yüzden çalıştıkça çalışırdım. Efendilerim bana iyi çalıştın, aferin desinler yeterdi.

Ama demediler ve ben 20 yaşındayken büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü çalıştığım depoda, 2 tırdaki kolileri tek başıma depoya ellerimle dizmiştim ve karşılık olarak "aferin" denmesini beklerken, yaptığım işin bi öneminin olmadığı söylendi bana.
O gün kafama dank etti, ama ait olabileceğim başka bir sınıf aklıma gelmedi. O yüzden önümdeki 5 yıl daha köpek gibi çalışmaya devam ettim. Çalıştım, çalıştım, çalıştım ve sonra bi gün her şeyi bırakıp kendime bir yol çizmeye karar verdim. (bunu sonra anlatırım)

bu kararımdan sonraki ilk işsiz kaldığım zamanlarımı hatırlıyorum da, işsiz kaldığıma, bir iş yapmadığıma, bir işte çalışmadığıma inanamıyordum. Sanki bir makinenin parçasıydım ama kullanılmıyor ve kullanılmadığı için kenara atılmışım gibi hissetmiştim. Zamanla çalışmadan da yaşanabileceğini kavramaya başladığımda, kendime ve çalışmadan yaşanabileceğine inanamamıştım. Tabii en çok da kendime inanamamıştım. Ben nasıl olurdum ki çalışmıyordum. Ben çalışmadan nasıl durabilirdim. Durabilmiştim. Duruyordum.
İnanılır gibi değildi ama gerçekti. Ben çalışmıyordum.

Bu inanılmazlık durumu çok sonra kabullendiğim bir şey oldu ama hâlâ çalışmadan durabildiğime inanmadığım günlerim olmuyor değil.
Nasıl yetiştirildiysem artık, bunu içimden söküp atamıyorum.

Oysa aslında şimdide yine köpek gibi çalışırım. Ama sadece doğru işe zaman harcamak, doğru insanlarla çalışmak, doğru iş peşinde koşturmak istiyorum. Başka bi amacım yok. şimdilik.

Tabii aramaya başladığımdan bu yana doğru iş, iyi insan, dürüst çalışanların olduğu bir iş bulamadım ve bu sayede İşsiz Kral Tacı'nı hak ettim.
Tacı alsamda umudum sönmedi. Ama sabırsızlığım artmaya, beni daha sık tırmalamaya başladı. Çünkü yavaş yavaş anlıyorum ki; aslında milyonlarca insan için çalışmak, dünyayı daha katlanır kılan bir uğraştan başka bir şey değilmiş.
Çalışmak onların intihar etmeden yaşaması için bir uğraşmış.
Çalışmak insanların, kendisi gibi insanlarla tanışması için, içindeki iyiliği veya kötülüğü ortaya dökmesi için bir bahaneymiş.
Çalışmak birazda insanlık dışı yaşatılmış insanları insan yapıyormuş.
Tüm bunların toplamında şundan eminimki; bazılarımız için çalışmak, dünyaya katlanmak için bulduğumuz bi uğraştan başkası değil.

Bu sıkıcı işsizlik zamanlarımda, bende normal veya anormal insanlar gibi çalışmayı bi uğraş olarak görmeyi denemedim değil. Denedim, bir uğraş olduğunu düşündüm ve denedim.
Ama olmadı.
Çalışmak bir uğraş değil ve ben çalışmakla uğraşmak yerine, daha farklı şeylerle uğraşmayı tercih ettim. Ediyorum. Edeceğim.

ayrıca çalışmak benim için sadece bu anlamlara gelmiyor. bir çok anlamları var ve açıkçası, onlardan en ağır basanı da; çalışma, aslında toplumu sindirmek için dayatılan bir baskı biçimidir.
evet bir baskı biçimi olarak görüyorum. sadece devletlerin değil, ailemizin, eşimizin, arkadaşlarımızın, şuyumuzun buyumuzun baskı araçlarından biri.
bense baskıya gelemiyorum ve kendime başka yollar bulma arayışındayım.

tüm bunlara rağmen kendimi sakinleştirmek için bi yandan da düşünüyorum da, belki çalışmayı uğraş olarak görmek yerine, onu kafamda sosyalleşmenin yeni yolu olarak konumlandırmam daha doğru olacak. belki böylesi güzel olur. benim için.


01 Aralık 2019

bonkör

Herkese akıl vermek istiyorum. Önüme çıkan herkese, hiç üşenmeden bol bol dağıtarak akıl vermek istiyorum.
Ağız dedikleri organımdan tükürükler, balgamlar ve çıkabilecek ne kadar su varsa onların hepsini akıtarak sürekli akıl vermek istiyorum.Yani hiç susmadan, yorulmadan, yormadan ve hep doğru yolu göstererek akıl vermek istiyorum.
Hem akılsıza, hem akıllıya bol bol akıl vermek istiyorum. İşim bu olmalı. Dünyanın, bana ihtiyacı var. Dünyanın akıl veren birine ihtiyacı var.
Biliyorum dünyada benden çok var ama bence dünyanın bir tek bana ihtiyacı var.

Herkesi kolundan tutup doğrularıma sürüklemek istiyorum.
Çünkü daha gençken, yani sikim kalkmak için sürekli ama, sürekli ama, ama sürekli ama bahane ararken ve başını fermuarımdan çıkarıp dışarı kusmak için tüm bahaneleri kullanırken, bir göğüs ya da bol kıllı göt çatalına bile kalkarken, dimdik bi şekilde bana, yani sahibine bile iştahlı iştahlı baş kaldırırken ona uyarak çok ama fazla çok yanlış yaptım. Yanlışların hepsini öğretti bana. Sikimden öğrendim yanlış yapmayı. Sikim bana yanlışları yaparak öğretti ve geriye de kala kala doğrular kaldı. o yüzden herkesi kolundan tutup sikimin yanlışlarından uzağa, yani doğrulara sürüklemek istiyorum.
annnıyormusunuz.