-->

23 Mayıs 2020

şükür kaçırtana

insan yaş aldıkça, geçmişinde uğradığı haksızlıkların, gerçekten haksızlık olduğunu anlamaya, çok fazla haksızlığa uğramış olduğunu anlamaya, hep haksızlıkla karşılaşmış olduğunu anlamaya, anlamaya, anlamaya başlıyor.
oysa eskiden böyle düşünmüyordur ve olan her şeyin, başına gelen her şeyin, başından geçen her ama her şeyin kendi tercihlerinden dolayı yaşanıldığını, yaşadığını sanıyormuş.
şimdi anlıyorum.

yani yaşımız daha çok gençken ve gücümüzün her şeye yettiğini düşünecek kadar safken, etrafta olup biten her şeyin bizim isteğimizle nefes alıp verdiğini düşünürken, kendimizin haksızlığa uğradığımızı ve hatta uğramakta olduğumuzu düşünmeyiz. anlamayız.
belki de aslında haksızlığa uğradığımızı, uğramakta olduğumuzu anlıyoruzdur ama haksızlığa karşı yapacak bir şey olmadığını, yapacak hiçbir şeyimizin olmadığını bildiğimiz için sessizce karşılayıp, her şeye sırtımızı dönüp, sakince etraftan çekilip cehennemimizin dibine gideriz.

bu gidişlerimiz sessizlikle olmaz. sadece haksızlığa karşı bir şey yapamamanın verdiği o büyük hırsla, o etrafınızdaki kalabalığa rağmen büyük bir kimsesizlikle, tüm şehri birbirine katıp arkanızdan "deli bu" dedirterek çeker gidersiniz.
herkes arkanızdan sizin delikanlı olduğunuzu, genç yaşta kafayı yediğinizi, kimsenin lafını dinlemediğinizi söyler durur.
Ama aslında deli değil, sadece en yakınlarınız tarafından haksızlığa uğramış bir garibansınızdır ve haksızlığa nasıl karşı geleceğinizi bilmediğiniz için çekip gitmişsinizdir.

sahi insanın henüz küçücük bir kalbi, her şeye gülümseyen bir suratı varken, en yakınındakinin aslında kendisine zarar verebileceğini, verdiğini, vermekte olduğunu 2 üst kattaki yabancı birilerine nasıl anlatabilir ki? nasıl anlatırdı ki?

o yaşta anlatamazdı. hiçbir şeyi düzgün ifade edemezdi. küçük bir kalbi olan, küçük bir çocuktu ve küçük çocuğun kafası karmakarışıktı. karıştırılmıştı. karmakırışıktı.
işte bu yüzden, en yakınındakinden başlayarak koşmaya, ama deli gibi koşmaya başlayıp, çok uzaklara gitmekten başka yapabileceği bir şeyi yoktu.

hem insan sonradan anlıyordu; yol ne kadar uzarsa, huzur o kadar çoktu.
gerçi yolu uzattıkça, huzuru da bulamadı ama olsundu. şimdi dönüp bir şeyleri daha iyi görüyor ve kaçışı artık kendisinden başkasına değil. ona da şükür ediyor.

18 Mayıs 2020

helal

Artık, kesinlikle ama kesinlikle yaşlandığımı düşündüğüm zamanlarımdayım. Böyle düşünmemin nedeni, saç ve sakallarımdaki ak sayısının artmış olması değil. Sadece ayaklarım şimdi yere daha sağlam basıyor, daha sağlam bastığım için daha derin düşünebiliyorum ve sanırım en önemlisi de; daha az konuşan birine dönüşmeye başladığımı fark ettiğim için yaşlandığımı düşünüyorum.
Ve evet, az konuşmak galiba gerçekten, yaşlılık alameti olsa gerek. Az konuşmak ve az tepki vermek. Kesinlikle yaşlılık alameti, yaşlılık göstergesi. Aksini düşünemiyorum bile.
Yaşlandım ve işte gördüğünüz gibi, geçmişte yediğim tüm bokların çetelesini gözlerinizin önünde tuttum. Bokları yerken kaşığın ağzıma girip çıkmasına şahit değildiniz ama ne tür boklar yediğimden sizleri hep haberdar ettim. Çünkü benim anlatmaya ihtiyacım vardı. Çünkü kimsem yoktu ve ben yalnızlığımı fark etmemek için, terkedilmişliğimi, kimsesizliğimi bilinçli olarak fark etmemek için birileriyle konuşmaya ihtiyacım olduğunda koşup buraya geldim. İyiki gelmişim. Yediğim bokların tadı kötü olsa da, iyiki gelip anlatmışım.
ve yediğim tüm o boklara rağmen, boka batmamayı başarmışım. helal bana.





15 Mayıs 2020

çarpım tablosu

yaşın başını almış gidiyor ve sen öylesine bir hayat yaşamış olduğunu yeni fark ediyorsun. artık kabul et, bu saatten sonra hiçbir sikim olmayacak. zaten daha önce de olmamıştı. önemli görünen hiçbir şey yapamadın. öylesin bir hayat yaşadın, yaşıyorsun.
belki kimsenin önünde eğilmedin, kimseye boyun bükmeden hızlıca yaşayıp bugüne geldin ama sonuç olarak bu boyun eğmemelerin %100 doğru ve iyi bir gerçek kazanç olarak görülebileceğini kim net olarak söyleyebilir ki?
hiç kimse.

farkındasın değil mi? yaşadıkça, yaş aldıkça, yaşlandıkça, ikilemlerin de artıyor. daha düne kadar uğruna kan dökmeye hazır olduğun değerlerin değişti, değersizleşti. hatta senin için öylesine büyük bir değersizleşmeye doğru uğradıki; değil uğruna kan dökmek, tükürüğünü bile çok görür oldun.

oysa çocukken, ergenken, sonrasında genç bir adamken ne güzeldi her şey.
o zamanlar uğruna yaşamayı göze aldığın bir duruşun vardı? herkese kafa tuttuğun ve ısrarla anlattığın, anlatmak için her fırsatı kolladığın doğruların vardı. ne güzel yayıyordun, ordan burdan duyarak oluşturduğun çala kalem doğrularını.
ama bak şimdi ne oldu? hiçbirinin kıymeti yokmuş değil mi? hepsi boş, hepsi yanlış, hepsi kulaktan dolma, hepsi tırtmış.
değdimi kalp kırmaya, insanları şoke etmek için bol bol atıp tutmaya, kafalamaya ve hatta kafa kırmaya.
hadi kırılan kafalar kalındı, sahiplerinin canı çok yanmadı ama ya kırdığın kalpler?
onlara ne olacak. kalın kafaların altındaki o temiz ama kalpleri kırmaya değer miydi?
doğrularının hepsi, meğer o küçücük kalplerin yanında un ufak bile değilmiş. yokmuş. bir yokmuuuuuuş, bir yokmuş.
 yazık etmedin mi o kalplere, o canım güzel gülen yüzleri astırmaya. yazık ettin. çok yazık ettin.
şimdi sakin bir hayat yaşa.
topla kendini ve çarp duvara.

(anlık gece sayıklamasından)

13 Mayıs 2020

twitter

09 Mayıs 2020

affet beni

kaba saba sıradan bi taş mıydım.
yoksa dağ başında kendi kendine biten bir çalı mı?

belki şehirler arası yolda, son sürat giden bir araba camının aralığından dışarı atılmış bir çöp
ya da kurumuş bi yaprak mı?

her fırsatta gözleri dolan hisli bir ibne olmama rağmen
neden sana karşı taş kalpliydim?
neden anlamazdım seni.

şimdi çok zaman geçti
çok sular aktı
çok şöyle oldu, çok böyle oldu.
her ne bok olduysa oldu.
ama ikimizden biri, ya da içimizden biri artık affetsin beni.
çünkü ben affedemedim kendimi.

08 Mayıs 2020

D ile benim nasıl biri oldugum uzerine

Okul'da tanıştığım hukukçu arkadaşımla hâlâ görüşüyoruz. dün onunla telefonda konuşurken, ona da
-ben nasıl biriyim. yani dışardan nasıl biri olarak görülüyorum. kendimin nasıl biri olduğunu çok merak etmeye başladım. cidden ben nasıl biriyim?" diye sordum ve o da karşılık olarak 
-yani çok düşünme. bence insanların ne dediğini boş ver, öyle yaşamaya devam et
-hayır insanların ne dediğini değil, sadece kendimin nasıl biri olduğumu öğrenmek istiyorum
-yani bence iyi birisin.
-eyvallah. galiba anlatamadım ama şöyle söyliyim; hatırlarsan sen bana demiştin "sen çok ilginç, tuhaf, değişik birisin"
-evet
-işte ben o bu sözleri hep bildim bileli duydum ama üzerine düşünmedim. şimdi ise kendime dönük bir yaşam yaşamaya başladığım için olsa gerek, bu tuhaflığın, ilginçliğin ne olduğunu merak ettim. yani en azından sen tuhaf derken, değişik derken ne demek istiyordun?
-yani bana göre sen ordaki yüzlerce kişiden farklıydın. farklısın. baksana özgür birisin. kimse sana hespa sormuyor, istediğin gibi yaşıyorsun
-ya öyle değil. yani sana tuhaf olduğumu, değişik olduğumu düşündürtüp söyleten şey neydi?
-çok düşünen birisin. hem boş ver insanlar ne derse desin.
yahu değişik, tuhaf olarak tanımlanırken, bunları kötü olarak görmüyorum. sadece acaba nasıl bir değişiklik bu, nasıl biriyim ki insanlar ilginç biri diyor diye merak ettim. senlede çok muhabbetimiz olduğu için, bu soruları soracağım kişinin sen olduğunu düşünerek sordum
-ya evet biz yakındık. sonuçta diğer insanlar seni benim kadar tanımıyorlardı
-evet. mesela sen bi keresinde de bana "kimse senin farkında değil. değerini kimse bilmiyor" demiştin. işte bunları neden diyordun. ben nasıl biriyim ki sen bu cümleleri kuruyordun. ben cidden kendimin nasıl göründüğünü merak etmeye başladım. dedim ve işte o da şunları söyledi:
çok düşünen
istediği gibi davranan
kimseden ve hiçbir şeyden çekinmeyen. çekincesi olmayan
doğruları her zaman, her yerde söyleyen
her konuda düşünebilen
basit olmayan
her konuya ve hayata dair kafa yoran. çok kafa yoruyorsun.
kendi doğruları olan ve onlar doğrultusunda yaşayan, ilerleyen 
yanlış görünce müdahale eden, onu düzeltmeye çalışan
yanlış görünce, yanlışın yanlış olduğunu söyleyen birisin. diğer insanlar böyle değil.

böyle şeyler söyledi ve telefonumuzu kapadık.
Galiba ben hep ilginç ve değişik biriydim. Ben hep kendime göre iyi biriydim ve gerçekten iyi biriyim.

03 Mayıs 2020

yalnız sana

ve öyle yalnızsındırki, tek başınalığından için içine sığmaz
o küçücük yüreğinde, yalnızlıktan kudurmuş azgın bir kalabalık her yerini dağıtıp durur.

ve öyle yalnızsındırki, uzaklara dalışın yüzünden şefkat bekleyen bakışlarını gören olmaz
öyle yalnızsındır, işte öyle çok yalnızsındır.


doğduğundan bu yana hep yalnızsındır.
sevilmeyi öğrenememişsindir. öğretmemişlerdir sana
sevmeyi de öğrenememişsindir. oysa hep sevmek istersin.
fakat asıl aradığın sadece sevilmektir. ama haberin yoktur bundan.
işte bu kadar yalnızsındır. bu kadar yalnız bırakılmış, bu kadar terk edilmişsindir.


bir deniz dalgalanıp durur bakışlarında
bedenin, dalgalarn üzerinde salınan bir çöpten ibaret kalabalıkta yaşayıp gider.

pazar yeridir hayatın. iğne atsalar yere düşmez.
fakat sen hep yalnızsındır.
kimsenin haberi olmaz.
senden.

01 Mayıs 2020

tuttuğunu siken adamdan paragraflar

Bunu 15 Şubat 2018 yılında yazıp taslaklara kaydetmişim. Şimdi bakınırken görünce, yazıyı yazdığım anı bile hatırlamama rağmen aradan 2 yıl geçmiş olduğunu fark edip şok olmadım değil. Zaman akıp gidiyor, bir tur daha ver demek olmaz. Allah güzel bi hayat yaşamış olmayı nasip etsin.
Alttaki cümleler, Kıbrıs'ta tanıştığım birinin ağzından dökülenlerden topladıklarımdan bir kaçından ibaret. Buyrun sohbete:

-Ergenken, yani daha çooook çocukken eşek sikerdik arkadaşlarla.
Zaten köy yerinde başka ne sikecenki. Hatta sırayla sikerdik. döne döne.

-Biliyorum biliyorum diğer insanlar çok ayıplıyor seni. Ama açıkçası şimdi soracak olursan, bana göre de erkek sikmek, eşek sikmekten daha mantıklı. En azından ikimizin de aklı var ve bunu isteyerek yapıyoruz.

-"Artık 50 yaşındayım, bu saatten sonra bana yolun inişi, amın genişi gider." derdi bir arkadaşım. Bende o yaşa ve o cümleyi kuracak tada gelmeye başladım. Zaten baksana hepsi çoluk çocuk. birini siksen başına bela oluyor. Ama amın genişi öyle mi? Bela da olmaz, seni de bela etmez kendine. En fazla çek arabanı siktir ol git der. Bende yoluma giderim.

-İnanır mısın Allah'a 16 ülke gezdim, yemediğim bok, sikmediğim amcık türü kalmadı.
Yani nerdeyse her milletten karı siktim. Yaşım kaç oldu yav ne yapayım? seks yapmayı çok seviyorum. Daha bu sabah bile osbir çektim. Zaten her allahın gübü çekiyorum.

-Biliyor musun bana ne lazım, böyle ilik gibi süt gibi kızlardan lazım. Vardı bi tane rus. Bebbbek gibi. Görsen bi içim su. Sike sike hiç doyamadım ona gitti gitti. Kaltak burdaydı ama sezon bitince gitti. Oruspuya dedim "gitme, kal burda. bende kalırsın. sana da kurupiyerlik işi ayarlarım" falan ama dinlemedi beni gitti.
(zayıf, ince belli hafif dolgun kalçalı genç bi kızın fotoğraflarını gösteriyor bana ve) şuna bak be, insan ölmez mi buna. Amcığına baksana. Off kurban olduğum.
Şerefsizin kızı öylede küfürden hoşlanıyorduki.
Zaten bütün kadınlar küfür sever. Sikerken de ki "amın sımsıcak" o an eriyorlar. 

-Bana am olsun yeter. Her yola gelirim.
Hatta bi karıyı sikerken, başka bi karı görsem, anında onu da nasıl sikerim diye plan yapar, durmadan düşünürüm. Ne yapayım çok seviyorum.

-Erkek siken en sonunda kendini siktirirmiş doğru mu?
Senin nasıl oldu, ilk ne zaman siktin, ne zaman sikildin.

-Buralar hep ajan majan dolu. Hepsi herkesle içiçe miçiçe. Ortalık karışık burda.

-Seviyorum böyle yerlerde takılmayı. Varoşluğu. Benim ev denize sıfır ama buraya gelince rahatlıyorum. Benim evin huzuru yok. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.

-Hep gencim, hiç yaşlı değilim. Sanki hiç yaşlanmadım. Yani zaten nasıl yaşamışsan, nasıl hissetmişsen öyle yaşlanıyorsun.

-Biliyor musun ne aradığımı bende bilmiyorum. Öyle yaşıyorum. Öylesine sikiyorum.
(aynı cümlesinden 1 saat sonra: Bende ne eksik biliyor musun, maneviyat eksik. o yok bende)

-Pişmanım tabi, çok pişmanım. zaten pişmanlığı olmayan insan var mı ya.

-Kızlar niye gayleri, topları seviyor? 
-Çünkü sen kızları sikmeyi düşünürsün. Hani geçen gün dedinya birini sikerken başkasını görsem onu da nasıl sikeceğimi düşünürüm diye. Hah işte gayler kızlarlayken böyle düşünmezler pek. Sadece konuşur, muhabbet ederler. Kızlarda gaylerin onları sikmeyeceklerini bildiklerinden onlara güveniyorlar. Zaten gayler onları sikmenin yollarını aramazlar. Sadece arkadaş olur kalırlar.

-Bak şu yukardaki tepeyi görüyor musun? Orda bi alman çift geldi, kadının yanındaki adam bana dediki "karımı sik" bende "tamam" dedim. Gittik güya sikecem, ama ne olduysa, kadın 1 dakka sonra "yok ben vermem" dedi. Adam yalvardı ağladı, kadın inadından dönmedi, vermedi bana. Varya öyle bi içimde kaldı ki o kadın. Hep bakarım o tepeye ve derim "seni sikecem ulen"