Zaten bu blogger'ın böyle pis huyları var. Yanlış tuşa basarsan yazı gidiyor ve bi daha geri alamıyorsun. Oysa biz insanlar böyle değiliz. Onlarca yanlışı, hiç olmamış gibi görmezlikten gelebilir ve yapılanlarla beraber yaşananları da unutabiliriz. Bizi makinelerden ayıran şey bu olsa gerek.
Her gün onunla yazışırken, onunla yaşarsam nasıl yaşayacağımızı, neler yapacağımızı, yapabileceğimizi birbirimize ait her şeyi hiç saklamadan ve birbirimizden hiç saklanmadan sonsuza kadar konuşabileceğimizi falan düşleyip durdum ama sınavdan önceki gün benimle iletişimini kesmek istediğini belli ettiği şekilde davranmaya başladı ve 3-4 gündür de artık hiç iletişim kurmuyor. Taciz eder gibi olmamasına özen göstererek bi kaç defa iletişime geçtim ama ııhhhh yemedi.
Oysa onu kendime çok benzetmiştim, sanki dişil halimdi. O kadar ben gibi konuşuyor ve ben gibi davranıyordu ki, o günlerde ağzım apaçıktı. Fakat işte olan oldu ve iletişimi kesti.
Bakalım gerçek sonuç nasıl olacak ve açılan engelli memur alımlarından birinde devlet tarafından işe alınacak mıyım?
Doğrusu yıllarca küçümsediğim memurluğu, şimdi istiyorum. Aslında şansımı denemeden ve memurluk deneyimini yaşamadan da ölmek istemiyorum desek daha doğru olur. Zaten öyle çok da yanıp tutuşmuyorum ama yani sonuçta memur olursamda farklı bir bakış açısı, yeni bir yaşam deneyimi kazanacağımdan da çok çok eminim. bunlar gibi şeyler işte.
bi yandan da acaba inadına kalsam, inadına inadına hiçbi yere gitmeyip, buraya kazık çaksam mı diye düşünmüyor değilim. Zaten gitmeye kalkışsam nereye gideceğim ki? Bu ikilemle beraber hiçbi yere kıpırdayamayıp, onlarla iletişimimi kestim ve olabildiğince görünmemeye de çabalayarak, sürekli yatak odasında oturuyorum.
Gerçi onun yaşındayken bende Half-Life diye bi oyun vardı ona sarmıştım ve sürekli oynardım. O yüzden bi kaç sefer uyardıktan sonra, aklıma saatlerimi Half Life'da geçirdiğim zamanlarım gelince söylenmeyi bırakıyorum ve "senin vaktin, ben uyardım. ama sonra çok pişman olacaksın" adında dedevari şekilde son cümlemi kurup yanından ayrılıyorum ve o da arkamdan "he he tamam tamam" diye söylenmekten geri kalmıyor.
Onu bir şey için zorlamak da istemiyorum. Çünkü benimleyken yaptıklarının, uyarılarıma rağmen kendisinin yapmayı tercih ettiği için yaptığı bilincine sahip olduğu ve benimleyken kendisi olarak-kalarak yaşayabildiğini anlaması. Aynı zamanda hayatı boyunca da, kendisi istemediği müddetçe hiçkimse tarafından ona zorla bir şey yaptırılamayacağı bilincini de bu şekilde kendisine aşılayabildiğimi düşünüyorum. Doğru bildiği ve tercihlerinin ona ait olduğu bir hayatı yaşamanın zor olmadığını, bu şekilde yaşamanın da mümkün olduğunu şimdiden hissettirmek istiyorum.
Çocukluk arkadaşlarımdan biri, benim tüm bu sınavlara girmem durumuna şu yorumu yaptı "bi kaç kuruş maaş almaya başladın, onu da bu sınavlara harcayıp duruyorsun"
Aslında evet öyle görünüyor ama durum tam olarak böyle değil. Çünkü kendimi oyalayacak ciddi bir şey lazım ve ben bu sınavları biraz öyle görüyorum. Çünkü boş beygir gibi etrafta dolanmaktan sıkıldım. Hem en azından gerçekleşme olasılığı olan bir şeylerle meşgul olayımda kafam dağılsın.
Geçen gün 3numaralıabim'e de "bütün sınavlara başvurdum, eğer olurda tercih yapacak kadar puan alırsam, burdaki okulu tercih edip yerleşirsem, böylece buralarda kalma bahanesi bulmuş olurum kendime" dedim ve o gülümsemekle yetindi. O gülünce şöyle devam ettim "ya çünkü hep gittim ve eğer şimdi burda kalmak için kendime haklı bi bahane bulamazsam-yaratamazsam zaten sürekli kovdukları için yine giderim diye korkuyorum"
Gülümsemesi buz kesti ve bi saniye sonra "boş ver, canın nasıl istiyorsa öyle yap. dene şu sınavları, bir şey olmasada denemiş olursun en azından." dedi.