-->

26 Nisan 2022

Durmadan denemek veya durmamak için denemek

Ailemin yanına geldiğimden bu yana annemden nefret etmeye başladığımı fark ettiğim için, bi önceki günden bu yana oturup ondan "neden ve ne kadar nefret ettiğim"i anlattığım upuzun bi yazı yazdım ama dün gece yayınlarken yanlışlıkla sildim ve yazdıklarımı geri de alamadım.
Zaten bu blogger'ın böyle pis huyları var. Yanlış tuşa basarsan yazı gidiyor ve bi daha geri alamıyorsun. Oysa biz insanlar böyle değiliz. Onlarca yanlışı, hiç olmamış gibi görmezlikten gelebilir ve yapılanlarla beraber yaşananları da unutabiliriz. Bizi makinelerden ayıran şey bu olsa gerek.
******
Önceki haftadan bu yana bi kadınla yazışıyordum ve bana "gel benimle yaşa, sana salt sevgi veririm" dedi. Ona "ayın 24'ünde ufak bi sınavım var, ondan sonra gerçekten gelebileceğim"i söyledim, o da kabul etti ve biz bu 2 haftalık süre içerisinde yazışmamızı devam ettiregeldik.
Her gün onunla yazışırken, onunla yaşarsam nasıl yaşayacağımızı, neler yapacağımızı, yapabileceğimizi birbirimize ait her şeyi hiç saklamadan ve birbirimizden hiç saklanmadan sonsuza kadar konuşabileceğimizi falan düşleyip durdum ama sınavdan önceki gün benimle iletişimini kesmek istediğini belli ettiği şekilde davranmaya başladı ve 3-4 gündür de artık hiç iletişim kurmuyor. Taciz eder gibi olmamasına özen göstererek bi kaç defa iletişime geçtim ama ııhhhh yemedi. 
Oysa onu kendime çok benzetmiştim, sanki dişil halimdi. O kadar ben gibi konuşuyor ve ben gibi davranıyordu ki, o günlerde ağzım apaçıktı. Fakat işte olan oldu ve iletişimi kesti.
******
Sınav konusu ise EKPSS idi. Malum tümör, epilepsi ve beyin ameliyatından sonra bende akıl kalmayınca, insanların verdiği akıllarla gidip engelli raporu için başvurmuş ve %84 oranla gerçekten engelli sınıfına dahil edildiğimden, yine bi arkadaşımın önerisi ve yönlendirmesiyle EKPSS adında bir sınavdan haberdar olup ona başvurmuştum ve sınava 2 ay kala, önceki sınavlarda çıkmış olan sorular da dahil olmak üzere, harıl harıl (hatta gece gündüz) sınav için çalışmaya başlamıştım. Geçtiğimiz Pazar günü ise sınav oldu bitti ve 60 sorudan 30'unu doğru yaptığımdan eminim.
Bakalım gerçek sonuç nasıl olacak ve açılan engelli memur alımlarından birinde devlet tarafından işe alınacak mıyım? 
Doğrusu yıllarca küçümsediğim memurluğu, şimdi istiyorum. Aslında şansımı denemeden ve memurluk deneyimini yaşamadan da ölmek istemiyorum desek daha doğru olur. Zaten öyle çok da yanıp tutuşmuyorum ama yani sonuçta memur olursamda farklı bir bakış açısı, yeni bir yaşam deneyimi kazanacağımdan da çok çok eminim. bunlar gibi şeyler işte.
*******
Geçen gün evde yine kavga ettik. Sebepsiz yere sinir krizi geçirdim ve bizimkiler de kavgadan bi kaç saat  sonra "ne zaman gideceksin" diye sorup durdular. Gerçi kavga etmediğimiz zamanlarda da soruyorlar. Yani evde sürekli bi an önce valizini al git havası soluyoruz ve ben bundan iyice sıkılmaya başladım. 
bi yandan da acaba inadına kalsam, inadına inadına hiçbi yere gitmeyip, buraya kazık çaksam mı diye düşünmüyor değilim. Zaten gitmeye kalkışsam nereye gideceğim ki? Bu ikilemle beraber hiçbi yere kıpırdayamayıp, onlarla iletişimimi kestim ve olabildiğince görünmemeye de çabalayarak, sürekli yatak odasında oturuyorum.
*******
Oğlumla aramız iyice düzeldi, 2 haftada bir hafta sonları bana gelip bende kalıyor. Tek anlaşamadığımız konu sabahtan akşama kadar PubG oynaması. Saatlerini  hiç acımadan oyuna veriyor. 
Gerçi onun yaşındayken bende Half-Life diye bi oyun vardı ona sarmıştım ve sürekli oynardım. O yüzden bi kaç sefer uyardıktan sonra, aklıma saatlerimi Half Life'da geçirdiğim zamanlarım gelince söylenmeyi bırakıyorum ve "senin vaktin, ben uyardım. ama sonra çok pişman olacaksın" adında dedevari şekilde son cümlemi kurup yanından ayrılıyorum ve o da arkamdan "he he tamam tamam" diye söylenmekten geri kalmıyor.
Onu bir şey için zorlamak da istemiyorum. Çünkü benimleyken yaptıklarının, uyarılarıma rağmen kendisinin yapmayı tercih ettiği için yaptığı bilincine sahip olduğu ve benimleyken kendisi olarak-kalarak yaşayabildiğini anlaması. Aynı zamanda hayatı boyunca da, kendisi istemediği müddetçe hiçkimse tarafından ona zorla bir şey yaptırılamayacağı bilincini de bu şekilde kendisine aşılayabildiğimi düşünüyorum. Doğru bildiği ve tercihlerinin ona ait olduğu bir hayatı yaşamanın zor olmadığını, bu şekilde yaşamanın da mümkün olduğunu şimdiden hissettirmek istiyorum.

Yukarıda bi yerlerde sınav demişken aklıma şimdi geldide; geçen gün üniversite sınav başvuruları falan başlayınca gidip onlara da başvurdum ve o arada DGS'yi hatırlayıp onun tarihlerine de baktım. Meğer sınava 2 ay kalmış ve ben ona çalışmaya çok geç kaldım. Zaten doğru dürüst çalışmadan o sınavı kazanmak mümkün değilken, en azından bu sene de sınava girip az çok o sınavın havasına alışmış olurum diye düşünüyorum. Hele bi başvurular başlasın da, bakarız.
Çocukluk arkadaşlarımdan biri, benim tüm bu sınavlara girmem durumuna şu yorumu yaptı "bi kaç kuruş maaş almaya başladın, onu da bu sınavlara harcayıp duruyorsun"
Aslında evet öyle görünüyor ama durum tam olarak böyle değil. Çünkü kendimi oyalayacak ciddi bir şey lazım ve ben bu sınavları biraz öyle görüyorum. Çünkü boş beygir gibi etrafta dolanmaktan sıkıldım. Hem en azından gerçekleşme olasılığı olan bir şeylerle meşgul olayımda kafam dağılsın.
Öteki türlü burası dayanılacak gibi değil.
Geçen gün 3numaralıabim'e de "bütün sınavlara başvurdum, eğer olurda tercih yapacak kadar puan alırsam, burdaki okulu tercih edip yerleşirsem, böylece buralarda kalma bahanesi bulmuş olurum kendime" dedim ve o gülümsemekle yetindi. O gülünce şöyle devam ettim "ya çünkü hep gittim ve eğer şimdi burda kalmak için kendime haklı bi bahane bulamazsam-yaratamazsam zaten sürekli kovdukları için yine giderim diye korkuyorum"
Gülümsemesi buz kesti ve  bi saniye sonra "boş ver, canın nasıl istiyorsa öyle yap. dene şu sınavları, bir şey olmasada denemiş olursun en azından." dedi.

04 Nisan 2022

Gamzeli

2013 yılında yazdığım Pasif Gibi Sevişmek başlıklı yazıda birinden bahsetmiştim.
Bahsettiğim kişi benden 5-6 yaş küçüktü ama hafif çekik gözleriyle karşısındakinin içine bi an önce düşmek ister gibi hafif baygın direkt bakışları, dudaklarının kenarında; işler ters giderse diye her an saldırıya geçmek için kamufle olmuş şekilde "hazır ol"da bekleyen düşman askerini andıran belirsiz gülümsemesi, dokunulması için canını bile vermeye hazır olduğu tatlı kumral teni, balık etli hafif kaslı bedeni, kahverengiden daha açık yarısı çoktaaan kafa tasına bi daha dönmemek üzere veda etmiş seyrek saçları, yanaklarında; tüm kararsızlıklarına rağmen, sürekli gülümsemek zorundaymış gibi bi surat ifadesi takınarak yaşayanların yanağında mecburen yerleşik hayata geçmiş olduğu belli olan o yarım gamzeleri, düzgün türkçe konuşmaya çabalayanlara özel olan o bol es'li ses tonuyla, gayliğin aşksız bi şekilde salt bazen sosyalleşmek için sikişmekten ibaret olduğunu sananlardan birine dönüşüp kalmıştı ve biz de arada bir buluşurduk.

Ben her zaman, her şartta, her yerde ve hoşlandığım herkeste olduğu gibi, onunla tanıştığımda da "o istediği müddetçe onu sikersem, bi gün mutlaka bana aşık olur" beklentisiyle onunla beraber olmaya devam ediyordum ve etmeye de devam edecektim.
Çünkü güçlü ve beni hiç yanıltmamış önsezilerime rağmen, yani tanıştığım insanlara bir şans vermek adına, tüm ön yargılarımı bir kenara atmak gibi bir huyum vardı ve ben sezgilerimi Hz.Ömer'in cahiliye döneminde aklını bi kenara atıp, o dönemin adedi olan "kendi kızını diri diri toprağa gömmek" geleneğini, kendim için hayata geçirir gibi beni koruyan önsezilerimi acımasızca içimdeki toprağa gömmüş, kendimi onun kollarını boynuma dolamasına bırakmıştım.

O aralar Öküz Herif'le de görüşmediğimiz için onun 2-3 haftada bir gelip bende kalması hoşuma da gitmiyor değildi. Hem de çok hoşuma gidiyordu. Çünkü "çocukluğunda sevilmeyen herkesin kendini çirkin olduğu için sevilmeyen" biri olarak kabullenmesi yanılgısı, bendede vardı ve bunu aşmanın tek yolunun, arada bir bedenimi benden hoşlananların önüne et olarak atmak olarak görüyordum..........
Ve evet bedenimi, geçmişte aldığım derin yaralarımı iyileştirmek için şimdi sınırsızca ve kimseye hesap vermeden kullanarak ruhumu iyileştirebileceğim fikrine kapılarak atmışken, zaten önlerine atılmış olan et parçasına zehirli mi zehirsiz mi ayırdını etmeyen köpeklerin akıttığı salyaları da ben bir merhem gibi alıp yaralarıma sürmeye devam ediyordum.
O aralar merhem olsun diye bol salyalı günler yaşadım ve yavaş yavaş hüzülerek "yaralarımın asla böyle iyileşmeyeceğini" önlerine et olarak atıldığım her yatak sonrasında biraz biraz daha anladım ve hüzüntülü bi şekilde yaşamaya da başlamıştım.

Şimdi sahip olduğum perdesiz penceremden kendi geçmişime dönüp bakınca "Gamzeli mi beni kullanıyordu, yoksa ben mi onu" ikilemli soruları kendime sorup cevaplayarak bunu sonsuza kadar uzatabilirim ama şundan da eminimki; ikimizin de bir arayışı vardı ve işte herkes karşısındakinden, kendisine lazım olan malzemeyi almış olarak yaşamına devam edip gitmişti.
Fakat şimdi yine dönüp o günlere baktığımda şundan eminimki; bana lazım olan salt iyileşmek değildi. Çünkü girilen yataktaki kişilerin arasında aşktan eser dahi yoksa, dokunanlar da birbirlerinde, zaten var olanlara ek olarak yeni birer yara açmaktan daha öteye gitmiyorlardı....

Var olan yaralarını iyileştirmeye çalışan ve yenilerinden kaçınmak için kendisine sürekli olarak güvenli bi liman arayan kaçak savaş gemisi gibi, tüm mürettabatımla öylece su üzerinde açık hedefken iyileşemezdim.
Bu yüzden kararımı verdim ve ona şans tanımayı da içine katmış olarak onunla görüşmelerimin arasını ondan fena halde hoşlanmama rağmen 2-3 aylık zamana varan süreye çıkarmayı başardım ve sonrasında da 2015 yılında, bana aşık olur diye son kez siktiğimde gördümki; o böyleydi ve onu sikerek kendime aşık edemeyeceğim gibi, arada bi onu da sikerek kendimi iyileştiremeyecektim.
Bu yüzden, o gün onunla girdiğimiz yataktan çıktım, beraber içmek için ucuz leş birer thresome kahve yaptım sakince kahvelerimizi içtik.
Kahve sonrasında ona, sevdiğinden ayrılanların karşısındakine son bi kez sarılması gibi içten bi şekilde sarıldım ve kapıdan çıkarken dayanamayıp öptüm, o farkında olmadan ona elveda ederek uğurladım, bir daha da bana yazmaması, benimle iletişime geçmemesi için onu hemen engelledim ve işte böylece aradan kocaman bi 7 yıl hızla geçip gitti....

Bu umarsızca geçip giden 7 yıl içinde çok şey yaşadım, çok şey yaşattılar, çok şey yaşattım ve tüm bu yaşantıların içindeyken Gamzeli Piç arada bi aklıma gelip duruyordu. Hatta bazen osbir çekerken falan onu düşlediğim bile olurdu.
Geçen aylarda telefonumu kurcalarken "engellediğim numaralar" arasında, profil fotoğrafından onu tanıyınca "acaba şimdi ne yapıyor, neler yapmıştır" diye düşünerek engelini kaldırdım ve engelini kaldırmamın üzerinden 2-3 ay geçmiş olan önceki gün "selam" diye yazıverdi.
Selamlaşma faslından sonra "Telefonumu değiştirdim, rehberimi aktarırken eksik var mı diye bakarken seni farkettim ve yazıyım dedim" diye devam etti. 
Konuşması yine "geliyim"e bağlanacakken, bu muhabbete girmemesi için İstanbul'da olmadığımı, bazı sağlık sorunları yaşadığım için, geçen yıl canım ailemin yanına döndüğümü söyledim ve böylece konuşmamızı sonlandırdım...

Bu şarkıyı 2013 yılında ilk tanıştığımızda o açıp dinletmişti ve öyle sevişmiştik :) 
---Ta Mavra Matia Sou - Taa Uzak Yollardan---
Şarkıyı her dinlediğimde o aklıma geliyor :) Ama tabii duygusal anlamda değil, sadece hayatımdan gelip geçenlerin bıraktığı anılardan biri olarak.
Ve son söz olarak; insan neyse öyle kalıyor, nasılsa öyle yaşamaya devam ediyor, ne boksa o bok olarak yaşamına hiç değişmeden devam edip gidiyor. 



Bu arada son olarak şunu da eklemeliyim;
Eskiden bi şekilde yakınlaştığım, arkadaş olduğum, ilişki kurduğum, ilişki kurduğumuz vs benzer durumlardaki insanlarla zamanla yollarımız ayrıldı ve hatta bir çoğunu unuttum bile. Ama ara ara aklıma gelenler olmuyor değil. Ama şu son zamanlarda aklıma gelip duran insanlarla karşılaşmaya başladım;

Örneğin şu genç kadınla iletişimimiz kopmuştu ama nedense instagram'da sürekli arkadaş önerilerinde çıkıyordu ve hatta bende geçen gün engellediklerim arasında onu da gördüğümde, engeli kaldırıp selam verdim, hal hatır sordum ama iplemedi. Genç Kadın

16-17 yaşlarındayken, yani daha evden kaçmadan önce memlekette abimin dayaklarının tadına baktığım zamanlarımda, kendini gençlere siktiren kahveci bi adam vardı. Arkadaş çevrem arasında onu sikmeyen kalmamıştı sanırım. Geçen gün durup dururken aklıma geldi ve "acaba ne yapıyordur" diye düşündüğümün 13.günü onunla bi sokakta karşılaştık. Aradan 20 yıl geçtiği için o beni tanımadı ama ben onun kırlaşmış saçları, fakat hiç değişmemiş olan yüzünden tanıdım ve selam verip, onu eskiden tanıdığımı söyledim. Benim cümlemle beraber, özür dilemeye başlayıp beni tanımadığı için üzgün olduğunu vs söyleyip ardından da telefon numaramı istedi, bende "gerek yok" dememe rağmen "neden ya, konuşuruz işte" diye üsteledi :)
Amacım aslında neler yaptığı, nasıl bi hayat yaşadığı, hayata dair ne hissettiği gibi durumlardı ama o yılışmaya kayan bi ses tonuna bürününce geri çekildim :))

Şu an hayal meyal de olsa, 2010 yılında biriyle sanal bi arkadaşlık kurmaya başladığımı ve sonra tanıştığımı da anımsıyorum ama daha sonrasında ne oldu, nasıl iletişimimiz koptu bilmiyorum. Adını Piç Kurusu koymuştum. Fakat geçen ay aklıma gelince, adını anımsadım ve hemen internette aratıp görmeye çalıştım ama olmadı. Çünkü hiçbir şekilde ulaşamadım. Ama geçen hafta eski instagram gönderilerimden birinde onun "like"ını görünce kapalı olan profiline arkadaşlık isteği attım ve ekleştikten sonrada "selam, nasılsın. uzun zamandır görüşmedik neler yaptık, hayat nasıl gitti" dedim ama iplemedi. Klasik birbirimizi sorup soruşturma faslından sonra, kurduğu cümlelerde çok fazla üstenci bir dil kullanınca, nabzını ölçmek için ona, onun gibi davrandım ve bi anda patlayıverdi :)
Komikti, ama onu neden hafızamdan tamamen sildiğimi anlamama yardımcı oldu.

Böyle bir kaç kişi daha bi anda karşıma çıktı ama şimdi çetele tutar gibi tek tek yazmaya gerek yok. Çünkü herkes kendi durağında indi ve benim yolum uzun, o yüzden hâlâ yola devam ediyorum.