-->

24 Aralık 2018

hırsızın dünlüğü

abi buraya gelmeden önce çok kötüydüm. her pislik vardı bende. zaten öncesinde de hapisten yeni çıkmıştım. üstelik hapse girdikten sonra 4 yıllık sevgilim de beni terketti kaltak. insan dediğin böyle yapar mı? sevgili öyle mi olur. hani biz birbirimize ölecektik, nerde kaldı ölmek. ben hapse düşünce hemen ayrıldın. unuttun gitti.
tamam belki hayatımız düzgün değildi, belki hep yanlış yaşadık ama ne yapalım, şartlar bizi hep öyle yaşamaya itti. biz de istemezdik öyle bir hayat yaşamayı ama sonuçta yaptığımız şeyler yanlış da değildi.
insanlar bana hırsız diyordu, ama ben hiçbir zaman hırsızlık yapmadım. asla bir kişinin tek kuruşunu bile almadım, hatta bırak almayı, elimi bile uzatmadım.
ha dersen ki "peki çalmadıysan insanlar niye sana hırsız diyordu?" haklısın ki, sorman da çok doğal, durum şöyleki: etrafımdaki insanlar hırsızdı. doğru dürüst çalışan bir kişi bile yoktu. etrafım hep hırsızla çevrili olunca, benim adım da hırsıza çıkmıştı.


(hırsızın birinden aklımda kalanlar)

23 Aralık 2018

yazma arzusundan

Yaşlandıkça omuz ve kulaklarımdaki bir kaç tüy, tüylükten kıla dönüştüler. Öyle abartılı bi durum değil ama, tek tük olmalarına rağmen gözüme çarptıklarında "kurt kocamaya başladı" cümlesini kurdurtmadan beni rahat bırakmıyorlar.
Bu sabah da uyandıktan sonra aynada kendimi süzerken kulağımdakileri görüp "kulaklarımdaki kıllar da aldı başını gidiyor" diye kendi kendime sesli bi şekilde söylendiğim için, oda arkadaşım çakmağıyla yakmayı teklif etti ve "olur" cevabımdan sonra da yakıp "üff içerisi tavuk kızartması gibi koktu amığa koyim" diye kendince espri yaparak kapıyı açıp balkona çıktı.

Mardin Nusaybin'li. 22 yaşına henüz basmış kalın kafalı bi çocuk. Koca etli burnundan; kalın kafalılığının, hayatı boyunca peşini bırakmayacağı sonucunu çıkarmak hiç de zor değil.
Seyrek saçlarından daha dolgun ve gür olan kaşlarının arasını sürekli alarak, onları ikiye bölmesine rağmen devamlı kızgın ve çatık kaşlı bi şekilde etrafına bakması yüzünden aradaki temizlenmiş bölgeyi tekrar gölgeleyerek bakışlarını tek kaşlılaştırdığının da hiiiiç farkında değil.
Bence tek kaşlı olmak ona daha çok yakışıyordur ama bana fikrimi sormadığı için düşüncelerimi onunla paylaşmak yerine, burada siz milyonlarca kişiyle paylaşıyorum.

Bu arada, biri herhangi bir konu hakkında fikrimi sormadan yorum yapmamayı da yeni öğrendim. Öncesinde çok fazla salak durumuna düştüğümü, kendimi kendi ağzımla düşürdüğümü rahatlıkla söyleyebilirim.
Zaten her şeyi de işte böyle geç ve çetrefilli öğreniyorum.
Bunun nedeni; ergenliğimi, kendi yaşıtlarımla yaşamak yerine ve bu sayede bazı şeyleri kendi olağan süreçleri içerisinde öğrenme şansına kavuşmak yerine, abim ve yengem tarafından, dış dünyadan yalıtılmış olarak yaşamam olsa gerek.
Henüz başka bi neden bulamadım. Aklıma gelirse, buraya da yazarım.

Tekrar Nusaybinli'ye dönecek olursam; burnundan soluyarak konuşması, ses tonuna, sanki boğazında bol miktarda balgam varmışcasına veya burnunda sümkürülmeyi bekleyen koca bi topak sümük varmış gibi bi hava katıyor.
O konuşurken, içimden "keşke sümkürsen, keşke boğazını temizleyip de rahatlasan" diye söylenmekten, çocuğu doğru dürüst dinleyemiyorum bile.
Zaten pek iletişimde de olmadığımız için gündelik konuşmalar dışında pek bir şey de konuştuğumuzu söyleyemem. Yani kaçırdığım bir şey yok ama yine de kendime dert etmiş bulunmaktayım. (umarım en büyük derdim bu olur.)

Okumaya da pek meraklı değil. Daha çok ailesi istediği için gelip okumaya başlamış. Sonrasında da bir işe yerleştireceklermiş ve hayatı kurtulacakmış. Umarım düşündükleri gibi olur. Umarım her şey bu kadar basittir. (belki de aslında her şey bu kadar basittir.)

Abartılı yerel konuşma tarzı, okul nedeniyle memleketinden buraya gönderildikten sonra içine düştüğü yalnızlığını yok etme ve kendini kabullendirme çabasından başka bir şeyden kaynaklı değil. Oysa insanın hiçbir zaman olduğu gibi kalamayacağı göz önüne alındığında, çabasının gereksizliği hemen anlaşılıyor.

Diğer oda arkadaşım da ondan pek farksız değil. Ama İstanbul Avcılar'da doğup büyümüş biri olduğu için, konuşması ve hayata bakışı biraz daha farklı. Aynı olan şey ise, o da kendince uydurduğu saçma sapan davranış ve konuşma tarzını kabullendirme çabası içerisinde ucubece yaşayıp gidiyor.
Bazen ikisine de fena halde sinir oluyorum ama sinirim geçtikten sonra ikisini de komik bulduğum için, hallerini göz önüme getirip kahkaha atmaktan kendimi alamıyorum.
Bunun nedeni onları küçük görmem sanıyordum ama öyle değilmiş. Daha çok acıma duygumdan kaynaklı bir ruh halinden kaynaklandığını şimdi daha net görebiliyorum.
Yazıyı bırakıp, matematik çalışmaya başlayayım. Malum bu yaz DGS sınavı ile büyük bi kavgam var.

21 Aralık 2018

son 1-2 yıldır okumakla ilgili sık duyduğum sorular

Bu yaşta okul okumak?

biraz daha bekleyemedin mi?

Neden okul okuyorsun?

Neden okuyorsun ki?

Okul okumak için biraz geç olmadı mı?

Bu yaşta okul??

Bu yaşta hâlâ okuyor musun?

Neden şimdi okul okuyorsun?

Daha önce hangi okulu bitirdin?

Okumak için biraz değil, çok geç kalmışsın.

Senin ne işin var ki okulda?

Ne işin var burda, boş ver okulu

Boşuna iki senen geçecek.

Bizden bile geçti, senden çoktan geçmiş.

Benim yaş 22, ben  de ben geç kaldım diyordum.

Gerçekten bu yaşta mısın? şaka yapıyorsun değil mi?

Ohaaa. Babam yaşındasın.

Okumak için biraz daha bekleyemedin mi?

Okuyup ne yapacan?

İşin gücün mü yok da gelmiş okuyorsun?

Okuyunca ne olacakkiii?

Bu yaşa kadar okumamışsın bir şey olmamış, bundan sonra da okumasaydın.

Okuyunca bi bok olmuyor, boşuna okuyorsun.

Boş ver okuma, dön memleketine.

Ne güzel işin varmış işte, niye gelmiş okuyorsun.

Okumak ne ya, zamanına yazık değil mi?


17 Aralık 2018

olmak ya da olmamak. bütün mesele bi tek bu değil!



İnsanın kendi değişimini izleyebildiği, bunun artık farkına vardığı bir seviye var.
İnsanın kendisini görmeye, yanlışını veya yanlışlarını fark etmeye başladığı bir seviye var. 
İnsan kendi kendisini yanlıştan çevirmeye çalışıp, doğru olana doğru yönlendirmeye başladığı bir seviye var.
Bu durumun yaşandığı dönemin bir adı var mı bilmiyorum. Ama herhalde "dönem" demek biraz yanlış olur. O yüzden buna, bilgelik diyelim. 
Sanırım bilgelik yolunda ilerlemeye başladım. Ya da işte adı her ne ise. 
ya da aslında tüm bu olmuş olanlar, olmakta olanlar ve olacaklar, bilgelik falan da değil, sadece yaşlanıyorum.
Belki de aslında yaşlılık deyip, tüm bu olan güzellikleri basitleştirmemeliyim. 
yani yaşadıklarım yaşlılıktan değil, yaş almaktan dolayı değil, sadece bilgeleşiyorum.

08 Aralık 2018

Sevdiğim müzikler

Sevdiğim şarkıları-müzikleri toparladığım bi blog oluşturmuştum ama güncellemeyince, üzülüp sildim. Çünkü güncellenmeyen bloglar öteki dünyada, sahipleri olan blogger'ların yakasına yapışıp "beni neden güncellemedin" diye haklarını arayacaklarmış. Allah katında bunun hesabını veremeyeceğimi bildiğim için silmemin daha iyi olacağını düşünüp sildim. Bu yüzden de ara ara sevdiğim şarkıları post olarak burada paylaşıyor olacağım.

Sıla - Cam


London Grammer - Hey Now


Hooverphonic - Mad About You


Shura - Touch


Groove Armada -  Think Twice


The Great Gatsby- Young And Beautiful


Sia - Elastic Heart



BlakRoc - What You Do To Me


Myriam Faris - Enta El Hayat


Pink Floyd - Shine On You Crazy Diamond

07 Aralık 2018

önemsiz görünen önemli şeyler

Her şeyin boş olduğunu biliyor, ama anlamlandırma çabası içinde yaşayıp gidiyoruz.

Geri dönüp baktığımızda göreceğimiz tek şey; yiyip içip sıçtığımız olacak. ( tek değil. aslında üç şey yapmışız.)

Sadece film izlediğim, kitap okuduğum döneme girdim yine. Makaleler ve diğer şeyleri de artırdım. Okul da normal gidiyor. Değişen bir şey yok. Ben dışında.

Eski heyecanımdan pek bir şey kalmadı gibi.

Yeni insanlarla tanışarak, kendime işkence ediyormuşum gibi hissettiğim için tanışmalarımı yok ettim. Tanıştığım insanlarla iletişimimi de azami seviyeye indirdim. Artık insanlar selam vermeden selam vermiyorum. Göz kontağı kurmamışlarsa yan yana geçip gidiyoruz.

Eski samimiyetimi kaybettim. Kimseyle samimi bir diyaloga girmeye gerek yok. Çünkü insanlar kendilerine gösterilen samimiyeti, karşısındakini aşağı görmek için fırsat olarak görüyor ve öyle davranmaya başlıyorlar. Bu yüzden bir çok kişi haşlamak zorunda kaldım.

Gereksiz diyalogları azalttığımdan bu yana insanların salaklıkları gözüme daha çok batıyor.

Galiba yakından bakmak, anlamamızı zorlaştıran nedenlerden sadece biri. Bütünü ve gerçeği görmek için, bazen herkesten ve herşeyden birazcık uzaklaşmak yetiyor.

Yalnızlığın iyi yanları da var. İstediğin zaman mastürbasyon yapabilmek gibi. Yalan söyleme zorunluluğunu da ortadan kaldırıyor.

En sevmediğim şey de, bazen insanları kırmamak için yalan söylemek zorunda kalmak. Oysa doğru, kırıp dökmek demek olmamalıydı. Doğru sadece doğru olmalıydı. İnsanlar neden bu kadar zayıf ve yavşak?

Öküz'le bu aralar çok fazla atışıyor ve sürekli bir şeyler yüzünden kavga ediyoruz. O yüzden iletişimimizi ona göre ayarlamaya başladım. Yani onun ilgisi varsa ilgi gösteriyor, onun ilgisi yoksa kendimi dizginleyip kabuğuma çekiyorum. Beni bana bazen çok kötü hissettiriyor ve bunu ona söylediğimde umursamıyor bile. Ben de onun bana yaptıklarının aynısını ona yapmaya başladım ve bende bi değişiklik olduğunu, ama değişikliğin ne olduğunu bi türlü anlayamadığını söyledi.

Birini sevmek demek, onun sevgisini ve zamanının tümünü sömürmek demek olmamalı. Ona saygı duymak demek olmalıydı.

Bu hafta 2 kişiyle yakınlaştım ve midem bulandı. Her defasında özür dileyerek kaçıp gittim.

Şu an bu satırları yazarken, Öküz whatsapp'den "müsait olunca ara" diye yazdığı için onu arıyorum ama cevap vermiyor. 

Öküz'e sevgimi çok fazla belli ettiğimde, benden midesi bulanıyor olabilir. Ya da sevginin fazlası, midesini bulandırıyor olabilir. Çünkü uzaklaştığını, iletişimimizi düşürdüğünden anlayabiliyorum.
Oysa tam tersi olmalıydı. DNA kodlarından birinin tekrar yazılması gerekiyor.

Ayaklarımdaki mantar hastalığı için, eski bi eczacının önerisiyle bir kaç ilaç kullanmaya başladım. Umarım allah bu bahaneyle şifayı verir de rahatlarım. Amin.

Tüm pantolonlarımı terziye götürüp slim fit tarzı bir şey yaptım. Çünkü bol bol yemek yememe rağmen kilo alacağım yok ve artık bunu kabullenmeliyim. Yıllardır çuval giymekten de sıkılmıştım. Şimdi üstümü başımı iyice sıkan kumaşlar sayesinde hafif bi özgüven de gelmedi değil. 

Kumaşın insana özgüven vermesi çok saçma.