-->

30 Mart 2021

Ölümlerden ölüm beğenmek; AİDS mi, Kanser mi?

Bilirsin işte, hayatını yarı ibne olarak yaşayınca korktuğun şeylerin başında; AİDS'ten ölmek vardır. Diğer geri kalan tüm ölümler ise normal ve aslında aklında hiç yoktur bile. 
Durum böyle olunca "aids kapmış olarak ölmek" dışındaki tüm ölümler güzeldir. Çünkü ölümlerden ölüm beğenmişsindir ve artık hepsi güzeldir.
Yıllar böyle gelir geçer ve sen günlerden bi gün, küçük bi hastane odasında kendini bulduğunda acıların artmış, etrafın kalabalıklaşmış, görmediğin aile bireylerinden bir kaçını yanı başında görmüşsündür. Meğer günler önce gece yarısı bi baygınlık geçirmişsindir ve o gün hayal meyal acile kaldırıldığını-getirildiğini hatırlamak dışında aklında bir şey yokken, orda ise tamamen bayılıp kaldığını hiç hatırlamazsın. Sonrası zaten işte bu yatakta gözlerini açmış olmaktan ibarettir.
Hayat senin için artık bu yatakta ne yaptığını anlama çabalarından ibarettir. Ama bir kaç dakika sonra yine uyuya kalırsın. Çünkü ilaçlar çoktur, ağırdır ve senin bedenin tüm bunların altında ezilmek dışında bir şey yapamaz.

İki gün sonra yine uyanırsın ve Öküz Herif sana "hadi iyisin, bir şeyin yok. Beyninde küçük bir parça et var onu alacaklar, zaten abinlerde yolda geliyorlar" dediğinde yine uyuya kalırsın.
Bir kaç saat sonra uyandığında, duyduklarının doğru olup olmadığını, neden ameliyat olacağını düşünürken tekrar uyuya kalırsın. 
Ne kadar zaman sonra uyandığını hatırlamadığın ve zaten artık önemsiz olan bir zamanda tekrar uyandığında, hatta hemşireler tarafından dürtüklenerek uyandırıldığında başucunda yıllardır görmediğin aile bireylerinden bir kaçı vardır ve sen hayal meyal gözlerini açıp etrafına bakınırken, onların gerçekten aile bireyleri olup olmadığını anlama çabası içerisinden sıyrılıp emin olduğunda elini uzatıp içlerinden biririnin, en çok kırgın olduğunun, seni hiç anlamadığını düşündüğünün, seni hiç önemsemediğinden emin olduğunun elini tuttuğunda ağlamaya başlarsın. Sonrasını hatırlamazsın. Aklında kalan tek kare budur. Ağladığın ve ağlattığın.

Sonra bir şeyler olur, olmuştur işte. Ne olduğunu bilmediğin ve unuttuğun bir şeyler. Zaman geçer. Çünkü onun işi budur. Umarsızca geçip gitmek. Unutkanlığından dolayı nasıl geçtiğini bilmezsin. Belki de bir kaç gün veya bir kaç saat. Ama her uyuya kalıp, uyandırıldığında bir şeyler değişmiştir. En çok da mekanlar ve çevrendekiler. 
Şimdi koca bir curcuna var etrafta, hemşireler doktorlar ve diğer çalışanlar sürekli bir şeyler yaparlar. Başını kaldırabildiğin ilk anda etrafa bakındığında senin gibi bir kaç yatan kişinin daha olduğunu görürsün. İşte tam o anda Öküz Herif yanına gelir ve sana "abinler geldi, her şeyi halledecekler, en az 15.000 TL'lik masraftan kurtulduk" der.
O anda karşında bir insan olmadığından emin olursun fakat bi kaç saat sonra bunu da unutursun. Lakin bir kaç saat sonraki tam uyanıklığın esnasında bu cümleyi hatırladığında artık aklından hiç çıkmaz. Sen onun için bir masraftın ve işte o da bu masraftan kurtulmak için aileni haberdar etmiştir.

Gerçekten işlemler başlamıştır. Sahipsiz olarak getirildiğin hastanede ailen sana sahip çıkıp tüm işlemleri başlatmışlardır ve işte şimdi biraz daha iyi olduğun için yoğun bakım odasından da çıkarılıp başka bi odaya alınmışsındır. Abinler yanında, hemşiren serum takmakta, iki kişilik odada başka bir hasta kendi yatağında yer yer inleyerek zaman harcamakta.

Az sonra doktorlar geldiğinde konuşmalarından, kendi durumunu, neden burda olduğunu, ne yaptığını, yapılacağını, yapacağını vs vs vs anlamaya çalışırsın. Bunu, sonraki günlerde de odana her geldiklerinde yaparsın. Çünkü sana ne olduğunu bilmiyor ve ne olacağı hakkında da kimse bir şey söylemiyordur. 
Bir kaç gün sonra, o güne kadarki tüm kulak misafiri oluşlarının toplamında duyduğun parça parça bilgileri derleyip sana ne olduğunu anlarsın. Meğer kansermişsindir ve acilen ameliyat olman gerekiyordur.
Bunu da çok sonra emin olarak anlarsın. Hatta günler sonra. Çünkü yarım yamalak duyduklarından emin olamazsın. Çünkü yer yüzünden kanser olabilecek en son kişisindir. Çünkü kanser değil, aids olacaktın. bu yüzden de sen kanser olamazsın. Sen kanser değilsin ve olmayacaksın.

Ama işte olmuşsun. Şimdi üzerinden aylar geçince anladığın, emin olduğun gibi meğer kansermişsin. İlk haftalar etrafında yaşanan curcunayı anlamlandıramamış olsanda, işte şimdi tüm yaşananların üzerinden aylar geçtiğinde eminsin ve sana ne olduğunu biliyorsun. Artık bir şeyin yokmuş gibi numara yapıp insanlara tebessüm etmene gerek yok. "Aslında bir şeyim yok, bunlar abartıyorlar" hissiyle hemşirelere sürekli teşekkür etmene gerek yok. Sen bir hastasın ve bunu kabullenmek zorundasın.
Verilen tüm ilaçlar boşuna değil, hemşirenin sürekli gelip başka bir serum takması show amaçlı değil, ailen orda öylece sana bakarken rol yapmıyorlar, rol yapan sensin, çünkü hastalığını kabullenemedin. 
Oysa kabullenmelisin. Sen bir hastasın. Uzun zamandır görmezden geldiğin belirtiler artık dağ gibi karşında duruyorlar ve sen olmadığını sandığın o iğrenç büyük ve çok ağır olan kibrini yere bırakmayı denemelisin. Pes et artık. İnsanların yardımına ihtiyacın var. Aids'den değil, kanser'den öleceksin belki.

Kanser olduğumu kabullenmemin bir tek nedeni; yarı ibne olduğum için, yıllardır AİDS kaparak öleceğimi düşünüyor olmam değil. Bunun tek bir nedeni olamazdı. Zaten olmamalı. Haftalar sonra anladım neden kabullenemediğimi. Çünkü sosyal medya ünlüsü kanser hastalarının "acı yok ROCKY" tavırları, kanserin acısız, güle oynaya gelip geçen bi hastalık olduğu izlenimine kapılmama neden olmuştu. Hatta ölürken bile sanki kahkaha atarak son nefesini verecekmişsin tavırları buna neden olmuştu. ama şimdi acı çekiyordum ve kanser denilen şey hiç de güle oynaya zaman geçirilecek bir hastalık değilmiş. Hele ilk günlerdeki o yorgunluk, eklem ağrıları, kusmalar, mide bulantıları. Rabbim onca kanser hastası acı çekerken, bunlar nasıl show yapıyorlarki böyle?
İşte şimdi anlıyorum kanser hastalarının acılarını ve kendilerini. Show yapanları hala anlamıyorum. Ama gerçekten sessizce acı çekenleri anlıyorum. Kanser öyle gülüp geçilecek bir şey değilmiş. Show yapmak için geçirilecek bir hastalık değilmiş. Hiçbir şeyin yokmuş gibi 24 saat boyunca etrafa gülücük efektli suratınla bakınacağın, ağzın kulaklarına varmış bir şekilde kahkaha bombası fırlatacağın kadar basit bir hastalık değilmiş. Allah bana ve diğer tüm hastalara şifa versin diyerek, bende bu showu bitireyim.

İnstagram'da da şöyle bir şey yazdım: https://www.instagram.com/p/CNAR2ZoAXdn/

27 Mart 2021

yara izi

yaralandığında, yani öyle sikimsonik bi şekilde terslendiğin manitaya duyduğun aşk acısı veya "kaç gündür kimseyi sikemedim bari 3 kuruşa, köşedeki gariban travestiyi sikerek rahatlayayım" deyip gecenin bi yarısı, sırf travesti diye ağzına geleni söyleyerek salça olduğun dönmeden yediğin tokatın etkisiyle canın yandığında falan değil, hayatın doğal akışı içerisinde, yani her şey güzel güzel akıp geçerken ve sen hayatın bu basit güzelliğine kanıp önüne gelenle gülüp eğlenerek günlerini boşa harcarken, her şeyin tam ortasında eğlencenden alakasız bi şekilde hastanelerden birine yatırılıp, acilen yapılması gereken bi ameliyat sonrasında bedenin ciddi bi yara aldığında, bir yerlerin çok ama çok acıdığında, işte o zaman gerçekten çaresiz, gerçekten çok aciz bir canlı olduğunu anlıyorsun.

bugüne kadar yediğin boklar, sevdiğin insanlar veya nefret ettiklerin, sikini soktuğun o boklu delikler, az önce işediği için henüz kurumamış amcıklar, ardlarından koşmazsan hayatının aşkını kaybedeceksin sanarak nefes nefese peşinden koştukların, sırf "seni seviyor sandığın için" daha o ilk anda, hiç düşünmeden hemen oracıktaki pis kuytuda altına yattıkların, seviyorsun diye her fırsatta üstüne çıktıkların, üstünden hiç inmek istemediklerin, can ciğer olduğun kankalar, kankitolar, kankişler, cicişler mişler mişler ve mışlar.
işte bunların hepsinin yalan dolan olduğunu, günlerdir sırf acı çekme diye bir hastane odasında uyutulduğunun farkına vardığında anlıyorsun.

orda yatakta sadece allah'ınla beraberken, bilincin tamamen açılıp ara ara uyanıp acınla nasıl baş edeceğini düşünürsün. Çünkü artık "acın acımız" değil, acındır. Artık bildiğin, kendi kendine öğrendiğin veya bi şekilde öğretilmiş tüm gerçeklere ACI adında biri daha eklenmiştir. Ve bi kaç gün sonra anlarsınki, aslında tek gerçek var o da ACI'dan başkası değil. Bu anlamlandırmadan hemen sonra tekrar uyuya kalırsın ve bir kaç gün sonra tekrar gözünü açarsın. Bilincin senden bağımsız bi şekilde iyice açılıp saçılmıştır. Etrafı görmeye, insanları incelemeye başlamışsındır. Sana sorulan sorulara cevaplar verirsin, ama aslında yaptığın şey; seslere karşılık olarak, ses çıkarmak dışında bir şey değil.
Bir dakika, sahi kalabalığın içinde bir kaç tanıdık yüz mü var, yoksa 2 haftadır orda öylece yatıyor olduğun için herkes tanıdıklaştı mı? Sahi ne yapıyorsun burda ve haftalardır neden burdasın? Unuttun değil mi her şeyi?
Zaten son bi kaç yıldır unutkanlıların çoğalmıştı ve bunun farkında olduğun için de kendince "sadece yaşayıp geçiyorum" sandığın için çok önemsemiyordun.
Hem yaşadıkların çok önemli olsalardı unutmazdın değil mi? Unuttuğuna göre, aklında yer edecek kadar önemli şeyler yaşamadın. Bu yüzden hepsi unutulmayı hak etmişlerdi ve sen neyi unuttuğunu bile çoktaaan unuttun. 
Yani aslında "belki bi ihtimal önemli olacaklar diye yaşanılması gerekir" diye bedeninin o yer yer pis, yer yer anlam yüklediğin için güzel olduğunu sandığın şeyleri yaşamasına izin vermişsin ama aslında önemsiz oldukları için de unutmuşsun. Hem zaten artık geçmiş çoktaaaan geçmiş gitmiş. Şimdi sürekli uyutulduğun bu küçük yatakta, önemli şeyler hatırlasan ne olacak. hiç.

Oysa bilirsinki; kötü de olsa hatırlamak güzeldir. Şimdi ise neyi yaşamış olduğunu bile bilmeden, öylece tavandaki lekelere anlam yüklemeye çalışarak kendini oyalarsın. Ama olmaz. Oyalanamazsın ve bu yüzden; gerçekte hangisini yaşadın, hangisini hayal ettiğin için şu an yaşadığını sanarak aslında yaşamadığın şeylerin ne olduğunu anlamaya, anladıktan sonra ayrıştırmaya çalışırsın. Ama yok işte. bak hepsi birbirine karıştı.
"güzel düşün, güzel yaşa" diyenlerin de canı cehenneme. çünkü kafan şimdi fırtına yeri. içeride soğuk sert bi rüzgar her şeyi birbirine iyice karıştırarak parçalamakta. ve sen, kafandaki fırtınadan habersiz yatağının kenarına ilişmiş insanlara gülümsemek zorundasın. fırtına devam ediyor. her şey un ufak olmakta. fırtınadan, sen dışında hiç kimsenin haberi yok. o yüzden yöneltilen "nasılsın"lara, mecburen "iyiyim"lerle karşılık verirsin. yeni görevin bu. artık "iyiyim" senin selamın olmuştur, olmak zorunda. 

bi kaç gün sonra iyice kendine geldiğinde fırtına dinmiştir. bir odanın içine hapsedilmiş gibi küçük bir dünyan vardır ve senin yıllarca kaçtıklarından bi kaçı. tanıdık yüzler, aslında gerçekten tanıdık.
ve anlarsınki; sahipsiz olarak getirildiğin hastanede, artık sahipsiz değilsindir. Kaçtıkların, bi kaç gün önce gelip can çekişen bedenine sahip çıkmışlardır ve sen bunu anladığın o son karede artık herkesin gözyaşları sel. 

o anda, içinden bi yerden, sadece allah'ın duyabileceği bir sesle teşekkür edersin. allah razı olsun onlardan ve evet, acı çeken bedeninin bir sahibi olduğuna da işte o anda şükredersin. buna şükredeceğini hiç aklından geçirmemişken tekrar şükredersin. Teşekkür ederim Allah'ım.

20 Mart 2021

hayatı anlamak

Hayat kim olduğun, ne yaptığın veya yapmakta olduğunla ilgilenmez
Şimdiye kadar nasıl yaşadığın,
Şimdiden sonra nasıl yaşayacağınla ilgilenmez.
Hayatın umrunda değiliz.
Hiç birimiz.
Hayat bizimle ilgilenmez.
Hayat tüm bencilliğiyle, sadece kendisi olarak sonsuza kadar devam eder ve hep devam eder.
Arada bazen kendince sana bir sürü sürpriz hazırlar ve sen onu yaşamaya devam ettikçe sürprizlerle tek tek karşılaşmaya başlarsın
Bazıları güzeldir, hoşuna gider ve sen hayatın bu güzel sürprizlerden ibaret olduğunu düşündüğün bir önyargıyla onu alıp başucuna koyarsın. 
Hayat artık bundan sonra senin için güzel sürprizlerden ibarettir.
Hayat hep güzeldir.
Oysa çok sonra bir gün sana başka bir sürpriz daha yapar.
Tatsız, tuzsuz bir sürpriz.
ve sen işte o zaman kendinin ve hatta nefes alan her şeyin hayat karşısında aslında ne kadar güçsüz olduğunu fark edersin.
Çünkü artık acıların vardır, acı çekmek dışında başka bir seçeneğinin olmadığı çaresizliğin vardır,
Orada bir yerlerde, diğer acı çekenlerle beraber öylece bekleyişlerin vardır
ve sonunuzun belirsizliği vardır artık.
Sahi yaşam denilen şey sonsuz değildi değil mi?
İşte bunu hayat tamda şimdi aklına getirmiştir
ve sen ölümün basit bir olay olmadığını da işte o zaman anlarsın.

19 Mart 2021

Gerçekliğe Bağlanma diye adlandırıp, daha önce blogda da bir kaç defa değindiğim olayın ne olduğunu nihayet öğrendim. Hemde acı bir şekilde öğrendim. Üstelik 2 ay boyunca hayatımda tam olarak ne olup bittiği hakkında fikrim olmadan ve sadece yatarak öğrendim. Evet gerçekliğe bağlanma dediğim şey gerçekmiş. Çünkü olayın bana yaşattığı şeyle beraber geçirdiğim BEYİN AMELİYATI sonrasında ancak kendime gelip gerçekliğe bağlandım. Yani gerçeklikten herkese merhaba.

Ama olurda aynı şeyleri siz yaşarsanız; yani; ara ara gelen şiddetli veya normal baş ağrıları, bazen fışkırırcasına bazense normal bir şekilde yaşanan kusmalar, yaşadığınız geçmiş olayları hatırlayamama, az önce söylenen veya yaptığınız bir şeyi unutma, bazense çok şiddetli bir şekilde yaşanılanların daha önce yaşanıldığını sanma gibi şeyler yaşarsanız sakın olaki benim gibi erdiğinizi falan düşünerek, hayatınıza devam etmeyin, hemen bir hastaneye koşturun. Çünkü beyninizde tümör vardır ve bunlarda erken habercilerden başkası değildir. Yani ermekte değil, ölmektesinizdir. 
O yüzden lütfen bu belirtileri beraber yaşarsanız 

Evet bildiğiniz ölüm. Ama şaka falan değil, gerçek ölüm. Üstelik bu gerçek ölümde ceset sizinkinden başkası olmayacak ve ne yazıkki acı çekmek hiçte hafife alınacak bir şey değilmiş. Hele bir de ciddi ciddi çaresizce oturmak dışında yapabileceğiniz bir şey yoksa, ne yazıkki işte o zaman anlıyorsunuzki; meğer ölüm denilen şey acısız ve komik bir şey değil, üstelik acı çekmek de öyle bir anlık olup biten bir şey değilmiş. Baya baya canınızı yakan ve sizi acının ne olduğuna, acı çekenlerin aslında ne yaşadığına, yaşamakta olduğuna birinci elden şahitlik ettirir.  Ben, bu söylediğim acı tarifini biraz hafif bir şekilde yaşamama rağmen, bu kadar acı edebiyatı yaptıysam, gerçekten acı çekenleri düşünün. Hele bir de aylarca acı çekenleri, tedavileri yüzünden mecburen acı çekmekte olanları düşünün. İnanın acının basite alınmayacağına ikna oldum. İnanın bu süreçte, ölümün öyle kolay bir şey olmadığına yeterince ikna oldum. Ölüm kolay değil, basit değil.

Ocak ayında hayatım alt üst oldu ve bundan benim bile haberim ancak şimdi oluyor. Çünkü ne olduğu, neler olmakta olduğu hakkında hiçbi fikrim yoktu ve ben olanların baş kahramanı olmama rağmen, etrafımda olup bitenleri anlamakta, neler olduğu veya olacağı hakkında fikir yürütmekte güçlük çekiyordum. Hatta "olayların içerisinde sadece nefes alıp veriyordum" desem yeridir.
Çünkü şimdi dönüp o ilk günleri ve sonrasındaki bir kaç haftayı düşünüyorum da; gerçekten sadece nefes alıp veriyordum ve bir de olayların farkındaymışım gibi rol yapıyordum sadece.
Oysa hiçbir şeyin farkında değildim ve konuşmalarımın çoğu da saçmalıyor olmamdan başka bir şey değildi.
Üstelik o an olmakta olan her şey benimle ilgiliydi, ben olmasam hiçbir şey olmayacak, etrafımdaki bu curcuna, bu müthiş kalabalık bir araya gelmemiş olacak, insanlar hayatlarına ve günlük eğlencelerine ve günlük dedikodularına ve günlük önemli sandıkları önemsiz yaşamlarına ve günlük her şeylerine devam edeceklerdi. Ama olayın içerisinde ben vardım ve günlük olan her şeyleri değişmiş, işte şimdi benim etrafımdaydılar. Ama ben orda olmama rağmen, sanki orda değilmişim gibi hiçbir şeyin farkında olarak nefes alıp vermeye devam ediyordum.
Üstelik her an önemli kararlar alınıyordu ve hepsi benimle ilgiliydi. Benimle ilgili önemli kararların alındığı günlerde, benimle ilgili önemli bir şeyler oluyordu ama ben sanki farkındaymışım gibi yapmaktan başka bir şey yapamıyor, başka bir şekilde davranamıyordum. Yani rolüm "mış gibi yapmak"tı ve bunu yapmaktan başka bir şey de yapamıyordum. Tek seçeneğimin öyle davranmak olduğunu ben seçmiştim, ama bilinçli mi bilinçsiz mi seçmiştim bilmiyorum. Sadece o günleri yaşıyordum.

O günleri yaşıyordum ama artık bir hastanede, hatta 2-3 kişilik bir hastane odasında eline koluna şırıngalar girip çıktığını, belli saatlerde ağzıma bir takım haplar tıkıldığının farkındaydım. Üstelik bunlar gerekliydi ve beni sonraki aşama için hazırlıyordu.
Sonraki aşamayı ise Öküz Herif'in beni hastaneye getirişinin ikinci gününde bir ara uyandığımda gelip bana "hadi iyisin, iyisin bir şeyin yok. Seni ameliyat edip küçük bi parça varmış onu alacaklar, zaten abinler de yolda geliyorlar" dediğinde zaten yarı baygınken, tekrar bayıldığımda öğrenmiştim.

Sonraki göz açışım üçüncü gündü ve yoğun bakımda hala yatıyor olmama rağmen hemşire baygın bir  hayvanı dürtercesine beni dürterek uyandırdığında gerçekten 2 abim yanımdalardı ve onları gördüğümde ağlayasım gelmiş, bu yüzden 2 numaralı abimin elini tutup ağlayarak yine kendimden geçmiştim. Sonrasını hatırlamıyorum. Sanırım yine ilaçlar, serumlar vs vs verilmişti ve işte günler hızla akıp geçmeye başlamıştı. Bir ara tekrar uyandığımda sedyede bi yerlere götürülüyordum ve sanırım yoğun bakımdan normal bir odaya alınmıştım. Bu odada işte bir kaç gün kalmış, sonrasında da aldığım ve almaya devam edeceğim hapları zamanları geldikçe tek tek yutuyordum. Zaten başka ne yapabilirdim ki?

O anda getirildiğim odadaki arkadaşlarımdan biri müzik öğretmeniydi ve bi operasyon geçirmişti. Ne operasyonu olduğunu bilmiyordum ama doktorlar gelip gittiklerinde arada farklı egzersizler yapması gerektiği hakkında uyarıyor, sürekli aynı hareketleri yapmaması gerektiği hakkında uyarılarda bulunuyorlardı.
Diğer hasta ise bir başka yetişkindi ve işte ertesi gün taburcu olacaktı. Karısı önceki yıllarda çocuğunun rahatsızlığından dolayı hastanede geçirdiği bir kaç haftayı anlatıyor, iyi insanlarla oda arkadaşı olmanın yararlarından bahsediyordu. 

13 Mart 2021

1 ay sonrasının kararını vermek

Bir gün hayatında bir şey olur ve hayatının altı üstüne çıkar, üstü altına iner ve o zaman görürsünki; öğrendiğin, bildiğin her şey aslında 36 yıl boyunca oluşturduğun önyargılardan ibarettir.

Ailenden kaçmak için oluşturduğun dünyaya hapsolmuş bir şekilde yaşarken kendini özgür biri sanırsın ama aslında özgür değil, sadece yarını düşünmeden yaşayan bir korkaksındır.

Canım benim şunu unutmaki; kimseye hesap vermiyor olarak yaşamak, yaşamak değildir ve özgürlük denilen şey, seni topluma tutsak etmek için uydurulmuş altı ve içi BOMBOŞ bir kelimeden ibarettir.

Gerçek yaşamak ise bireysel olarak anlaşılabilecek bir şeydir ve hatta bu da toplumdan topluma, kişiden kişiye, cinsiyet ve hatta eğitimli biri olup olmamana göre değişir. Yani şunu demek istiyorum; senin kadın veya erkek olman, yaşama yükleyeceğin anlamı değiştirir, bana bakışını değiştirir, hayatı yaşama şeklini değiştirir. ve evet, işte yaşamak böyledir. Yani seni kim ve ne olduğuna göre sürekli değiştirir. 
Çünkü beni hep değiştirdi. Değiştiriyor.

Şimdi bir yol ayrımında, hayatımın önemli bir kararını verme aşamasındayım ve işte bunun üzerine düşünüyorum. Kararım ne olmalı-olmamalı, nasıl olmalı-olmamalı. Aslında kararımı verdim ama işte yinede sanki henüz vermemişim gibi hissediyorum. Bakalım 1 ay sonra hayatım nasıl olacak.