-->

27 Mart 2020

gibiyim

ayağıma kocaman bir taş bağlanıp denize atılmış gibiyim.
suyu seviyorum ama içinde nefessizken değil.

kitap yaprakları arasında kurutulmaya bırakılmış yeşil bir yaprağım.
sen kitapsın ve ben az önce dalından koparılıp, kurutulmak için sana hapsedilmişim.

Hayatım boyunca, bir kereliğine bile olsa karşılaştığım bir çok insan, bana onlardan veya farklı biri olduğumu bi şekilde ima ederek, işaret ederek, farklı olduğumu hissettirebilecekleri şekillerde davrandılar ama ben hep normal biri olduğumu bilerek yoluma devam ettim.
Hayatım boyunca ailem bile bana; değişiksin, allah seni değişik yaratmış biz ne yapalım, arkadaşlarım bana; tuhafsın, ilginçsin dediler, ama ben hep bunları normal bir cümleymiş gibi duyarak sonraki konuşmalara geçtim.

Oysa şimdi kabul ediyorum; ben farklıyım. Allah beni değişik yaratmış. Beni farklı yarattığın için teşekkür ederim allahım.



16 Mart 2020



Bir kapana kısılmışım gibi hissediyorum. Kendimi bir kapana kapattım ve hiçbir yere kımıldayamıyorum.
Kadınları şimdi daha iyi anlıyorum. Kocalarından başka kimsesi olmayanları, kocasının bir ekmek kapısı olduğu kadınları, kocasının evinden başka gidecek hiçbir yeri olmayan kadınları şimdi daha iyi anlıyorum.

bi boka yaramayan kaçma hallerim

Bu aralar, nasıl bir hayatım olduğu üzerine düşünüp duruyorum ve bunu düşünmemek elimde değil. Çünkü düşünmek istemesem bile, bir anda gelen "aydınlanma anı" gibi bir şeyle, yoğun zihinsel bi durum oluşuyor ve o an görmeye başlıyorumki; hayatım, bombok bi hal almış ve hatta aslında zaten bombok bi hayatım varmış.

Şu "gerçekliğe bağlanma" dediğim şeyin içinde biraz bu aydınlanmadan da var. Yani bugüne kadar fark etmediğim o kocaman zavallılığımı, hiç kimsesizliğimi, tek başınalığımı, yapayalnızlığımı fark etmeye, görmeye, kendimi izlemeye başlıyorum. Üstelik sadece kelimelerle ifade edilecek bir bilinçle değil, daha çok içselleştirilmiş bir bilinçle, daha yoğun içsel bi şekilde izlemeye, görmeye, fark etmeye, hissetmeye başlıyorum.
Tüm bu görme, izleme vs bir kaç saniye sürmesine rağmen beni nakavt edip bir şaşkaloza çevirirken, şu an hatırlamadığım ve belkide hiçbir zaman ne olduğunu bilemeyeceğim diğer şeyleri yaşamaya başlıyorum.
ve tabii, tüm bu "aydınlanma, gerçekliğe bağlanma" esnasında, yukardaki durumların sıralamasını da bilmiyorum. Yani, tüm bu gitgeller (veya adı her ne ise işte) onları yaşarken önce hangisini yaşadığımı bilmiyorum. Ama sonuç olarak beni çok yoruyor ve sonrasında; kendimin dünyada tek olduğumu, hep tek olacağımı düşündürtüyor.

Tüm bunlar olup biterken, bende bu aralar kendimle ilgili bir muhasebeye giriştim. Çünkü yaşamımın ortasına geldim ve elimde hiçbir şey yok. Elimde hiçbir şey olmamasını ise yine kendime bağlıyorum ve geçmişte, geçmişimde bi yerlerde mantıksız ve sadece duygusal olarak hareket etmeme bağlıyorum. Yani geçmişte çok duygusaldım ve bu yüzden sanırım çok büyük yanlış kararlar aldım.

Yanlış karar, yanlış insanlar, yanlış işler, yanlış aile, yanlış evlilik, yanlış sevgililer, yanlış yanlış yanlış. Neresinden nasıl baksan yanlış yaptım ve işte yalnız kaldım.
Yanlış yapmamla beraber, hayatın neresinden tutmaya çalıştıysamda, meğer orası elimde kalmış ama elimde kaldığının da henüz farkına varıyorum.

Tüm bu yeni farkında varmalarım iyi bir şey mi, kötü mü ondan da emin değilim ve işte buna rağmen yaşayıp gidiyorum. Tek sevindiğim şey ise sağlığımın yerinde olması.
Tabii elimde sağlığımdan başka hiçbir şey olmamasının tek nedeni ben değilim. Evet sadece ben değilim ve sadece kendimi suçlamam, neden olarak sadece kendimi görmem fazla bencilce, fazlasıyla haksızca. Çünkü artık farkındayım ve görüyorum ki; geçmişimde bi yerlerde yanlış yönlendirildim veya; aslında doğru yönlendirilmem gereken yerlerde güvendiğim insanlar tarafından hiç yönlendirilmeyip, boş verildim. Bu yüzden de bugün elimde bir şey yok.

Tabii yine onları suçlamıyorum. Çok bende onlara çok güvendiğim için akılsızlığımın farkına varmadan hareket ettim ve doğal olarak bi yerden sonrada tükürülmüşcesine dışarı atıldım. Ama buna rağmen birazda olsa sanki ben kendimi dışarı attım gibi davrandım. Çünkü kibirli olmak, gururlu olmak, sikindirik biri olmak bunu gerektirirdi. Kibrimi alıp götüme soktum ve yola koyuldum. Salak ben.
Gerçi kendime bu şekilde hakaret ediyorum ama zaten komple kaybetmişken, komple dışlanmışken, sanki kaybetmemişim, sanki dışlanılmamışımda, tam aksine ben kendim her şeyi terketmişim gibi davranmaktan başka ne yapabilirdim ki?
Yapacak bir şeyim yoktu. Bu yüzden öyle davrandım ve kuyruğumu olabildiğince dik tutup üstüne oturdum. Acısını yeni hissediyorum ama olsun. En azından kendi kuyruğumdu. Tüm bilinçli kaybetmişliğime, dışlanmışlığıma rağmen başkasınınki değildi. Benimkiydi.

Şimdi oturup onlarca cümle kurup, yeni farkına vardığım kaybetmişliğimin, dışlanmışlığımın canımı yakmamasını sağlamak için çabalayabilirim ama açıkçası şu bir kaç gündür, canımı yakmasını da umursamıyorum ve hatta canımı ne kadar çok yakarsa o kadar akıllanacağımı düşündüğüm bir evreye geldim diyebilirim.
Çünkü  düştüğüm her yangında, itildiğim her ateşte canımın yanmaması için kaçmaktan başka bir seçeneğim daha olduğunu düşünerek yaşamıştım ve bu yüzden kendimi sakinleştirip, aslında benim olmayan kararları alarak yaşamaya devam etmiştim. Bu bir çeşit kaçmaktı. Kendi gerçeğimden kaçmak ve kendimi o anlık yalanın huzurlu kollarına bırakıp sakinleşmek. Şimdiyse tüm yalanın kolları, yılanın sarıp sarmalayarak boğmasına dönüştü ve işte ben uyandım. Geç oldu ama uyandım. Nefes alıyorum. Hâlâ bir ümit var. Hâlâ yaşıyorum.

Üstelik yılandan kaçasım da yok. Çünkü hep kaçmak, durmadan hep kaçmak bi boka yaramadı. Aksine bana hep kaybettirdi. Hep kaybettirmiş. Artık bi korkak olarak yaşamak istemiyorum. Bir kahraman olmak, sadece kendimin kahramanı olmak istiyorum.

09 Mart 2020

çok mutluyum

Mutluyum ve söylenebilecek başka hiçbir şey yok.
Çünkü mutluluk böyle bir şey ve mutsuzluk gibi uzun uzun anlatılamıyor. Dramatize edilebilecek bi yönü yok. Yani; mutluyum ve sadece yüzümdeki aptal bir sırıtışa teslimim. 

Onu düşündüğümde, her hangi önemsiz bir şey yaparken o aklıma geldiğinde, gece ona sarıldığımda veya o bana sarıldığında, sabah işe giderken beni dürtüp "hadi kalk kahvaltı hazırla" dediğinde, bende akşamları o yorgun argın işten dönmesine rağmen zorla yemek yaptırdığımda mutlu oluyorum ve yaşadığım bu mutluluğun nasıl bir şey olduğunu uzun uzun anlatamıyorum. 
Bu anlatılamayış, mutluluğa yapılan ve yapılmakta olan en büyük haksızlık olsa gerek. Çünkü mutsuzluğu tanımlamak için milyonlarca cümle kurulabilirken, mutluluk için sadece "mutluyum" demek büyük haksızlık.

Mutluyum. Hemde çok mutluyum. Şu satırları yazarken bile aklıma, mutlu olma nedenim olarak o geliyor ve dudaklarım istemsizce yanaklarıma doğru iyice çekilirken, dişlerim kendiliğinden ortaya çıkıyor ve ben bunu fark ettiğim içinde ayrıca mutlu oluyorum.

Mutluyum işte ve biliyorumki; mutsuzluklarım kadar, mutluluğumun da anlatılmaya, tanımlanmaya, uzun uzadıya açıklanmaya ihtiyacı var.
Mutluyum ve biliyorumki; mutluluk kısa ve özdür. Bundan daha fazla anlatılamaz, daha fazla tanımlanamaz, daha fazla açıklanamaz.
Mutluyum. Sizde mutlu olun inşallah.

02 Mart 2020

çöp

Bazen "yaşarken aldığım yanlış kararlar yüzünden hayatımın içine ettiğimi" düşünüp kendime kızdığım olmuyor değil. Evet kızıyorum. 
Aslında tam olarak kızmakta değil, "sadece 'hım aslında biraz sabırlı olsaydım, aslında biraz alttan alsaydım, aslında biraz kendime çeki düzen verseydim şu anki hayatımda her şey daha güzel olabilirdi' cümlelerinin olduğu kocaman düşünce balonlarına kendimi bırakır, iyice yükseldikten sonra patlayıp beni aşağı atmalarını izlerim" desek daha doğru olur. 

Ya da bilmiyorum, belki de şu an sadece edebiyat yapmaya çalışıyor, bi kaç güzel cümle ile geçmişimdeki kararlarım sonrasındaki kayıplarımın sebebi olarak kendimi görmemeye çabalıyorumdur.

Sebe her ne olursa olsun, tüm edebi cümlelere rağmen bu aralar iyice emin oldum ki; hiçbir zaman hayatımın içine eden biri olmadım ve başkalarının da hayatıma sıçmaya kalkıştıklarını fark ettiğimde; tüm gücümle boklarını üstlerine atmaktan geri kalmadım. Çünkü emin olmamakla beraber biliyordumki; ne olursa olsun yaşanacakların, yaşanmışlıkların tek sorumlusu yine ben olacaktım ve zaten öyle oldu, olmaya da devam ediyor.

Kendi hayatınızı yaşamanız için, sadece size verilmiş olan hayata ne pahasına olursa olsun bugünden itibaren sahip çıkmanız gerekiyor. 
ve evet, belki size verilmiş olan hayata sahip çıkmak, şimdilik sizi toplumun dışına atıyor olabilir ama inanın, dışardan bakınca her şeyi de daha net ve güzel görüyorsunuz. görmeye başlıyorsunuz.
son olarak da şunu söylemeliyim ki; belki de kendi hayatınıza sahip çıktığınız için kaybettiğiniz her şey, aslında kayıp olarak tanımlanan kazancınızın yanında çöptür :)