-->

29 Eylül 2020

şükür

Televizyona bakmaktan ve herhangi bir şekilde film izlemekten epey uzaklaştığım bir dönemdeyim. Doğrusu şimdiye kadar izlediğim filmlerin de bi yararını görmüş değilim. Ya da farkında değilimdir. Ama şu bi gerçekki; artık tv izlemekten çok uzak, film izlemekten epey ayrıyım. Uzun bir süre böyle olmasını da planlıyorum. Çünkü geçen yıl başladığım matematiği, bu yıl da devam ettirmeye ve sonrasında da öğrenmiş olmaya kararlıyım. Sonuçta gerizekalı değilim ve geri zekâlı olmadığım için biliyorumki; sorunum; eğitim geçmişimin olmamasından kaynaklı ve eğitimsiz bir zihne sahip olduğum için geç öğreniyorum. ama bunu aşacağımı da biliyorum. Çünkü başaran bir çok insan var ve benim onlardan bi eksiğim olduğunu düşünmüyorum. Aksine belki fazlam bile vardır, ama neyimin fazla olduğunun da farkında değilimdir.

Geçen aylarda oğlum yanımdaydı. Çocukluk arkadaşım İstanbul'a gelirken onu da yanında getirdi ve biz bir kaç hafta beraber vakit geçirdik. Bu süreçte onu çok sevdiğimi anladım. Onun da beni sevdiğini görünce, babasız büyümesine neden olduğum için ara ara kendime kızdım. 

Her şeye rağmen aramızda normal bir ilişki olması çok hoşuma gitti. Üstelik beni sevdiğini gözlerinden, kurduğumuz iletişimimizden, birlikte vakit geçirişimizden anladım ve mutlu oldum. Şimdi de aklıma geldiği için çok mutluyum.

Öküz Herif'le zaten çok eskiden tanışıyorlardı. Şimdi ise Öküz Herif'le ev arkadaşım olarak tekrar tanıştılar ve araları da iyiydi. Ona "abi" deyip duruyordu. İletişimleri çok hoşuma gitti. Ama ilerde yani çok çok ilerde her şeyi anlamaya ve algılamaya başladığında tüm bu ilişkilerimiz ne olacak, nasıl bi hal alacak bilmiyorum ve umarım çok daha iyi olacak.
Gelecekten korkmuyorum. Gelecekse gelsin. Gelecekse, göreceği de var.

Oğlum burdayken Öküz Herif diğer odada uyudu. Biz ise oğlumla beraber çift kişilik yatakta uyuduk.
Ona sarılmayı çok özlemişim. Oğlum olduğunu bildiğim birine sarılmak, merhamet göstermek, uyurken onu izlemek ve saçlarını öpmek çok hoş bir duyguydu. Tarifsiz ve benzersiz. Üstelik insanın içi mutluluk doluyor. O burada olduğu müddetçe mutlu oldum. Beraber vakit geçirdiğimiz süre içerisinde, içimdeki babalık duyguları tekrar depreşti. Sadece koku duyum olmadığı için kokusunu alamamaktan kaynaklı biraz düşündüm ama sonuç olarak bugüne kadar hiç koku almamış olduğumdan dolayı, çok kafaya takmayıp geçip gittim.

Eskiden, yani annesiyle ilk ayrıldığımız zamanların sonunda, oğlumla görüşmelerimizin daha da azalacağını bildiğim için zamanla ona karşı hiçbir şey hissetmeyeceğimden korkardım. Bu normaldi. Çünkü bi şekilde hayat devam edecekti ve ben zaten ortalıkta bir vazo gibi yuvarlanıp dururken ve tamamen dışlanmış bir şekilde olmama rağmen sanki aslında dışlanmamış gibi yaparak kendi ayaklarım üzerinde durup sürekli kıvranırken, hayatın her şeye rağmen devam edeceğini kabullenip önüme bakmaktan başka ne yapabilirdim ki?
Üstelik içimdekini kime nasıl ve neden anlatacak, nasıl anlatacak ve sonunda anlaşılacaktım ki?
Biliyordum. Kimse kimseyi anlamazdı. Kimse beni anlamazdı. Ve bende her şeyi tutup içime attım, doldukça da gelip buraya alakasız şeyler yazarak rahatladım. Çünkü kimsem yoktu ve ben mayınlı araziye terkedilmiş bi eşşek gibi başım önümde, mayınlara basmamaya birazcık özen göstererek gezinip durarak yaşamayı başardım. 
Zaten başarmaktan başka ne yapabilirdimki?

Bazen geçmişimde evlenmiş olduğum için pişman olsamda, şimdi bakıyorum da; sonuç olarak geçmiş gitmiş işte, napiim. Üstelik evlilik kurumuna da inanmıştım ama hiçte öyle inanmakla olmuyormuş. Evlilik koca bir aldatmaca ve yapmacıklıkla tıka basa dolu. O yapmacıklığı aşmaya çalıştığımda hep mutsuz oldum, mutsuz ettim.
Üstelik verilen sözlerin hiçbiri de tutulmuyor, nasılsa evliyiz ve birbirimize mahkumuz bakışı, insanı çok yoruyor. Ben yorulmuştum.
Üstelik evliliğinde, eşinle aranızda ne bok olursa olsun, yürüyüp gideriz diye düşünmüştüm ama bi baktımki ben hep tek başımaydım. Durum böyle olunca iki kat yoruluyordum.
Her neyse. Şimdi Öküz Herif'leyim ve iyiki hayatımda o var. Çünkü onunla yaşadığımız her boka rağmen, bana yanımda olacağını gösterdi ve artık buna inanıyor, inanarak yaşıyorum. Öküz Herif için teşekkür ederim Allahım.


27 Eylül 2020

balığa giderken halığa kavuşmak

Burda istediğim kadar bir kahraman, bir romantik ve ulaşılamaz bi yüksekliğe sıçılmış kutsal bok falan olayım. Gerçek şu ki;  dışarda, yani sokakta sıfır bile değilim. Sıfır bile olamadım. Tüm bu yaşam hengamesi içinde, bulutların altında uçan kuşun kanadından kopan önemsiz bir tüy gibi süzülüp bugüne geldim.

Hayat koca bir illüzyondan ibaret ve üstelik bunun sadece romanlardaki kelimelerden ibaret olmadığını yani aslında bunun gerçek bir illüzyon olduğunu kimse söylemiyor. Filmlerdeki illüzyonun (illüzyon yazmak çok zor ya sıkıldım yazmaktan) gerçek olduğunu kimse söylemiyor ama bak ben söylüyorum; hepsi gerçek, hepsi geçecek. kendine gel lan.

Biliyorum bi şekilde, ishal boku gibi lağıma son sürat akan şu hayatta, kendini başarılı olacağına inandırmış bi şekilde yaşıyorsun, ama aslında öyle bir şey yok. Çıkar onu aklından. Olan tek şey ise bok olduğun ve sonunun lağımda noktalanacağı.
Uyan da balığa git yarrağım. Çünkü büyüdün ve artık kimse sana balık da vermiyor. Zaten tutmayı da öğretmemişlerdi. Sen de geç ayıktın mevzuya. Yaşın aldı başını çoooktaaaan gitti. Şimdi en azından kalk git te, balık avlamak için su da yüz ve büyük olsun lütfen. en büyük sularda yüz. Ya kendine yem bul, ya da kendin yem ol balığa. Hem böylece halığa'a kavuşursun. 



24 Eylül 2020

idare edemem, idare edemem

Bir kaç aydır cinsel performansım çok düştü. Hatta öyle bir düşmekki, sikim çiş yapmak dışında hiçbir iş yapmıyor. Öylece önümde sağlıklı bir şekilde salınıp duruyor.
Onun bu halinden şikayetçi değilim ama ne yazıkki benim aksime Öküz Herif çok şikayetçi ve geçen hafta itibariyle "beni sikmeyeceksen, ayrılalım" dedi. Gerçi abarttım ama aslında tam olarak böyle değil, şöyle dedi; ne olacak böyle, eğer bi şey yapamayacaksan ilişkimiz de bitsin, gitsin.

O böyle dediğinde, karşılık olarak bütün alemlerin benden beklediği gibi "sen bilirsin" dedim. Sonrada içimdeki şaşkınlığı ona göstermeden tutup götüme soktum. Bir iki gün sonra defalarca daha aynı cümleyi kurduğunda, ya da bu anlamda şeyler söylediğinde "yaw ne yapıyım, sikim kalkmıyo" dedim ama bu söylemlerim onun sikinde değildi. Çünkü istediği tek şey onu sikmem ve haklı da. Zaten şunu anladım ki; ilişkileri ayakta tutan şey kalkık bi sikten başkası değil. Para bile, sikin kalkışından çok sonra geliyor. 

Yani ona hak veriyorum, ama ne yazıkki bende "hadi beni sik" denilince sikimin anında hazır ola geçtiği dönemleri çoktan gerimde bıraktım. Çünkü artık 35 yaşındayım ve sikim, gördüğü her meme ucuna dikelmiyo, her yakışıklıya ve güzele ağzının suyu aka aka bakmıyor, her canım diyene "buyursunlar efendim" çekmiyor ve her romantik sözde sulanmıyor.

Ne yapıyım bende durum böyle. Ama galiba ondaki durum benimki kadar değişmedi ve değişecek gibi de değil. Gerçi böyle diyorum ama çok da haksızlık etmiyim. Yani eskisine nazaran onunda libidosu vs çok düştü.

Ya da kendimi kandırmayı bırakıp, en azından hiç kimseye olmadığım kadar sadece kendime karşı dürüst olup "aslında sikim kalkmadığı için seks yapamıyoruz ve onun libidosu düşük gibi duruyor" mu diyeyim, ne diyeyim bilemedim.

Bundan çok da emin değilim. Çünkü bir kaç aydır, sikimin kalkmayışından dolayı osbir çekmeye yönelmişti ve o anlarda bende hafif şişmeye başlayan organımla ona yardım ediyor, boşalınca da içimden "ohh beee, çok şükür bitti" diye şükür secdesi niyetine gerisin geriye yatağa kendimi bırakıyordum.
Yani şu günlerde sakso çektirmek, o boşalsın diye uğraşmak bile aslında istediğim bir şey değil. Hatta seksin kendisi bile bana artık tamamen gereksiz bir zaman kaybı gibi gelmeye başladı. 

Neyse işte, böyle ite kaka bi şekilde bugüne kadar sürüp geldik ve sonuç olarak şu bir haftadır onu sikmediğim için beni, ayrılmakla tehdit ediyor. Böyle davranması karşılığındaki o ilk gün kendime bile çaktırmasamda, çok bozulmuştum. Çünkü uzun zamandır bu "seks yoksa bende yokum" tarzına çekilebilecek lafları söylemiyordu ve ben seksin önde değilde, arka planda olduğu bir ilişki yaşadığımı düşünerek çok mutlu olmuştum. oluyordum.
Olmaya devam edeceğim sanıyordum ama işte gerçek tüm çıplaklığıyla lambur lümbür yüzüme kıllı götünü basmıştı ve ben o ilk anda nefessiz bile kalmıştım.
Sonra tabi ellerimle biraz parmaklaya parmaklaya kendime yol açtım ve işte rahat olmasada, nefes alıp vermeye başlamıştım.
En azından ölmemiş, sadece bir anlık ağırlıktan dolayı öylece kalakalmıştım.
Şimdi toparlanıp kendime geldim ve ne yapacağım üzerine düşünüyorum. Düşünüyorum. Düşünüyorum ama bi şey bulamadım. O yüzden oluruna bıraktım. Bakalım oluru neymiş...

Beni tanıyanların bildiği gibi, aslında tehditlere gelen biri de değilim. Hatta tehditler beni daha çok kızdırdığı için, o anda karşımdakine hemen siktir çeken biri olduğum için Öküz Herif'de beni tehdit etmemesi gerektiğini biliyor. Hemde çok iyi biliyor. Ama ne yazıkki ona siktir çekemiyorum. Çünkü ilişkimizi ayakta tutan şeyin sikim olduğuna inanmıyorum ve böyle söylemesine rağmen ona siktir çekmiyorum.
Belki de aslında inanmak istemiyorumdur ve bu yüzden oluruna da bırakmamalıyım. Hatta bir sonraki "beni sikmeyeceksen ilişkimiz de bitsin" cümlesinde anında yataktan çıkıp, ağız dolusu bir siktir çekmeliyim. Ya da.. bilmiyorum işte.
Ama şundan eminim ki; onun bu söylemi karşısında ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Öylece şaşkaloz gibi kalakalmış durumda beklemedeyim ve eskiden olduğu gibi hemen çekip gitmek istemiyorum. Ya da çekip giden ben olmayayım diyorum. Gidecekse bu sefer o gitsin, bitirecekse o bitirsin ve nedeni onu "sikmemem" olsun.

Ha bu arada seks meks dedim ama yani tee 7-8 yıl öncesindeki günlük 5-6 defalık seks yapmalarımızı saymazsak, aramızda çokta kayda değer bir şey olmadı. Sadece onu sevdiğim, onun beni sevdiği için bir şeyler yaptık, yapmaya çalıştık ve ikimizde aynı anda boşaldığımız için muhteşem bir seks hayatımız vardı gibi bir algıyla bugüne kadar geldik.

Doğruyu kabul etmek gerekirse, yalnızlığın verdiği kaçıştan dolayı birbirimize sığınmış ve seks yapmayı bilmiyor oluşumuza rağmen, birbirimizi idare ediyorduk ve şimdi dönüp geriye bakınca muhteşem bir seks hayatımız varmış gibi bir yanılgıya düşüyoruz. Oysa, bence iyi bir cinsel hayatımız yoktu. Çünkü her defasında etrafı bok götürüyordu ve ben her defasında kusmaya yakın kendimi zar sor tuvalete atmış oluyordum.
O ise bu halimi hiçbir umursamadı, bende onu sevdiğim için bi kaç defa bu bok mevzusuna çözüm bulması gerektiğini söyledim ama aramızda huzursuzluk yaşanmasın diye pek de ses çıkarmadım. Çünkü insan birbirini idare etmeyince, hiçbir şey olmuyor. 

Çok uzattım artık bitireyim; yaşlandım ve artık idare etmekten ve yaşattığı olumsuzlukları görmekten çok yoruldum. Artık üzerime gelmesine, önemsiz bir  konuda bile bana hakaret etmesine, beni sürekli kendince küçük görmesine vs vs vs onlarca konuda beni ezip geçmesine izin veremiyorum ve bu yüzden bir şey yaptığında ona hareketinin yanlış olduğunu, davranışının kırıcı olduğunu uzun uzun anlatıyorum. Üstelik laf olsun diye değil, gerçekten dikkatli bir şekilde, mantıklı bir şekilde uzun açıklamalar eşliğinde konuya değiniyorum ve bununla güya aramızda saygıya dayalı bir ilişki kurmaya çalışıyorum. Fakat pek başardığımı söyleyemem. Ya da beni anlama ve anladığını hayatımıza geçirme konusunda onda bir ilerleme göremiyorum. Bu da beni çok üzüyor. Artık üzülmek istemiyorum.


20 Eylül 2020

bilinçüstüakışı

Gençken çok güçlüsündür ve gücün kadar cahilsindir de. Her şeye gücün yeterken, hiçbir şey bilmemen çok normal. Çünkü güçlü olduğun için haklı olduğunu da sanarak yaşarsın ve sana haksız olduğunu söyleyenleri de elinin tersiyle ezer geçersin.

Gençken üşümezsin. Tiril tiril ince bir gömlekle en sert rüzgâra bile karşı koyar, etrafına sadece gevrek gevrek güler geçersin.

Gençken mahallenin ya delikanlısısındır, ya da deliğikanlısı. Her mahallede ezen ve ezilen birileri vardır. Bu böyledir ve herkes bilir ama kimse dillendirmez. Sadece dil atar.

Gençken kimseye gücün yetmiyorsa, önüne bakarak yürümeye alışman lazım. Ya da gücün yetmiyorsa bile, dayak yemek uğruna kafa tutman gerek. Ben bi kaç sefer kafa tuttum, ama kafam kırıldı. Kimse arkamda durmadı, kafamdan toprağa dökülen kan yanıma kâr kaldı. Bir kaç seferlik tekrardan sonra, oturdum küçük kafamı minik ellerimin arasına alıp düşündüm, düşündüm, düşündüm. Bu böyle olmamalıydı. Yakınıma anlattım dinlemedi ama yinede beni haksız buldu. Küçük kafam, minik ellerimin arasında bir kaç sefer mengenedeymiş gibi sıkılınca, yediğim tüm dayakları küçük bir sırt çantasına doldurup dünyayı gezmeye çıktım. Yalnız olduğumu, tek olduğumu, kimsesiz ve salak olduğumu öğrenen herkes arkama geçmeye kalkıştı.

Gençken insanlar seni sever gibi yapar, pundunaya getirip canının yanmasına aldırmadan sikerler. Anlam veremezsin. Gençsindir ve istediğinin bu olduğuna çoktaaaaaaaaaaaaan inandırılmışsındır. Hem baktığın her yerde seks varken, nasıl inanmayacaktın ki?

Gençken, çok aptalsındır. Her şeye ve herkese anlam yüklersin. Büyüdükçe anlamsızlığı fark edip çökersin. Olduğun yere.

Geçken kanın fokur fokurdur. Yerinde duramayışın biraz da bundan olabilir. Yaşlandıkça ateşin yanmaya devam eder ama kanın yıllardır kaynamaktan dolayı azalmıştır ve artık sadece yaşamana yetiyordur. 

Ne kadar güzel kelimeler ama hepsi boş ve anlamsız. Anlamlı olan şey sokakta yaşayan, yaşamaya çalışan insanların gözlerindeki bakışta saklı. Sağa sola koşturmalarında, yarını da karınları tok ve sağlıklı atlatma mücadelelerinde. Gerisi boş ve anlamsız.



10 Eylül 2020

OFF deme OHH de

Kimsenin sana müdahale etmesine izin vermediğin, senin kimseye müdahale etmediğin kolay bir hayat yaşamak için yapman gereken tek şey; tanıdıklarından uzaklaşmak ve onlarla olan iletişimini tamamen kesmek. Bunun başka bir formülü yok. Bunu yap ve gör, bak neler oluyor?

Ben öyle yaptım. Herkesten ve herkesimden kaçtım. Bazen yanlış olduğunu bilsemde, sırf kendi kararlarımın arkasında durmak için yanlışımda ısrar ederek yaşamaya ve tüm doğrulara tek başıma karşı çıkarak yürümeye devam ettim. Çünkü yanlışımın sadece bana ait olmasını istiyordum ve oldu. Ama bak ne oldu?

"Başkasının yanlışı üzerine bir hayat yaşayıp pişman olmaktansa, kendi yanlışın üzerine yaşayıp pişman olmak daha mı iyi" diye soracak olursan, cevabım; eğilip bükülmeden, oraya buraya sallamadan ve kaçak göçek bir kaç cümle ile kalabalık etmeden "evet, daha iyi" derim.

Çünkü seçimin yanlış olsa bile, ileriki yıllarda, bunun için kimseyi suçlayamazsın ve kimseye nefret duyamazsın, kimseye karşı kızgınlığın olmaz ve kırgınlıkların da yoktur. Bu saate kadar alınmış tüm yanlış kararların ve temelsiz ısrarlı tutumunun tek nedeni sensin.
Bunun böyle olduğunu unutmamışsan, şu anki yaşamın sadece sana ait olduğunun farkındaysan, için rahatlar ve kendine karşı samimi bir şekilde deriiiin bir OHH çekersin. Ama unutmuşsan ve etrafında suçlayacak birini arıyorsan OFF dersin ve ne yazıkki; bundan sonraki hayatında da OFF'un F''leri gittikçe daha da artacaktır.

Ben 35 yaşıma geldim ve çok şükür OFF değil, deriin bir OHH çektim. Ama tabii ara ara Sadece dönüp kendi bilgisizliğine, acemiliğine, hayat deneyimsizliğime üzülmüyor değilim. Ama biliyorumki, düşünce şeklimi değiştirerek hayata karşı hep bir savunma iç güdüsüyle değilde, yumuşayarak adapte olabilirsem, yaşam şartlarım biraz daha kolaylaşacak ve hayatın beni hırpalaması da azalacaktır. 

Tabii şimdi böyle diyorum ama, bu demek değilki,  hayatı kolay yaşamak için büyük bir değişim geçirip iyi bir yalakaya dönüşeceğim veya tam bir yavşak olacağım.
Hayır. Ben yalaka veya yavşak olacak kadar balçık ruhlu biri değilim. Ben, sadece insanları daha az kırmak istiyorum. Ben sadece en basit konularda bile kaçınmadığım o gereksiz tartışmalara girmemem gerektiğini düşünmeye başlamış sıradan bir insanım. Ben salak değilim, hepiniz kadar biraz abtalım o kadar.

ve tüm bu mantıklı cümle kurma çabalarından sonra, doğrusu şunu da eklemeliyim ki; tüm iyi yönlerine karşın, yıllar sonra hayatında suçlayacak kimsen olmaması, insanı bok gibi hissettiriyor. Bok gibiyim ve keşke etrafımda sürekli suçlayarak rahatlayacağım birileri olsa ve onlara aile desem.

05 Eylül 2020

küstüm oynamıyorum


Bir şeylere sahip olmak için öncelikle düzene ayak uydurmanız, ona başınızın üstünde yer vermeniz gerekir. Öteki türlüsü davrandığınızda, benim gibi 35 yaşına geldiğinizde bile beş para etmezin tekine dönüp öyle kalırsınız. Yani bana dönersiniz.
"Düzen nedir?" derseniz, şöyle tanımlayabilirim;
Her hangi bir topluluğun içinde doğup büyümüş olmanıza rağmen, kararlarınızın önemsiz olduğu ama söylediklerinizin ve söyleyeceklerinizin aleyhinizde delil olarak kullanılacağının görünmeyen bir şekilde kabul etmiş olunduğu bir yaşam şeklidir.
Yani orda bi yerlerde nefes alıp veriyor oluşunuzun önemsiz olduğunu kabul edeceksiniz. Sıfır olduğunuzu ve dünyadan göçerken de bir hiç olduğunuzu bilecek ve öyle yaşayacaksınız. Çünkü siz asla var olmayacak ve varlığınızsa sadece var olanları kabul ederek yaşamaktan ibaret olacak birisiniz ve öyle de kalacaksınız. Zaten siz bir hiçken, var olmak, olmaya kalkışmak da ne demek oluyor?
Haddinizi bilin ve yaşamaya bir hiç olarak devam edin.

Ben küçük bir topluluk içinde yaşamama rağmen hiç olduğumu, olmayı kabul edemedim. Girmek istediğim diğer topluluklarda da farklı bir şeyle karşılaşmadım. Hep susup yalamam istendi. Hep susup önüme bakmam beklendi. En marjinal topluluklarda ve en dindar ve en kindar ve en dinsiz topluluklar da bile bu hep böyle sürüp geldi. Yani tabii sadece yalamayı seven biri olsaydım, bu yalama uğraşı işime gelirdi ama ben geveze biriydim ve bazen yalamayı bırakıp konuşmak zorundaydım.
Fakat onlar, o önemli olduğunu sanan önemsiz toplulukların hepsi, o dünyayı sadece kendilerinin anladığını sananların tümü benim, susup yalamamdan başka hiçbir şey istemediler.
Bende ise papuç kadar dil vardı ve konuşasım geldiği zaman izin vermediler ve bende dilimi alıp götlerine şap diye yapıştırdım. Bunun üzerine etki tepki meselesi gereğince; onlar da bu hareketimden sonra beni dışarı kustular. küstüm onlara. hepsine. tüm marjinallere, marjinal olmayanlar, marjinal olmayı seçenlere, marjinal olmaya özenenlere falan filan.
şimdi herkese ve her kesime küstüm. oynamıyorum. tek başıma eğleniyorum ve bu çok sıkıcı. 



02 Eylül 2020

rabbe teşekkürler

belli bir yaşa gelmiş olmanıza rağmen, hayatı, yaşamı, ilişkileri daha henüz çok yeni anlamaya başladığınızı farkettiğiniz/düşündüğünüz oldu mu?
Öyle bir farketmekki, bugüne kadar neden anlamamış olduğunuzu, anlamadığınızı da anlamaya çalışırsınız.
Sahi onlarca yıldır yaşayan biri olmanıza rağmen neden anlamamışsınızdır ki? Bunu da çok çok ayrıca düşünürsünüz, düşünmeye başlarsınız.

Peki anlamamış olmanızın nedeni neydi? bir sorununuz mu vardı?
Çok mu iyi bir aptaldınız, yoksa sadece bir aptal mıydınız?
Bu soruların cevabını kendim için verecek olursam; ben bi aptaldım. Doğuştan profesyonel bir aptaldım. Aptalım. bu yüzden farketmedim, farketmemişim.

Öte yandan "yeni fark ettim" diyorum ya, aslında durum tam olarak yeni farketmek de değil. Çünkü yaşamım boyunca, çevremdeki insanlar aptal olduğumu söylediler veya bana aptal olduğumu davranışlarıyla fark ettirmek istediler ama ben anlamadım. Çünkü aptaldım. 
Aptal olduğumu anlatmaya çalışanlarda, aptal olduğum için onları anlamayacağımı anlamadılar. Böylece ben aptallığımın farkında olmadan onlarca yıl yaşadım ve işte kazasız belasız bu yaşa geldim. Aptal olduğum için çok çektim, kendime çok çektirdim ama nihayetinde ölmeden fakat biraz sürünerek de olsa işte bu yaşa geldim. 

Bu farkındalığımla beraber hayatı, yaşamı, ilişkileri, iletişimi yeni yeni anlamaya başladığım için, daha bi yavaş yaşamaya, kendime dönük olarak ve sadece kendimi düşünerek yaşamaya başladım. Eskisi gibi dışa değil, bunun yerine artık sadece içe dönüğüm. Bu değişimi kendimde çok net görebiliyorum. Farkımdayım.
Üstelik bu değişimler, farketmeler çok garip olduğu kadar ve güzel de bi his. Tabii biraz da korkutucu. 
Ama yine de iyi. Çünkü fark etmeden ölseydim, kesin gözlerim açık kalacaktı :)

her neyse ne. ama şunu biliyorumki; aptal olduğumu anladığım için, tetikleyen hayat anlamış olma halimden dolayı çok değişmeye başladım ve hatta biraz değiştim bile. değişim ne güzel. insan ne güzel.