Bu yazı şu yazının devamıdır: ŞU YAZI
..Kitaplar o ara sığınağım oluyorlar tekrar. Önyargılarımı, öğrenmişliklerimi bi kenara atıyorum, çırılçıplak soyunup sayfaların arasında gezinmeye başlıyorum. Çıplaklığımı örten, bedenimi dışardaki o kötü dünyadan koruyan ailem olmuyor, ama kitap sayfaları çok iyi koruyorlar...
Dine merakımda bu dönemde başlıyor. Ailemin inandığı gibi, bana öğrettiği gibi değil de, kendi inandığım gibi yaşamak istediğimi kendime söylüyorum ve elime geçen her kitabı okumaya başlıyorum. Elime geçen kitaplardan biri, büyük günah işleyenlerin asılıp kesilmesi gerektiğini söylüyor, diğer kitap ne bok yerse yesin, ne olursa olsun sevilmelerini emrediyor. Sonra kendimce orta yolu bulup hepsini okumaya başlıyorum. O ara abime "Kur-an'ı Kerim okumak" istediğimi söyleyip mahallemizdeki kuran kursuna gidiyorum. Abim mutlu, ailem mutlu. Çünkü ben kur-an kursuna gidiyorum hemde kendi kararımla. Kursta götü boklu genç bi hoca var, benimle herkesle ilgilendiğinden daha çok ilgileniyor. Nerdeyse özel olarak ilgileniyor ve çok özel sorular soruyor. Bende hocamdır diye sorduğu her soruya içtenlikle, dürüstçe, yalansız cevaplar veriyorum. Aklıma neden bu tür sorular sorduğu konusunda her hangi bir fikir gelmiyor.
O sordukça ben cevaplıyorum. Cevapladıkça yeni sorular geliyor ve hoca artık beni benden daha iyi tanıyor. Bi gün ev adresimizi soruyor, bende kursta olmanın verdiği rahatlık, hoca olmanın verdiği güvenle ev adresini veriyorum ve 2 gün sonra bi gece yarısı evin kapısı çalınıyor. Kapıda 2 sakallı adam bekliyor. Ve gelip çay içmek istediklerini söylüyorlar. Abim uykulu bi şekilde kapıyı açıp, çay için müsait olmadığını söylüyor ve kapıyı kapatmak istiyor. Ama adamlar ısrar ediyorlar ve abim geri çekilip salona mecburi bi buyur ediyor. O anda içeri gelenlerin aslında 3 kişi olduklarını ve görüyorum. 3üncü kişi kursta bana ders veren hoca. Göz göze geliyoruz, götümden ter atıyor o anda ve ben ne yaptım diye korkup içeri saklanıyorum. Yatağın altında kendimden geçercesine ağlarken, nefret ettiğim aileme zarar verecekleri fikri aklımdan hiç çıkmıyor. Tamam ailemi sevmiyorum, onlardan nefret ediyorum, ama ne olur onlara bir şey yapmasınlar diye zırlayıp duruyorum. Hem bana hiç zarar vermedilerki, noolur uzak durun bizden diye içimde yüksek sesle bağırıp duruyorum.
O akşamki gerginlik bi kaç saat sürüyor. Abim ileriki günlerde adamların nasıl evi bulduklarına şaşırıyor ve şaşırdığı şeyde nasıl cesaret edip geldikleri konusu. Adresi en ince ayrıntısına kadar benim verdiğimden kimsenin haberi yok ve zaten götüm yusuf yusuf tutuşmuş vaziyette. O olaydan sonra bi daha kursa gitmiyorum. Çünkü adamlar Hizbullah için haraç toplayan oruspuçocuklarıymışlar. Mahalle aralarındaki küçük camilere sızıp hacı hoca ayağına yatıp zekat diye milletten para koparıyorlarmış. Abim inançlı biri olduğu için zekatını düzenli veren biri. O'nuda gözüne kestirmişler ve o yüzden eve gelmişler. Evdeki sohbetlerinde bol bol dualar okuyup, cemaatin isteklerini sıralamışlar. Zekatı hak eden gerçek insanların kendileri olduğunu ve bu yüzden, bu yılki ve sonraki yıllardaki zekatları kesinlikle kendi cemaatlerine vermesi gerektiğini defalarca yeniliyorlar. En sonunda abim, evde onlarla hır gür çıkmasını istemediğinden ve kaçamayacağını anlayınca iş yerine davet edip bunu daha etraflıca konuşmak istediğini söyleyip, o an zekat konusunda net bi cevap vermiyor.
Abimde göz açığın teki tabi. Daha önce hizbullahın farklı bir koluna katılmış tanıdığı bi arkadaşı var ve bu konuyu açıp ne yapabileceğini, nasıl davranması gerektiğini soruyor. Arkadaşı kesinlikle alttan almaması gerektiğini, kesinlikle karşı çıkmasını ve ne şekilde olursa olsun, sadaka niyetine dahi bir kuruş para vermemesini söylüyor. Çünkü eğer 1 kuruş dahi verirse, adamların O'nu zekat verenler listesine alacaklarını ve bunu her zekat döneminde devam ettireceklerini söylüyorlar. Eğer bir defa listeye girerse ve sonrasında vermezse, başının artık belada olduğunu söylüyor. Abim öyle yapıyor, tehditlere falan filan bakmadan para veremeyeceğini, çünkü kendi inancının zekat verme şeklinin bu olmadığını dualar arasında söylüyor. Adamlar "cemaate böylemi davranıyorsun" diye sert bi uslupla çıkışıp "son söyleyeceğin bu mu?" diyorlar. Abim de "evet bu" deyip tekrar dua ederek kapıyı gösteriyor. Hacı, hoca denilen çapulcu takımı siktir olup gidiyorlar.
Abime göre zekat verme şekli, önce yakın çevredeki fakir insanlardan başlamak ve zinciri böyle devam ettirmektir. Tanımadığı kişilere zırnık koklatmıyor ve eğer verecekse de kesinlikle fakir olup olmadıklarına dikkat ediyor. Zekatını öderken fakir fukaraya bu kadar dikkat ediyor, ama bana gelince sadaka niyetine bile olsa, bi anlık güleryüz göstermiyor. Her fırsatta aşşağılama, her fırsatta yanından kovma. Verdiği zekatı sadece malına zarar gelmemesi için verdiğini o aralar çok iyi anlıyorum. Bu öğrenmişlik o anda canımı yakıyor, hemde çok çok yakıyor...
Kur-an kursunu bırakıp yine siktiri boktan kütüphanenin kitaplarıyla başbaşa kalıyorum. Hizbullah denilen gerizekalılar hakkında, televizyon kanallarında her gün yeni olaylar patlak veriyor. Hizbulvahşet diye adlandırılan şeyler yaşanıyor ülkede. Televizyonda her gün kaçırılan birilerinden bahsediliyor ve asit kuyuları, domuz bağları diye bir şey öğreniyoruz. Kim oldukları bilinmeyen ve belkide asla bilinmeyecek olan insanların bedenleri fışkırıyor topraktan. Devlet adına çalışan, batılı, eğitimli, görgülü insanlar bile, yer yer yönlendirmelerde bulunup destek vermişler. O aralar tüm doğu genelinde insanlar dine sarılıyor bi anda. Önceki PKK korkusu yerini, HİZBULLAH korkusuna bırakıyor. Devlet PKK'dan sonra HİZBULLAH terörünü yaratıp, bizi yani bu eğitimsiz geri zekalı topluluğunu kucaktan kucağa veriyor.
Hizbullah terörü dini çıkış noktası olarak aldığından dolayı, insanlar korkudan camilere akın etmeye başlıyorlar. Daha önce kucağında dans ettiğim adamların götleri yusuf yusuf atarken, camide beraber saf tutup namaz kılıyoruz. Yüzlerine bakıyorum "nasılsın" gibilerinden. Hepsinin saçı yeni alınmış abdest yüzünden ıslak ve yanaklarından benimle yanyana oturmuş oldukları için terler iniyor aşşağı. Camiler dolup taşıyor o aralar. Cuma namazlarında insanlar namaz kılabilmek için sokakları işgal ediyorlar.
Yalnızca bunlar olmuyor tabii, sokaklarda kara çarşafla dolanan kadınlar çoğalıyor ve bir çoğu aslında hırsızlık yapıyorlar. Mevsim yaz ortası, hatta bazı oruspular bile çıplak bedenlerinin üzerine sadece kara çarşaf giyinip sokağa çıkıyorlar. Alış verişlerinde paraları yetmeyince, yüzlerini saklayıp göğüslerini elletiyorlar. Acemi çırakların hepsi milli oluyor o aralar. Din sperm kokusu eşliğinde son hızla yayılmaya devam ediyor. Arkadaşlar arasında akşamları sohbetlerimiz kara çarşaf giyinip götünü siktiren kadınların hikayeleriyle süsleniyor. Bi arkadaşım kara çarşaflı evli bi kadına aşık oluyor ve haftanın en az 3 günü düzenli olarak sikişiyorlar. Kadının boyumdan büyük oğulları var, kocası meymenetsizin teki, kadın ondan umudunu kesmiş, kara çarşafı giyinip durmadan sokaklarda sikişiyor...
Devamı için tırtıkla...
Din ve sex beraber harmanlanması zor iki kavram. Yürek ister, g.t ister. Öte yandan dini inançların sömürülmesi bu ülkede eskilerden beri var ve olacak da. Zamanında bu güruha dahil olmuş, gözlemleyebilmiş genç bir adamın gözünden bunları dinlemek ilgi çekici. Laf çarpıtmak yok, gereksiz demagoji yok, vs. Adım gibi eminim ki seni eleştireceğim günler de gelecek. Ve yine eminim ki kara gözlerini açıp aynı şevk ve istekle okuyacaksın onlarıda. Canın acımasa bu kadar can acıtıcı yazamazdın sen.
YanıtlaSilBu yılbaşı senin için de bir dilek dileyeceğim. Belli mi olur, bir bakarsın gerçekleşmiş.
Doğru bildiğin yoldan ayrılma sakın. Bedeli ne olursa olsun.
Ah bu sansür olmasa. Din gayleri dışlar dışlamasına da ne büyük insan, ne büyük düşünür, ne büyük şair diye etiketlediğimiz insanların içinde de nice gay vardır kabullenmez bu dinin mensupları. Mevlanayı yere göğe sığdıramamak ayrıdır da kimse de kalkıp Farsçadan mevneviyi tam tercüme etmez. Kimse de kalkıp Hz. Lut'un adı ile niye anılır gayler merak etmez (Arapça konuşulan ülkelerde Luti derler).
YanıtlaSilDin sömürü aracıdır, din guruhları yönetmek içindir, din zehirdir dendiğinde de nasıl da hoş karşı çıkarlar.
Neyse sonraki yazı var...