bu blogu açtığımda sıfırı bile tüketmiştim.
burdaki "sıfır", parasız olduğuma dair olan rakamsal ifadenin karşılığına denk düşen sıfır değil. gerçek anlamda sıfırı tükettiğimin ifadesi olan sıfır.
yani hayatımda, kendimden başka kimsemin olmadığı anlamına gelen sıfır.
oysaki kocaman bi ailem vardı. hatta blogu açmadan 4 yıl önce evlenmiştim. bi oğlum vardı ve ben açtığım bloga, o günlerde yaşadığım saçmalıkları abarta abarta yazarken, oğlum 3 yaşındaydı.
ama ben onu, o beni göremiyordu ve görmek için elimden gelen bir şey de yoktu.
aslında istesem görürdüm. ama dışlanmışlığım hissini o kadar yoğun yaşıyordumki, canım yanmasın diye tutunduğum dalı bırakıp kendimi fırtınanın içine atıverdim.
evet, artık fırtınanın içindeydim.
doğrusu fırtınanın içinde miydim, yoksa fırtına mı içimdeydi ondan hâlâ emin değilim. bi ihtimal fırtınanın ta kendisine dönüşmüştüm ve bu yüzden artık, dışlanmışlık yüzünden yanmakta olan canımın acısını hissetmiyordum.
tamam yalan söyledim. çünkü fırtınanın içine kendimi bırakmış olsamda, hatta fırtınadan bile daha güçlü olduğum için fırtınayı içime alıp ona dönüşsemde canım çok yanıyordu ama hiiiç hissetmiyordum.
hissetmek istemiyordum.
çünkü sevilmediğimi fark etmiştim ve oturup bu konuyu düşünürsem içişlerimin daha da karışacağını biliyordum. bu yüzden içişlerimi büyük bir baskı ile sindirip, dışişleri sorunuma dönüşmemesini sağlayarak hayatıma, kendimi koyvermiş olarak devam ettim.
o günlerde bu sıçtığımın blogunu açarak; aileme, topluma, hayata ve aslında belkide sadece kendime olan kızgınlığımdan dolayı nerdeyse her önüme gelenle sevişerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken, aslında sakinleşemediğimi, sakinleşmemiş olduğumu şimdi görebiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.