-->

07 Mayıs 2021

Evden Kaçmak

---Evden ilk kaçış:
Henüz 7-8 yaşındayım. Nasıl olduysa, neden kapıldıysam sevilmediğimi düşünmeye başlamış ve bu yüzden evden kaçmaya karar verdiğim için şehirlerarası yola çıkıp yürümeye başlamıştım. Güya bi yerlere gidecek, başka yerlere ulaşacaktım. Öğleye kadar yürümüş, yürümüş, yürümüş ve evden çok çok uzaklaşmıştım. Ama çocuk aklımla uzaklaştığımı düşünsemde, aslında en fazla 6-7km kadar yürümüştüm. Dönüp arkama, evimizin olduğu dağın yamacına baktığımda çook uzak gelmişti bana. İyice uzaklaşmıştım ve hem acıktığım, hem susadığım için de ağlayasım gelmişti. Yürümeye devam edip, gözyaşlarımı sile sile ağlayarak ilerlerken karşılaştığım pis bir lağım birikintisindeki suyu görünce kana kana içip susuzluğumu gidermiştim. Ama karnım hâlâ açtı. yoldan geçenlerin, benim pis suyu içişime bakıp söylenmeleri de eklenince, evden kaçma işinin böyle olmayacağını anlamış ve tekrar gerisin geriye eve dönmüştüm.
Eve geldiğimde hiç kimsenin evden kaçtığımdan haberi olmamıştı. Onlara göre her zamanki gibi sokaklarda bi yerlerde vakit geçirmiştim ve işte evdeydim.

----Evden ikinci kaçış:
15 yaşındayım. 3-4 yıldır abim ve yengemle yaşıyordum ve onlarda bana kötü davranıyorlardı.
Yengem her şeye söylendiği için, söylenmeleriyle yüz göz olmamak adına yemeği bile doya doya değilde, daha çok sofra kurulduğu için yiyor, yengemden ise gizli gizli sürekli bir şeyler atıştırarak doymayı tercih ediyordum.
Yengemle durumlarımız böyleyken, abimle de pek iyi sayılmazdı, çünkü her sinirlendiğinde veya ona göre yanlış bir şeyler yaptığımda elini kaldırmaktan geri kalmıyordu. "okul okuyup ne yapacaksın ki" diyerek de okul okumama izin vermemişti. İzin vermediği o ilk gün sokaklarda boş boş gezmiş, neden okutmadığını anlamaya çalışmıştım. Ama anlamadım. Hâlâ da anlamış değilim.
Sonuç olarak ise o yaşta, tüm yaşadıklarıma dayanamadığımdan, abimin cebindeki parayı alıp evden kaçtım.
Bir haftalık gezinme esnasında, o aralar hizbullahçıların en kudurgun zamanları olduğu ve o aralar abimden sürekli zekât adı altında haraç istedikleri ve abimde parayı çok sevdiğinden vermediği için, benim kaybolmamla beraber hizbullahçılar tarafından kaçırılıp öldürüldüğüm söylentileri çıkmış ve yaşadığımız şehrin dere tepelerinde, polisler ve akrabalarımızca cesedim aranmaya, cesedim bulunamadığı için ise el-fatihalar okunmaya başlanmıştı. Çünkü hizbullah adam kaçırıp öldürüyor, öldürdüklerinin cesedi ise çoğunlukla bulunmuyordu. Bu yüzden ölümüm kabullenilip, fatihalar okunuyor, henüz 15 yaşında olduğum için günahsız bir şekilde öldüğümden, kesinlikle cennete gittiğim söyleniyordu. Oysa ben o yaşta bir kaç kişiyle sevişmiş, birbirimizin sikini yalayıp "hiç de porno filmlerdeki gibi değil" konuşmalarını yapmıştık. İlk yalama deneyimlerimi geçip, benim kaçışımla gelişen arama-tarama aşamalarını nasıl öğrendiğime gelirsek; tüm bunları bir hafta sonra eve döndüğümde, konu komşudan ve yengemin sürekli bana hakaret etmeleri esnasındaki "senin fatihanı da okuduk zaten, ölsende kurtulsak" deyişlerinden öğrenmiştim.

Evden kaçmaya en fazla 1 hafta dayanabilmiş, bu süre boyunca komşu şehirde sokaklarda gezmiş, sınav zamanı olduğu için sınava geldiğimi söyleyerek bir otelde 3-4 gün kalmayı başarmış, geri kalan günlerde ise parklarda vs yatmış, o dönemin mantar gibi biten mekânlarından olan internet cafelerde sabahlarcasına oyalanmış, evden kaçan biri olduğumu kimseye çaktırmamıştım.
Hatta yerli biri olduğumu göstermek için kendime bir kaykay bile almıştım. Ama kaykay yük olmaya başladığında kargo ile eve göndermiştim. Bende zaten kaçış maceramı bir hafta sonra eve dönerek sonlandırmıştım.
Aldığım Kaykay ise aradan 20 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ evde duruyor ve oğlum bazen alıp kullanıyor.

----Evden üçüncü kaçış
Yaş olmuş 18, köpek gibi çalışmama rağmen hâlâ açık açık dayak, gizliden gizliye yemek yiyorum. Dayağı açıktan, yemeği gizliden yemeye alışmıştım ama 18 yaşında olmama rağmen hâlâ arkadaş edinmeme izin verilmiyordu. Eğer olurda dükkanı akşam ezanından sonra kapatıp eve gelirsem tüm ev ahalisinin önünde bol fırça ve sağanak yağmurlu tükürüğe tutuluyordum.
Tüm bunların sonucunda bir gün dayanamadım yediğim dayağın verdiği haklılığın ağır etkisiyle yeğenlerimi göstererek "onların bile arkadaşları var, 'arkadaşıma gidiyorum, arkadaşımdan geliyorum, arkadaşımla oynadık' diyorlar. Benim hiç arkadaşım yok" diye ağlamamı devam ettirdim. Hazır konuyu açmışken "eğer yeteri kadar ağlarsam, belki bundan sonra arkadaş edinmeme izin verirlerdi" diye düşünmüş, ağlamamı da kendimi zorlayarak biraz daha devam ettirmiştim. Ama rol yapamayan biri olduğum için, yüreklerine dokunacağını düşündüğüm zırıltım, sert güzel bir tokatla sonlandırılmıştı. Mecburen sustum, her zamanki gibi gittim yüzümü yıkadım, gelip hazırlanmış olan sofraya oturup azıcık yemeğimi yedim.

Bu olayın üzerinden bir kaç ay geçtikten sonraki günlerden birinde, abimden iki defa dayak yemiştim ve üçüncü dayağım esnasında yengem dükkana geldiğinde ona "ben ne yaptım size, niye bana kötü davranıyorsunuz. bugün iki defa dövdü beni." diyerek zırıldayıp durdum. Bu sefer rol yaparak devam ettirmedim, gerçekten hem canım yandığı, hemde sevilmediğimden emin olduğum için en içten halimle ağlıyordum.
Yengem ağlamamamı söyleyip "bir şey olmaz, abindir" dediğinde, ben daha da içten bir şekilde ağlamaya devam ettim ama kimse iplemedi. Biraz daha ağladıktan sonra, abimin tükürükleri eşliğinde gidip yüzümü yıkadım geldim. Soğuk su beni kendime getirmişti. Kaçma fikri kafamda canlanmış, ilk fırsatı kollamamı öğütlüyordu.
Yediğim dayaklar yanıma kâr kalmış olarak, gün geçip gitti, ben yanağımın sızlayışını, gözyaşlarımın ve sümüğümün tadını unuttum, gün bitti akşam oldu.
Ertesi günde köpek gibi çalışıp, yorgun argın bi şekilde biraz erken bi saatte eve geldiğimde, evde kimse yoktu. Bende kafamda dönen kaçma fikrini hayata geçirmeye karar verip, yengemin elbiselerinin arasına sakladığı paraları alıp evden kaçtım.
18 yaşında birinin evden ayrılmasının bu kadar kolay olacağını hiç bilmiyordum. O güne kadar 18 yaşına geldiğiminde farkında değildim.
İlk olarak Diyarbakır'a gittim, orda bi kaç gün oyalandıktan sonra farklı bir ile geçtim, ordan başka bir yere derken, en son alakasız bi şekilde kendimi Ankara'ya buldum ve sonra nasıl ve neden olduysa bi şekilde İstanbul'a gidiverdim.
Üstelik ne yapacağım, nasıl yapacağım konusunda da bi fikrim yoktu. Öylesine kaça kaça ve sokaklarda tırsa tırsa gezerken, insanların bakışlarından veya birinin beni takip ettiğinden korktuğum ilk anda başka bi şehre geçiyordum. İstanbul'a da böyle gelmiştim galiba ve o dönem araba yıkama servisinde çalışan tanıdıklarımın yanına yerleşivermiştim.

Yeni gelmiş olmanın verdiği heyecanla sabah erken saatlerde, servisin arka tarafındaki yataktan kalktığım gibi kendimi dışarı atıyor, akşama kadar yakın çevrelerde kendimce gezip, gece olup iyice karanlık çöküp artık tırsmaya başlayıncaysa, araba yıkama servisinin arka tarafındaki yataklar kısmına gidip uyuyordum.

Bu "tanıdıklarım" dediğim insanlar, 3 kardeşlerdi ve köyden uzak akraba sayılırdık.
Biriyle (yaşıtım olanla)henüz 15-16 yaşındayken, birbirimizin sikini yalardık. Ama buraya geldiğimde öyle bir şey yapmadık, çünkü aradan hem 2-3 yıl gibi bir zaman dilimi geçmiş, hem mekânlar değişmiş, hem de ben evden kaçan biri olduğum için onlarda mecburi kalıyordum. Bu yüzden ekstra heyecana girmeye gerek yoktu. 
Zaten bi kaç gün sonra yükselen gizli stresden dolayı olsa gerek dayanamadım ve gezine gezine farkında olmadan Taksim'e gelmiş, neresi olduğunu bilmeden İstiklal'de gezinmiş ve "bu kalabalıkta yaşanır" diyerek o çevrede takılmaya başlamıştım.

Bi kaç günlük parklarda yatıp kalkma olaylarımdan sonra, burda bi yerlere yerleşeyim diyerek yatacak daha sağlam bi yer aramaya başlamıştım. Çünkü paralar suyunu çekmeye başlamıştı ve ben kalacak yer olarak parklardan başka bir yerle beraber bir iş de bulmalıydım. Bu yüzden etrafa yapıştırılmış kiralık oda ilanlarından birini aradım ve olumlu bir konuşmadan sonra verilen adrese gittim.
Her halinden, hareketinden, konuşmasından, tiklerinden, geviş getirir gibi konuşmasından, gözlerini kocaman açarak etrafa bakışından üçkağıtçı olduğu belli olan Tuncay'la tanıştık, gidecek başak yerim olmadığı için mecburen anlaştık, ilk ayın oda kirasını peşin olarak verip orda kalmaya başladım ve bir dahada, araba yıkama servisine gitmedim. Evde ben, Tuncay, Tuncay'ın Kardeşi Ali ve Fatih adında biri daha kalıyorduk.

Evde kalmaya başlamamın üzerinden bir kaç gün geçmiştiki, Fatih iyi biri olduğumu söyleyip, gel sana iş bulalım diyerek beni aldı, beraber İstiklal'deki iş ilanlarına başvurmaya başladık. Ama köyden yeni şehre inen biri olduğum için beğenilmiyordum ve bana açıkça beğenilmediğim söylenilmiyor bunun yerine "ararız, bakarız vs" gibi şeyler söyleniyordu. En sonunda İstiklal'in girişindeki McDonalds'da başvurduk ve onlarda hemen gelip başlamamı söylediler. Ertesi gün gidip işe başladım ve 1aylık çalışmadan sonra işten çıkıp, yine istiklal'deki pasajlardan birindeki çay ocağında ÇAYCI olarak işe başladım. McDonals sigortamı yapmıştı ama maaş olarak oda kiramı anca karşılıyordu. Bende param olmadığı için, mecburen daha iyi para veren bir iş bakmış, çaycılık olmasına bakmadan işe girip, akşama kadar koştura koştura çalışmaya başlamıştım.

2 ay sonra, ev arkadaşlarımın paramı çalmaları yüzünden atışmıştık, ama onlarında çaldığına dair elimde yeteri kadar kanıt olmadığı için hepsine lanet okuyarak yanlarından ayrılmış, pasajın sokağında takı satan tezgahın sahibi olan Adanalı Abla'ya durumu anlatmamla, daha uygun fiyata onlarda kalmaya başlamıştım. Aradan şimdi 18 yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ tanışıklığımız devam eder ve ben dönem dönem gidip günlerce onlarda kaldığım olur.
Çay ocağında ise 7-8 ay gibi bir süre çalışmış ve sonra ailemle arada bi telefonla konuşmanın verdiği güvenle, 2 numaralı abimin "artık dön" demesine uyarak memlekete dönmüştüm.
Döndüğümde ise, başkasıyla beraber kurulmuş olan ortaklı toptan dükkanında köpek gibi çalışmaya başlamış ve aileyiz diyerek maaş gibi şeylerde almamıştım, almak aklıma gelmemiş, istemeyi ise zaten ayıp bulmuştum.

----Evden dördüncü kaçışım:
Günler geçip çalışma yılımın dolmasına yakın bir zaman diliminde ise abim başka bir iş kurmuş, 3-4 eleman işe almış, kardeşimle beraber oraya geçmişlerdi ama bana kimse bir şey dememişti. Bana garip gelmişti. Aklım durumu tuhaf bulmuş ve kendi kendime oturup bir durum değerlendirmesi yapmıştım. Küçük aklımın değerlendirmeleri sonucu olarak "şimdiye kadar ailemin işi diyerek çalışıyordum, ama artık ailemin işi değil. niye başkasının yanında çalışayım ki? üstelik ailemin kurduğu işe de başka elemanlar alındı, ben niye çalıştırılmıyorum  ve hatta ben biye başkasının işinde çalıştırılıyorum ki. Ben o kadar değersiz, o kadar işe yaramaz biri miyim? bu yapılan haksızlık. eğer illaki başkasının yanında çalışacaksam, gider uzak bi yerde çalışırım" diye kendi kendime atarlanmış, ertesi gün ise işi devrettiğimiz adamların şöföründen 100 TL borç alıp, kimseye bir şey demeden İstanbul bileti alıp tekrar İstanbul'a dönmüştüm.

Bu sefer daha öncesinden İstanbul deneyimim olduğu için artık yabancısı sayılmazdım. Hemen Adanalı Abla'ya gidip onlarda kalmaya başladım, bi kaç gün sonra Mor Kedi Cafe adlı bir gay cafe'de garson olarak iş buldum ve aylar hızla akmaya başladı.
Cafe'nin sahibi şişko bi lezbiyendi ve daha sonra beni parasını çaldığımı iddia ederek, diğer elemanların benim asla öyle bir şey yapmayacağımı söylemelerine rağmen işten attırmıştı. Para çalmadığım için, işten çıkarmak istemesinin gerekçesi olarak bi yalan bulmak zorunda olan ŞİŞKO Lezbiyeni çok da kafaya takmadım ve kafamdan da sildim. (Neyse bunu geçeyim ve kaldığım yere döneyim.)

Adanalı Abla'da kalmıyordum ama sık sık görüşüyor, hatta bazen gidip onlarda kalıyordum. Kalıcı olarak ise cafedeki garsonlardan birinin evinde ücretsiz kalmaya başladım ve zaten o dönem askerliğim de yaklaştığı için o da bunu sorun etmedi.
Ama nedense ondan kaldığımda iyi anlaşsak da, hep huzursuz ve rahatsızdım. Çünkü bu garson cafe'ye gelen veya internetten tanıştığı veya o dönem bizim beraber takıldığımız TekYön'de tanıştığı yaşlılarla bi şekilde anlaşıyor ve para karşılığı birlikte oluyordu. Yani hem para karşılığı götünü siktiriyordu, hemde beni de yavaş yavaş böyle şeylere sürüklemeye çalışıyor gibi hissetmiştim. Çünkü para aldığını saklamıyor ve "insan sevdiği, zevk aldığı işi yapmalı" minvalinde söylemleriyle de kahkahalarını sürekli patlatıp duruyordu.
Doğrusu göt onundu, ne yapacağı sadece onu ilgilendirirdi ve bende bu yüzden bu konuya takılmıyordum. Hem gidecek bir yerim yoktu, hem param yoktu, hemde şimdi başkasının götünü nasıl ve neden siktirdiği nedenleri yüzünden ortalığı karıştırmaya gerek yoktu.
Ayrıca insan olarak iyi biriydi, bana zararı dokunmazdı. Varsın götünü satmaya devam etsindi, ama bana da aşılamaya çalışması biraz rahatsızlık vermiyor da değildi.
Acaba ne yapmalıydım, ne yapacaktım derken askerlik durumlarım geldi çattı ve zaten paramda bitti. Hatta yol param bile kalmamıştı.

Gitmeme 2-3 gün kala, internetten tanıştığım benden 10 yaş büyük biriyle seviştik ve sevişme öncesinde bir kaç saat sohbet ettiğimiz için, askere gideceğim dahil nerdeyse götümün içindeki kıla kadar her şeyimi anlatmıştım. Tabii oda baya dertli çıkmıştı. Her bişeyimizi anlatıp durmuştuk birbirimize.
Sevişme sonrası, yataktan çıkmış giyiniyordum ki, adam bana yol paramın 3-4 katı kadar para uzattığında gözlerim doldu.
Gözlerimin dolmasıyla, adamın "yattık diye vermiyorum, içimden geliyor diye veriyorum. ihtiyacın olmasa vermezdim. hadi al. için rahat olsun" demesi bir oldu. bir kaç süslü cümle, bir kaç edebi söz topluluğu daha sarf edip, parayı uzatmaya devam edince bende giyinmiştim ve parayı alıp cebime attığım gibi adamın evinden çıktım.
Zaten bir kaç gün sonrada askere gittim ve her şeyi unuttum.

Ben askerdeyken ise 2.numaralı abimin işi devredip, yinede çalışmamı istediği iş yerinin ise benimle beraber çalışmamı istedikleri şöför tarafından, şimdinin parasıyla 300BİN tl gibi bir meblağda dolandırıldığı olayını, Babamın ölümüyle izne gittiğimde öğrendim.
Bunu öğrendiğimde bi rahatlık-ferahlık, işi bırakıp kaçmış olmakla bi yanlış yapmamış olma özgüveni geldi banaki anlatamam. Çünkü eğer bende o işte o şöförle çalışmaya devam etseydim, dolandırılma olayı benimde üzerime de yapışacaktı, geçmişi sürekli evden kaçan biri olarak temizlememde zor olacaktı.
Neyseki ben işin devredilmesinin hemen ertesi günü çekip gitmiştim ve kimse bana bir şey diyemiyordu.
Ama tabiki 2 yıl sonra, 2numaralı abim "şöför sana 100 TL vermiş" demekten geri kalmamıştı. Neyseki sadece 100 TL'lik hırsızlık yapmıştım. Geri kalan binlerce liradan ise sorumlu değildim.
Ya birde kafamın dikine gitmeyip, uslu bi çocuk gibi çalışmaya devam etseydim neler olacaktı?
Çok şükür durum bununla kapanmış, bende kaçışlarımı zaten askerlikle taçlandırarak sonlandırmıştım.
Zaten askere gitmeyip ne yapacaktım ki? Sokaklarda para karşılığı götümü siktirmeye başlayacak olmaktan ölesiye korktuğum o günlerde, askerlik bana sıcak bir yuva oldu. Hemde sımsıcak.
Üstelik yemeğim, yatacak yerim vs gibi şeylerim de dert değildi.

Evet, parasız sevişiyordum ama sırf sevişmiş olmak için sevişsem bile, sırf birbirimizi beğendiğimiz, sırf birbirimizden hoşlandığımız için sevişiyorduk. Üstelik bu bizi kötü hissettirmiyor, ne yaptığımızı biliyorduk. Bazen kafamız karışıyor, sevşme sonrasındaki günlerde birbirimizden köşe bucak kaçtığımız oluyordu ama bi kaç gün sonra yine sevişerek olayı kendimiz için normalleştiriyorduk.

Şimdi düşünüyorum da; aslında askerliğin, biseksüelliğimi normalleştirmemde çok katkısı olmuş. Hemde çok fazla. Üstelik erkekleri beğendiğimi kimseden de saklamıyordum ve bu konuda cırtlak olmasamda, aslında gayet gay hayatımı da yaşamaktan geri kalmıyordum.
Şimdi dönüp bakınca, güzel bir askerlik hayatım olmuş. 
Daha önce yazdığım askerlik anılarım için alttaki başlıklı linklere sevgiyle, aşkla tıklayın :)

(bu arada evden kaçışlarımla başlayıp, gay asker hikayeleri ile bitirmek de garip oldu :))))) 
İşte o hikayelerden bi kaçı:

Hepimiz Orospuyuz! Tek Farkımız Bahanelerimiz:  http://hayaterkegi.blogspot.com/2010/10/hepimiz-orospuyuz-tek-farkmz.html 

Her İbne Asker Doğar: http://hayaterkegi.blogspot.com/2010/10/her-ibne-asker-dogar.html

Et ve Tırnak: http://hayaterkegi.blogspot.com/2011/06/onunla-etle-trnak-gibiydik-yada-nasl.html

Sikilmek Ciddi Bir İştir: http://hayaterkegi.blogspot.com/2016/05/sikilmek-ciddi-bir-istir.html

Her asker ipne doğar: http://hayaterkegi.blogspot.com/2011/12/her-asker-ipne-dogar.html

1 yorum:

  1. Film gibi...Bunları yasamak zorunda kaldığın için üzgünüm...Ama seni sen yapan da bunlar...Umarım hayatının geri kalanı şu ana kadarkinden güzel geçer...Hatta böyle olacagına eminim🌻yeterki vazgeçme....

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.