-->

20.12.2024

ilk osbir veya cinsel perhiz

tekrar erkek arkadaş edinmeye karar verdiğim günlerdeyim ve bu yüzden ibnelere özel sosyal ağlarda cirit atmaya başladım. yine aynı leş muhabbetler ve leş insanlar. ben yokken hiçbir bok değişmemiş. aksine sanki daha da boklaşmış gibi ve sanki gay nüfusunda da bi patlama olmuş. ben yokken, tüm bu ibneler de nerden çıktı böyle?
bilmiyorum. 

uzun zamandır cinsel perhiz yapmakta olduğum için, bu ara sanal ortamda yazıştığım insanlara "arayışım seks veya cinsellik değil. sadece dostça tanışabileceğim arkadaş arıyorum" deyip duruyorum ama kimsenin bu söylediğimi siklediği yok. hatta çoğu kişi "ne yani seks yapmayacak mıyız? hiçbir şey olmayacak mı?" soruları sorup duruyor. hayır dediğimdeyse kimse inanmıyor. bende engelleyip muhabbeti tamamen sonlandırıyorum.
souç olarak ise; seks yapmadan 2 yıl, osbir çekmeden 1,5 yıl dayanabildiğim bu cinsel perhiz dönemini, az önce osbir çekerek bozduğumu da söylemeliyim. seks yapmamak içinse bakalım kendimi ne kadar daha tuttacağım. doğrusu sevmediğim ve beni sevmeyen biriyle yatıp kalkmaktansa, ölünceye kadar seks yapmamayı da tercih ederim ya her neyse. bakalım kendime verdiğim bu sözü, kaç zaman daha tutabileceğim.


16.11.2024

filistinliler neden ölmüyor?

filistinde binlerce insan öldürüldü ama israil terör örgütü'nün henüz işi bitmedi. son filistinli ölünceye kadar da bitmeyecek. yani, daha çok işi var. offf yazık ama ya, bu filistinliler neden kendi kendilerine ölmüyorlarda, masum israilimizi uğraştırıyorlar? şapşal filistinliler kendi kendilerine ölmeyerek, zavallı israil terör devletimizi çok uğraştırıyorlar çoook. 
filistinlilere sesleniyorum; ölür müsünüz lütfen, bi an önce.
çünkü biz çok merhametli ve her zaman duyarlı olan, bombalardan uzak  evlerindeki rahatlıkta yaşayan insanların duygularını suistimal etmek için yarım yamalak bıraktığınız bedenlerinizi, topraklarınızı daha verimli hale getirmek için oranızı buranızı kesip oluk oluk akıttığınız kanlarınızı 3-5 inçlik ekranlarımızdan birindeki o magazin haberlerinin arasında görmeye dayanamıyoruz artık.
şaka şaka dayanıyoruz. dayanmasak neden aşk acısı çekelim?
ama yinede sizi "dün gece hangi pezevenk, hangi kaltağı sikti" konulu magazin haberleri arasında görmek hiç hoş değil. evet, lütfen artık yara bere içinde veya eksik uzuvlarınızla zırt pırt çıkıp durmayın karşımıza. ve facebook neden hepinizi engellemiyor, twitter neden hesaplarınızı kaldırmıyor anlamıyorum. gerçi sizde, engellene engellene bitmiyorsunuz ki? tıpkı öldürüle öldürüle bitemediğiniz gibi.
ama hani siz bi an önce ölseniz ve biz de 2 fatiha ile işi kotarsak fena olmaz mı?
fena olmaz değil mi? olmaz. hatta bomba olur, çok güzel olur.
lütfen işimizi zorlaştırmayın. kendinizi bizim yerimize koyup, sizi sürekli kan ter içinde ağlayıp sızlarken, yarım yamalak kalmış bedenlerinizle dahi ordan oraya koştururken veya sürünürken görmekten bıkan bizi de anlamaya çalışın ve bi an önce sessizce ölün. 
hem eğer siz ölmek yerine, ufacık bi yara aldınız diye ortalığı ayağa kaldırmayı bırakıp, sakin bi kenarda sessizce kendi kendinize ölürseniz, bize kocaman bi iyilik de etmiş olursunuz. üstelik israil'e de boşuna masraf yaptırmamış olursunuz ve biliyorsunuz, israf haramdır.
o yüzden siz gidin bi kenarda sessizce ölün.
merak etmeyin, biz bi kaç yıl sonra falan belki mutlaka öldüğünüz o yere gelip bi anıt manıt gibi şeyler diker, ağız ucuyla iki fatiha da okuruz elhamdürillah. hem insanlık ölmedi ya! hatta senenin bi gününü "filistin soykırımı gibi bi isimle adlandırır, o günü festival havasında kutlarcasına en güzel tasarımlar eşliğinde güya kınarız falan ama en öncesinde bize, sizin ölünüz lazım. ölmezseniz, biz sizi nasıl analım?









13.09.2024

bir erkegin gay olduğunu nasıl anlarız

Bir erkeğin gay olduğunu nasıl anlarız?

öncelikle, neden anlamak istiyorsun bunu netleştirmelisin.
çünkü onu sikmek için mi, yoksa kendini siktirmek için mi öğrenmek istiyorsun bu önemli bi detay.
Ayrıca yakınındaki bi erkeğin ibne olup olmadığını ya da gay olmadan da dibini dövdürüp dövdürmediğini öğrenmek için can atan boş biri olduğun için sadece dedikodu malzemesi bulma amacıyla da öğrenmek istiyor olabilirsin. Aynı zamanda yakın akrabaların arasında dönme var mı bunları da merak ettiğin için de olabilir.
Gördüğün gibi her şey olası ve tüm bunlar çok insani.
Zaten her şey insan için değil mi bi tanem. Hayatın tümü insanlık için yaratıldı. Fakat sen bi insan değilsin, tam bi orospuçocuğusun.
Çünkü insanların özel hayatını araştırmak, sadece orospuçocuklarına has bi durumdur. Orospuçocuğu olman ise annen veya babanla alakalı bi şey değil. Daha çok senin gereksiz biri olmanla alakalı.

ama diyelimki aslında amacın bunlardan hiçbiri değil. sadece kendin için merak ediyorsun.
Yani sırf bi erkeği yakışıklı, çekici, seksi, karizmatik vs vs buldun diye kendinin bu insani biyofil yanının, hem cinsine duyduğun bi cinsel çekim mi olduğunu ya da kısaca (halk diliyle) kendinin ibne olup olmadığını merak ediyor da olabilirsin.

Hayır bi erkeği yakışıklı buldun diye ibne değilsin, olmazsın. olmak zorunda değilsin. 
bazen kendi cinsimizden insanları beğenebilir, beğendiğimiz için onlarla arkadaşlıklar kurmak isteyebiliriz.
Bunun nedeni; içimizdeki estetik bakış açısı ve kendimizde eksikliğini duyduğumuz tarafın, karşımızdakinde olduğunu görmemizle alakası var.

Örneğin kısa boylusun ama uzun boylu erkekleri gördüğün an sürekli süzüyor her yerde gözlüyorsun.
Bunun nedeni tabiki senin yer cücesi veya işte kibar anlamda; kısa boylu olmandan başkası değil.
Yani aslında onu, uzun boylu olmasından dolayı kıskanıyorsun :) yoksa gelip seni sikmesini istemiyorsun.

Ya da diyelimki zayıf çiroz herifin veya ergenin tekisin. O zaman ne yaparsın?
Tabiki, daha etli butlu hemcinslerini gözlersin.
Dediğim gibi, bu tamamen kendindeki eksikliği başkasında görüp iç geçirmene bağlı bi durum. Yani hemen gidip altına yatmamalı veya altına almamalısın.
Bu gibi estetik yönlerimiz bizim kendimizdeki eksikliğin farkında olmamızla alakası var. Bu eksikliklerini tamamlayabiliyorsan tamamlarsın ama tamamlayamıyorsan bu yanını kabullenip, haline şükretmelisin. Şükür bizi sakinleştiren, normalleştiren, iç dünyamıza huzur getiren tek ilaçtır.
Üstelik hiçbir olumsuz yan etkisi de yok.

tüm bu anlattıklarıma rağmen, eğer hâlâ bir erkeğin gay olup olmadığını gerçekten öğrenmek istiyorsan, hemen taşşaklarına uzanıp sımsıkı avuçlamalısın. Eğer bu yüzden seni öldürmediyse kesin gaydir.
Çünkü geyler, taciz edilmeyi sever.
Evet gerçekten taciz edilmeyi ve etmeyi severler. Olumlu veya olumsuz fark etmeksizin herhangi bi karşılık verildiğinde ise bundan zevk duyarlar.
Onlar, kaos bağımlısı olmuş zavallılardır ve zihinleri, bilinçleri hatta kalpleri zamanla hastalık kapmış ve iyice hastalanmışlardır. Bu yüzden taciz ettikleri veya edildikleri zamanki tepkileri, kendileriyle ilgilenildiğini, onlardan hoşlanıldığını sanıyorlardır.
Zaten çoğu normal bi ilişki kurmayı, yani insani olarak tavlamak-tavlanmak yavaş yavaş ilişki kurmak gibi adımlarla duygusal bi ilişki kurmayı ve sonrasında sikilmeyi veyahut sikmeyi çoktaaaaaaaaaaaan unutmuştur.
Normallik onlar için anormalleşmiştir. Onların içinde kendileri olmayan, kendileri olmaktan çıkmış bi yan vardır artık. Çoğu acınacak cinsel yaşamlarında haps olup kalmış ve onlara kapıyı açan herkese karşı kapıyı arkadan kitlemişlerdir bile...
Zaten tamda bu yüzden, gay oldukları için karşılarına her çıkanı da taciz etme hakları var sanarak yaşarlar ve karşılarına çıkan herkesi her an taciz edebilirler. Taciz sonrası tepki çektiklerinde veya dövüldüklerinde ise homofobi etiketi yapıştırırlar.
Açıkçası ben kimseyi taciz etmem ve taciz edildiğimde de dövmem, genelde tacizcimin yüzüne tükürürüm. 
şimdi ben sorayım; bir erkeğin gay olduğunu nasıl anladığını anladın mı?

29.06.2024

27.05.2024

sıradakiiiiiii

geçen ay insanlık için önemli, benim için önemsiz önemli bi karar daha verdim, artık aşk adı altında erkek sikmeyeceğim.
sanırım artık sadece bi kadının iki memesine ihtiyacım var. başımı aralarına koyup günler ve gecelerce mışıl mışıl uyumak istiyorum.

geçen ay dedim ama öyle bi anda vermedim kararımı. aslında bunun üzerine zaten uzun zamandır düşünüyordum. bir de konu üzerine biraz okumalar yapıp, kendi yaşadıklarımı da zihnimde bi alana toplayıp bunlarla karıştırınca, bu kararı vermek zor olmadı. evet artık erkek peşinde değil, kadın peşinde koşacağım.

birde açıkçası ben ibneliğin doğuştan geldiği konusuna hiç inanmadım. zaten eski yazılarımda ve hayatım boyunca da her zaman kendime ve soranlara karşı dürüst bi şekilde;
"valla neden ibneyim bilmiyorum. bu durum doğuştan mı, sonradan mı geldi o da sikimde değil. zaten kararları, doğruları sürekli değişen bilimi de çok şey yapmıyorum. ben genel olarak kendi hissettiğim şeye göre yaşıyorum. bana göre doğru olan şey bu.
din açısından soracak olursan da, evet müslümanım ve ibnelik günahsa da ben bunun günahını kabul ederek yaşıyorum zaten. ama öte yandan, sonuçta kimseyi zorla sikmiyorum, kimseye kendimi zorla siktirmiyorum. tamamen rızalarımızla beraber olduğum yakınlıklar yaşıyorum ve bunlar günahsa, beni hesaba çekecek olan sen değilsin. allah'a hesap vereceğim" deyip durdum.
Bu ve benzeri cevaplarım insanların ağzını açık bıraktırsada, umrumda değildi. Sonuçta hayatım sadece bana aitti ve beni rahatlatan tek şey buydu. yani allah'a sığınarak günah işlemek.

Şimdilerde ise biraz zorlu dönemdeyim. daha doğrusu 2-3 aydır bu zorlu dönemdeyim. çünkü etrafta allah'ın yarattığı onca yakışıklı piç varken, kararımın arkasında durmak çok zorlayıcı. o yüzden genel olarak erkeklerle göz göze gelmekten kaçınıyor, yakışıklı görünce bir daha bir daha bir daha bakmamak için başka yöne dönerek oyalanıyorum. ilk zamanlar biraz kaçamak baktığım oldu ama şimdilerde daha iyiyim. hatta bazen kendimi hiç kontrol etmeme gerek de kalmıyor. karşımdaki yakışıklıyı salt bi insan olarak görmeyi başarmak üzereyim. içten içe hissediyorum; kararımın arkasında durabileceğim.

Erkeklerle bakışmaktan kaçınırken, aynı zamanda etrafta güzel kız var mı diye de bakmaktan geri kalmıyorum ama ne yazıkki yok. Hepsi kilolarca makyaj ve abartılı daracık giysilerle bedenlerini sokağa atmışcasına gezinip duruyorlar. Şöyle efendi efendi sadece çıplaklığını saklamak için giyinen, makyajsız bi güzel bulamadım. Herkes sabah evden çıkarken bi hedef tahtasına oturmaya gidiyormu gibi bi havayala sokakta salınıp duruyor.
Ben kadınları sikmek için bakmayalı ne çok şey değişmiş.

uzun zamandır osbir çekmeyi de bıraktım. porno izlemeyi ise zaten yıllar önce bırakmıştım. belki de erkeklere ilgi duymamaya başlamamın altında bunlar olabilir. çünkü porno filmlerde izlediğin her şeyi, kendinle özdeşleştirmeye çalışırsın ve zamanla bingoooooooooooolllllll.
kendine gol attırmayı düşünürsün.
bence o yüzden porno izlenmesi çok sakıncalı. özellikle ilk ergenliklerde.

işte böyle yani.
artık erkekler yerine, tamamen kadınlara yönelmeye karar vermiş haldeyim ve bunu yaparken, sırf cinsellik yaşamak için değilde, gerçek anlamda aşık olarak hayata devam etmek istiyorum. yani karşımda beni seven ve benimde onu sevdiğim bi hayat arkadaşım olsun istiyorum. fakat bu nasıl olacak ve kendime verdiğim sözü tutacak mıyım bilmiyorum. inşallah tutarım. amin.



16.05.2024

mail olarak derdini anlatmak, derdine ortak aramak 2

dönem dönem mail attıkları için yazıştığım insanlar olur. ilkini şurada yayınlamıştım: https://hayaterkegi.blogspot.com/2024/02/mail-olarak-derdini-anlatmak-derdine.html

bugün de ikincisini yayınlayayım. bu mailleşmeyi 2012 yılında yapmışız ve sonra o mail kapanmış gitmiş. 2018 yılında mail attığımda "böyle bir mail bulunamadı" diye geri bildirim gelmişti sunucudan.

-----14 Temmuz 2012 saat: 13:33'de gelen ilk mail:
Merhaba,
ben bir anneyim, oğlum eşcinsel,, 24 yaşında.nette gezerken rastladım yazılarına ,,mutlu,mutsuz,samimi,doğal gerçek..
bizimkide uzun hikaye işte.
alkol bağımlısı bir baba,mutsuz aile,sonuç eşcinsel bir evlat.
Şimdi onu kaybetmeme çabası,yıllarca eşi ile mücadele eden bir kadın,bundn sonra oğlunu kaybetmemek için mücadele eden bir anneyim,
hayat acımasız,,zor,herkezin hikayesi farklı..beklentisi tek,sevgi,
seni seviyorum,karşılıksız,sebepsiz,beklentisiz.
Allaha emanet ol,


-------yanıtım: saat: 20:36
merhaba annecim. ellerinden öpüyorum. yazdıkların çok güzeldi, çok duygulandım.
ama sizin mutsuz bi aile olmanızın sonucu, onun eşcinsel olması değil. evet eşcinselliğin yüzlerce, binlerce nedeni var ama sadece siz değilsiniz. içiniz rahat olsun :)
annecim, ukala gibi de olmak istemiyorum, ama sana tavsiyem; oğluna sebepli sebepsiz sarıl öp ve hatta bunları alışkanlık yap. içinden gelmese bile öp, sev, başını da sık sık okşa. öylesine alakasızca yap bunları.

oğlununda ne olursa olsun, her zaman yanında olduğunu belli et, bunu dile getir. ona ebeveyn gibi değil de arkadaş gibi yaklaş.
ayy özür dilerim akıl verir gibi oldum. affet. ellerinden öpüyorum. çok affet.


----------14 Temmuz 2012 saat: 21:01
yine merhaba,meilime cavap vermene sevindim,benide iyi teyzeler listene ekle..
asla ukalalık olarak algılamıyorum,çok haklısın para her kapıyı açar derler ama bence sevgi açar..
ben zaten çok sevgi gösteriyorum ona hep öpüyorum..şimdi haha çok öpeceğim,,
senide öptüm kara kuru oğlum benim,,


-----burada sanırım cevap yazmamışım. sonra 28 Temmuz'da yine yazmış teyzem.

------28 Temmuz'da gelen mail:

merhaba kara oğlum nasılsın umarım iyisindir,,

ben iyiyim çok şükür,yazılarında oruç tuttuğunu öğrendim çok mutlu oldum ,afferim sana kocaman öptümseni,

ben oruç tutamıyorum bunun içinde üzülüyorum olsun dediğin gibi bence ibadet en çok kul hakkı,insanlara nasıl davrandığın bende buna en çok inananlardanım..

önerini uyguluyorum oğlumu bol bol öpüyorum,aklımada sen geliyorsun)bunu kimse bilmiyor,,

hadi iyi ramazanlar,biraz yemeciklerini fazlaca ye,k.i.b,,



---burada da cevap vermemişim.


-------22 Eylül 2012 saat: 12:17'de gelen mail:

Merhaba,
Nasılsın,umarm iyisindir.Yazılarını her hafta fırsat buldukça okuyorum,önceleri dehşetle gözlerimi ekrana patlatarak ve ağzım açık ookuyordum,,aman Allahım diye,şimdi gülümseyerek yazdığın küfürleri normla cümleymiş gibi okuyorum.Kendini ço iyi ifade ediyorsun,duygularını çok iyi yazıyorsun.Bu konuda seni tebrik ediyorum gerçekten..devam..

ha bu arada öküz herif ayrıca bundan sonra hayatına girecek olan  öküz ,keçi,boğa heriflerde aynı olacaklar bunu sende biliyorsun.Malesef eşcinsellik hayatının ,kişiliğinin getirdiği durumlar bunlar..çoğu sevgi arar bulamaz,içinde sevgi boşluğu vardır dolduramaz hiç bir zaman..cinsellikle doldurmaya çalışır bir gün bununda doldurmadığını anlar..fakat artık o denizin içidedir,,bir psikiyatrist bana eşçinsellerin cinsel hayatları doyumsuz olur,sürekli partner ararlar..eyleme vurulduğunda ise bağımlılığa kadar gider demişti.Çünkü erkeklerde yaşanan bu cinsellik beyini etkiliyormuş ve eyleme vurulduktan sonra dönüşümü çok zor oluyormuş.Alışkanlıklar zamanla ihtiyaç haini alır biliyorsun,,hatta bağımlılık,,bu hepimiz içi geçerli.

Önceleri bu konular ne kadar uzaktı bana,çalışan sıradan bir anneydim,hayat işte herşeyi öğretiyor insana,

Ben sana sadece bi okurun olarak bir psikoloğun sitesini tavsiye edeceğim,homofobik asla değiim olamam,,sadece tavsiye, hüseyinkaçın com

hepimiz hayattan yoruluyorz,,bende yoruldum ama ne çareki yaşam devam ediyor,,bende sevgi arıyorum,bende hayatım başka olsun eşim içmesin oğlum evlensin torunlarımı göreyim istiyorum,bazen iyi olmak yetmiyor bunu baa yaşlı bi arkadaşım söylemişti bir zamanlar anlamamıştım ama öyleymiş..

sen kendini tanıyorsun bundan güzel bir şey olamaz farkındalık iyi birşey bunu asla kaybetme..k.i.b


-----------------------
uzun zaman kalmış böyle. sanırım o ara kendime odaklandım. ya da işte bir şeyler bir şeyler. yıllar sonra mailleri karıştırırken görmüşüm yazışmayı ve;
------2017 yılında şöyle yazmışım: Merak ettim, ne oldu? 

ama tabii mailin kapanmış olduğu yanıtı gelmiş sunucudan. bu arada sanırım arada bi kaç yazışmamız daha olmuş ama silmişim. çünkü o ara çok fazla mail geliyordu ve sanırım sildiklerim arasına kaynamı.

13.05.2024

sessizlik

 (bu yazıyı da beğendim. Blogun sahibi uzun zaman önce yazmayı bırakmış ve yazı silinip gitmesin diye aldım. Böyle beğendiğim yazılar olursa belki yine alırım. Çöpe bazen değerli şeyler atılabilir. Çöpte olmaları, değerinden bir şey kaybettirmez. Asıl yazı 25 haziran 2015'de yazılmış. yazı linki: asıl yazı)

Hayatlarımız ne normalize edilebilecek kadar sakin ne de görmezden gelinebilecek kadar küçük.Bugün yaşadığımız her şey bizi biz yapmaktan çok bizi sizsizleştiriyor.Allahım ne kadar deniz sekilik cümleler.Alt tarafı flütçü bir şoparla takılıp uyuşturucu batığına saplanmaktan başka ne gördü? Çok şey gördü bence.Kimsenin göremeyeceği kadar çok şey.Konu deniz seki akalın kurt değil konu ben de değilim sen de değilsin.Bir kere de konunun içinde olmayalım objektif de bakmayalım.Konu geçsin bitsin gitsin üstümüzden.
Yaşamda edindiğim küçük şirin süs köpekliği rolüme bugün son vermek istiyorum.Hayır hayır gayblogger bloguna son kez yazıp veda etmedi.Ölüm hiçlik benim için.Hiç olmasını istemem bu kadar her şeyin de.İntihar edemeyecek kadar canı tatlı ve kollarını öpen biri son bi mektup yazıp gidemez zaten bu hayattan.Belki dev bir tepegözle gökyüzüne ''Amına koduklarım...'' yazıp veda edebilirdim ama henüz bilimin gelişmesini bekliyorum diyelim.


Bugün kendimle yüzleştim.Ne kadar sahte ne kadar kolay bir insan olduğumu küçük bir maratonun ardından öğrendim.Bu zamana kadar beni diğer insanlardan ayrı tutan tek özelliğimin lafını esirgemeyen ve karşısına geçenin alnına şaak diye yapıştıran bir ibne olmaktan geri kalmadığını biliyordum.Ben riyakar tahtların pamuk kraliçesiydim kırmızı başlıklı sindrellası.Anladın işte hepsinden az bişey koymuştum kendime.Sevilmenin verdiği yükü taşıyamayacak kadar kalbi cüce ve bir o kadar da 7 tane değil.

Sevilmek.Ahh sevilmek.Bir kedinin bile sadece küçük bir kafa okşanışı için ti teber yollardan yanına gelip sana ver bi beşlik diye kafa sallaması işte.Sevilmek en yanlış söylediğin cümleleri bile düzeltemeyecek kadar naif ve hassas düşünen birinin yanlışlarını hayatına bile isteye geçirmesi.Ben sevildim.Ama sevildiğim kadar sevmedim

Sevgi mi ağır geldi insanlık mı? Kendime sayıp döktükten sonra huzur dolan içimle gidip alışveriş mi yapıcam? Bunu kimin okumasını istiyorum? Aaa bak kendine bunu bunu demiş evet ben bu insanın canına okudum mu denecek? Canım okundu.Canımı okuyorum gerçekten.İçimden salisenin 7 virgül 5inde geçen her duyguyu karış karış cümlelerde kelimelerde arıyorum.Şarkı dinliyorum bol bol.Anla işte be damızlık inek acı çekiyorum ben.Her gün yaşadığın otobüs yolculuklarındaki ayakta duran kulaklıklı ve mutsuzum.Bitmeyecek belki üzüntülerim yarın da sana üzülücem sonraki gün de?

Ödeşmek istiyorum her konuyla tekme tokat ödeşmek.Sen bana 10 tane vur ben sana 1 tane demek istiyorum şehir barzosu dövmeli kaslı abi gibi.Yazmaktan başka birşey gelmiyor aklıma.Gidip sarsa sarsa ağlayamadıktan sonra kimseye.Yolda durudurup ''bakın hayat çok fena'' diyememek koyuyor en çok.

Aklıma tuhaf şeyler geliyor.Birinin hayallerini elinden almaktan çok korktuğum zamanlar.Bebek fıstık geliyor aklıma.Sen anladın onu.Bilin ki yüreğim ne kadar darlansa da kendimi iğrenç hissettiğim gerçeğini değiştirmek için tekrar inşa etmeyeceğim bişeyleri.Bu şantiye böyle kalsın benden mimar olamadı.

Kime ne kadar özür dilesem diye düşünüyorum.Tek tek özür dilemelik listeler oluşuyorum kafamda.Sabah niye bakkala öyle dedim? Ayıp oldu yarın sabah 1 değil 2 ekmek alınacak.Ağzımdan çıkamayacak o 2 değersiz sözcüğü putlaştırmıyorum kafamda.Sebebi ne olursa olsun telafisi yapılır herşeyin hallederiz be nefes alalım biz.

Nefes alamıyorum içimde çöp kutusu başında 5-6 tane öğrenci kalemtraşıyla kalem açıyor.Bır bır konuşuyorlar.Hepsi de ne kadar pasparlak zekiler önleri açık.Susun artık yerinize diyorum! Kendimi bildim bileli hep orada duran bi tanesi var hele ki hiç ayrılmıyor o kutunun başından.Belki çok tembel belki de hepsinden zeki.Bütün duymak istemediklerimi ondan öğreniyorum.Sen kötü bir öğretmensin diyor bana kalbim.Keşke bilsem de öğretsem bize bişeyleri.Ne olduğunu bilmediğim bir arazide rehberlik yapıyorum bana.Sonunda yeşil vadiye ulaşıyorum ve ayaklarımda serinlik...Hoş hayaller güzel seraplar bunlar.

Düzlüğe çıkamayacak kadar tümsekteyim boynum kıldan ince ve söylenecek her lafa kafa sallıyorum.Ben buyum diye göğsünü gere gere gezmekten acizim.Bittim ve tükendim sanki.

İyi günler düşlemiyorum.Düşengeç oldum belki.Belki hala her şeyi çok seviyorum.Belki beni ben olduğum için sevenleri sevdim.Yolum çok uzun ayaklarım nasırlı ve şişmiş.Yürü ya kulum diyor bana yukardan ince sesli ve utangaç allah.

Çare olamadığım herşeyi sırtıma alıp yürümek,yürümek nemli topraklarda...
Sonunda yeşil vadiye ulaşıyorum ve ayaklarımda serinlik...

VAROLUŞSAL SANCILAR

(bu yazıyı beğendim. Blogun sahibi uzun zaman önce yazmayı bırakmış ve yazı silinip gitmesin diye aldım. Böyle beğendiğim yazılar olursa belki yine alırım. Çöpte bazen değerli şeyler atılabilir. Çöpte olmaları, değerinden bir şey kaybettirmez. asıl yazı 23 nisan 2018'de yazılmış. bu son yazısı olmuş. linki: asıl yazı)

 Bu aralar Twitter'da sürekli karşıma çıkıyor bu tamlama, varoluşsal sancılar.... Evet, ben de çekiyorum bu sancıyı hem de kendimi bildim bileli. Varlığımı, yaşadığımı düşündüğüm bu dünyaya perçinlemeye, kendime bir yer bulmaya çalışıyorum. Boşa bir çaba olduğunu bilerek yapıyorum bazen bunu, bazense kendimi ararken kendimde kaybolmanın verdiği acıyla tatmin oluyorum.

9.05.2024

acıtmayan ölüm

Bu yazıya bi kaç süslü cümleyle giriş yapmayı denedim ama aslında gerçek hislerim olmadığı için sildim ve işte bu cümleyle giriş yapmış bulunmaktayım; Derin anlamlara, ona buna gönderme yaparken benim haklı olduğumu belirten atasözleri veya deyimlere gerek yok. Lafın kısası şu ki; geçen hafta annem öldü.
Geçen ayların birinde bi anda teşhis edilen kolon kanseri ve kanserin diğer organlara da sıçramış olması, yaşının çok ilerideliği (87 yaşındaydı) vs derken ameliyat da edilemiyordu ve ağrı kesici ilaçlar, bol bilmem neli serumlar da kâr etmedi ve geçen hafta kaldırıldığı hastanenin yoğun bakım odasında geçirdiği 3. günün sabahında öldü.

Ölümünü 3numaralı ablamın normal bi şekilde hatta biraz sakin olmaya çalışmasıyla evden çıkmasından 20 dakika sonra 3numaralıyengem'in arayıp;
-hastaneye gelmiyor musun
-yok siz gidin. ben anneme küsüm
-annen öldü
-ıııı
-biz hastaneye geçiyoruz, sende gel.
-tamam ben şeyyy ben gelecem. siz gidin gelicem.
yengemle olan bu konuşmayla öğrendim ölümünü.
Evet ona küstüm ve bunu zaten kimseden saklamadım. çünkü ben bir müslümanım ve annemin kötü biri olmasına karşın hissettiğim şeyi saklayarak, başka şekilde davranmayı doğru bulmadım. bulmuyorum. insan neyse öyle davranmalı ve gerçeği; ayıplanma, dışlanma gibi toplumsal olumsuzlanmalardan dolayı saklama gereği duymamalı. 

"Anneme kızgınlığım, küslüğüm ve onun kötü biri olmasına rağmen eğer olurda bir gün ölecek olursa, acaba bu hissedişlerime rağmen ağlar mıyım? belki ağlarım" diye düşünmüşlüğüm çok olmuştur, ama öldüğünü duyduğum an dahil olmak üzere hiç ağlamadım. Yani bi ara acaba kendimi tutuyor muyum diye de düşündüm ama hayır tutmadım. Baya içimden ağlamak gelmedi. Zerre kadar bile olsa ağlama hissi oluşmadı.
Yani babam için de hep "ağlamam" diye düşünür ve bunu söylerdim ama babamla ilişkim böyle değildi ve zaten o öldüğünde askerdeydim ve 2numaralı abim arayıp babamın öldüğünü söylediğinde normal bi konuşma gerçekleşmiş gibi telefonu kapatmıştık, fakat 1 saat sonra hönkürüvermiştim.
Babama ait bu ağlama anısından dolayı olsa gerek annem içinde böyle bir şey olacak sanmadım değil ama olmadı. Cenaze işlemleri, taziye anı ve sonrasındaki günler boyunca; öyle boş boş etraftaki koşuşturmaları izledim.

ilk gün eski evimizin olduğu camiiye götürüp tüm mahallelice cenaze namazını kıldık, beraber mezarlığa gidip gömdük, fatihalar okundu ve ben bu arada hep "allahım ben annemin bana haksızlık ettiğine, belki bilmiyordur, belki anlamıyordur, belki de söylemem gerekiyordur diye ona defalarca söylememe rağmen uğradığım haksızlığa göz yumduğuna inandığım için ona hakkımı helal etmedim ama gerçekten hakkım olup olmadığını en iyi bilen de şüphesiz sensin. elbette ben hakkım olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden helal etmemiş olsamda sonsuz rahmeti olan ve rahmet edecek olan da sensin. rahmet et. çünkü benim de kafam karışık ve ona hakkımı helal etmiyorum" gibi şeyler söyleyip durdum.
annemi gömme işlemi bittiğinde herkes toplandı arabalara bindi, beni çağırdılar ama "siz gidin gelmeyeceğim" dedim ve bi kaç ısrar sonrasında da herkes gitti. bense yandaki mezarın köşesine oturdum ve karşıdaki manzarayı falan izledim, komşu mezarlarda bitmiş otlara baktım, mezar taşlarını okudum. öylece otururken gelip giden bi kaç kişi oldu, selam aldık verdik, biraz daha oturduktan sonra kalkıp mezarlıklar arasında yürüyerek taziyenin kurulduğu camiye geldim. 
az önce sevmediğim birini gömmüştük ve bu yüzden üzgün değildim ama şakalaşan bu insanlar biraz garip değiller miydi?
Yani tamam kimse göbek atmıyordu ama yani yine de bi tuhaflık vardı. 
caminin altındaki taziye yerinde kurulan çay kazanı, bahçeye dizilen onlarca sandalye ve akın akın gelmeye başlayanların içtiği onlarca demli çay ve bu arada okunan fatihalar sonrası devam eden dünya telaşı, iş güç konuşmaları, geçen haftaki siyaset konusu vs
buraya gündelik konuşmalar yapmak ve biraz olsun sakin bi kafayla sosyalleşmek için gelmişti herkes. ölü annem kimsenin sikinde değildi. benimde değildi ama yani ben ona kızgındım, bana haksızlık yapmıştı. ya size ne yaptı o orospu, orospuçocukları?
bilmiyorum. belkide ben abartıyorumdur ve belkide aslında zaten hayat böyledir, böyle olmak zorundadır. yani; ölen ölür, demli çayı içilir, sağdan soldan konuşulur, ruhuna bi fatiha okunur ve kalkıp gidilinir.

camide süren 3 günlük taziye sonrası, geç duyduğunu söyledikleri için evede gelip gidenler oldu. 4. günün akşamı ise 1numaralı abim "evet hayat böyle işte, sıramız gelince bizde gideceğiz. hayat devam ediyor" dedi ve karısı, 4 çocuğunu ve kendisini alıp yaşadığı şehre döndü. yengem giderken ağladı ve hepimize sarıldı. normalde bizim buralarda yengelerle sarılınılmaz ama bana da sarılınca bende sarıldım. bi ara gözüm hafif yaşarır gibi oldu ama bunu samimi bulmadığım için durdum. çünkü; sanki herkes bana baktığı ve benden bi ağlama bekledikleri için dolmuştu gözlerim. 
ve evet, annem uğruna ağlanılması gereken biri değildi. ağlamadım. hakkım haram, yeri cehennet olsun.


29.04.2024

param psikolojimi iyi tutamadı

geçen yıl girdiğim ösym sınavı sonrası tercihlerimle Kıbrıs'ta özel bi okulda psikoloji kazanmış ve gidip kaydolmuş, ilk dönemi de başarıyla vermiştim ama param sadece ilk dönem okumama yetti ve birikimim olan 100.000 tl bitti. para bitince bende okulu bıraktım ve döndüm geldim doğduğum yere.
2017 yılında okurken daha rahattım ve o rahatlığı yine bulacağımı sanmıştım. Fakat bu sefer öyle olmadı. 2017 yılındaki o benden de eser yok. 

anneye iyilik


Şu 3-4 yılda yaşadıklarımla beraber zihnimde bitmek bilmez bi kendimi soyup soğana çevirip masaya yatırma isteği tarafından teslim alındım. Her şeyi sorgulayıp durdum. Sorgulamadığımı sandığım zamanlarımda bile sorgulamam devam ediyordu.
bilirsin işte, zihin laf dinlemiyor. O senden daha akıllı.

Eski beni, şimdiki beni ve tabiki kaçınılmaz olarak gelecekteki benleri teslim alan zihnim, tüm bu zamanların nasıl yaşandığı-yaşanmakta olduğu ve yaşanacağı üzerine uzun uzadıya söylevlerde bulundu bana. Söylevlerinin çoğunda sapına kadar haklıydı ve hiç cevap veremedim, ama haksız ve boş laflarına karşılık da hiç susmadım açtım ağzımı, verdim veriştirdim kendisine.

düşündüğü konular arasında "arkadaşlık, aile, evlilik, çoluk çocuk, iş yaşamım, sokaktaki yürüyüşüm, kendi cinsimden birini sikme ve sikilme arzularım, yemek zevkim, oyuncu tarafım, kendi anne-baba ilişki ve bunlara bağlı kişiliklerim, ablamlar, abimler, iyi ve kötü insanlar, akrababalar" falanlar da filanlar vardı.
İlk zamanlar bi osbir patlatıp susturdum ama işte bi yerden sonra osbir çekmeyi bırakıp, elimdeki mikrofonu ona uzattım.
konuşması gereken en haklı tek kişi oydu, yarrağımın başı değil. zaten şimdiye kadar sikimin gösterdiği yolda, hiç durmadan yürümüştüm de ne olmuştu sanki? hiç.
çok da haksızlık etmiyeyim hani kendime, sonuçta bazı şeyleri de doğru yapmışım ve iyikilerim çoğunlukta. ki bunlara, sikimin gösterdiği yolda hiç durmadan yürümüşlüğümde dahil. güzel yanı şu ki; sikim, ara ara yüreğime kulak vermiş ve çekmiş kendini diğerlerine karşı, bildiği yolda da devam etmiş.
Eğer öyle yapmasaydı, belki şu an pişmanlıklarla dolu bi hayat yaşamışlığımdan dolayı kendime acı çektiriyor olabilirdim ama beni düşünmüş. Sağ olsun.

Kendi kendime açıkça gün saymaya başladım. En fazla 1-2 ay sonra içine doğduğum bu İsrailoğulları'nın arasından çıkıp, bir daha dönmemek üzere çok çok uzaklara bi yere gitmeyi planlıyorum. Çünkü bunların yola geleceği yok, kavmine küsen bi peygamber'i taklit etmekten başka çarem de kalmadı.
Gitmeyi planlıyorum ama eğer annem erken ölürse, onu gömdüğümüz gibi de gidebilirim. Yani illa ki 2 ay'ın dolmasını beklemeyeceğim. Fakat olurda 2 ay sonra dahi ölmemişte hala bu ölüm döşeğinde acılar içinde kıvranıyorsa, işte o zaman oturup derin derin düşünmem lazım. 

Ölmeden önce ölüm döşeğinde çekilen acı dolu anlara, SEKARET deniliyor ve annem 2 aydır sekarette.  Sekaret'in toplum için, avam takımındaki derin anlamı şu ki;
kişi eğer güzel, hayırlı, iyilik dolu bi hayat sürdürmüş, haksızlık etmediği bi yaşam için çalışıp çabalayarak son güne gelmişse, yani iyi biri olarak yaşamışsa "sekaret'i kısa sürer ve ölümü acısız" bi şekilde hemen gelip kendisini bulur. Ama  eğer hayatını kötülük yaparak, onun bunun dedikodusunu yayarak, hak hukuk tanımayarrak, iyi olmak dışında bir yaşamı sürdürmüşse vay onun haline ki ne vayyy.
dediğim gibi annem haftalardır sekarette ve bu gerçek karşısında da herkes onu ziyaret etme aralığını her defasında biraz daha açmakta.
aynı zamanda onun, annemin takma dişlerini çıkardığımız için yüzü iyice çökük gibi duruyor. ve tabi bu hali daha korkunçlaştı da. dişlerini çıkarınca, günden güne erimekte olduğuna daha açık bi şekilde şahit olunabiliyor. şahit olmak için gelip görenler artık "allah şifa versin, merak etme iyileşeceksin" demeyi de bıraktı.

ona, ev ahalisi dışında YASİN okuyan da kalmadı. okudukları yasin'in anlamı hakkında da bi bilgileri yok, edinmeleri için bi iki laf çıtlattım ama hemen kâfir ilan edilerek odadan çıkarıldım.
yaşasın en büyük kafir ben ve son müslüman annem.
ev ahalisi ve ziyarete gelenlerin geneli, müslümanlığın sadece günde 4-5 defa aerobik yapılan ve transa geçmek için anlamsız laf cümbüşüyle rahatlamak için kullanılabildiği kısmıyla ilgileniyorlar. bu dolandırıcıların türleri bitmez. her çağda ve her peygamberin arakasındaki kalabalığa karımışlardır.
ve şimdi anlıyorum; peygamberler gerçekten büyük insanlardı. peygamberliği hak etmişlerdiki allah onları elçisi olarak seçti.

Geçen annem'in bu son haline acırken buldum kendimi ve aklıma "kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin" ayeti gelince, kalkıp onunla biraz ilgilenmeye başladım. Yani öyle ayaklarına kapanmak falan değil, sadece kuruyan ağzına kaşıkla bi kaç damla su vermek, doktorun yazdığı reçeteli yetişkin mamasından yedirmek, üstünü başını biraz düzeltmek falan.
bi kaç gün çok göze batmadan, ev sakinken bunları devam ettirdim. Zaten evde 3numaralıablam dışında kimse olmadığı için görende olmuyordu.
Böyle devam eden bi kaç sakin gün sonrasında, ablam beni mama kaşığıyla yakaladı ve daha önceki seferlerde yaptığı gibi burnundan solumadı. Bunun yerine hemen kızgın bi şekilde "karışma, zorlama, yemiyor, yapma, etme" demeye başladı. Anlaşılan artık dayanamamış ve tepkisini soluyarak göstermek yerine, sözlere dökmeye karar vermişti. 
Kızgınlığına karşılık vermedim ama abartım elime sarılıp beni engellemeye çalışınca "defol gi. gerizekâlı" gibi cümleler kurdum ve yine durmayınca, elimi kurtarıp onu ittim. İterken "haddini bil, gerekirse sana zarar veririm" adlı ses tonum ve bakışlarım iş başındaydı ve bu yüzden ürkerek kalkıp gitti.
3 saniye sonra salonda bağrış çağrı bi telefon konuşması yaptığını anladım ve öyle diyordu abime; işten çıktın mı, çıkmadıysan da çabuk gel. bu zorla yemek veriyor. anne boğulacak" diyordu.
Oysa sakin sakin mama veriyordum ve anlaşılan, iyi biri olma çabam bile onu kızdırıyordu. Çünkü ondan daha kötü ve yine ondan daha iyi biri olmamalıydı. 

Telefon konuşmasından sonraki bi kaç dakika içinde 3numaralı abim gelip beni bi güzel fırçaladı. Ne olup bittiğini dinlemeye, sormaya bile gerek duymamıştı. bi ara sadece yatağı düzeltmiş olduğum için bağıra çağıra "eğer bunu yapmışsan da allah razı olsun, böyle daha iyi nefes alıyor" demekten de geri kalmadı ablama karşılık ama bana da verip veritirmeye devam etti.
bi kaç karşılık cümle kurmaya yeltendim ama sikine bile takmadı.
bağırıp çağırdı ve bende, yine önceki günlerdeki gibi anneme karşı kötü biri olarak kalmaya karar verdim.
Kaltak ölürken bile bizi birbirimize düşürmeye devam ediyor.
ve kaltağın kızı, iyiliğime karşı durmak için bile elinden geleni yapmaktan geri kalmıyor.

sonra tüm bu olanlar üzerinden düşündüm; ben bu insanların arasında nasıl hayatta kaldım.
birazcık düşündüm ve anladım; gece gündüz sömürülürken, onlar için tam randımanlı bi işlerliğim varken neden hayatta tutulmayacaktım ki? hiç.

25.04.2024

OL de, OLSUN

 24 Nisan, saat 09:40

Annem, kendisine konan kanser teşhisinden sonra eve getirildi ve o artık nefes alan bi cenazeye dönüştü. İyileşmek, kalkıp eski hayatına dönmek için ufak bi takat bulduğunda, hırıltılarını kesip gözünü açmaya kalkıştığı ilk anda yanındakilerden biri ondan helallik istediği için yine az önceki, o ölmek üzere olduğu hale dönüyor. 
Şimdi, yani şu an itibariyle kesinlikle sevmediğimden emin olduğum bu kadının binlerce yıl önce canlı canlı gömülen firavun mumyasını andıran hafif kuru bedenine baktığımda içimde ona karşı yumuşak tuhaf bir şeyler kıpırdanıyor.
Biliyorum yani; onu kesinlikle sevmiyorum ama sevmiyor oluşuma rağmen neden ona bakarken "onu sevip sevmediğimi" düşünmeye başlıyorumki?
Yani belki geçen yıla kadar seviyordum, üstelik sırf annem olduğu, yaşayan herhangi bi insan olduğu için seviyordum ama şimdi sevemiyorum.
Ben niye bu kadını en azından şimdi, az sonra veya bir kaç an sonra ölmek üzereyken sevemiyorum allah'ım?

Daha 2 ay önce, daha 8-9 hafta önce ortalıkta caka satan, "bana kötü davranma"ması için beni tüm acınılası içtenliğimle kendisine yalvartan ve yalvarmalarımı duyduktan sonrada oyunbaz zevkiyle kaçmak için komşulara misafirliğe gidiyormuş gibi numara yapan o hoppa yaşlı kadın bu mu?
Evet bu o.
Hastalıksız bi halde 87. yaşını görmüşlüğünün kendisine verdiği güçle ve haklılıkla, daha geçen aya kadar ölmeyeceğinden ve yatağa düşüp en ufak bi kıpırdanışa bile muhtaç hâle gelmeyeceğinden emin olan o kadın, bu kadın..

Şimdi günlerdir yatakta uzanık, ara ara numara yapmıyorsa hırıltılar eşliğinde nefes alıp veren bu şeye durup bakıyorum, öylesine kırgın ve çok çok küsüm. hem bu yaşta birinin kötü olması gerçeğinin verdiği şaşkınlık, hemde bu kişinin annem olması kafamı allak bullak ediyor. çünkü ben kötülerin yabancılar olduğunu sanırdım ve tanıştığım herkes benden mutlak şekilde kat kat iyiydi. tanışmadıklarımsa tabiki kötü insanlardı ve kötülüğü onlar üretirdi belki de bilmem.
şimdi herkes bana bakıyor ve ben herkese de çok kalpsiz gibi görünüyorum. biliyorlar yani ona kızgın olduğum için öylece sadece izlediğimi. zaten bende bilmelerini istiyorum. çünkü ben bi müslümanım ve açıkçası, annem bile olsa sevmediğim birini seviyor gibi davranamam. allah içimi bilirken ve ben sadece ona sığınık yaşarken, neden bu insanları kandırayımki?
Hem zaten yaşamım boyunca, kimi sevmediysem onu sevmediğimi bilmesi için çırpınmadım mı? ve herkes sevdiğimden emin olduğu kadar, kendisini sevmediğimi de benden duymadı mı?
Yani evet ben böyleyimdir; birini sevmiyorsam, o kişi kendisini sevmediğimi bilir. asla onu seviyor muyum, sevmiyorum muyum diye düşünmez, düşündürtmem. doğruyu bilmek herkesin hakkıdır. müphemliğe yer bırakmamak benim yolumdur. bu yüzden herkes kendilerini sevmediğimi bilerek de ilişkisini sürdürür benimle. çünkü ben böyle bir müslümanlık bilinci oluşturdum kendimde ve işte şimdi yazarken anlıyorumki; düşmanım da benimle, bana hep dostça bi saygı duyarak düşmanlık güttü. beni gördüğü yerde kafası karışık bi halde saygı göstermekten de geri kalamadı. 
ben birini sevmiyorsam, o kişi bilsin isterim. düşmanlık etmem, sadece sevmediğimi açık ederim. benden emin olur böylece.
annemse düşmanım değil, ya da en azından ben onu düşman olarak görmedim hiç. beni basit uzaklardan gelmiş bi yabacı olarak bile sevmediğinden emin olduğum şu 2 yıl içindeyse, yavaş yavaş ondan soğuyup koca bi buz dağına dönüştüm ve bana kurduğu veya aslında oyunbazkarakterine oturmuş oyunlarından da çıkıp, onu sevmediğimi kendisine de yeterince açık ettim. çünkü ben onun çarpık inançları arasına sıkıştırdığı sahtekârlığından daha kutsal ve gerçek bi islam anlayışına sahibim ve dediğim gibi; onu sevmediğimi bilmeye hakkı vardı ve tabii beni, islam'ı kullanarak sahtekârlaştıramayacağını da öğretmeliydim.

insanların yaşlandıkça bilgeleştiklerini düşünürken, annemle yaşadığım şu son 2-3 yıllık dönemde, tam aksine insanların yaşlandıkça bilgeleşmediklerini ve içlerinde besledikleri sonsuz dünya sevgisi, bitmek bilmez yaşam hevesleri ve asla yok olmasını istemedikleri ve varlığını devam ettirmesi için beslemeye devam ettikleri bencilliklerinden dolayı tamamen orospuçocuğulaştıklarını da annemle anlamış bulunmaktayım.
bunları da yeterince düşündüm şu ara, tekrar tekrar ve katmanlarca...
ve yine çok düşündüm; dışarıda gördüğüm muhtaç onca yaşlıya yardım için koşturup dururken, şimdi annem yanımda can vermek için bile takatsiz olmasına rağmen hiç umursamıyor olmam üzerine düşündüm.
Beni o yabancılara yakın eden, kolların girdirip karşıya geçirten, poşetlerini taşıtan, onlar için koşturtup duran şey ile annemden uzak tutan şey aynı mı? Aynı değilse nedir bu?
ve en çokda onlara yardım ederken düşündüm. ben iyi biriysem, neden annemin davranışlarını hoş görmüyordum, neden ona azcık sabretmiyordum? ben iyi biriysem, bu ara anneme niye iyi davranmıyordum? 

en çok da, yabancılara yaptığımın iyilik olup olmadığını düşünmeden koşup kollarına girdiğimde veya poşetlerine uzandığımda, yani iyilik yapma esnasında kendimin "iyi biri" olup olmadığımı düşünmeye başladım. ben iyi biriysem, neden sadece yabancılara iyiyim? iyi biriysem, anneme neden iyi değilim?

Bunları her koşturma ve yardım esnasında kendiliğimden düşünüvermeye başladım. "Belki de aslında iyi biri değilim" dedim kendime ve o yaşlıyla, o çocukla, o genç kadınla gideceği veya yeter dediği yere kadar yürümeye devam ettim.
Defalarca süren bu şeyler beraber zamanla anladım; Sanırım onlardan bana hiç kötülük gelmemiş olması, hiçbir bağımızın olmaması ve bağsızlığımıza karşılık onlardan hiç kötülük görmemiş olmak, kötü oldukları bi an'a bile şahit olmamış olmak beni onlar için koştururken, annemle olan ilişkimizde onun tüm içselliğine sinmiş olan kötülüğü beni ondan uzak tutuyor. yeni anlıyorum ve evet işte şimdi kabul ettim; insanın annesi kötüyse, ona yardım etmemeli. kötü olan hiç kimseye yardım edilmemeli.
"Annem, keşke annem olmasaydın ve ben şimdi, bi yabancıya yardım ediyor gibi yardım ediyor olsaydım sana" demekten kendimi alamıyorum.

25 nisan 22:43
Annem lütfen öl artık ve bitsin bu ikimizin de yaşadığı büyük saçma işkence.
Sırf sen ölmüyorsun diye gitmek istemiyorum bu evden! daha doğrusu gitmek istiyorum ama gidemiyorum sıçtığımın yerinden. Çünkü sen ölmezsen, sen ölmeden önce tüm haklılığımla, yani bu büyük istenmiyorluğumla siktir olup gitsem bile sanki yanlış bi karar vermiş, yanlış bir şey yapmışım gibi hissediyorum-hissedeceğimi sanıyorum.
Anlıyorsun değil mi beni?
Evet anlıyorsun. Şimdi can çekişmek yerine iki lafı bi araya getiren güçte olsaydın, siktir olup gitmem için kapıyı da bana sen açardın ya senin amınakoyayım.

hadi canım, hadi aşkım, hadi bitanem öl de gideyim artık.
ölmeni bile beklemeden gidecek kadar haklı olduğumu biliyorum dedim ya zaten ve burada yaşadığım şu kısa sürede farkına varıp kabullendiğim şey şu ki; eğer "sen ölmeden gidersem konu komşu ve tüm tanıdık-tanışmadıklarımın ağzına lafı vermiş olurum" adlı çarpıtılmış toplum kuralları, gelenekler, gözenekler ve inandığım allah'tan bile daha çok önem atfedilen bilumum şeyler tarafından zihnim ele geçirildi. bi yere kımıldayamıyorum. 

eline geçtiklerimin hepsinin de ağzına vereyim lafı, ya aslında gitmeyi çok çok çok istiyorum ve üstelik bu gidişimin artık dönüşsüz olacağını da biliyorum.
benim bilmem kadar, içten içe herkes de biliyor bunu. hepimiz biliyoruz ve bu yüzden bi an önce gitmemi istiyoruz. hep bir ağızdan ve elden beni göndermeye çalışıyoruz ama buradaki yaşamı anladım, nasıl düşündüklerini kavradım ve bu yüzden zihnim tutsaklaştığından dolayı, yani; şu an milletin ağzına vermemek için lafı, annem ölmeden gidemiyorum.
hadi öl ve seni gömüp özgürleşerek siktir olup gideyim burdan.
ya da en azından; gitmek için herkesin ayan beyan kabul edip karşı çıkamayacağı haklı bi nedenim olmalı. Allah'ım "OL" de OLSUN o nedenim.


19.04.2024

kadın sikmek mi ister, sikilmek mi, kadın ne ister?

eskisine nazaran daha sakin bi şekilde olsada, bu aralar yine kendimi yeniden yeniden yeniden yeniden anlamlandırma çabası içindeyim ve sanırım hayat bu anlamlandırmalar esnasında geçip giderken bana nanik yapıyor ama görmüyorum.
ışıkları kim söndürdü.

oldum olası, anlamsız ve boş bir hayat yaşamış olmak korkunç geldi bana ve sanırım bu yüzden olsa gerek, yaşarken hep bir amaç aradım.
zaten içimde her zaman, önemli bir şey yapmak için doğmuş olma hissiyle dopdolu bir halde şaşkınlıkla etrafa bakınan biri vardı. acaba neye gelmiştim bu dünyaya, ne yapacaktım, yapmalıydım.
yapmam gereken şey nedir allahım?
o küçücük halimle bile bu dağ kadar ağır hisle mücadele ederken, ne yapmak için doğduğumu anlamakla yıllarca çırpınıp durdum ama hiçbir şey bulamadım.
sahi ben niye doğdum allahım... 

yaşım bu yıl 39 oldu. artık 40'ım çıkmak üzere ama sorsan sanki az önce bu halimle var edilmiş gibiyim. ne zaman üzerimden geçti tüm o yıllar ve bu arada niye kimse beni sikmek ve kendini siktirmek dışında dürtmedi? yalasın dünya barışı.

son bi kaç aydır kendimde, gittikçe, yalancı da olsa toplum kurallarına uygun bi hayat yaşama arzusu duymaya başladım. galiba kendim olarak, kalarak, şakasına bile olsa karşımdakine asla yalan söyleme-yerek yaşadığım bu hayatta bir bok olamayacağımı anladım.
evet anladım ve şimdi en kendisi olmayan, en kendisi olmaya çalışmayan, şakayla bile olsa doğru söylemeyen birine dönüşmek üzereyim.
bunu siz istediniz. değil mi?

geçen gün "bir daha erkek sikmeyeceğim allahım" diye tövbeler ettim ve zaten bi kaç aylardır da "allah'ım bana erkek sikme iradesi verme artık. erkeklere duyduğum bu sonsuz sevme ve sevilme arzusunu, kadınlara yönelt. iyi kalpli, iyi huylu, güzel yüzlü ve sözlü, çok merhametli, benim ona göre, onun bana göre olduğu bi eş ver ve güzel bi yuva kurdur bana allahım. çünkü ben kuramıyorum." diye dua ediyordum.
allahım dua mı kabul et. amin.

yakışıklı erkekler görüyorum, varlar ve bu hisse neden odaklandığımı düşününce anladımki, aslında tüm erkeleri yakışıklı görüyorum. yani o hiç sevilmeyecek kadar huysuz, baktığın anda iğrenebileceğin kadar çirkin ve salt erkek olduğu belli bi siluete sahipliği dışında hiçbir özelliği, güzelliği, aklı ve ilmi olmayan  erkeklerde bile sevecek bir taraf arıyormuşum. hemde inatla. tüm kibirli inadımla.
yanisi başımdan geçip giden bu zamanlar içinde, kendimi "sadece erkek sevmeye" o kadar kaptırmışımki, yer yer onları ilahlaştırmış ve sadece onların rızasını kazanmaya adanmış bi hayatın kıyısına kadar varmışım.
ve yine yanisi; ne yaptığının hiç farkında olmayan ve bu davranışının da şüphesiz tek doğru olduğunu sanarak yaşayan bi zavallı ben. 
oysa Allah kitabında şöyle der "Fakat onların çoğu aklını kullanmaz."
gerçekten de bazen aklımı hiç kullanmadım. sen bana doğruyu buldur. benim bulacağım yok.

bu, sadece erkeğe odaklanma meselesini ben tek başıma edinmedim.
bu, kadınların gözüme herhangi bir şey gibi görünmeleri yetisini ben tek başıma kazanmadım. 
bu, kendimi sadece erkek sevmeye koşullandırdığım,
bu, kendimi kadınlardaki arazlardan uzak tutmak için sadece erkek sevmeye koşulladığım zihinsel inşa sürecini ben tek başıma becermedim. bunu da yeni anlıyorum.
Şimdi doğruya doğru; onca yakışıklıyla beraber onca çirkin erkek için ölüp bitmememin de başka bi açıklaması yok ve evet, bi erkeği sikip atsan veya bi erkek seni sikip atsa bile, bunun verdiği sosumsuz rahatlığı, hangi kadın verir ki? hiç. 
şimdi aklıma gelmeyen ama kendimi ibneleştirmek için sıraladığım tüm o haklı ve bol mantılı kadınsız kolaycı akıl yürütmelerim, kadınlardan kaçmak için bana yakıt sunan çarpık toplum kuralları, içsel huzur sağlayan tek başıma günahsız küçük sahte romantik anlar, allah'ı anarken bile hiç yokmuş gibi yaşayan büyük kalabalıkların ikiyüzlülüğüne karşı takındığım güya tek yüzlü güçlü dürüst duruşum falan, hepsini geç amınakoyim. bu yarrağı sokacak, yüreği salt insan sevgisiyle tıka basa dolu sımsıcak bi amcık bulup hayatıma devam etmeliyim.
gerisi fasa fiso.

bu düşüncelerle beraber, kadınlara dair bakış açımı da şimdiye kadarkinden farklı bi yönde ve anlamda düzeltmeye başladığımı söylemeliyim. örneğin, hayatıma giren veya henüz daha az önce tanıştığımız o ilk andan itibaren, onları her an sikme potansiyelim olduğunu düşünerek yaklaşan ve sesi titreyerek iletişim kuran, iletişimi bu titrek halleriyle sürdüren kadınların benden korkmalarını gerektirecek bi durum olmadığını belirtmek için o anda tonladığım "korkma ilk fırsatta seni sikecek biri değilim" adlı sesimle, aslında ibne olduğum ve bu yüzden sikimin ona doğru kalkmayacağı garantisini veriyordum ve böylece, benimle geçirdikleri zaman dilimlerinin tümünde iki insan olarak iletişimde kalacağımızı söylemeye çalışıyordum ama nerdeeeeeeeeeeee
şimdi anladım ve kabullendim. Tanıştığım kadınlardan 3ü 5i hariç hepsi, onları her an sikebileceğimden korkmuşlardı ve ben aslında onlara benden, onları sikebileceğime dair bir korku duymamaları için tüm iletişimimizde ibneliğimin altını çizip, asla onları sikmeye kalkışmayacağıma dair garanti veriyordum. oysa kimseyi sikmek istememiştim. salt insandık diye iletişim kuruyorduk ama bak neler olmuştu ve ben onlarla olan tanışıklığımız süresince ibne rolümü sürekli yüklenmiş olarak oynamak zorunda kaldım. oysa onların beni sıkıştırdıkları sığ dünyalarının aksine kocaman bi dünyam vardı.

şimdi bunları yazarken, yine hatırlıyorumda; ibne olduğumu belirterek iletişimde kaldığımız bi kaç kadın arkadaşım (ki 22 ve 40lı yaşlar arasında değişen farklı kültür ve profillerdeydi bunlar ) onlara meyletmediğim için bana kırıldıklarını açık açık söylemişlerdi. hatta içlerinden birinin, 2 yıl boyunca ona ilgi göstermediğim için sürekli erkekliğimle dalga geçmişti ve bende onunla beraber kendime gülüp geçmiştim.
o ise bu gülüp geçmelerime her defasında şaşırıp kalmış ve bana inatla yeşil ışık yakmasına rağmen neden ona yürümediğimi sorup durmuştu. çünkü ona göre erkekler, sonuçta sadece sikleri olan akılsız ve çok hissiz, sevgisiz ve merhametsiz sıradan birer canlılardı ve günün sonunda siklerini sokacak bi amcık bulmak dışında başka bi şey için yaşamazlardı. bu yüzden nasıl olurdu da, gerçekten hiç kadınlara ilgi duymuyor, onu sikmek istemiyor olabilirdim?
bunu farklı yaşlardaki erkekler gibi kadınlar da soru olarak açıkça-defalarca sormuşlardı ve benim "çünkü ben sadece gerçekten sevdiğim ve beni gerçekten seven biriyle yatmak istiyorum. amacım seks yapmak olsa, az sonra birini bulmak benim için zor değil" cevabıma, beni küçümseyerek gülüp geçmişlerdi. 
O zaman anlamamıştım ama şimdi anlıyorum; kadınlar, onları sikmek istemiyor oluşuma inanmamışlardı.
ben de artık kendime inanmıyorum ve hayatımın sonuna kadar sadece kadın sikmek istiyorum.


18.04.2024

annem ölmek istemiyor

annem bi kaç gündür yoğun bakımda ve sanırım bu sefer gerçekten ölmek üzere olduğu için her tarafta sessiz bi EL-Fatiha havası var. Dün yoğun bakım odasının önünde beklerken, 10-15 kişilik bi yakın akraba grubu daha vardı ve bende ne yaptıklarını gözlemleyip duruyordum.
sahi bunlar ne yapıyordu, burada ne işleri vardı? 

aslında hastaneye gidecek de değildim ama evde oturup kanal kanal gezmek yerine, oraya gidip yoğun bakım kapısının önünde bizimkileri izleyerek oyalanmayı daha mantıklı ve farklı bir deneyim edindirmesi açısından ilginç bi şekilde daha anlamlı bulup aniden evden çıkmıştım. fakat geldiğimde abim, ablam ve yengemler dışında diğer ahaliyi de hazır bulmak sürpriz olmuştu.

hastaneye doğru yürürken, annemi sevmiyor olmama rağmen gerçek anlamda neden ona doğru gitmekte olduğuma dair de düşündüğümden, aklımda şunlar kendiliğinden belirip duruyordu. acaba ben gerçekten;
-onu sevmiyor olmama rağmen, merak ettiğim için mi gidiyordum? yoksa;
-benden, aynı ortamda bulunmamak için sürekli kaçmaya çalışan, göz teması bile kurmamak için büyük bir savaş veren 1 ve 2 numaralı abimle aynı ortamda bulunarak onlara işkence etmeyi mi amaçlıyordum? yoksa;
-canım olmayan annem son nefesini vermeden önce aile efradı içinde helallik alamadığı tek kişi olduğum için beni çağırtabilir ve benden, evde tüm acıklı halini takınarak yüklediği ses tonuna rağmen alamadığı "helal olsun"u yine isteyecek olursa, hazır abimler de burdayken helallik şartımı bi daha dile getirebilmek için mi gidiyordum?
Bunları ve şu an aklıma gelmeyen diğer nedenleri düşünüp oraya gitmiştim ama işte kalabalık bir grupla da baş başa kalmıştım. 
Sahi neden burdasınız? Ne yapıyorsunuz amınakoyim
insanların birbirlerini hiç sevmemeleri ve yıllarca birbirlerinin arkasından ahlaksızca atıp tutmalarına rağmen ölüme bir adım kalmışken böyle önemser gibi yaparak kenetlenmeleri çok garip.
Neyseki bu kalabalığa şaşırıp durma anlarım, doktorun gelip "bilinci yerinde, dün saat kaçta geldiğini, neden burda olduğunu, burda bi müddet kalması gerektiğini biliyor. normal odaya alacağız fakat boş yatak bekliyoruz" açıklamasıyla son buldu ve bende helal edemediğim hakkımla hastaneden çıkıp sokaklarca yürüyerek gerisin geri eve döndüm.
Yanisi; dünden bu yana değişen bir şey yok, annem ölmek istemiyor ve mahalleliye annemin ölüm müjdesini ilk veren olmak isteyen herkes evlerine dönüp, dedikodularına ve beş para etmez yaşamlarına devam ediyor. 

16.04.2024

Annem gider ayak benden helallik istiyor

Annem geçen aydan bu yana kolon kanseri tedavisi görmeye başladı. Aslında tedavi falan da yok. Çünkü 85. yaşında olmasının yanında tümörler, akciğer ve böbreklerine tamamen yayılmış olduğu için ameliyat edilemiyor ve bu yüzden ağrıları çok artığında bir kaç ağrı kesici, mide bulantısı önleyici vb ilaçla oyalayıp duruyorlar.

Hastaneye götürüldüğü ilk 2 gün sonrasında eve geldiğinden bu yana yatakta öylece uzanıp inildemesi, sürekli eklem yerlerine masaj yapılmasını istemesi ve kusması dışında doğru dürüst bir yaşam belirtisi de yok. Zaten zayıfken, şimdi bir şey yiyemiyor olduğundan dolayı hepten zayıfladı ve yüzündeki deri iyice inceldiği için gözleri de hepten içe doğru çöktü kaldı.
Bu son haline baktığımda bazen ondan ürkmüyor değilim. Çünkü korkunç bir şekle büründü ve gittikçe daha bi korkunçlaşıyor gibi. Hele birde bazen konuşma yetisini de tamamen kaybedip hırıltıladığı zaman, insanlıktan tamamen uzaklaşmış oluyor.

Tüm bu halleriyle, sadece nefes alıp veren herhangi bir şeye dönüşüp kaldığını da söylememe gerek yok ve tüm bu acınmaya en muhtaç olduğu anında bile ona annem olarak acıyamıyorum. Sadece yaşlı ve yardıma muhtaç biri olduğu için merhamet duyuyorum o kadar ve bu yüzden "allahım, ölümünü acısız kıl ne olur" diye dua edip duruyorum.
Gün geçtikçe daha kötüye gittiğini söylememe gerek yok ve açıkçası herkesin yüzünde "zaten çok yaşadı. bi kaç güne kadar kesin ölecek. ama en azından bi an önce ölse de işimize gücümüze baksak" ifadesi yerleşik hayata geçti bile.
Tüm bu cenazeye her an hazır duran ev ahalisi ve elleri göğe açılmış halde el-fatiha okumak için tetikte bekleyerek gelip giden milyonlarca akrbabalar, tanıdıklar, konu komşu eşraf vs ise bana yorucu gelmeye başladı.
Hiç sevmediğim bu insana, sırf yaşlı olduğu ve öleceği için gelip gösterilen bu hürmet tiyatrosuna sinir olsamda, kenarda ellerim koltuk altıma bağlı şekilde öylece durup izlemek dışında bir şey yapmıyorum.
Bu gelip gidenlerinse, annem olmaktan çıkmış bu korkunç şeyden sürekli helallik istediklerini de söylememe gerek yok herhalde. Tabi onunda, gelenlerden helallik istediğini anlamışsınızdır. Sonuç olarak, evde akşama kadar "helal olsun"lar yankılanıp duruyor.

Sahi helalleşmek böyle bir şey mi?
Yani 85 yıllık ömrünüzde herkesin arkasından verip veriştirip, rahat rahat ortalığı karıştırırken ömrün bu son deminde eşşeğin amını tersten gördüğünüz için düştüğünüz ölüm döşeğindeki hırıltılar arasında "beni helal et, hakkını helal et. beni helal ediyor musun?"larla alınan helallikler, gerçek helallik sayılıyor mu?
Hayır.
Bence helallik, helalleşmek böyle bi şey değildir. haklar bu şekilde helal olmuyorlardır ama tabiki, bu işin mutlak doğrusunu da sadece güzel rabbim bilir. O her şeyi bilen, hakkı mutlak gözetendir.

Böyle çok ama gerçekten çok alakasız insanlarla helallikler alınıp verilirken, helallik alma işlemlerinin benim tarafında da bi gelişme oldu tabii. Şöyleki; sakin sakin oturmuş, annemin ablama eklem masajı yaptırmasını izliyordum ve hırıltıları arasında, orada olmadığımı sandığı için adımı sayıklayarak beni çağırmalarını söyledi ve o anda bende burdayım diyerek yanına doğru gittim. Bana;
-beni helal et
-hayır. seni helal etmiyorum
-hakkını helal et
-etmiyorum. etmeyeceğimde. daha 2,5 yıl önce tedavim devam ederken bi araya gelip beni sonbaharda evden kovdunuz ve sen gelip babamdan kalma o soğuk gecekonduda ne yaptığıma, nasıl yaşadığıma bile bakmadın. hiç umursamadın.
-gelip bakıyordum. sana kaç sefer domates getirdim
-bak öleceksin zaten. boşuna hiç yalan söyleme
-hakkını helal et
-sana olan hakkımı gerçekten helal etmemi istiyorsan, 2numaralı abimden evimi, arabamı, dükkanımı al bana ver, seni helal edeyim. (bu cümlemi tamamladığımda 3numaralı ablamın gözleri faltaşına dönmüştü. burun delikleri ise sinirden patlamışcasına gerginleşmiş halde yüzü tamamen bana dönmüştü)
-annelik hakkım var sende. ben senin annenim
-sen bana hiç annelik de yapmadın. zaten ben okula gidinceye kadar 2numaralı ablamı annem sanıyordum. 
-ben seni kışın ortasında doğurdum. o soğukta sana bir şey olmasın diye çok çabaladım
-köpeklerde doğuruyor. hemde bi batında 9 tane ve hepsini de besleyip büyütüyorlar. o yüzden boşuna bana bu yalanları anlatma. şu son 2-3 yıldaki en muhtaç anımda bile bana annelik yapamadın. gözünün önünde olup bitenlere rağmen kimseye bir şey demedin. hakkımı savunmadın. hep kendini uzak tuttun. şimdiyse zamanın geldi, ölüyorsun diye helallik mi istiyorsun? diğerlerinden hakkımı alıp bana vermeden seni helal etmeyeceğim.
-öyle olsun.
bu konuşma sonrası, herkes normal hayatına devam etti..

ve evet ben anneme hakkımı helal etmiyorum. etmeyeceğimde.
çünkü hayatı boyunca bana yapabildiği tek annelik vasfı doğurmak olan bi kadının, şu geçtiğimiz 3 yıl içinde eline geçen son fırsatı değerlendirip gerçekten annem olduğunu göstermesi sırası geldiğinde bunu değerlendirmek yerine,  3 ve 4 numaralı ablamla bir olup beni evden kovmuş, sonrasında da ben kendimi zorla eve aldırabilmiştim. (o yazıyı şurada yazdım, TIKLA)
ama şimdi, sanki tüm o olmuş olanlar olmamış gibi davranmaktan geri kalmıyor, ölüm döşeğindeki bu acıklı halini koz olarak kullanıp "beni helal et" diyerek, son dakka golünü de atmaktan geri kalmamaya çalışıyordu.
Oysa ona şu geçtiğimiz aya kadar, belki de ne yapması, nasıl yapması gerektiğibi bilmiyordur diye yeri geldikçe doğru olanı ve yapması gereken doğru hareketleri defalarca anlattım, onda en azından böyle bir hakkım olduğunu belirterek sık sık dile getirdim fakat buna rağmen, tüm bu çabalarıma rağmen sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, sanki allah'tan kendisine "ölmeme garantisi verilmişcesine" umursamaz şekilde tüm yaşlı şımarıklığıyla bana dudak büküp küçümseyerek gülümseyip geçip gitti beni.
Üstelik ona defalarca "sende biliyorsun sende çooook çook hakkım var. o yüzden şimdiden söylüyorum; son güne bırakma. bak sakın ola ölürken benden helallik isteme, çünkü sana hakkımı helal etmeyeceğim" de demiştim ve dediğim gibi, canım olmayan annem gülüp geçmişti bana.
şimdi gülme sırası bende ama gülmüyorum, gülemiyorum. bi an önce acısız bi şekilde ölsün diye dua ediyorum.
ve annem ölünce, bu aileyle bi bağım kalmayacak. şimdi bunu düşünüyorum.

29.03.2024

Annem Kanser Oldu

Annem 85 yaşında olmasına rağmen sürekli bir şeylere yakınan ve asla memnun olamayan kişiliğiyle hayatın karşısında dik durmaya devam ederken, önceki hafta fenalaşınca hastaneye götürüldü ve orda yapılan bir şeyler sonrası, başka bir şehre nakledildikten sonra yapılan kontrollerde midesinin tümüne yayılmış kanser teşhisi kondu. şimdi evde ilaçlar, bol ağrılar ve anlamını bilmediği ayetleri okurken kıvranıp duruyor. oysa keşke anlamını bilse ve ne söylediğini - söylemesi gerektiğini bilerek ayetleri okuyup şifa bulsa ama işte..
Hislerim çok karışık ve allah'ın ona acısız bir ölümü tattırmasını istemek dışında şu an yapabileceğim bir şey yok.
Kanser teşhisi konmadan önceki hafta ise yine her zamanki gibi bana sataştığı esnada artık dayanamayıp ona en içten halimle "bu yaşlı halinle bile yerinde durmuyor, insana rahat vermiyorsun ya. allah belanı versin. öl artık. umarım bi an önce ölürsün" demiştim. Sanki ona ettiğim duam kabul oldu. 
o beddualarımdan kaçıp dışarı çıkarken, bende odama gidip "allahım beni bunlardan kurtar" diye kendim için istekte bulunmuştum.

çok yazasım var ama şarjım az. 

15.03.2024

Hayvan Çiftliği- George Orweell

Boş kalmamak ve dağılmayan kafamı dağıtmak için okul okumaya karar verdiğim 2023 yılında, hocaların ödev olarak verdiği ve benimde yaptığım kitap özetlerimi şimdi silip atmak yerine burada yayınlıyorum. Sonra siliyorum.
Kitabı okuyanlar siz ne diyorsunuz?
Okumayanlar siz susup okuyun, sonra konuşun.


1984'de George Orwell ne dedi, ben ne anladım?

Geçen yıl gazetecilik okurken kitap özeti çıkartmıştı hoca. Ben yazıp verdim ama hoca ne anladı bilmiyorum çünkü geri dönüşü olmadı amcığın. ulan o kadar özene bezene tüm hücrelerimi işin içine katıp yazmıştım, bari emeğe saygı duyup "eline sağlık" gibi bir şey deseydin gerizekâlı.
Neyse işte, notlarım arasında görünce kendi emeğime duyduğum saygıdan dolayı buraya yükledikten sonra silip atmaya karar verdim ve işte yayınlıyorum. 
Bu arada kitabı okumuş biri de fikirlerini paylaşırsa iyi olur. Çünkü kendi kendime çalıp oynamak çok sikici.




9.03.2024

Akademik Hayat ne kadar akademik

bir hocamızın, akademik hayat üzerine tartışmamızı istemesi üzerine yazdığım yazı ve 95 puan almam :)
----

Her ne kadar, yüksek öğrenim verilen kurumlar için AKADEMİ tanımı kullanılsada, günümüzdeki akademinin LİSE'ye dönüşmüş olduğunu düşünmekteyim. Akademik hayatın en önemli basamağı olan üniversiteler için sokak konuşmalarında da bu algı, hiç kalkmayacakmışcasına zihinlerde kendisine bir yer açarak oturmuş ve üniversite eğitimine başlayanlar arasındaki ilk konuşmalarda da "lise 5'e geçtim" esprileri olarak kendisini utanmadan ve yüzü kızarmadan göstermekten geri kalmamakta.

Akademi'nin durumunun hep böyle olup olmadığı tartışmalarına girmemek hakkımı kullanıyor ve Akademi'nin; ergenliğini az önce yaşamaya başlamış genç insanların, bilim yapmak-yapabilmek için eğitim aldıkları bir "ilk alan" olmak yerine, bir kaç yıl sonraki ileride sırf "gömlek giyeceği bir işi olsun ve ekmeğini ırgatlık yapmadan kazansın" mantığıyla düşünerek girdiği hep fotokopili ve neredeyse hiç kitapsız, fakat instagram renkleriyle bezeli bol slaytlarla doldurulmuş salt sosyalliğin yaşandığı bir alana dönüştüğünüde her ders sonrası düşünmeden edememekteyim. İyi tarafı şu ki; günümüzde İnstagram vb var ve bunlar sayesinde rengarenk slaytlarla "ders işlenecek" adı altında sıkıştırıldığımız odacıklarda akaendemik eğitimlerimizi görebiliyoruz.

Peki ya instagram yokken?
Düşünebiliyor musunuz, insanlar siyah beyaz slaytlarla ders işlemişler. (Bu yaşanmış olanlar korkunç bi durum olsa gerek. O dönemi yaşayan insanlar özelinde, yine gömlekliler tarafından bir araştırma yapılarak, eğitim hayatlarında ve sonrasındaki yaşamlarında öğrenme güçlüğü yaşayıp yaşamadıkları belirlenip tüm dünya halklarıyla paylaşılmalı :)

Sırasıyla ve kendimi sakince gaza getirmişken, hiç uzatmadan ve şu gerçek düşüncemi de yazmadan edemeyeceğim;
Belkide herkes akademik eğitim almamalı ve hatta belkide "akademik eğitim yaşı" diye bir sınır belirlenmeli veya yeni bir  AKADEMİK HAYAT-AKADEMİK EĞİTİM-AKADEMİK EĞİTİM YAŞI benzeri yeni yeni ve sert sınırların olduğu tanımlamalar yapılmalı. Çünkü kafaları ergenlik baskısıyla fazlaca karışık bu yeni gençlerin, henüz  "ne oldum, ne oluyorum" diye düşünmeye bile fırsat verilmeden, yaşadıkları büyük veya küçük topluluklar tarafından adeta "aniden içine itilirek" veya atlamak zorunda bırakılarak geldikleri bu başka şehirler, içiçe girdikleri başka hayatların içinde Akademi'den çok, onunla beraber gelen-onun içindeki sosyal hayatı bir an önce doyumsuzca yaşamaya başlamak, yaşamakta olduklarından ise birazcık daha fazlasını deneyimlemek ve gündelik sosyal ağlarını güçlendirmek dışında bir amaçları olmadığını bol acılıklı bir şekilde gözlemlemekteyim.
Oysa ne çok isterim anne, baba, biraz geniş olarak ise tüm aile, konu komşu ve daha geniş anlamdaysa popüler meslek liderleri tarafından yönlendirilerek yapılan tercihler sonrası doldurulan okullarda eğitim gören insanların yerine geçmiş o; gerçekten ne olduğunun bilincinde, ne olmak ve yapmak istediğine karar vermiş, yaşı kaç olursa olsun, zihninde oturttuğu ve "ben bunu iyi yaparım, yapabilirim, ben bunun üstesinden gelirim, üstesinden gelebildiğim şey sadece bu, hayatım boyunca yapmam gereken şey kesinlikle bu" düşüncelerine kapılıp yolculuğa çıkarak varış noktasına gelmiş insanları görmeyi.

Yukarıdaki düşüncelerimde, içinde yaşadığımız durumdan çoğunlukla bu gencecik zihinleri sorumlu tutuyor gibi görünsemde, akademik hayatta eğitim verenler arasındaki gömleklilerinde en az onlar kadar sorumlu olduğunu ve hatta büyük, en büyük sorumluluğun da onlara düştüğünü düşünmeden edememekteyim. Belki de yapılması gereken şey; akademideki tüm gömleklilerin, bol köpüklü Double White Chocolatte Orange Mocha'lı sosyal medya paylaşımı yapmalarını sağlayan bu döngüden vazgeçip, asıl yapmak istedikleri işe dönmeleri ve olmak istedikleri kişiye dönüşmeleridir. Özetle; Akademik Hayat'ın çok da akademik olduğunu düşünmüyor ve bu yüzden akademideki tüm toplulukların, sadece akademiye gönül vermiş insanlardan oluşması hayalini kuruyorum. 
ve evet, bence bazılarımızın yapabileceği tek iş ırgatlıktan başkası değil, ırgatlık ise aşağı bi konum değil. 
aynı zamanda akademinin, modern dünyanın yeni kölelerini ürettiği alan olarak görmeye başladığımı da belirtmek isterin. fakat düşüncem henüz tohum aşamasında ve bunu detaylandırmadım.

4.03.2024

kader ağlarını nasıl örer

Henüz 13 yaşındayım ve yaz aylarından birindeki o sıkıcı haftanın, en sıcak gününün bi an önce bitmesi için elimden gelenin en iyisi olan depomuzda yerleri temizliyorum. Aslında o gün orda, kitap okuyorda olabilirim ama şimdi üzerinden çeyrek asır olan 25 yıl geçip gitmişken, anlatacağım konuyla çok çok alakasız ve gereksiz olan bu detaylara girip asıl anlatmak istediğimden fazla uzaklaşmamalıyım. 
Tamam, detayların canı cehenneme. Zaten 13 yaşımdan 1 yıl önce anladığım "kendi kendimi yetiştirmem gerektiği" düşüncesine teslim oluşumdan hemen sonra kolilerin arasına sakladığım yüzlerce sayfalık kalın kitapları okumaya başladığımdan kimene? O yüzden, işte hemen anlatmak istediğime geçiyorum;
    Hava karanlık ama  gündüzün teslim aldığı sıcaklığın etkisinden henüz tam kurtulmuş değil. Apartmanın önü, dairelerdeki ailelerin çocuklarıyla dolu. Merdiven şişlerinde sallanan çocukların arasından geçip, akşam ezanı okunmuş olmasının üzerinden çok zaman geçmiş olmasını geciktirmemeye çalışan acelemle eve doğru koşturuyorum. İşte geldim, 4. kattaki evimizde ablam kapıyı açıyor, yeğenlerim ortalıkta bir şeylerle oyalanıyorlar, abim çoktan gelip televizyonun karşısına dikilmiş, elinde kumanda bana ters bi bakış atıyor ve ben o bakışın "cehennemin dibinden mi geliyorsun? öyle eşşek eşşek bakacağına abdest alıp, namazını kıl! ne diye oyalanıyorsun?" demek olduğunu anlayıp, günlük koşuşturmasından dolayı dalgınlıkla namaz vaktini kaçıran müimin edasıyla, uyanırcasına kalkıp ışınlanır gibi tuvalete gidip sıçıyor, sonrasında banyoya koşup abdestimi aldığım gibi odalardan birindeki seccademle en müslümanın tartışılmaz bi şekilde ben olduğu havamla namazımı kılıp mutfağa geçiyorum. Bugünlerim güzel günler, çünkü yengem 6-7 hafta önce doğum yaptı ve şimdi bebekle beraber evde olduğu ve bundan dolayı da eve sürekli gelen giden olduğu için evde taze sıcak yemek, tatlı ve diğer atıştırmalıklar eksik olmuyor. Namazını eda etmiş küçük mümin havamla yer sofrasına oturup bir şeyler atıştırıyorum ve o esnada bebeğin ağlayışlarını dinliyorum.

Diğer odada durmadan ağlayan bu organizmayı nedensiz bi şekilde çok sevdiğimi söylememe gerek yok. Aradan onca yıl geçmiş olmasına rağmen, annesi bana hâlâ onu diğer yeğenlerimden daha çok sevdiğimi söyler. Çünkü o henüz bebekciğin teki, o evimizin en küçüğü ve ben oldum olası bebekleri sevmişimdir. Hâlâ da severim. O günahsız bebek bakışları, sadece ağlayabilme yetisine sahip olmaları bana hep yaşam sevinci vermiştir. Yıllar sonra oğlum olduğunda annesi hemen susturmasın, ağlaşıyını biraz daha dinleyeyim çabam da bundandı. Ama henüz kendi oğlumun olmasına çok var ve bu konuyla alakası yok. O yüzden, önceki cümleye geri dönüyorum;
Namazımı eda etmişliğimle, sofrada oturmuş bir şeyler yerken yeğenlerim de geliyor ve biz hep beraber yemeğimizi yiyip, sofrayı topladıktan sonra tv odasına geçiyoruz. 
Abim iri cüssesiyle kanepeye serilmişcesine oturmuş, elindeki kumandanın ona verdiği güçle bu evin kumandanı olduğunu belli ederek kanal kanal geziniyor. 3-4 dakikada bi değişen kanallardan sıkılıyoruz ama sıkılmak henüz dağarcığımda söz hakkı olmayı bırak, anlamlı bir kelime olarak bile varlığa kavuşmuş değil. Nihayet kanallardan birinde durduğu zaman, yengemde gelip diğer kanepeye oturuyor ve gün içinde gelen giden eşrafı saymaya başlıyor. Gelenlerin beşik hediyesi olarak ne getirdikleri gibi detaylar da konuşulunca artık konuşacak bir şey kalmıyor ve işte o an yengem;
-bugün öğleden sonra Rıfkiye geldi. ne dedi biliyor musun? Gelmiş meğer bizim evin hangi ev olduğunu bilmediği için kapıdaki çocuklara "bizim bi akrabayı görmeye geldik. yeni doğum yapmış. onun evi burda mı, biliyor musunuz" diye anlatmış ve Serra demişki "haaaaa hani 3 tane erkek çocuğu vardı, şimdi bi tane daha erkek çocuğu olan Muhterem Abla mı" demiş ve Rıfkiye "he odur he" demiş de onu eve getirdiler. Yaw sen biliyorsun, Rıfkiye içeri girdi, bi saat güldü. ben niye güldüğünü bile zorla öğrendim. dünya başıma yığıldı. hele bak, apartmanda çocuklar beni nasıl tarif ediyorlar. dünya başıma yıkıldı, demek herkes beni böyle tarif ediyor, evimi öyle gösteriyorlar!

Muhterem Yengem'in o konuşmasının üzerinden şimdi 25 yıl geçti ve yengem o günden sonra bi daha hamile kalmadı. Son yeğenim ise o bebekcikti ve büyüdü kocaman adam oldu. Muhterem Yenge'nin konuşmasındaki Serra ise 5 yıl önce, benden bi büyük olan abimle evlenerej yengem oldu ve üstelik Serra'yı abimle tanıştırıp evlilik yaptıran da Muhterem Yengem'den başkası değil. Peki asıl konu ne derseniz, konu şu ki;
Serra ve abim 5 yıldır evliler ve onca çabalarına rağmen çocukları olmuyor, olma olasılıkları yükseldiğinde ise her defasında bi kaç ay sonra düşük yapıyor veya dış gebelik gibi şeyler oluşuyor. Hastanelere ödedikleri paralar, yaptırdıkları aşıların ise hesabını tutan yok zaten.
Çocuk sevmeleri ise başkalarının çocuklarını sevmelerinden ibaret kaldı.
Acaba 25 yıl önce yaşanan o ev tarifiyle, bu çocuksuz evliliğin bi alakası var mı diye düşünmeden edemiyorum ve yine eminimki; her iki tarafta, o tarif ve konuşmanın gerçekleştiğini çoktan unutmuş ve hatta farkında bile değillerdir. 
bense tüm bunları hatırlayıp hatırlayıp duruyorum ve birinin çocuk yapmayı bırakıp, diğerinin ise tüm tedavilere rağmen çocuksuz olmasının nedeni olarak 25 yıl önceki o olay olduğu bağlantısını kurmadan edemiyorum. aynı zamanda acaba ikisini yüzyüze getirip geçmişlerinde böyle bi bağlantı olduğunu söyleyip, birbirleriyle konuşacak bir şeyleri var mı diye karşılaştırmak düşüncesine de saplanıp kalmış gibiyim. yani öyle çok saplantılı değilim ama bi ihtimal işte. belki de birbirlerinden helallik isteyebilirler falan.