-->

29 Nisan 2024

anneye iyilik


Şu 3-4 yılda yaşadıklarımla beraber zihnimde bitmek bilmez bi kendimi soyup soğana çevirip masaya yatırma isteği tarafından teslim alındım. Her şeyi sorgulayıp durdum. Sorgulamadığımı sandığım zamanlarımda bile sorgulamam devam ediyordu.
bilirsin işte, zihin laf dinlemiyor. O senden daha akıllı.

Eski beni, şimdiki beni ve tabiki kaçınılmaz olarak gelecekteki benleri teslim alan zihnim, tüm bu zamanların nasıl yaşandığı-yaşanmakta olduğu ve yaşanacağı üzerine uzun uzadıya söylevlerde bulundu bana. Söylevlerinin çoğunda sapına kadar haklıydı ve hiç cevap veremedim, ama haksız ve boş laflarına karşılık da hiç susmadım açtım ağzımı, verdim veriştirdim kendisine.

düşündüğü konular arasında "arkadaşlık, aile, evlilik, çoluk çocuk, iş yaşamım, sokaktaki yürüyüşüm, kendi cinsimden birini sikme ve sikilme arzularım, yemek zevkim, oyuncu tarafım, kendi anne-baba ilişki ve bunlara bağlı kişiliklerim, ablamlar, abimler, iyi ve kötü insanlar, akrababalar" falanlar da filanlar vardı.
İlk zamanlar bi osbir patlatıp susturdum ama işte bi yerden sonra osbir çekmeyi bırakıp, elimdeki mikrofonu ona uzattım.
konuşması gereken en haklı tek kişi oydu, yarrağımın başı değil. zaten şimdiye kadar sikimin gösterdiği yolda, hiç durmadan yürümüştüm de ne olmuştu sanki? hiç.
çok da haksızlık etmiyeyim hani kendime, sonuçta bazı şeyleri de doğru yapmışım ve iyikilerim çoğunlukta. ki bunlara, sikimin gösterdiği yolda hiç durmadan yürümüşlüğümde dahil. güzel yanı şu ki; sikim, ara ara yüreğime kulak vermiş ve çekmiş kendini diğerlerine karşı, bildiği yolda da devam etmiş.
Eğer öyle yapmasaydı, belki şu an pişmanlıklarla dolu bi hayat yaşamışlığımdan dolayı kendime acı çektiriyor olabilirdim ama beni düşünmüş. Sağ olsun.

Kendi kendime açıkça gün saymaya başladım. En fazla 1-2 ay sonra içine doğduğum bu İsrailoğulları'nın arasından çıkıp, bir daha dönmemek üzere çok çok uzaklara bi yere gitmeyi planlıyorum. Çünkü bunların yola geleceği yok, kavmine küsen bi peygamber'i taklit etmekten başka çarem de kalmadı.
Gitmeyi planlıyorum ama eğer annem erken ölürse, onu gömdüğümüz gibi de gidebilirim. Yani illa ki 2 ay'ın dolmasını beklemeyeceğim. Fakat olurda 2 ay sonra dahi ölmemişte hala bu ölüm döşeğinde acılar içinde kıvranıyorsa, işte o zaman oturup derin derin düşünmem lazım. 

Ölmeden önce ölüm döşeğinde çekilen acı dolu anlara, SEKARET deniliyor ve annem 2 aydır sekarette.  Sekaret'in toplum için, avam takımındaki derin anlamı şu ki;
kişi eğer güzel, hayırlı, iyilik dolu bi hayat sürdürmüş, haksızlık etmediği bi yaşam için çalışıp çabalayarak son güne gelmişse, yani iyi biri olarak yaşamışsa "sekaret'i kısa sürer ve ölümü acısız" bi şekilde hemen gelip kendisini bulur. Ama  eğer hayatını kötülük yaparak, onun bunun dedikodusunu yayarak, hak hukuk tanımayarrak, iyi olmak dışında bir yaşamı sürdürmüşse vay onun haline ki ne vayyy.
dediğim gibi annem haftalardır sekarette ve bu gerçek karşısında da herkes onu ziyaret etme aralığını her defasında biraz daha açmakta.
aynı zamanda onun, annemin takma dişlerini çıkardığımız için yüzü iyice çökük gibi duruyor. ve tabi bu hali daha korkunçlaştı da. dişlerini çıkarınca, günden güne erimekte olduğuna daha açık bi şekilde şahit olunabiliyor. şahit olmak için gelip görenler artık "allah şifa versin, merak etme iyileşeceksin" demeyi de bıraktı.

ona, ev ahalisi dışında YASİN okuyan da kalmadı. okudukları yasin'in anlamı hakkında da bi bilgileri yok, edinmeleri için bi iki laf çıtlattım ama hemen kâfir ilan edilerek odadan çıkarıldım.
yaşasın en büyük kafir ben ve son müslüman annem.
ev ahalisi ve ziyarete gelenlerin geneli, müslümanlığın sadece günde 4-5 defa aerobik yapılan ve transa geçmek için anlamsız laf cümbüşüyle rahatlamak için kullanılabildiği kısmıyla ilgileniyorlar. bu dolandırıcıların türleri bitmez. her çağda ve her peygamberin arakasındaki kalabalığa karımışlardır.
ve şimdi anlıyorum; peygamberler gerçekten büyük insanlardı. peygamberliği hak etmişlerdiki allah onları elçisi olarak seçti.

Geçen annem'in bu son haline acırken buldum kendimi ve aklıma "kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin" ayeti gelince, kalkıp onunla biraz ilgilenmeye başladım. Yani öyle ayaklarına kapanmak falan değil, sadece kuruyan ağzına kaşıkla bi kaç damla su vermek, doktorun yazdığı reçeteli yetişkin mamasından yedirmek, üstünü başını biraz düzeltmek falan.
bi kaç gün çok göze batmadan, ev sakinken bunları devam ettirdim. Zaten evde 3numaralıablam dışında kimse olmadığı için görende olmuyordu.
Böyle devam eden bi kaç sakin gün sonrasında, ablam beni mama kaşığıyla yakaladı ve daha önceki seferlerde yaptığı gibi burnundan solumadı. Bunun yerine hemen kızgın bi şekilde "karışma, zorlama, yemiyor, yapma, etme" demeye başladı. Anlaşılan artık dayanamamış ve tepkisini soluyarak göstermek yerine, sözlere dökmeye karar vermişti. 
Kızgınlığına karşılık vermedim ama abartım elime sarılıp beni engellemeye çalışınca "defol gi. gerizekâlı" gibi cümleler kurdum ve yine durmayınca, elimi kurtarıp onu ittim. İterken "haddini bil, gerekirse sana zarar veririm" adlı ses tonum ve bakışlarım iş başındaydı ve bu yüzden ürkerek kalkıp gitti.
3 saniye sonra salonda bağrış çağrı bi telefon konuşması yaptığını anladım ve öyle diyordu abime; işten çıktın mı, çıkmadıysan da çabuk gel. bu zorla yemek veriyor. anne boğulacak" diyordu.
Oysa sakin sakin mama veriyordum ve anlaşılan, iyi biri olma çabam bile onu kızdırıyordu. Çünkü ondan daha kötü ve yine ondan daha iyi biri olmamalıydı. 

Telefon konuşmasından sonraki bi kaç dakika içinde 3numaralı abim gelip beni bi güzel fırçaladı. Ne olup bittiğini dinlemeye, sormaya bile gerek duymamıştı. bi ara sadece yatağı düzeltmiş olduğum için bağıra çağıra "eğer bunu yapmışsan da allah razı olsun, böyle daha iyi nefes alıyor" demekten de geri kalmadı ablama karşılık ama bana da verip veritirmeye devam etti.
bi kaç karşılık cümle kurmaya yeltendim ama sikine bile takmadı.
bağırıp çağırdı ve bende, yine önceki günlerdeki gibi anneme karşı kötü biri olarak kalmaya karar verdim.
Kaltak ölürken bile bizi birbirimize düşürmeye devam ediyor.
ve kaltağın kızı, iyiliğime karşı durmak için bile elinden geleni yapmaktan geri kalmıyor.

sonra tüm bu olanlar üzerinden düşündüm; ben bu insanların arasında nasıl hayatta kaldım.
birazcık düşündüm ve anladım; gece gündüz sömürülürken, onlar için tam randımanlı bi işlerliğim varken neden hayatta tutulmayacaktım ki? hiç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.