-->

11 Mart 2023

Davetsiz Misafir

 yazı şurda başlamıştı:  galiba 2016 yılında son kez aşık oldum

..Dün akşam saatlerinde, sağlıklı bir insan olmama rağmen sapıma kadar yalnız olmanın verdiği baskıyı ve kendime duyduğum gizli acınmadan dolayı hissettiğim ezikliği dindirmek için, enerjisini gay'liğimden alan kolay sosyalleşebilen yanımı alıp çıktığım evime, 24 saatten daha fazla bi zaman sonra dönüyordum ve aklımda, tüm bu saatler içerisinde, hayatımda ilk defa deneyimlediğim birbirinden tamamen farklı hislerdeki duygusal geçişlerin yaşandığı tuhaf anlarım vardı.

Şimdi eve dönmüş halde farkındaydımki, kafamın içindeki örülü duvarda bi tuğla yerinden oynamış, ufak bi fay hattı sık aralıklı ama zararsız küçük artçı sarsıntılar meydana getirmeye başlamış, dış dünya ve içindeki insanlar gözüme artık bambaşka görünmek istemeye başlamışlardı.
Oysa sıradan bir tanışma için can vermeye hazır olan ben, tanışma sonrasındaki ilk dakikalarda önyargımı fark edip, içine hapsolduğum normalliğin dışında neler olduğunu ve hissedildiğine dair meraklı duygulara kapılmış, bu yüzden de inatla sürdürdüğüm "sıradanlığımın da aşılması gerektiğini" düşünmeye başladıktan bir kaç saat sonraki anlarda sevişip tartışırken, koklaşıp yumruklaşırken bile kafamın içindeki bu yeni fikirlerin durağanlaşıp unutulmalarına izin vermeden üzerine düşünmüş düşünmüş düşünmüş, sonrasındaki ilk iki-3 saat içerisindeyse bi kerelik "götümün tokatlanarak sikilmesine razı olmuş" ve işte ilk defa kendini akmakta olan görünürdeki sakin suya bıraktıktan sonraki 15inci saate, suyun sürükleme gücünü hafif almamak gerektiğini öğrenmiş olarak eve dönüyordum...

Demekki insanlar, bir sabah miskin miskin yataktan kalkıp "bugün öğlen namazından sonra karımı öldürüp katil olayım, kocamın üstüne kızgın yağ döküp parmak patates gibi kızarmasını izleyip biraz ağladıktan sonra da günah çıkarayım, metresimi ikna edeyim de gitsin karımla sıradan bi tanışma sonrası arkadaş olup onu yavaş yavaş zehirlesin de bende onu bundan sonraki hayatımızda parasız ve rahat bi şekilde sikmek için bi kaç ay sonra evleneyim, çocuğumu gelen metro trenin altına ayağı kaymış da düşmüş gibi yapıp iteyim de onu bana ayak bağı olmaktan, kendimi de ona bakıcı olup hayatının bundan sonrasını günahsız anne rolünü oynamaktan kurtarayım vs diyerek zihinsel değişimlerini tetikliyorlardı. Yani hiç kimse bi sabah aniden kalkıp "bugün katil olayım" ya da "pılı pırtı satıp 2 kapkacakla dağbaşında inzivaya çekileyim" demiyordu. Bu ve diğer yaşanmaya karar verilen her şey, o an için önemsiz gözüken ufak bi fikir tohumunun sessizce ve bazen aslında iç fark edilmeden zihnimizde ekilmesinden sonraki uzun zamanı ve uğraşları gerektirirdi. (bu paragraf alakasız oldu ama kalsın, önceki paragrafa bağlamak için yeniden deneyeyim, bakalım ne yazacağım)

...o gün eve dönüp ne yaptığımı şimdi hatırlamıyorum ama zaten o aralar internet üzerinden çalışmaya başlamış olduğum için büyük ihtimalle kendimi, birikmiş işlerin içine atarak sakinleştirmişimdir. Herkes gibi bende yeni olana alışmak ve yeni olanın zihnimde yerini bulması için kendime biraz zaman vermeliydim. Buna herkes gibi benimde hakkım vardı. Çünkü iş ve her türlü çalışmak gibi uğraşlar, insanı hayata bağlar ve kafasını kendisi dışında bir şeylerle meşgul ederek onu kabul edilen normalliğe bağlı tutmaya, sıradanlık içerisindeki herkes gibi yaşamaya ve günlerin fark edilmeden bir bir yenilerek sürdürülmesine yararken, bi yandan da bu yeniliği zihinindeki bi köşeye oturtmaya çabalar durur...
Tüm kendimi yoğun tutma çabalarıma rağmen aklımın bi köşesinde o vardı ve ben dünden bu yana yediğim bok ile damağımda kalan şeyden tam olarak ne hissettiğimi anlamaya çabalıyordum.
Çünkü bu tür çok sert yakınlaşmaları her zaman sakıncalı ve tehlikeli bulmuş olmama rağmen, ilk bi kaç dakikadan sonrasına balıklama atlayıp, oltanın ucundaki o lezzetli solucanın yem olduğunu bile bile ağzıma alarak kendimi taktırmıştım ve işte şimdi de kendi kendime "bunu yapmamalıydım" deyip duruyordum.
Evet yapmamalıydım ve bu yüzden hemen o anda telefonumu çıkarıp numarasını, mesajlaşmalarımızı silerek rahatladım.

Bi kaç gün için gerçekten de onu, ona verdiğim zamanı ve o zaman dilimi içinde yaşadıklarımızı unutmuş olarak sakin sakin geçip gitti ve ben sakinliğin 3 veya 4üncü günü kendimi bi anda Galatasaray Lisesi'nin orda, evine tamda bi sokak altında buluverdim. Lan her şeyi unutmuş bi şekilde alışmışken bu da nerden çıktı amınakoyim. 
Evet kendimi kontrol edememiş ve işte İstiklal'de defalarca turladıktan sonra en sonunda kendimi tutamayarrak evine doğru yol almaya başlamıştım. 2 dakika sonra kapısını çaldım ve açıldı.
-selam, naber
-selam, iyi. hımmmm nooldu hayırdır?
-ya geçiyordum da, yakınken uğrayıp bi selam vereyim dedim. müsait değilsen, rahatsız etmeyeyim
-yoo buyur gel tabii owwffff" dediğinde, nefesi götünden almış ağzından yüzüme doğru üfleyerek vermişti ve bende tüm yapmacık şirinliğimle, yaptığımın normal olduğunu göstermek için mimiklerimi, bedensel hareketlerimi ve sesim dışındaki diğer her şeyi, beni izlemekte olduğu için üzerime diktiği gözlerine pompalamaya devam ediyordum.
Bu esnada da kapıyı tam açıp bana yol vermek için kenara çekildi, bende tüm sakinliğimle içeri girdim ve tüm sinir olmuşluğunun farkında olmama rağmen sanki hiç de farkında değilmişim gibi tüm doğallığımı takınıp "nasıl gidiyor, nasılsın" dedim ve şu an bile, o gün için biliyorumki O benim, bu hareketimden dolayı az kalsın sinirden kendini sikecekti ama yinede;
-hiiç. iyi.
-ya bugün iş sakin, bende bu taraflarda gezinirken sıkılıyorum ve yakınken sana uğrıyım dedim
-iyi yaptın ama senden rica ediyorum, gelmeden önce haber ver. müsait olmayabilirim.
-of doğru, valla çok haklısın. hiç böyle düşünmedim.
-neyse artık gelmişsin. kahve yapıyordum, içer misin?
-olur, isterim. geçen seferki güzeldi. aynısından mı yapıyorsun
-evet. zaten başka içmem. mümkünse sende içme. onlar kahve falan değil. 
-ya bilmiyorumki ben böyle şeyleri. şimdi sende gördüm ilk defa
-nasıl bilmiyorsun ya, her tarafta mantar gibi kahveci bitti. gerçi sen starbucks falan içiyorsundur
-yani dışardayken evet, evde de işte hazır kahvelerden varya, onlardan paket paket alıyorum 
-paketlerdense starbucks'ınki daha iyi. en azından bi tık daha iyi kahve içmiş gibi hissedersin. gerçi sen koku almıyordun değil mi?
-he ya. o yüzden benim için kahveler sanki çok da fark etmiyor
-öyle düşünme. biraz daha sağlıklı olmasına dikkat et. ayrıca kazandığın para ne ki, birde götürüp starbucks'ın bok gibi kahvesine veriyorsun maaşını.
-ya yok, starbucks'ın kahvesinden paket alıyorum ve zaten sürekli laptop ve çantasıyla gezdiğim için paket çantamda oluyor. gezinirken falan canım kahve istediğinde herhangi bi starbucks'a gidip pakedi verip ücretsiz kahve yaptırıyorum
-nasıl yaw ücretsiz
-ya işte eğer kahve starbucks'ın ise herhangi bi şubeye gidip kahveni veriyorsun ve hangi boyutta filtre kahve istemişsen paketten o kadarlığını alıp, kahveni yapıp veriyorlar.
-tamamen ücretsiz mi? hiç para vermiyor musun
-heee vermiyorum. bilmiyor muydun?
-ilk defa duydum
-boşver onlarınki kötü zaten. ben senin ücretsiz kahvenden içmeye geldim :)
-sen ne piçsin. şerefsiz. ama bak rica ediyorum şimdi gelmişsin gönderemedim, izinsiz gelme. hatta bi daha hiç gelme
-tamam" dedim ve o anda ikimiz mutfak tezgahının önündeydik, o ise kahve yapmakla meşguldü. Yine anlatmaya başladı. Her konuda da bi fikri vardı. Karşıt görüşe olan tahammülsüzlüğü, cool göründüğünü düşündüğü için takındığı bıkkın tavrı, bedenine oturmuş hantallığı ve yuvarlak yüzüne oturan siyah gözlüğüyle öyle hoştu ki, kendimi tutamayıp yanağından öptüm, o ise "böyle yapma, kahveni içip gideceksin" dedi ve sanki bir şey olmamış gibi yine konuşmaya devam etti.
Böyle davrandığında içimden ona gerçekten kızdım ve onun haklı olduğu ve doğrusunu bildiği için dile getirdiği sıradan, en önemsiz konularda bile inadına ters ve yalan yanlış şeyler söyleyip karşı çıkıp durdum ve salak oyunuma düşünce tartışmalarımız uzayıp gitti, bir saat sonra ise ikinci kahvelerimizi bile yapıp içmeye başlamıştık ve aynı zamanda sıradan konulara geçtiğimiz için işlerimiz, hayat akışımız, duruşlarımız, bakış açılarımız, ülke gündemi, ekşi sözlük entrileri, yeni dünya düzeni, internetten para kazanmak, sikiş sokuş ve ailelerimiz dahil her konuda daldan dala atlıyorduk.
-annesi babası ayrıldıklarından bu yana ikisi de kendilerine daha çok bakmaya ve özenmeye başlamışlarmış

-ekşi sözlük ülke gündemini belirleyen, çok entelektüel bi yermiş
-internet sayesinde artık köle gibi çalışmaya gerek yokmuş
-Urfalıymış ve kendisinden 2 yaş küçük olan Berfin adında bi kız kardeşi daha varmış
-yeni dünya düzeni diye bir şey yok, düzen hep aynı sadece teknoloji değişiyormuş
-insanların çoğu aptal ve ondakikalık bi sikiş için her şeyi yapıyorlarmış.
-geçen gün ayaklarını yalamaya biri gelmiş ve ayaklarını yalattıktan sonra gitmişmiş.
-ben çok iyi birine benziyormuşum, ama bu ani gelmem olacak şey değilmiş
-yemek yapmakla uğraşmak yerine hazır yemek sipariş etmek hem zamandan, hemde onlarca konu hakkında karar verme mekanizmasının yorulmasını engelliyormuş
-herhangi bir kitap yerine, gerçekten önerilen kitaplar okumak daha iyiymiş, böylece aptal aptal kitapların zamanını çalmasını engelleyebiliyormuş. bende öyle her önüme çıkanı okumamalıymışım
-odtüden mezunmuş ve o diplomayla nereye başvursa hemen işe alınırmış ama ofise hapsolmak ona göre değilmiş. hem zaten kendisine yarattığı pasif geliri varken, neden bi yere girip çalışsındı ki
-tek sıkıntısı, çabuk iletişim kuramamasıymış ve bu yüzden hayatı çok zorluymuş"da daha neler neler. Her dediğini dinliyor, yer yer ne saçmalıyor olursa olsun aptallığına hapsolup kalmış bu zavallının çekiciliğinden de kurtulamıyordum.
Bazen söylediklerine, sırf görüşünü savunacak mı diye tamamen aptalca olan bi karşıt görüş sunduğumda hemen "nasıl olurda fikrini söylersin, sen kimsin de ne biliyorsun" adlı ses tonuyla savunmaya geçiyor ve o anlarda burun delikleri, az önce aldığı nefes bombasını bi anda verdiği için şişmekten patlayacak gibi oluyordu.
Bu hali hoşuma da gidiyordu ve onun bu savunma biçimini izlerken, içimden "acemi kabalığını alsak içinden güzel bi adam çıkar" adlı düşünceler, ard arda SON DAKİKA olarak geçip duruyordu. 

içindeki Güzel Adam'ı görmeye o kadar odaklıydım ve kendimi öylesine kaptırmıştımki, bi anda bana "neye daldın" dediğinde ne demek istediğini bile anlamadım ve ikinci tekrar edişinde "sana daldım yarrak neye dalcam" dedim ve o kendini tutamayıp ciddiyetini kenara bırakarak gülümsedi.
Evet, yelkenler suya inmişti ama bundan sonra nasıl olacaktı?

Devamı: NEMRUT mu NEMRUD mu

2 yorum:

  1. Yazan Hakarian. Dışarıdan gözüken çocukla yaşadığın cinsel ilişkiden fazlaca etkilenip hoşlanman sonucu çocuğu aklınla tavlamaya çalışman. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ama şerefsizin benden zeki çıkıp, beni sürekli oltalaması falan. owwf owf :)

      Sil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.