-->

08 Mart 2023

Gay Taksimetre

yazı şurda başlamıştı: Hatırlıyorum 2016 yılı sonunda aşık olmuştum

...İstiklal'in kadrolu kalabalığına bıraktım kendimi ama pardon biri bana söyleyebilir mi "ne zaman ertesi günün gecesi oldu?" Ben dün akşam gelmiştim bu apartmana ve dün gecenin zaten bitip gitmesi yetmezmiş gibi, meğer dün gecenin bu sabah ve gündüzünü de büyük bi iştahla yiyip bitirmişiz.
Anımsıyorum bi-iki defa dışardan bir şeyler istedik, gelenleri yedik, aralarda su ve çişe falan da gidip geldik ama hangi zaman aralıklarında ve sıralamasında ne bok yediğimizi hiç hatırlamıyorum. Zaten ben ne zaman ne yediğimi tam hatırlamışımdır ki?

Perdelerin kalınlığı, içerinin hep aynı loş ışıklı aydınlığı, konuşmaya açlığımızın göstergesi olan her konuda bitmek bilmeyen fikir yürütmelerle başlayan tartışmalarımız, onun beni, kendisinin her dediğinin doğru olduğuna inanmaya ikna etme çalışmaları esnasında cahilliğinin su yüzüne çıktığı çıplak büyümemiş çocuksuluğu, daha önce benim gibi sıradan görünen ama aslında içi tıka basa dolu turşucuk cüretkârlığımla tanışmasından duyduğu sevinç, benim ona veya aslında herhangi birine bitmeye dünden hazır olmam, tüm bunların arasında 2-3 saat önce tanışmış iki yabancılığın bitmek bilmeyen baskın heyecanı esnasında hangi konu ve konunun neresinde olursak olalım durup izinsiz bi şekilde aniden sevişmeye başlamalarımız, arada onun sırf zevk ve istediği zaman beni aşağılayabilme özgürlüğüne sahip olduğunu belli etmek istercesine haz duyarak attığı tokatlardan dolayı artık canıma tak edince onu alttan almayı bırakıp sırf "ne olacaksa olsun" deyip en savunmasız anını kolladıktan sonra elime geçen ilk fırsatta allah ne verdiyse deyip yanağına nakşettiğim tokatlar ve onun tokatlarımdan sonra ortaya çıkan süt dökmüş kedi şaşkınlıkları. Evet bunlar hepsi olmuştu ama sanki hepsini toplasak bi kaç saate anca sığdırabilirdik.
İşte gördüğüm gibi zaman göreceli bi kavram, belki de tanrı dünyayı bizim anladığımız şekliyle 4 günde değil, kendi zaman dilimindeki 4 gün içinde yarattı.
Peki tanrının kendi zaman dilimindeki 1 gün, bizim zaman dilimimiz ölçüsünde kaç 5yüz milyon yıl yapıyordur acaba?...

Bildiğin İstiklal gecesi işte, her zamanki gibi kurtuluşu depresif birilerini bulmak isteyenlerle, cevapsız kalan ilk bir kaç laf atmadan hemen sonra iyice cesaretlenmiş olduğu için taciz ettiği kişiye "ulan seni gördüğüm gibi aklımı başımdan aldın. aşık oldum işte neaaapiiyim. dur bi durda şurda iki tek atak, ya da bi çay içek. başka amacım varsa anam avradım olsun" adında yeminler edip laf atarak karı tavlayanlarla, tüm kul'luğunu en fazla 2 saat sonra kenara bırakıp herhangi birine bi kere verme veya alma derdiyle yanıp tutuşanlarla, bi kaç ayda bi arkadaşlarına "hafta sonu felekten bir gece çaldım. bunu hak etmiştim. ne zamandır eğlenmemiştim böyle" diyebilmek için çantayı ofisin dolabına sakladıktan sonra plazanın önünden geçen ilk otobüse atlayıp soluğu burda alanlarla, evden kaçmış 18'lik özgür kızlar, 35'ine kadar kısmeti ayağına gelsin diye beklemek için evde kalmış kokoşlar ve kurbağa öpmekten dudağı aşınan 40'ı çıkmış prens ve prenseslerle, ibneliğini kabullenmeye çalışan kafası çok karışıklar ve bunlara bayılan bazı kravatlılar, ucuz ülke turistleri, yeni yetmeler ve diğerleriyle dolu yine. Esrar satıcıları da insanın gözünün içine direkt bakarak kendilerini çok belli ediyorlar yav. Ulan malı sakla bari öküz. Acaba polise mi çalışıyorlarda bu kadar rahatlar?

Neyse işte. Kalabalıkla beraber yukarı doğru akıp, meydana vardım. Marmara Oteli'nin önünde beklemekte olan taksicilerden birini gözüme kestirdim, ya da o beni gözüne kestirdi. Şimdi üzerinden 7 yıl geçmişken kim kimi kestirdi hatırlamıyorum ama zaten herkes kendi malını bilir ve öyle torbaya gelir.
Ön koltuğa oturmuş, adresi söylemiş ve işte yola koyulmuştuk. Piçin dudağının kenarında yılışıklığa dönmeye hazır bi sarkıklık var. Belli işte, benim gibi ibne ama ilk söze başlayan kendisi olursa yolun sonunda taksimetrede yazan ücreti alamaz diye korkuyor. Adamı ne çarpmışlardır var ya :)))
-işler nasıl usta
-ehh işte ya çok şükür. çıkıyor ekmeğimiz. daha ne olsun.
-eksik olmasın
-amin, sağ olasın. sennn, işten mi çıktın
-yok ya, biraz eğlenmeye gelmiştim ama eğlenemedim, eve döneyim bari
-genç adamsın yav, sen de eğlenmediysen
-eyvallah sağ ol ustam, sende gençsin ya. belli daha geçmemiş senden
-yok yok geçti bizden ya
-ahaha yeme beni, senden geçmez geçmez" dedim ve usta kendinden geçti. Dönüp rahatça 3-5 saniye kadar sürecek uzunlukta bana bakacak ama ilk kırmızı ışığa yakalanmamız lazım. Hay aksi ışıkların da hepsi yeşil, geçmeye devam ediyoruz. Eli ayağı da birbirine karıştı garibin. Ara ara bakar gibi yapıp tekrar dönüyor yola. Biraz da utangaçlık var adamda. Pehhh bu iş böyle olacak gibi değil.

3-4 yeşil ışıktan sonraki vites değiştirme esnasında elini bacağıma sürter gibi yapıp nabzımı ölçtü, ikinci değiştirişinde öncekinden biraz daha uzunca bir süre sürttü ve zaten vites değiştirmesi de sıklaştı. Amcık sikimi avuçlayacaksan avuçla ne uzatıyorsun. Sana az önce yeşil ışığı yaktım ya, daha ne bekliyorsun?
Bu iş böyle olmayacak, iş yine başa düştü.
Sonraki vites değiştirişini beklemeden elini alıp bacak arama koydum ve kendi elimi de onunkine attım, adam çoktaaan sertleşmişti bile. Yol devam ederken pantolonlarımızın üzerinden tek elle birbirimizi sıvazlayıp durduk. Az sonraysa yine tek ellerimizle fermuarlarımızı açtık ve ellerimiz içerde tespih çeker gibi taşşaklarımızı saymaya başladı.
Aslında bu seks veya cinsellik arzusuyla alakalı değildi, bu bir dokunma terapisiydi.
Bu, hayatlarında kendisine hiç beklemediği bir anda sevgisinden dolayı sarılacak veya saracak, domuz gibi pis koksa bile hiç iğrenmeden sanki-sanki çok güzel kokuyormuşcasına terini içine çekerek rahatlayacak, saçlarını karıştırarak birbirlerini şefkate doyuracak, saf ve beklentisizce merhamet gösterecek kimsesi olmayan benim gibi varoş takımının bulduğu, alışkanlığa dönüşmesine rağmen açıkça dile getirilmeyen terapi yöntemlerinden biriydi. Zaten terapinin kendisinin ne olduğunu bile bilmiyorlarken, bunun bi tür terapi olduğunu kim bu varoşlara söyleyecekti ki?

Biz varoş fakirler ve sevecek-sevilecek kimsesi olmayan zengin tipli veya tipsizler, kendimiz gibi birini bulur ve ibneliğimizden dolayı böyle hissediyoruz sanarak birbirimize yaklaşıp, ihtiyacımız olanı sınırsız açık büfede sunarcasına tek defada verir ve ortadan kayboluruz.
Sahi bedenini kendisinden bile saklayan bi karısı olan o vatandaş ne yapacak, günahını karısıyla da yaşamayacaksa kimle yaşayacak? Kim dokunacak en mahrem yerine, içine attığı sıkı sarılmalı soluksuz öpücüğü kim verecek o kadına, her gece bilmem kaç inçlik televizyonda yaşanan o kıskanılası aşkı kim tattıracak, kendi aralarında bile yaşanmasının yasaklanıldığı saksoyu kim çekecek bu karılara-kocalara-sevgililere, yaşamak istediği ihtirası otuzbir çekerek nereye kadar bastıracak herkes? hııııh geç olm bunları, geç anam babam. geç.

"-usta şu sokaktan
-ilerden sağa mı döneyim sola mı?
-düz devam et, zaten ışıklardan bi 200 metre kadar sonra inecem
-heh tamamdır." o böyle dediğinde, bende taksimetreye baktım ve sikini bırakıp, tutan ücreti karşılayacak parayı cebimden çıkarıp hazırda tuttum. Bu esnada o da elini bacak aramdan çekip vitesin üzerine koydu. Bi kaç saniyelik bu süre içinde ışıkları geçmiş ve işte araba da yavaşlamaya başlamıştı.
-eyvallah usta, sağ ol
-sende sağ ol" dedi ve ben parayı verip indim.
yazının devamı: için TIKLA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.