Başlıktaki soruyu geçen yıl 3numaralıAblam bi sabahın köründe, mutfakta sormuştu. Soruyu sorduğu zamanki kovulma sohbetimizi şurda yazmıştım: allahu ekber, süphanallah ve baş ağrısı Bu sorusu, o tatlı sohbetimizden sonraki saatlerde, günlerde, haftalarda, aylarda ve şimdi yılı dolmuşkenki tüm bu zamanlarda ara ara aklıma gelip durdu. Hatta bu soruyu unuttuğum zamanlarda bile tanıdığım veya tanıdığımı sandığım, beni tanıyan veya beni tanıdığını sanan insanlarla olan sıradan konuşmalarımızda da sorularak hatırlatıldı. Sahi ben neden gitmiyordum?
Soruyu bana soranların, konuşma ve lehçelerine, aldıkları eğitim ve görgü kurallarına, edindikleri deneyim ve yaşam tecrübelerine göre sorma şekilleri şöyle olurdu;
-Eee oğlım işte belliki seni istemiyorlar burde. niye gitmersen. Çek git oğlım, siktir et
-Aaa nasıl yaaae? hastalığına rağmen böyle mi davranıyorlar. Doğru söyle, sen üvey evlat falan mısın? Hem niye gitmiyosunkiii? Hâlâ neden kalıyosunkiiii
-yaww eeeeh boşwer yaw, çek git. değmez burde ğalmane.
-ay inanmıyorum ya!! sevilmediğinin bu kadar açık belli edildiği bi yerde nasıl kalabiliyosun
-tuhaf birisin. sana bu kadar açık açık kötü davranmalarına rağmen gitmiyorsun. ben olsam çeker gider, dönüp arkama bile bakmazdım
-sen bilirsin tabii ama ben olsam çoktaaan gitmiştim.
-siktir et her şeyi. bence git, bir daha da bunlara hiçbir zaman görüşme
-zaten ufak da olsa bi maaşın var, git kendine yeni bi hayat kur. sen her şeyin üstesinden gelirsin. güçlü birisin. tüm bunları da atlatırsın.
-ya biliyosun herkesin sıkıntıları var. sanıyor musun ki benim yok. ama çocuklar var gidemiyorum da işte. sen gidebiliyorsan git bence. hiç durma
Bi kaçını böyle sıraladım fakat geçip giden tüm bu süreç içerisinde, bunların aynısı veya benzeri olan daha yüzlerce "neden gitmiyorsun" sorusunu ve kendilerindeki cevaplarını bana sunup sunup gitmemi istediler. Sorularına onlarca cevap verdim fakat hiçbirini doyuramadım, cevaplayarrak tatmin edemedim. Çünkü vardıkları sonuca göre aslında ben
"-kaos sevenin tekiydim
-kargaşadan besleniyor olabilir miydim?
-güçsüz veya cesareti olmayan sıradan biriydim.
-kimseye söylemediğim ve herkesten sakladığım başka hesapları olan, kurnaz bi tilkiden farklı değildim.
-"bence senin başka hesabın var"
-tüm bu yaşadıklarına rağmen içlerindesin. ama neden? bence sağlıklı düşünmüyorsun
-senin yerinde başkası olsa, ıııı neyse. bence tuhafsın. yani işte garip" biri olduğum için gitmiyordum.
Benim dışımda herkes mantıklı düşünüyor, doğru olan karara göre yaşıyordu ama ben doğru olanı yapmaktan aciz ve güçsüz, başka planları olan kaos bağımlısı biriydim.
Onlarca "Neden Gitmiyorsun" sorusunun cevapları karşısında "Sahi ben neden gitmiyorum?" diye düşünmeye başladım ve tüm bu kendi kendime soruşlarımda, zamanla cevaplarım değişsede şuna karar vermiş bulunmaktayım;
-Neden gitmediğimin net bir yanıtı yok. Sadece, bazen gerçekten gitmek istemediğim için gitmiyorum. Hem şimdiye kadar gittim de ne bok oldu.
-Gitmelerimle yaşadığım tüm o spontan anlar ve aşklar, yediğim haltlar ve edindiğim deneyimler, hayata gözü kapalı dalışlarımdan öğrendiklerim, her boka korkusuzca atılmalarım vesaire vesaire vesaire...
Evet güzellerdi ve eminimki, yine çekip gitsem önceki yaşadıklarımdan daha güzellerini yaşarım ama gözümü bu kezde, buradaki hayatı şimdiki kafamla deneyimlemek üzere kalmak için kapatıyorum.
-yaşamımın bi kısmını burda, ergenliğinin başlarındaki oğlumla geçirmek istiyorum. "onun için kalmak, kalmış olmak bile bana iyi geldi" gibi hissediyorum. insan böyle şeyleri anlatamaz, gösteremez ama içten içe bilir. tek başına anlar.
-ayrıca burada kaldıkça, onunla daha sık görüşmeye başladık ve üstelik beni sevdiğini, beni sırf kendisinin babası olduğum için sevdiğini gözlerinden rahatlıkla okuyabiliyorum. bazen bana sebepsiz anda yumruk atmasından, yastık kavgası yapmak istediğinde ona hiç acımadan tüm gücümle yastığı dank diye kafasına vurduğumda bana "ya sen yavaş vur yaww. deli, delisin sen" demesinden, çevresindeki babalardan farklı bi babası olduğunu bilmesine rağmen seviyor olduğunu anlayabiliyorum. hissettiriyor.
bir diğer kalma sebebi (bunu zamanla daha çok fark ettim)
-Evet, insanlar burada daha az maliyetli bir hayat yaşayabilirler. Önceki deneyimlerimden dolayı, ben burada daha iyisini yaşıyorum. Maliyet hesabım çok düşük.
-Maliyet hesabı vs düşük olduğu için, benimki gibi ufak paralı işler yaparak bi para akışı sağlamaya başlarsanız, yarısından çoğunu biriktirebiliyorsunuz. Böylece sürekli para için çalışmak zorunda da kalmıyorsunuz. İstediğiniz zaman çalışma özgürlüğünüz hep elinizde kalıyor.
-Sağlıklı beslenme kafasına gelmişseniz ve bu konuda çok abartıya kaçan biri değilseniz her tarafta sağlıklı besin bulabiliyorsunuz. Çoğu dağda bayırda toplanan otlar meyveler, işsiz güçsüzler tarafından sokak tezgahında veya yere serilen bi bezin üstünden satılıyor. Aynı zamanda yerel çiftçiler ve süt ürünleri üreticilerinden kimyasal katılmadan yapılan bir çok yiyeceği direkt kendiniz alabilirsiniz.
-Koku almadığım için "temiz hava" denilen şey gerçekten var mı bilmiyorum ama milyonlarca aracın olmadığı bir şehirde, mutlaka oksijenin kalitesi daha yüksektir. üstelik ihtiyacım tam buyken.
-Kimseye hesap vermemek ve vermeden yaşamak imkânı burda çok fazla, çünkü herkes parasız olduğunuz için, onlara yük olmayın diye sizden uzak duruyor. Ara sıra olan karşılaşmalarınız esnasında sordukları sorulara da bi-iki dengesiz cevap verip hafif terslerseniz, anında selamı sabahı kesip sizi kendi başınıza bırakıyorlar. Olurda sokakta karşılaşma ihtimali çıkarsa da çoğu yönünü değiştirip olabildiğinde hızlı bi şekilde gözden kayboluyorlar. Onlara göre artık siz hafif tırlatmışın tekisiniz :) yüzsüzleri de yok değil ama onları atlatmanın yolu da, sizin onları gördüğünüzde yolunuzu değiştirmenizden başkası değil :)))))
-Aşk adı altında saçma sapan insanlarla tanışma olasılığınız yok. Böylece duygusal manipopülasyondan uzak tercih edilmiş, bireysel sakinlikte bi yalnızlık yaşıyorsunuz. Bu aynı zamanda yalnızlıkla barışmanıza da yarayacaktır. Ben uzun zamandır yalnızlıkla barışık olduğum için bende çok farkındalık oluşturmadı, ama barışık olmayanlar için iyi gelecektir.
-Ruhsal anlamda sıkıntılı bi kaç gecelik ilişkiler yaşamak peşindeki insanlardan uzakta yaşamak, buranın en büyük avantajlarından biri olsa gerek
-Barlar, kafeler, birbirinden farklı konseptlerdeki eğlence mekânları denilen insan öğütücü ortamlar yok. Bu da, kendinize zaman ayırmanız için vakit yaratmış oluyor.
-"Büyük şeher"lerdeki dikkat dağıtıcı bir çok etkinlik burada olmadığı için, odaklanmak istediğiniz şeye rahatça odaklanabiliyor ve sonunu getirebiliyorsunuz. Örneğin biriktirdiğiniz kitaplar, izlenecek filmler, müzikler vs hepsini tık ata ata bitirebiliyor, listeyi azaltabiliyorsunuz. Aynı zamanda bi konu hakkında eksikliğiniz varsa, o konuya zaman ayırıp kendinizi o konu özelinde biraz daha tamamlayabiliyorsunuz.
-Koşturmadan, nefes nefese kalmadan ve hatta yer yer hiç çalışmadan da yaşanabildiğini deneyimleyebilirsiniz. ben daha önce deneyimlediğim içini, şimdi burada bunun daha üst bi evresini deneyimliyorum.
-kalarak; aile, arkadaş, eş, dost gibi kavramların anlamlarına yenilerini eklemeye başladığımı da söylemeliyim.
-ailemi yakından tanımayı ve gerçek anlamda, nasıl kişiliklere sahip olduklarını da kalarak öğrendim.
...listeye daha çok madde eklenebilir ama şimdilik yeterli. eminim buradaki yaşamı deneyimledikçe, kalmaya dair yeni anlamlar-maddeler çıkacak, kalmak için daha bir çok haklı neden bulacağım. ama en güzeli, sanırım gitmek için tüm kapılar açık olmasına rağmen kendimi burda tutmaya ve bunun ne gibi sonuçları olacağını öğrenmeye dair olan merakımın cevabını bulmak, tüm bunların yaşatacağı maceradan öğreneceklerim olacak. Evet burada, sapına kadar gerçek bir macera daha yaşamış olmak için de kalıyorum ve belki de en güzeli bu. Tabii bunu açıkça kimseye söyleyemiyorum o ayrı :)))
Hem macera yaşamak için illa da bi ADA'ya düşmeye gerek olduğunu da kim söyledi? yok öyle bir şey yok :) macera; her an, her yerde ve zamanda herkesle yaşanabilir. Sadece bunun macera olduğu bilincine sahip olmak yeterli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.