-->

23 Şubat 2023

O AN

Dün sabah, 3numaralıAblamın bu yaz evlenip giden 4numaralıAblam'la olan uzun mu uzun telefon konuşmasına şahit oldum ve o andan bu yana kafamın içinde fark etmemek için çırpındığım karanlık gizli bi köşeye, devasa büyüklükteki projektörle ışık tutulmuş gibi bir hisle doluyum.
Sanki orda, bana ait olan bu kafamın tam içinde kapkaranlık bi bölüm vardı ve ben o bölümü nedense bugüne kadar, bu an'a kadar bilerek hiç fark etmemişim de bu telefon konuşmasına kulaklarımla şahit olduğum anda, artık kaçacak bi yerim, görmemek için bi sebebim kalmadığı için mecburen farkına varmışım.
Şu an mecburen farkına vardığım için, içten içe "keşke hiç farkına varmasaydım" diyesim gelmiyor değil ama yok, vardım ve artık kaçacak yerim kalmadığı için farkındayım...

bu gereksiz süslü ve uzun cümleleri geçip gerçekliğime döneyim. Yani hiç rol yapmadığım, yapacak kimsemin olmadığı gerçek hayatıma, buaraya;
13 yıl önce yazdığım Her ibne Asker Doğar  yazımdaki bana para veren ablamla yaşıyoruz ve o ablam 3numaralıAblam oluyor. O yazıda bu ablam için şunları diyorum;
"...Sonra baktım bu soğuk rüzgarların dineceği yok, evden tekrar ayrılmaya karar verdim. Ama kararım yersizdi. Çünkü cebimde beş kuruş  para yoktu. Son paramı aileme dönerken harcamıştım. Evde altı üstü bir hafta kaldım ve sonrasında ablamdan, varsa bana bi miktar para vermesini istedim. Oda sadece 50 tlsi olduğunu söyledi ve getirip verdi. Ablamı tanırım, çok iyi kalpli, çok iyi düşünceli ve elinden geleni yapan biridir. 50 tlsi olduğunu söylediyse doğru söylemiştir. Zaten çalışmıyordu başka parası olamazdı da.
50 tlyi verdiğinde gitmek için aldığımı biliyordu. Hiç sesini çıkarmadı. Evdeki huzursuzluğun farkındaydı, parayı verirken gözlerinde adeta gitmeme razı olmaktan başka seçeneği yokmuş gibi bir bakış takınıp parayı vermişti. Parayı verdiğinde gözlerinin dolduğunu hatırlıyorum, ama oda başka seçeneğim olmadığını biliyordu, buna rağmen sırf benim kendimi iyi hissetmem için gülümsediğini hiç unutmam. O an, şimdi gibi hala aklımdadır..."

(Yukarıdaki satırları yazdığım olayın gerçekleşme yılı 2004. Yani bu yazıyı yazmakta olmamdan 19 yıl önce.)
Ablamla aramızda gerçekleşen ondan "para alma sahnesi"ni 13 yıl önce buraya, yani bloga yazarken kendimce süslemeye gayret etmiş olsamda, aslında 19 yıl önce yaşadığım o anın gerçekliği kafamdan hiç silinmedi ve olayın gerçekleşmesinden 5 yıl sonraysa, O AN'ı buraya yazarken ise çok çok romantikleştirmişim. Çünkü ablam için;
-"...parayı verdiğinde gözlerinin dolduğunu hatırlıyorum.." cümlesi, okuyanların benim için hiç "sevilmeyen biri" olarak düşünmemeleri çabası sonucu uydurduğum koca bi yalandan ibaret ve büyük ihtimalle, yazma hevesimden gelen ilhamla, o an onu şeytanlaştırmamak ve onu şeytanlaştırmamış olduğum için de, aslında tüm yazdığım yazılar boyunca yaptığım gibi alttan alta kendimin iyi biri olduğu, dünyanın bi yerinde artık bağımız kalmamış olsada beni de seven birilerinin var olduğu mesajını vermeye, desteklemeye çalışmışım. Ya da şu an böyle düşünüyorum.
Şimdi tüm bunları geçip, tekrar 19 yıl önceki ablam'a gelirsek;
Ablam parayı bana verirken gözleri dolmamıştı, hatta üf edip durmuştu. Ama "gitmemi istediği, gitmem içinse elindeki parayı bana sike sike vermesi gerektiğini bilerek" vermişti ve üstelik şimdi bile, o anki kızgın bedensel hareketleri aklıma geliyor da; sanırım ondan para alıyor olmak, onun etinden et koparmak gibi canını yakmıştı. Yani giderek değil ama gitmek için ondan bi damla su alarak canını yakmıştım.
Öte yandan, işte o da aslında benim evden gitmem için elinden geleni yapmıştı ve 50 TL'den fazlasını yapmasına gerek kalmadığı için eminim benim evden ayrıldığımın dakikasında bi kaç rekât şükür namazı bile kılmıştır. 
Hatta şimdi hepsini tanıyor olduğum için abartıyormuşum gibi rahatça şöyle diyeyim; belki de gidişimi, diğer ablamlara da haber verip, benim evden ayrılmamı kazasız belasız sadece 50 TL ile atlattıkları için, büyük bir sevinç içinde şükür namazını cemaat olarak bile kılmış olabilirler. Malum bu günâhkâr yarı müslümanlar, sevap pointler'in de nasıl kazanılacağını çok iyi bilirler ve gidişimi kutlamak adına kılacakları şükür namazını cemaat halinde kılarak sevap hanelerini şişirme fırsatını asla kaçırmazlar.

-yine aynı şekilde "....sırf benim kendimi iyi hissetmem için gülümsediğini hiç unutmam. O an, şimdi gibi hala aklımdadır..." cümlesi de yalanın daniskası. (daniska neydi lan? bi ara bakayım)
Ablam asla gülümsemez, sadece sırıtır. Üstelik bu sırıtışı, yüzünde o kadar açıkça okunurki, insan içi kalkar, kusmamak için kendini zor tutar.
Neyse cümleye dönecek olursak; ablam gülümsemedi. sadece ben buraya yazarken o an spontan bi şekilde bilinçakışıyla öyle yazdım ve cümleye güzel bi şekilde uyduğunu görünce de karışmayıp öyle bıraktım.
zaten parayı verirken bırak gülümsemeyi, nerdeyse bedensel olarak "al bi an önce siktir ol git" demek yerine, gerçek anlamda sözsel olarak da dile gelecekmiş gibi sabırsızca elime tutuşturmuştu.

-yine, yazmış olduğum "..çalışmıyordu. 50 tlsi olduğunu söylediyse doğru söylemiştir..." cümlesi de koca bi yalan. Ablam o ara haftanın bi kaç günü, güya bizden (evin erkeklerinden)gizli bi şekilde perdecide çalışıyordu ve sırf bu yüzden bile sadece 50 TL'sinin olması imkânsız. Zaten evin tüm ihtiyaçlarını biz erkekler alırdık ve evin kadınları da çalışarak kazandıkları parayı, kollarına takıp diğer kadınlarla birbirlerine hava atacakları altın bileziklere yatırırlardı. Bu yüzden ablamın da kirli bi çıkışının teki olduğunu şimdi rahatlıkla söyleyebilirim ve yıllar önce buraya yazdığım cümleyi geçersizleştirebilirim. Aynı zamanda şunu da şimdi söylemeliyimki; genel olarak tüm karalamalarımda, yazı boyunca okucuyu elime geçirip istediğim ruh haline büründürtüp sonrasında "istediğim şeye inandırma çabası"nı hiç bırakmam. O yüzden şimdi okuduğun bu cümleden sonra dönüp o yazıdaki cümleye biraz dikkat edersen; aslında yazıyı okuyacak olan kişiyi inandırmaya dair olan çabalamamın hiç durmadığını ve hatta tüm yazılarımda öyle bir çaba içinde olduğumu göreceksin. 
O zamanlar sakinleşmek ve yanan canımın acısını dindirmek için merhemmişcesine kendi kendime söyleyip durduğum ve sonra gerçekmiş gibi de buraya taşıdığım yalanlara, başkaları "hayır" demesin diye tüm hünerlerimi göstermiş olacağımki, bi-2 kişi dışında kimse de "siktir lan" dememiş... 

-şu "..Ablamı tanırım, çok iyi kalpli, çok iyi düşünceli ve elinden geleni yapan biridir..."cümleyi ise, o zamanlar onun gerçekten öyle biri olduğuna inandığım için yazmıştım. Hatta geçen aya kadar da inadıma inadına hep böyle inanıyordum. Kanser olup eve geldiğim şu 2 yıldan bu yana bana ne derse desin, ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın onun ve diğerlerinin de aslında hep iyi insanlar olduklarına inandım, inatla inanmaya devam ettim. Ama dün sabahki telefon konuşmasında 4numaralıAblam'a "yemek yapmıyorum. valla hiç karışmıyorum. bana ne zaten. ne yiyorsa, yapıyorsa kendine yapsın yesin. hiç karışmırem bana ne... e he he zatan öyledır... yo yo yoğ bi gün mutlaka daha fazla dayanmaz gider... he he gider, ne yapacağki... o bılir, bana ne" cümleleri ve şu an aklıma gelmeyen daha fazlası, artık onun ve diğerleri için "iyi biri" tanımımı tamamen yok etti, cahilliğine ve görmemişliğine bağladığım kötü davranışlarının ise içindeki saf kötülüğünden kaynaklı olduğuna iman ettirdi. Bu yeni imanım canımı sıksada, içimi çok rahatlattı. Çünkü bana karşı olan tavırları ve sözlerinin artık saflığından, cahilliğinden kaynaklı olmadığından emin oldum.
O ve diğerleri böyle insanlar ve ben onların iyi olduklarına dair olan boş inancımı bıraktım. Artık onlara karşı bir imansız olarak öylece duruyorum. İçimi rahatlatan bir diğer şey ise, onlara karşı duyduğum müphemliğin sonsuza kadar yok olup netleşmesi. Artık acabalara yer kalmadı.

Yorulduğum için fazla uzatmayıp şöyle keseyim; 
-Bu ablam ve geçen yaz evlenip giden şu an telefonda konuştuğu ablam, önceki yıl mecburi olarak eve dönüşümden bu yana doğru dürüst yemek yapmıyorlardı ve ben, onların yemek yapmıyor olmalarını, evde yemek yapacak malzemenin az olmasına, hatta malzeme alacak paralarının olmamasına bağlayıp, kenara ayırdığım paralarımdan onlara zorla para vermeye başlamıştım ama değişen bir şey olmamıştı. Sonra kendi kendime "belki de aslında para vererek ayıp ediyorumdur, eve ihtiyaçları ben kendim alayım" diye düşünerek eve alışveriş yapmaya başladım ama yine de değişen bir şey olmadı ve aldıklarım da oldukları yerde çürüyüp çöpe atılmaya başlandı. Zaten o aralar tartışmalarımız da artınca ve beni evde istemediklerini açık açık söylemeye başladıkları için, dayanamayıp Everest Dağı'ndan daha büyük gururumu içimdeki küçük valize tıkıp babamdan kalma gecekonduya taşınmıştım. ( Taşınma hikayesi için tıkla: Savaşma veya Sıvışma )
Bi kaç ay sonra eve döndüğümdeyse değişen bir şey olmamıştı ve bu yüzden yiyeceğim yemeği kendim yapmaya başladım, bu arada onlar ise yiyebilecekleri kadar yemek yapıp bitirmeye başlamışlardı ve ben hâlâ kendi yemeğimi yapıp yemeye devam ediyorum.
4numaralı ablam evlenip gittikten sonra, 3numaralı olan bu ablam ve Kaltak Annem'le kaldığımızda, belki değişirler diye umdum ama umudum boşa çıktı. Hatta o ara, eve bozulabilecek şeyler almak yerine; zam geleceği dedikoduları yüzünden 4 teneke sıvı yağ, bi kaç donmuş piliç, 3 torba pirinç, bi kaç kavanoz kahve,  paket paket çay, şeker, 2-3 kilo taze paketlenniş fındık gibi her zaman yenilebilecek çeşitli şeyler aldım ama yine de işe yaramadılar. Bunları hepsini geç, 3numaralıablam ve Kaltak Annem, aldığım yumurtayı bile yemediler, hatta aldığım taze ekmekleri bile bırak yemeyi dokunmadılar ve bunun yerine, her defasında ve hâlâ aldığım ekmeklere dokunmuyor, markete gidip yenisi alıp önümde büyük bir iştahla yemekten geri kalmıyorlar.
Bu yüzden bende eve alışveriş yapmayı bıraktım ve almış olduklarımı da çöpe atmak yerine, onların almış olduklarına az az kata kata bitirdim :)))
Çöpe atacak değildim ya :)))

Şimdi tekrar dönecek olursak; yaşamım boyunca ablamın yalnız değil, ailem dediğim bu kokuşmuşların, tümünün aslında kötü insanlar olmadıklarını ısrarla görmemek istedim ve başardım. Bu yüzden de yıllarca onları birer Cahil Melek olarak gördüm ve melekliklerinden arındırdığımda bile sadece "cahil" olarak görmeyi başarıp, olmayan ama var kabul edilen işlenmiş tüm suç'un bende olduğuna kendimi inandırdım. Bunu yapmak, böyle davranmak zorundaydım;
Çünkü dağ başında yeşeren bi yabanotu kadar dahi olsa herhangi bi bağım olmalıydı, kendimi bi yere ait hissetmeliydim, ilkbaharın başında dalda bitip sonbaharın ortalarındaki yağmurlardan birinde dayanamayıp mazgala düşen ve yağmurla beraber akıp gidecek önemsiz bi yaprak gibi kendi kendime var olmuşum ve bu varlığı devam ettiriyormuşum gibi değil de, insan olarak doğmuşluğumdan dolayı ardımda birilerinin olduğunu sanmalıydım, en azından sanarak yaşamalıydım. Tamam, belki tüm bu saçma yersiz ve aptalca çabalarıma rağmen hissetmek istediklerimi %100 hissedemiyordum ama olsundu, çünkü bana %1'i bile yetiyordu ve ben sanki dünyada beni düşünen birileri varmış gibi yaşayarak mutlu olabiliyordum, başarıyordum, mutluydum.
Hem 99'dan bana ne, 1 yetiyor da artıyordu bile.
ve son olarak; ben azla yetinmeyi öğrenmiş, kendi halinde bir meczup değilim. Ben sadece 1'in çok olduğuna inanan, onunla yetinerek yaşamayı beceren sıradan bir insanım. En ön sıradan.


2 yorum:

  1. Blogunuzu yeni keşfettim.Sadece bu yazınızı okuyabildim ve çok üzüldüm yazdıklarınıza insan ailesini seçemez elbette ama belli bir yaştan sonra kendi seçtiklerini ailesi yapabilir.. Anneniz için kullandığınız kelimeler ve ablanız için düşünceleriniz kolay kolay söylenemeyecek sözler demek ki gerçekten canınız çok yanmış öyle tahmin ediyorum. Umarım en kısa zamanda içinizi ferahlatacak bir olay yaşarsınız. Kanser olduğunuzu yazmışsınız. İnşallah en kısa zamanda kurtulursunuz. Daha önceki yazılarınızı okumadığım için yazılarınıza vâkıf değilim yalnızca sizin için her şeyin en iyisini diliyorum..

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.