Zeynep'le karşılıklı oturup çay içmesek, röportaj sonrası saçma sapan pozlar vererek fotoğraf çektirmesekte, sonuç olarak bu da bir röportaj oldu.
Röportaj bir yerde yayımlanacak mı tam emin olamadım. Ama bi yerlerde yayınlanmadan önce burada yayınlamamın onlar için bir mahzuru olmadığını belirttiler ve bende yayımlayayım dedim.
Bu arada yeri gelmişken, blogla ilgili ara ara gelişen bu tür olaylarımdan da biraz bahsedeyim;
Blogumdaki askerlik anılarım ile ilgili 2,5 yıl önce Londra'da yaşayan bir türk sanatçıyla Zorunlu Askerlik Sanat Projesi için mail üzerinden görüşmüştük ve adam sonrasında derin bir sessizliğe gömülüp gitti, ben de zaten unuttum.
Bir ara aklıma gelince, google'da baktığımda projesinin gerçekleşmiş olduğunu gördüm. Ama ne yaptı, nasıl yaptı, hiç bilgim yok. Geçen gün aklıma gelince mail attım, dönüş de yapmadı.
Umarım askerlik anılarım gerçekten işine yaramıştır.
Adamın projesi hakkında sağda solda çıkan ufak tefek iki üç cümlelik haberlere baktım ama benimle ilgili bir şey yoktu. Ben de "benden bahsetmedi" diye düşünüp umursamadım. elimde bir şey olmayınca, burada da bahsetme gereği duymadım. Ama şimdi "yeri gelmişken bahsedeyim" dedim.
Diğer bir gelişme ise bu yıl Nisan ayında gerçekleşti. Şöyleki; maili atan kişi A.B.D'de Washington D.C.'de Amerikan Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olduğunu söylüyor, röportaj konusu olarak ise; Gezi ve Gezi'deki gözlemlerim hakkında görüşmek istediğini söylüyordu.
Kişinin gerçekliğinin, gelen mail uzantısından doğru olduğunu teyit edince kabul ettim ve görüşmemiz gerçekleşti. Ayrıca adamı da bol bol Google'ladım :)
Onunla olan görüşmemiz ise; çıkaracağı kitapta da çok yardımcı olacakmış. Umarım gerçekten çok işine yarar.
Ayrıca bu ay gerçekleşecek olan bir konferansta Gezi konulu anılarımdan birini sunacakmış. Ama gerçekleşecek olan aktraksiyon konferans olacağı için, elinde herhangi yazılı bir şey olmayacakmış, eğer olsaymış benimle paylaşabilirmiş.
Öte yandan görüşmemizi ve anılarımın bir bölümünü çıkaracağı kitabında kullanacakmış, çünkü anılarım onun için çok değerliymiş, yazdığı bölüme ışık tutuyormuş.
Neyse bakalım, hayrlısıyla kitabı bir an önce çıksın da, sonrası da allahım büyüktür.
Diğer yandan, benim de kişisel olarak kitap çıkarmamı isteyen arkadaşlardan (açıkçası çok nadiren) yorum ve mail aldığım oluyor.
Ama şunu belirtmeliyim ki; kendimi henüz kitap yazacak kadar donanımlı görmüyorum. Ayrıca sırf kitap çıkarmak için de, çıkarmış olmak istemiyorum. Eğer BEN, kitap çıkaracaksam insanların hayatını değiştirecek kadar değerli, toplumda fark yaratacak kadar önemli ve New York Times'ın birinci sayfasında büyük puntolarla yazılacak kadar işe yarar bir kitap çıkarmak istiyorum. Diğer anlamdaki işleri ise zaten güzel buluyor ama bu blogdaki yazılar kadar fifi olduklarını da biliyorum :)
Ama demedi demeyin, yaşım 60'da olsa inşallah bi gün o kitabı çıkarcam ve bütün dünyayı şöyle bi güzel silkeliycem. Şimdi sizden ricam; lütfen hep beraber, olgunlaşmam için bol bol dua ve sabr edelim :DD
Neyse lafı çok uzattım, şimdi İstanbul Şehir Üniversitesi'yle gerçekleştirdiğimiz röportaja geçiyorum. Bir de Zeynep'den bir metin rica ettim, sağ olsun gönderdi, ben de o metni röportajın başına koyup röportajı da devamına yerleştiriyorum. İyi okumalar:
İtalya'da bulunan Milano-Bicocca Üniversitesi ile İstanbul Şehir Üniversitesi bünyesinde yer alan Şehir Araştırmaları Merkezi'nin ortaklaşa yürütmüş olduğu bu çalışma, doktora öğrencisi ve şehir coğrafyası alanında çalışan Linus Vanhellemont'un kendisine aittir. Çalışmanın amacı, kitlesel post-modernist hareketlerin dinamiklerini, Taksim'de gerçekleşen Gezi Protestosu ve Brüksel Eylemleri bağlamında incelemektir. Bu nedenle 50 aktivist ve birçok sayıda uzmanla röportaj yapılmaktadır. Seçilen aktivistlerin Gezi'nin ilk haftasında eylemlere katılmış olup herhangi bir siyasi örgüte veya gruba üye olmamaları önem arz eder. Taksim deyince akla ilk gelen blogger'lardan biri olan Hayat Erkeği'de sorularımızı açık ve istekli bir şekilde cevaplayarak çalışmamıza katkı da bulundu.
Bu röportaj Skype aracılığıyla 18 Eylül 2015 tarihinde Hayat Erkeği ile yapıldı.
Gezi eylemlerinden önceki dönemi ve Gezi
eylemlerindeki etmenleri araştıran bu çalışmamıza, bizimle görüşme yaptığı için
katkılarından dolayı Hayat Erkeği’ne teşekkür ederiz.
Bu röportaj akademik bir çalışma için hazırlanmıştır.
Herhangi bir yayın organında yayınlanmayacaktır.
Zeynep: Yaşınız?
Hayat Erkeği: 30 oldum.
Zeynep: Mesleğiniz?
Hayat Erkeği: Ofisboy, blogger.
Zeynep: Geziye hangi gün katıldınız? Hatırlıyor musunuz?
Hayat Erkeği: Gün olarak hatırlamıyorum. Ama zaten o dönem
Cihangir’de yaşadığım için gidip geliyordum ki öncesinde de zaten iş çıkışı vs.
zamanımın çoğu o aralarda geçiyordu. Haftada 6 gün giderdim.
Hayat Erkeği: Polis müdahalesi olduğu ilk gün şehir
dışındaydım. Öncesinde ise daha böyle festival havasında geçiyordu. Herkes
eğleniyor ve kaynaşıyor bir arkadaşlık bağı kuruluyordu.
Zeynep: Hani çadırların olduğu kurulduğu dönem mi?
Hayat Erkeği: Evet.
Zeynep: Peki öyleyse ilk gün yaşananlardan nasıl haberdar
oldunuz? Herhangi bir sosyal medyayla mı, yoksa arkadaşlarınız mı haber verdi,
yoksa geldikten sonra kendi gözlerinizle mi gördünüz?
Hayat Erkeği: Evim de oraya yakın olduğu için ve parka da
sürekli gidip geldiğimden dolayı kendim gördüm. Orası biz eşcinsellerin,
evsizlerin ve toplum tarafından posası çıkarılmış kimsesizlerin tanışıp
kaynaştığı, birbirine psikolojik destek verdiği bir yerdir. Bu konuda olaydan
yıllar önce parkta tanıştığım kişilerle ilgili yazdığım şu yazıları da, biz
eşcinsellerin kaynaşma yeri olduğunu kaynak olarak göstermek için önerebilirim:
Parka gidip gelmeler sonrası kalabalık oldukça daha fazla
dikkat çekti ve çadırlar kurulunca da iyice curcunaya döndü. Hatta çadırlar
arasında sürekli “polis müdahale edecek” dedikodusu vardı ve bu dedikoduların
yanında da, polis müdahalesine karşılık Divan Otel’in biz parktakilerin
herhangi bir müdahale anında hızlıca toparlanmamız ve korunmamız için, depolarını
bize açtığı, yedek yataklarını bize rahatlıkla sunduğunu söyleyip duruyorduk
birbirimize. Zaten tuvalet, su vs. gibi ihtiyaçlarımızı da ben eve gidip
gelerek görmeme rağmen, birçok kişi Divan Otel’e gidip gelerek gideriyordu. Bu
konuda bizlere Divan Otel yönetiminin çok yardımı oldu. Allah’ım onlardan razı
olsun. Detaylı yazmak için uzayabilir cevaplarım.
Zeynep: Kusura bakmayın. Bu şekilde detaylı bilgi verdiğiniz
için de ayrıca teşekkür ederim.
Hayat Erkeği: Rica ederim. En sonunda siz yine gözden geçirin,
çıkabilecek sorulara karşılık yeniden yazışalım.
Zeynep: Tamamdır. Peki, ilk gün yoktunuz ama ikinci günü
kendiniz gördünüz öyle mi?
Hayat Erkeği: Evet.
Zeynep: İkinci günün tam tarihini hatırlıyor musunuz?
Hayat Erkeği: Hayır. :( Tarihler konusunda iyi değilim. Rakamlar
konusunda da.
Zeynep: Anladım. Toplam kaç gün gittiniz?
Hayat Erkeği: Polis müdahalesi öncesine kadar her gün
mutlaka gidip geliyordum. Çünkü eğlenceli bir kalabalık vardı ve bende kendimce
“ne oluyor, eğleniyor muyuz gençler” kafasıyla gırgır şamata yapmak için gidip
geliyordum. Gittiğimde bazen 1-2 saat duruyordum, bazen keyfime göre 5-10
dakika. Tamamen moralime ve ne yapmak istediğime göre değişiyordu. Ama müdahale
sonrası bi kaç gün zaten parka girişi bile yasakladılar.
Zeynep: Müdahaleden sonra eylemlere aktif olarak
katılamadınız yani?
Hayat Erkeği: Katılamadım, katılmak istemedim. Çünkü orası
artık nerdeyse tamamen Sırrı Süreyya Önder gibi Showman’lerin performanslarını
rahatlıkla sergileyebilecekleri siyasi bir alana dönüştü. Hele bir de
bayraklar, bilmem neler falan göklere çıkarılınca iyice soğudum. O bayrakları
görünce midem bulanıyordu ve işin doğayı korumak kısmı aşılmış, herkes kendi
siyasi görüşünü birilerinin gözüne sokabileceği bir alan kapmaya çalışıyordu. En
çok görünen siyasi bayraklar, en çok akla kazınmak isteyenler, en büyük bayrak
benimki yarışı başlamıştı. Olay ağaçları korumaktan, bayrakları gözlere sokmaya
dönüşmüştü.
Zeynep: Öyleyse
eylemlere arkadaşlarınızla nasıl gittiğiniz sorusunu sormuyorum. Teknik olarak
verdiğiniz cevaptan bunun gerçekleşmediği çıkıyor. :) Peki, bu süreç içerisinde
sosyal medyadan ya da başka bir yolla takip ettiniz mi olup bitenleri?
Hayat Erkeği: Oraya ağaçlar incinmesin diye gitmiştim ve
sonuna kadar da destek vermeye, gitmeye devam edecektim. Orada toplanan güzel
insanların amaçlarının sebebi, toplanmalarının özünde incinmemek olan bir
hareketten, polis müdahalesi sonrası ve showmanlerin medyada daha fazla
bilinirlilik kazanmak ve medyada daha fazla yer kapmak için sürekli
böğürmelerinin ardından, her tarafı yakıp yıkmaya hakkı olduğunu sanan
insanlarda gelmeye başladı ve masumane başlayan tamamen temiz olan eylem,
ağaçları korumaktan, ağaçlar dışında her şeyi kırmaya hakkı olduğunu sanan bir
eylem haline dönüştü. Ben de bu sıralarda hep çok sinsi sinsi kenarda durup,
olaylar yatıştıktan sonra gidip geziyor, ne olacak bu halimiz diye kendi
kendime üzülüyordum.
Zeynep: Anlıyorum. Peki, sizin siyasi geçmişinizle ilgili
bir-iki soru soracağım şimdi.
Hayat: Twitter’dan sürekli önüme yalan dolan tweetler
düştüğü oluyordu, ama çok ciddiye almıyordum. Zaten birçok kişi sonradan sildi
tweetlerini. Hepsi işsiz kalmaktan korktular. Şu an yine inşaat şirketleri için
canla başla akşama kadar canla başla çalışıyorlar.
Hayat Erkeği: Tabii buyurun sorun.
Zeynep: Yok, siz devam edin lütfen.
Hayat Erkeği: Tamam ben bitireyim, siz öyle siyasi
sorularınıza geçin. Devam ediyorum:
Zeynep: Buyurun.
Hayat Erkeği: Sonradan oraya gelen insanlar, ağaçlar
kesilmesin, topçu kışlası gelmesin diye yırtındılar. Ama o insanların içinde
inşaat şirketlerinde çalışanlar, şirket yöneticileri de vardı. Bu insanlar
gündüz işlerinde “kalan son 3 daireyi de sattık mı, bu yılki hedeflerimiz
tutmuş olacak” diye birbirlerini gaza
getiriyor, reklam billboardlarına
çıkacak olan yeni çalışmalar için ise gelen “martıların kanadında taşınan
huzuru yakalamak için son 31 gün. Üstelik peşinat yok, faizler sabit”
metinlerini onaylıyorlardı. Madem o kadar samimi iseniz; neden inşaat
şirketlerinde çalışıyorsunuz, dağ taş demeden bina dikip, açılış üstüne açılış
yapıyor, ajanslarınızla el ele verip 3 daire daha satmak için kırk takla atıyor
ve yeni bir bina dikmek için rüşvet üstüne rüşvet vererek sessizce
ilerliyorsunuz. Samimiyet hak getire. Zaten sonrasında da olay ağaçlar
kesilmesinden, tamamen; “hükümet devrilsin”e dönüştü. Evet, hükümeti
sevmiyoruz; evet, Tayyip bu güzel ülkeyi kendi çiftliği gibi yönetiyor, bunun
yanlış olduğu konusunda hemfikiriz. Ama hükümete oy veren milyonlarca insanın
fikrini yok saymak da ne demek oluyor? Hele bir de darbe yapılması için sürekli
“asker göreve” narası atmak, fazla ilkelce değil mi? Tayyip’ten bile daha geri
kalmışlığın en büyük göstergesi değil mi? Asker ne ya, askerlik ne? Ki zaten
askerliğin kendisi tamamen insan haklarına aykırı bir şeyken. Neyse siz diğer
soruya geçin.
Zeynep: Devam etmek isterseniz hiç sorun değil. Çünkü bunlar
bizim bilmediğimiz şeyler. Oradaki kitlenin tamamen gençlerden ibaret olmadığını
söylüyorsunuz yani?
Hayat Erkeği: Valla tamamen gençlerden ibaret değildi. Çünkü
ağaç sevmek, korumak sadece gençlerin işi değil. Ama sonraki günlerde olaylar
tamamen boyut değiştirdi. Hatta olayların iyice kızışmasından sonra oraya
doluşmuş olan (birkaçı) atkuyruğu saçlı, götünün kılı kadayıfa dönmüş yaşlı
kurtların, ellerini popolarının üzerinde bağlayıp, mahallenin muhtarları gibi
masalar arasında gezinmeseler… Hatta adeta savaş sonrası, meydanı kontrole
gelmiş kumandanlar gibi gezinmeseler daha iyi olurdu. Parkı artık sanki
geçmişlerinde tamamlayamadıkları, yarım kalmış bir işi başarmaya yaklaşmış bir
alan gibi görüyorlardı. Sohbetleri bu doğrultudaydı ve bu zaferi de şimdiki
gençlerin ellerinden almak istedikleri bir alandı onlar için. Üfff o kokuşmuş
yaşlıların gururla, kibirle gezindikleri o anları hatırladıkça midem alt üst
oluyor.
Zeynep: Bu kişiler bireysel olarak mı gelmişti? Herhangi bir
fikriniz var mı? Yoksa toplanmış bir grup şeklinde mi?
Hayat Erkeği: Grup olarak değillerdi. En fazla işte bir
kokona ve bir atkuyruklu yan yana geziniyor ve gururla etrafa bakıyorlardı.
Grup olarak gelip gelmediklerini de bilmiyorum. Zaten dediğim gibi; sonraki
günlerde çok fazla gidip gelmedim. Gittiğimde de 5-10 dakika bakınıp
çıkıyordum. Çünkü benlik bir yer olmaktan çıkmıştı.
Zeynep: Anlıyorum. Peki, o zaman sıradaki soruma geçiyorum:
Gezi'den önce herhangi bir eyleme ya da gösteriye katılmış mıydınız?
Hayat Erkeği: Hayır katılmadım.
Zeynep: Peki siyasi bir gruba üye misiniz? Veya
toplantılarına katıldınız mı?
Hayat Erkeği: Değilim ve siyasetin de başka bir ticaret dalı
olduğunun farkında olduğum için toplantılara da katılmıyorum.
Zeynep: Evet. Normal
şartlar içerisinde size protestolara katılmanızın nedenlerini soracaktım. Ancak
katılmadığınızı söylediğini için bu soru hükümsüz kalıyor. Yine de, bu konuda
eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Hayat Erkeği: Yok teşekkür ederim.
Zeynep: O zaman sıradaki soruyla devam ediyorum. Sizin de vaktiniz
çok almak istemiyorum.Gezi eylemleri konusunda sizi umutlandıran şey neydi?
Hayat: Estağfurullah, işe yarayacaksa vaktin önemi yok.
Buyurun.
Zeynep: Ya da umutlandıran bir şey var mıydı?
Hayat Erkeği: Umutlandıran şey; bayraksız, vatansız, milletsiz bir
yaşama inanan insanların da çoğunlukta olduğunu gördüm. Zamanla o güzel
insanlar Gezi’den; at kuyruklu tipler ve o düşüncedeki pislikler yüzünden
çekilip gitseler de, o güzel insanların var olması, geleceğe dair en büyük
umudum oldu. Zaten at kuyrukluların ölmesine en fazla 10 yıl kaldı. Ama biz
gençler onlar öldükten sonra daha güzel bir dünya için canla başla çalışmaya,
fikrimizi kimseyi incitmeden dile getirmeye devam edeceğiz. Yaşamak için bir
bayrak altında toplanmamıza gerek olmadığını, ülke denilen saçma sapan
sınırların gereksizliğinin bilinciyle o sınırları ortadan kaldırıp, tüm
bayrakları yakacağız ve bayraksız yaşayacağız. Hiçbir bayrak olmayınca dünya
daha güzel bir yer olacak. Buna yürekten inanıyorum : ) :)
Zeynep: Bu güzel insanlar gençlerden mi oluşuyordu
çoğunlukla?
Hayat Erkeği: Gençler ağırlıkta olsa da, eski dünyaya
takılmamış olgun bir kaç insan da vardı.
Zeynep: Anladım. Sizce Gezi eylemlerinden önce gerginlik
yaratacak olaylar olmuş muydu? Ülke gündeminde yani.
Hayat Erkeği: Olmaz olur mu? Sonuçta siyasi söylemler de
reklam sloganları gibidir. Ne kadar çok göze batarsanız, o kadar çok akılda
kalırsınız. Akılda kalmak, için yapılan saçma sapan hareketlerin varlığı hala
devam ediyor. Sadece başta olanın sesi daha çok çıkıyor, ama hepsi aynı
seviyede düzenbaz, aynı seviyede yalancı ve hilekârlar. Bunlar hep gerginlik
nedeni. Onun dışında zaten AKP’nin yıllardır makamları kitlemesi herkesi sinir
ediyor. Sinir olmayanlar ise; AKP'liler.
Zeynep: Bu tür söylemlerin Gezi'yi daha çok alevlendirdiğini
söyleyebilir misiniz?
Hayat Erkeği: Gezi öncesindeki söylemler için mi, yoksa gezi
sırasında söylenen söylemler için mi soruyorsunuz bunu
Zeynep: Gezi öncesindekiler için. Sadece söylem bazlı
düşünmek zorunda da değilsiniz. Yapılan değişiklikler, yasaklamalar vs. sizce
Gezi'nin oluşmasına katkı sağladı mı?
Hayat Erkeği: Geziye insanlar; o parkı korumak için geldi,
oradaki kimsesiz kalmış bir kaç ağacı korumak için geldi. Bu haklı bir
davranıştı ve bende o yüzden oradaydım. Ama sonradan katılım sağlayan
kalabalığın amacı; Orta Doğu’da art arda patlayan iç savaşları örnek alarak
Gezi’den bir iç savaş çıkarıp yönetimi devirip kendi istedikleri gibi bir
yönetimi başa geçirmeye dönüştü. Bu kabul edilebilir değildi. Eğer yeni bir
yönetim gelecekse demokratik yollar asla terk edilmemeli, asla barbarlığa
başvurulmamalı.
Zeynep: 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanışını hatırlıyor
musunuz?
Hayat Erkeği: Pek hatırlamıyorum.
Zeynep: Alkol yasağı?
Hayat Erkeği: Ehh, biraz hatırlıyorum.
Zeynep: Sizce bu tip yasaklamalar Gezi'deki kıvılcımı
arttırdı mı?
Hayat Erkeği: Alkol yasağı zaten dünyanın birçok ülkesinde
var olan bir uygulama. Kaldı ki, Avrupa ülkeleri bu sıralamada ilklerde yer
alıyor. Türkiye de her yaptığı bokta Avrupa’yı örnek alıyor. Bu örnekleme içinde
ise yanlış olan bir şey yok. Ama kıvılcımları artırdığına inanmıyorum. Sadece
kıvılcım çakmak için kendine bahane arayanların aptallığı diyebilirim. Şahsen
alkol yasağı var diye oraya gelen kimse görmedim. Ki zaten alkolü de su gibi
tükettik :)
Zeynep: Yani Gezi olaylarını başlı başına ele almak
gerektiğine inanıyorsunuz,
Hayat Erkeği: Gezi
olaylarının başlangıcını “Evet öyle ele almak gerekiyor.” Ama sonrası için
bahane arayanlara malzeme çoktu. Elini sallayan ellisine denk getiriyordu. Bu
konuda Tayyip ve tebaası da onları destekledi.
Zeynep: Gezi olaylarından önceki 1 Mayıs veya alkol gibi
yasaklamaların Gezi’ye etki etmediğini düşünüyorsunuz?
Hayat Erkeği: Yok. Dediğim gibi insanlar daha çok AKP’nin
gitmesini istedikleri için bir bahane arayışındaydılar ve 1 Mayıs veya diğer
yasakları bahane edip oraya buraya saldırmak için haklı bir yol yaratıyorlardı.
Böyle olduğunu düşünüyorum.
Zeynep: Şimdi size metafor olduğunu düşündüğümüz birkaç
kelime sıralayacağım. Siz de aklınıza gelenleri, sizin için ne ifade
ettiklerini bana söyler misiniz?
Hayat Erkeği: Tamamdır.
Zeynep: Taksim?
Hayat Erkeği: Özgürlük. (Çünkü insanlar orada istedikleri gibi
oluyorlar, istedikleri gibi davranıyorlar, istedikleri gibi geziyorlar vs.) Taksim
genel olarak herkes için özgürlük çağrışımı yapıyor.
Zeynep: Başka?
Hayat Erkeği: Başka yok :)
Zeynep: Gezi Parkı?
Hayat Erkeği: Kimsesiz eşcinsel insanlar. Dışlanan sürekli
itilen kakılanların yeri. Gidecek hiçbir yeri olmayanların ülkesi :) Evet.
Zeynep: Topçu Kışlası?
Hayat Erkeği: Saçmalık. Tayyip’in başka bir rant alanı
yaratmak için bahanesi. Madem tarihe değer veriyor, o zaman Divan Oteli yıksın,
Hilton’u yıksın. Orayı gerçek sahiplerine, Ermenilere versin. Orada kışladan
önce var olan yapıların hepsini yapsın. Devam edin.
Zeynep: AVM ya da diğer adıyla alışveriş merkezi?
Hayat Erkeği: Yeni sosyal alanlar, beleş tuvalet, kışın fakirler
için ısınacak yerler :) Devam edin.
Zeynep: Erdoğan?
Hayat Erkeği: İkiyüzlü, güvenilmez, uzun hasta adam. Devam
edin.
Zeynep: Rant?
Hayat Erkeği: Akp, Chp, Sarıgül. Devam edin.
Zeynep: Kelimeler bu kadardı. Sıradaki sorum, protestolar
esnasında olup bitenleri haber vermek amacıyla en çok hangi yöntemi
kullandınız? Youtube? Twitter? Facebook? Yüz yüze? Telefon?
Hayat Erkeği: Kime haber vermek için?
Zeynep: İnsanlara, arkadaşlarınıza ya da herhangi birine…
Sadece haber almak olarak değil, haber vermek olarak da düşünebilirsiniz.
Hayat Erkeği: Aslında her şeyi kullandım. Hatta
engellemelere karşın yeni yollar çıkıyordu, yeni şeyler öğreniyorduk.
Zeynep: VPN gibi mi mesela?
Hayat Erkeği: App’ler de vardı. VPN zaten herkesin bildiği
kullandığı bir şeydi. Bu kadar.
Zeynep: Az önce saymış olduğum sosyal medyaları yani;
twitter, facebook ve youtube’u kullandınız mı?
Hayat Erkeği: Evet.
Zeynep: Gezi’nin ilk haftalarında aktif bir şekilde katılmış
ve herhangi bir siyasi gruba üye olmayan bir arkadaşınız, tanıdığınız varsa
benimle ismini paylaşır mısınız? Ve ondan izin aldıktan sonra mail adresini,
hatta mümkünse numarasını verebilir misiniz?
Hayat Erkeği: Yok. :)
Zeynep: Hiç mi yok? Öncelikle LGBT’ye destek olduğumu ve
kimliklerinin açıklanmayacağını söylemeliyim. Eğer benimle görüşme yapmak
istemezlerse, kapalı olmayan başka bir arkadaşımla da yapabilirler.
Hayat Erkeği: Teşekkür ederim. Ya bir kaç arkadaşım vardı
ama triplerine dayanamadım, iletişimimi kestim.
Zeynep: Anlıyorum. Peki, o zaman, teşekkür ederim.
Hayat Erkeği: Rica ederim, çok teşekkürler. Çalışma bir
yerde yayınlanırsa benimle de paylaşmanızı ve yayınlanmadan önce son halini
görmek de istiyorum.
Tebrik ederim gerçekten tamamen tarafsız davranmışsın hayat erkeği..Ama bu vatan,bayrak kavramından yoksun bir dünya düzeni anlayışın bence hiç mantıklı degil..Dunyanın tamamen tek bir noktadan mı yönetilmesini istiyorsun..Bunu nasıl bir sistem üzerine oturtacağını ve bu merkezi yönetimin daha demokratik olacagı fikrine inanabiliyor musun?
YanıtlaSilÖptüm..
İltifatın için teşekkür ederim.
YanıtlaSilVatansız, bayraksız bir dünya ütopik duruyor. Belki de hiç gerçekleşmeyecek kadar tırt bir söylem. Ama öte yandan belki gerçekleşebilecek de olabilir.
Vatansız bayraksız bir dünyanın olmayacağını-olamayacağını söylerken sadece bugünü değerlendirerek söylemek, biraz fazlaca; başını kuma gömmek demek oluyor.Geleceği görmemek ve hatta inatla görmemeyi seçmek demek oluyor.
Hem, bugün mantığımıza uymayan şeyler, hiç mantığımıza uymayacak anlamına gelmemeli. Bugünkü bilgi seviyen, algılayışın ve hayata bakışın sadece bugüne kadar öğrenmiş oldukların sonrasında ortaya çıkan şeyler. Bunun yanında, sende farkındasınki; sürekli değişen ve değişecek olan bir hayat yaşıyoruz.
Örnek olarak, bundan 50 yıl öncesi ile şimdiyi karşılaştırarak bile söylediklerimin imkansız olmayacağını bir nebze de olsa anlayabilirsin.
Geriye kalan tek şey; şu an mesleği politika olan ve yönetimlerin tepesinde bulunan siyasilerin ecelleriyle normal bir şekilde ölmelerini beklemek için arkama yaslanıp o güne kadar oyalanmak ve öldüklerinde bir fatiha okumak.
Yani; en fazla 15-20 yıl sonra şimdiki yaşlı faşist siyasetçilerin hepsi ölecek.
Onların yerine; bayrakların, tel örgülerle çevrelenmiş vatan denilen toprak parçalarının ne kadar gereksiz olduğunu düşünen benim gibi insanlar yönetime geçecek.
Dünya tek bir noktadan yönetilmeyecek, ama bunun yerine devletler şirketlere dönüşecekler ve bu sayede bünyeleri altında yaşamakta olan insanlara daha sağlıklı yaşam alanları, haklar sağlacaklar. Çünkü özlerinde; daha fazla kâr etmek netleşmiş olacak.
Şu an aklım sadece bu kadarına yetiyor. Bundan fazlasını gördüğüme inanıyorum ama yazıya dökmeye ve başkasına tam olarak anlatmayı başaramıyorum.
O güne kadar bende okumaya, öğrenmeye, yeni insanlar tanıyıp, onlarla muhabbet ederek gelecekten beklentilerini öğrenmeye devam edeceğim. Ama şimdiye kadar konuştuğum insanların hepsi, hangi fikirde olursa olsunlar, sadece "yaşamak" istiyorlar. Fazlasını değil. Amaç ortak bilinçte "yaşamak" olunca, bayrakların hiçbir önemi kalmıyor. yok.
(bunları yazarken başım ağrıdı yav)
İçten samimi ve kimimizin net söyleyemediği linç edilme korkusuyla edemediği kelimeleri sarf etmişsin, iyi etmişsin. Sanki ABD'ye rapor hazırlıyor gibi geldi röportaj soruları. Neyi eksik yaptık bulmaya çalışıyorlarmış gibi:)
YanıtlaSilIkiyuzlu demisken rte ye su cb secimleri oncesi yazini bi koysan
YanıtlaSilO.K.
YanıtlaSilsana zahmet sen bul getir. ne demek istiyorsan da onunla beraber yorumunda belirt.