-->

24 Mart 2023

suspus

 Yazı şurda başlamıştı: 2016'nın son aşıkı

...Biri, önceki cümlede "ağırdan satılmak" falan dedi ama nerdeee?  kendini ağırdan satmak kim, ben kimdim? Ben; yediği türlü bokları temize çekmek için uydurulan "kendin olmak"ı abartmış o yüzsüzün ta kendisiydim. Bu yöntemler, kendini kandırmak için kurtuluşu dışarda arayan piçlerde yalnız işe yarardı. Ben de değil.  Çünkü ben; duyguları tanımlanamayan ucubeydim ve işte bak, kendim olmayı seçerek değil, kendimi bile dinlemediğim için gidiyordum. Böyle anlarda ve zamanlarda sözüm kendime geçmezdi. Asla sözümü dinlemezdim. 

Piç yazar diye beklemiştim ama yazmıyor, etmiyordu. Gezecek pasaj da kalmamışken ona doğru, yani Dünyamın Merkezi'ne doğru yürümeye başladım. Zaten ben yürümesem bile oraya çekilecektim. Ayaklarım da kontrolümden çoktan çıkmış beni ona kavuşturmaya yemin etmişcesine düşünmeden hızlı hızlı adımlanıyorlardı ve bak işte gelmiş kapısını çalıyordum;
-knock knock knock" kapıyı sırıtkan tebessümüyle açtı
-gel, hoş geldin. bende çıkıyordum
-çıkmana gerek kalmadı
-çıkalım çıkalım. evde kalınca kuduruyoruz
-ben değil, sen kuduruyorsun
-ahaha bu ne şimdi
-çoğul konuştun :) 
-onu anladık. dur kafamı sikme
-götünü sikemiyorum, bari kafanı sikeyim
-bu esprileri sevmediğimi söylemiştim
-ya üff hemen de bozulma. ee hadi sen giyin, ben çişimi yapayım, çıkarız" dedim ve tuvalete girip suyu açtım. Piçin etkisi altına girmemek elimde değildi ve etkisinden kurtulmak için osbir çekiyordum. Kapıyı açıp baksa rezil olacaktım ama yapacak bir şey de yoktu. Neyseki onunla seviştiğimizi düşünmeye kendimi vermiştimki, çok da uğraşmama gerek kalmadı.
Her zamanki gibi erken boşaldığım için, erken toparlandım, çişimi yapmışım gibi sakince çıktım ve o hâlâ hazırlanmamıştı.
-ee giyinmemişsin
-çıkarız ya acelen ne
-acele değil de, işte ben hemen çıkarız sandım da 
-gel buraya gel
-nereye :)
-gel öpeyim bi tane" dediğinde, az kalsın canımı verecektim ama çok şükürki, az önce osbir çektiğim için sakindim ve bu yüzden yanağımı uzatıp öpmesini bekledim. Öpmedi. Dönüp yüzüne baktım fakat suratındaki ifadeden bir şey anlamadım ve ortalığa sinmiş olan gizli gerginliği yok etmek için uzanıp yanağından öperken "bayramın kutlu olsun" deyip işi şaklabanlığa vurarak da geçiştirmek istedim.
Öpüşümle beraber ne yapacağını şaşırmış halde bi an duraladı ve sonra altta kalmamak için sımsıkı sarılıp sağ yanağımdan uzunca öptü. Açıkçası o anın bitmesini hiç istemedim. Kendimi yüzyıllardır bu öpücüğü bekleyen Kurbağa Prens gibi huzurla dolmuş halde, kollarının beni sarışından memnun olduğumu belli edercesine hafifçe kıpırdadım ve yarım bağlı kollarımla sarabildiğim kadarıyla onu sardım. Hayret, yatak dışında ve siklerimiz inikken sarılmıştık. sarılabiliyorduk.
Üstelik bu haldeyken aradan bi kaç saniye daha geçmişti ama siklerimiz de hâlâ tık yoktu. Yani en azından bende bi kıpırtı yoktu... 

Kokumu içine çekmeye mi çalışıyordu ne yapıyordu anlamadım ama bi ara sanki ağzını burnunu saçlarımın arasında gezindirdiğini hissettim ve kendimi daha bi ona bırakmışım gibi derin derin nefes alıp verdim. Meğer huzurun başkenti falan denilen gizli şehir bacaklarının değil, kollarının arasındaymış ve bu şehre ilk defa giriş yapmış bi yabancı gibi, hangi tarafa gideceğimi bilmeden sokağın başında ona dayanmış halde öylece bekliyorduk.
Bu halimiz biraz daha uzasın ama her saniyemiz bir asra dönüşsün diye dua edecektimki, uyanır gibi bi anda hareketlenip benden ayrılarak çarçabuk giyinmeye başladı. nooluyoruz amına koduğumun dengesizi noluyorsun?

Konuşmadan giyindi, çıt çıkarmadan çıktık.
Az önce aniden büründüğü sessizliği sokaktada devam ediyordu ve benim için sanki İstiklal'in kalabalığı bile ortadan kaybolmuş gibiydi. 
Bi kaç haftadır tanıdığım benden 3 yaş genç olan bu adamın dengesizliklerine alışmıştım ama bu hali ilkti ve ne yapacağımı kestiremeden, bilmeden yürüyüş hızımızı onun ayarlamasına izin vermiş olarak ara sokaklara geçerek amaçsızca yürümeye devam ediyorduk. bi kaç sokak daha geçmiştikki, içimden "eeeehh sikerim böyle aşkın ızdırabını" deyip sessizliği "gel cihangire gidip çay içelim" diyerek bozdum, karşılık olarak pısırıkça "olur" diyerek beni şaşırttı.
Gittik oturduk. Çaylar geldi. İçerken, bir şey desin diye höpürdettim tık etmedi, aptal aptal konular açmaya yeltendim hepsini daha en başından kapattı. Sessizce oturmaya devam ettik. Lan amınakoduğumun salağı, bi anda bağır çağır, bir şey söyle yap, et, ne bu sebepsiz ani durgunluğun. Yok ama çıt yok. Bi şey mi yaptım acaba diye düşündüm ama ondan gizli osbir çekmiş olmak dışında kırdığım bi pot da yoktu, ki zaten pot'umdan da haberi yoktu. 
Bi kaç muhabbet açma denememi de savuşturunca, onu dengesizliğiyle baş başa bırakmaya karar verdim ve bu yüzden onun gibi sessizliğe gömüldüm. İkinci çayları, garsonumsu davranarak çay parasından fazla bahşiş koparmaya çalışan kahvenin sahibinden kaş göz işaretiyle istedik. Çaylar geldi, kalabalığın aksine sessiz sakinliğimizi devam ettirerek içmeye başladık.
Az sonra çayım bittiğinde, onunki yarılanmıştı ve sanki farkında değilmişim gibi kalkıp çay paralarını verip "artık kalkalım" dedim ve onun beni izleyen sert bakışlarını üstümden çekmesini söyler gibi, onun bana bakması gibi dik dik ona bakmaya başladım. Ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacakki, bakışlarını başka yöne çevirdi ve çayın dibini kafaya dikip kalktı. Bi kaç yıl önce oturduğum eski evimin olduğu sokağa doğru yürümeye başladım ve o da peşimden geldi. Şaşırmıştım.
-3 yıl önce burda oturuyordum. şu aşağı sokakta.
-iyi güzel" dedi. Durdum "dilersen meydana yürüyelim orda ayrılırız. sen yorgunsun, bende eski arkadaşları bi göreyim" dedim 
-olur" dediğinde meydana doğru yürüdük ve vardığımızda "kendine iyi bak, görüşürüz" dediğim gibi cevap vermesine fırsat vermeden elimi uzattığımda o da bilinçsizce uzattı, sıkıp ayrıldım.

Karşındakinin seni hiçbir zaman sevmeyeceğini anlayıp kabullendiğin andaki o isimsiz duygu, yani her gün milyonlarca platonik aşık tarafından yeniden yeniden yeniden yaşanılarak keşfedilen ve platonikler dışında hiç kimsenin yaşamadığı için ne olduğunu bilmediği ve bu yüzden henüz taşaklı veya taşaksız çevreler tarafından adlandırılmamış olan o isimsiz his, tıpkı canlı bir gülün koparılıp tuğla kadar kalın bi kitap arasında kurutulunca güzel bir anıya dönüşeceğine olan inanç gibi saçma, ama gülün sapına kadar gerçek olan o duygu.
İşte şimdi ona teslimim.
Offf! bu bi kaç gün yüzümden ve gözümden eksik olmayacak olan donukluk offf!
Offf hoşlandığın kişi tarafından sevilmeyeceğini defalarca deneyimlemek offf!

Devamı gelir..

2 yorum:

  1. "Karşındakinin seni hiçbir zaman sevmeyeceğini anlayıp kabullendiğin andaki o isimsiz duygu, yani her gün milyonlarca platonik aşık tarafından yeniden yeniden yeniden yaşanılarak keşfedilen ve platonikler dışında hiç kimsenin yaşamadığı için ne olduğunu bilmediği ve bu yüzden henüz taşaklı veya taşaksız çevreler tarafından adlandırılmamış olan o isimsiz his, tıpkı canlı bir gülün koparılıp tuğla kadar kalın bi kitap arasında kurutulunca güzel bir anıya dönüşeceğine olan inanç gibi saçma, ama gülün sapına kadar gerçek olan o duygu." - vayyyy <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. vaaaay için teşekkürler :)

      ama fikrine ihtiyacım var; bu gerçek hikaye, orospu sakızı gibi uzadıkça uzuyor. kısa kesemiyorum ve hatta araya bir kaç gerçek hikayesi olan olaylar daha karışacak gibi oluyorda anca bu kadar toparlayıp asıl hikayeye sadık kalabiliyorum. soru şu; nasıl yapıyım? gelişine topa vurup golleri sıralayarak devam edeyim mi, yoksa asıl hikayeye sadık kalıp sadece tribünlere mi oynayayım :)

      Sil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.