-->

03 Nisan 2023

sıra hangimisssssse gelecek

eğildiğinde çatalı görünen ve kendinden habersizmiş gibi duran, davranan o piç kurye.

sevecek, sevilecek, sevgiye ihtiyacı olan birini arayan veya kendisini sevecek, sevgiye olan ihtiyacını onu sikerek dindirecek birini bulduğunda tüm sorunların çözüme kavuşacağını sanan o zavallı içimizden herhangi biri.

evlenince sorumluluğu eşinin boynuna yular olarak takan o kadın.
karısını 9 ay 10 gün aralıklarla hamile bırakarak kafasını meşgul edip kendisini rahat bıraktıran o adam.
hepsi aynı bok. hepimiz aynı bokuz.

solgun çiçeklerin, canlı çiçeklerden daha uzun süre yaşamalarını, koparılmadan öylece hayatta kalmalarını sağlayan, çirkin olmanın kendisiyle getirdiği nimetlerden(ki bu da en büyük nimet) sadece biri.
güzel çiçeklerin, çirkinlere göre daha kısa bir yaşam sürdürmesine, anlık zevklerimize kurban olmalarına,  en fazla 1 saat sürecek olan geçici heveslerimize malzemeleşmelerine neden olan olan şey onlardaki güzellikten başkası değil. güzellik aslında bi lanet.

her zaman, her şartta, her yerde ve zamanda daima güçlü olan, çirkinliktir.
ve güzellik, kendisinden kaynaklı bir zayıflığın içine doğar. güzelliğin sırrı sonsuz olasılıklar içinde bile daima zayıf durmasında ve bu zayıflığını korumasındadır.
ne kadar güzellik, o kadar zayıflık.

belkide aslında güzelliğe duyduğumuz hayranlık, ona duyduğumuz acıma duygusundan kaynaklıdır ve biz bunun farkında olmadan ona duyduğumuz acıma duygusunu, hayranlığa dönüştürüyoruzdur. güzelin değerinin anlaşılamayacağı ihtimalinin bize verdiği acı, tüm güzelliğine rağmen bi sabah tamamen sıradanlaşmış olacağını biliyor olmanın verdiği hüzün, onun da bizim gibi yok olacağını bilme gerçeği, bizim güzeli daha güzel görmemize ve algılamamıza neden oluyor. aslında güzel, güzel bulduğumuz kadar güzel değil. güzel, ona acıdığımız kadar güzeldir.
birine, bir eşyaya, hayvana, çiçeğe, böceğe veya güneşle karışık bulutlu bir havaya, dondurucu soğuğun çiğle kapladığı ağaçlar, çimenler ve çiçeklere baktığınızda ne kadar acıyorsanız, acı duyuyorsanız aslında o kadar güzel buluyorsunuzdur.
belki de estetik duygumuzun gücü, acıma duygumuzun ne kadar yüksek olduğuna bağlıdır. 

biliyorsun değil mi; aslında eksik, kusurlu, natamam yaratılmış olmak belkide gizli bir lutuf ama bu kutuf instagram çağının doruğunda yaşadığımız şu zamanlarda kimin sikinde.

güzelin ötesinde olmasına rağmen, çirkinliğin bile paraya dönüştürülme çabası içindekiler küçük suratımda koca bi acıma duygusu yaratıyor ve İŞTE BUNU BURAYA YAZARAK KAZANCA ÇEVİRME TELAŞINDAYIM. size, sokaktaki birine, hayatıma giren aşklarıma, aşıklarıma, dostlarıma, dostsandıklarıma ne kadar acırsam gelip buraya yazıyorum. kendime ne zaman sıra gelecek. amasız, lakinsiz, fakatsız.

"sus ve anın tadını çıkar" söylemleri, kullanılıp köşeye atılmayı normalleştiren modern yüzyılın sessiz baskın sloganı. her yerde söylenir, tüm duvarlarda bir kere yazılır. toplumun tüm tabakaları bu görülmeyen ve görülmeyecek olan efendilerinin uydurduğu, ilk duyulduğunda güzel ve gerçek sanılan emirlere hemen uyarak, imanlarını devam ettirirler. sus ve yalamaya devam edip, ANIN TADINI ÇIKAR kaltak, piç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.