Yazının başını okumak için tıkla: 2016 AŞK SEZONU
...bilmiyordum işte. İnsan nasıl severdi, nasıl sevilirdi?
en savunmasız ilk çağlarımdaki tartışmasız hakkım olan o masum sevgiden bile haberdar edilmeden büyütülmüş halde içine itildiğim ergenliğim sırasında okuduğum şiirler ve kitaplarda amacın okuyanı kıskandırmak için uzun uzun detaylandırılarak anlatıldığı algısı veren, her yerde bas bas bağırdığı için dinlemek zorunda kaldığım şarkılardan duyduğum, karşısına oturtulduğum televizyonda gördüğüm bi kaç dakikalık uzun bakışmaları, elleri dokundurup kaçırmaları izleyerek varlığından haberdar olduğum, büyüdükçe adını koymaya çalıştığım, osbir çekmeyi öğrendikten sonraki aralardan birinde sanki adı değişen ve bu yüzden de kafamı hepten karıştıran bu şey neydi?
Keşke bu şeyin, kendisinden habersiz benim gibiler için bi şekli şemali, severken yapılacaklar- sevilirken yapılmayacaklar gibisinden listeleri, sevgiye ve sevmeye nasıl başlanacak ve bitişi nasıl olacak gibisinden herkesçe kabul edilmiş mutlak doğru kuralları olsaydı da en azından göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitmiş olan çocukluk döneminin hemen ardından içinde debelenirken kendimi bulduğum ergenliğimde beni biraz rahatlatsaydı. Ama şekli şemali de yoktu, yapılacaklar veya yapılmayacaklar listeside.
Bu ammına koduğumun sevgi denilen en basit, en temel ihtiyacımız olan şeyi bile, sanki doğduğumda kör olmam yetmezmiş gibi, üstüne birde zifiri karanlıktaki kalabalığın içine terk edilmiştim ve buna rağmen kendi kendime haberdar olduğum BU ŞEY'i el yordamıyla aradım durdum. Bu sırada elime geçen, eline geçtiğim her şeyi ve kesi sorgusuz sualsiz sevip durdum ama gördünüz işte olmadı, olmuyor.
Ben artık çok karşılıksız saf sevgiyle sevdiğim için benden kaçanların koşarken söyledikleri o "arkadaş olarak sevmek" olayındanda yoruldum ve çok bıktım. biliyorumki, bana en iyi arkadaş benden başkası değil. çok iyi arkadaşlık ediyorum kendime. bu yüzden de artık kalabalığın içinden siktiğim biri çıksın ve "gel buraya orospuçocuğu gel! al, sana bırakıyorum kendimi. sende bana bırak kendini de, olsun bitsin artık" desin istiyorum ama kimse demiyor. Madem kimse demiyor, tam burda durup soluklanayım...
Bu düşünceler arasında kendimi uykuya teslim ettim ve sabah uyandığımda normal bi bok gibi geçen zamanlarımdaki günlere dönüş yapmışcasına yaşamaya başladım. O gece uyumadan önce kafamla beraber düşünerek aldığım karar, sonraki günlerde de gerçekten işe yaradı ve Nemrut aklıma geldiğindeyse bi şekilde zihnimden uzaklaştırmayı becerdim. Çok zorlandığımda ise onu kafamdan silmek için bi kaç kişiyle yakınlaşmanın iyi geleceğini düşünerek harekete geçtim, kurbanlarımı ince eledim sık dokuyarak seçtim ama açıkçası yalnız kaldığımızada yakınlaşamadım. Hatta yakınlaşmaya çalıştığımın daha ilk saniyelerinde sanki midem bulanır gibi olmuştu.
Bi kaç deneme daha sonrasında yine aynı mide bulantısına kapıldığımda, artık kimseyle yakınlaşma olaylarına girmeyeyim diye, evde çok kalmamaya ve o ara yapmakta olduğum işi "uzaktan çalışma şartı"yla almış olmama rağmen şirket ofisine gidip orda çalışmaya, adım gibi gereksiz olduğuna emin olduğum toplantılara katılmaya, kapitalist ortamın havasını iyice soluduğumdaysa eften püften sikindirik raporlar hazırlayıp işyerindekilere sunumlar yapmaya başladım. Eminim o ara çalıştığım şirket beni çok çok çalışkan sanmıştır.
oysa durum hiç de böyle değildi ve tokatlanarak sikilip sokağa atılmış bir göt acısı çektiğim için çok çalıştığımı kim bilecekti ki?..
"Kendini işe vererek oyalanma" durumu bi kaç günlüğüne de olsa gerçekten işe yaradı, fakat günlerden birinde ayaklarımın beni alıp yine İstiklal Caddesi'ne getirdiğini fark ettiğimde anında olduğum yerde çakılmışcasına durdum. Aklım son anda uyanarak bedenimi Galatasaray Lisesi'nin ordan döndürüp Taksim'e çıkarmasa, eminim kollarım ellerimle bi olup kapısını çalacak, açılan kapının ardından "kahven var mı" demekten geri kalmayacaktım. Çok şükür bunu da atlatmıştım ve içimden "madem bu taraflara geldim, biraz etrafı gezineyim" deyip yanmaya başlayan sokak lambalarını izleye izleye meydanda turlarken sarhoşun birinin bi anda önümde düşmesiyle koluna yapıştım ve benimle beraber yanımızdan geçen kadının biri de diğer koluna yapışıvermişti.
Adamı bi torba patates gibi yolun ortasından çekip, sakin bi kenara bırakmaya çalışırken kadınla da konuşmaya başlamış ve yaklaşık bi dakika içinde de yarı sürükler vaziyette getirmiş İsmet İnönü'nün ayaklarının dibine sermiştik.
Adam bir şeyler geveler gibi olduğunda "işimiz bitti" dercesine birbirimize baktık ve ben o esnada içimden "ulan dünya gözüyle canlı kanlı bi amcık görmeyeli 3-4 yıl oldu. acaba hâlâ kadınlara ateş edebiliyor muyum?" diye düşünürken dalıp gittiğimin bilmem kaçıncı saniyesinde, kadın dik dik gözlerime bakarak "çok piç birine benziyorsun" dedi ve ben yarı gülümser, yarı sırıtır hâlde;
-çok değil yav az piçim
-bence çok piçsin
-öyle diyorsan öyle olsun. zaten bu ara kim ne derse kabul ediyorum. fark etmez, çok piç olduğumu da kabul edeyim.
-hımmmm ilginç
-ne yani "piç değilim" deyip tartışmayı uzatacağımı mı sanıyorsun?
-yani evet, biraz öyle olmalı aslında.
-iyi hadi uzatalım; yanılıyorsun hiç de piç değilim. çok uslu, efendi mi efendi biriyimdir.
-ahahaha hiç numara yapamıyorsun.
-çok mu belli oluyor ya
-ehh çok belli olmuyor ama ben artık insan kurdu sayılırım
-kurda benzemiyorsun.
-espri yapmayı bilmiyorsun.
-ya evet. numara yapmaya çalıştığımda bir şey yapamıyorum. doğal olduğum zaman güzel yapıyorum her şeyi
-mesela ne yapıyorsun
-mesela ne istersen
-akşam için bi planın var mı
-yok ya, ne planı? ben plansız doğmuşum.
-dilersen bana gidip bi plan yapalım
-burda yapalım, sana gidip planı hayata geçirelim
-olur.
-ama para vermem
-bende vermem" dedi "ahahahaha" diye aynı anda katıla katıla tüm içtenliğimizle güldük ve yarım saat sonrada, Çağlayan Adliyesi'nin arkasındaki varoş mahallelerden birinde olan evine gittik.
-Otur istersen. çişim geliyor, dışarda yapamıyorum. sabahtan tutuyorum. gelicem" deyip kapılardan birini açıp girdi.
O tuvalet dediği yere girdiğinde bende 2+1 ufak mutfaklı, küçük balkonlu evine aceleyle göz attım; Duvarlarda anı niyetine asılmış bi kaç ergenkenki fotoğrafları, sağda solda eften püften şeyler yüzünden verilmiş bi kaç plaket, aptalları daha çok çalıştırmak için uydurulmuş madalyamsı kurdelalı bi şeyler, etrafta gezinen siyah bi kedi ve sıçtığı kumluğu, ev ilk yapılırken boyanmış olmakla ödüllendirilmiş soluk duvarlar, yer yer is izleri, bekâr hayat göstergesi olan yemek artıkları ve ekmek kırıntılarıyla kaplı masa, yine masa üzerinde tıka basa izmarit dolu 2 kültabağı, masa etrafında kedi çizikleriyle dolu suni deri kaplı bi kaç sandalye, köşede bir çekyat, karşı duvara monteli koca tv, pencere kenarında düzensiz sulandıkları için yaprakları solmaya başlamış saksıda bi kaç çiçek, yerde ise çekyatın rengine yakın olduğu belli ama kirlendiği için "beni çöpen atın" diye bağıran uzun ucuz bi halı vardı. Benim etrafa göz atmam bittiğinde o da tuvaletten çıktı ve;
-girmek istersen buyur
-yok ya, erkeklerin sıvı boşaltım kanalları dışarıya doğru olduğu için kadınlara oranla çişlerini daha uzun süre tutabiliyorlar
-aaa bunu bilmiyordum. böyle bir şey mi var?
-yoktu. şimdi uydurdum ama uydurduğum anda bana da mantıklı geldi.
-demiştim "çok piçsin" diye
-evet, malı gözünden tanıyorsun" dedim ve konuşma aldı başını gitti.
Evine yakın olan ilkokullardan birinde öğretmenmiş, aslında hiç böyle biri değilmiş ama bu ara fazla gerginmiş ve enerjisini atmaya çok ihtiyacı varmış falan. hem onca bacak kadar arsız piçle uğraşmak onu çok yoruyormuş. kendini bildi bileli çocukları seviyormuş ama aileleri bu çocukları çok şımarttığı için laf dinleyen yokmuş ve bu da sinirlerini hoplatıyormuş
-bilmem. benim bi tane tek var. ona da annesi bakıyor
-aa evli misin.
-eskiden kadının biriyle evliydik ve beraber yaşıyorduk. 2013'de oğlumu son defa alıp gittiğinde, önceki gitmelerim gibi yapmaktan vazgeçip peşinden gitmedim ve bizim olay askıda öylece kaldı. yani resmi olarak boşanmadık ve devlet kağıtlarına göre hâlâ evliyim. ya sen?
-sence bu ev, evli bi kadının evi gibi mi duruyor?
-hayır yani evlilik falan, sevgili durumları bunun gibi bir şey yok mu veya ne oldu
-yok ya. o bahsettiklerin bana göre değil. bi kaç deneme yaptım, arada hâlâ oluyor ama ıhhhh hepsi reklam arasına alınmış kısa festival filmleri gibi kalıyor. açıkçası artık kimseden beklentim de yok
-çirkin olduğun için mi?" sorusu kontrolsüzce bi anda ağzımdan çıkıverdi ve o bunu çoktaaan kabullenmiş olarak;
-dürüst olmana sevindim. güzel olmadığımı bende kabulleneli çok oldu. durum böyle olunca en azından arada bazen özgürce seks yapıp, yarrak ihtiyacımı gideriyorum.
-boşuna dememişler "dünya kadar malın olacağına, fındık kadar amın olsun" diye :)
-ahahaha orası öyle ama işte her şeye rağmen insan biri yanında olsun istiyor beee. bazen "acaba gerçekten sadece çirkinliğimden dolayı mı yalnızım, kimse girmiyor hayatıma, girende 5 dakka sonra arkasına bakmadan kaçıp gidiyor" diye düşünmüyor değilim ama okulda bir sürü güzel kadın var onlarda hep yalnızlar ve üstelik hayatlarına gelip geçici kimseyi de almıyorlar, alamıyorlar
-yani bende çok anlamadım bu ilişkileri falan. bu durumlar karışık. güzellik, yakışıklılık falanla da bitmiyor, zenginlik fakirlikle de alakalı değil. bi şey var ama anlamadım. bulursam söylerim
-diyosun
-dedim bile. boş ver sende, sıkma canını. ben yeterince sıktım da ne oldu.
-yakışıklı çocuksun
-hee yakışıklıyım.
- ama boyun kısa. allahtan boyun kısa yoksa bu boyla böyleysen ohooooo boyun da olsa ortalığı ateşe verirdin.
-ahaha yok ya, ben hep duygusal kısımda takılıyorum. yani seks falan güzel, bazen sadece seks aradığım da oluyor ama içinde sevgi olmayan seksler beni bi garipleştiriyor. kendimden iğreniyorum
-ee biz şimdi nasıl yapcaz
-bir şey yapmak zorunda değiliz. tanıştık, hesapsız kitapsız muhabbet ediyoruz. bu bile yeter bana. benim için birini samimiyetiyle, içtenliğiyle tanımak seksten bile daha zevkli.
-hayır ben yapmak istiyorum. hadi hadi hadii çok konuşma
-eminsin değil mi
-niye geldin o zaman
-ya tamam bende yapmak istiyorum. zaten kaç yıldır kadınlarla olmadım. hem makine çalışıyor mu denemiş oluruz :)
-bir şey sorucam ama benim gibi sende açık ol; gay misin?
-valla ne olduğumu bende bilmiyorum artık
-gaysin gey
-bilmem. yani sonuçta uzun zamandır kadınlarla olmadım. öyle çok canımın çektiği de olmadı açıkçası. sadece bi kaç yakınlaşma denemesi yaptım ama çok yapmacık davrandıkları için flörtleşmeyi kesiyorum
-bir çok erkek böyle. ama bilmediğiniz şey şu ki; biz güzel veya çirkin farketmeksizin tüm kadınlar böyleyiz. yani nazı mazı severiz. yoksa başka nasıl ve niye çekelim sizi
-ya doğrudur da, ben sevmiyorum ve sanırım biraz da bu yüzden erkeklerle olmayı tercih ediyorum.
-nasıl yani
-ya işte kadınlar çok naz tuz ediyorlar, sikilmek isteseler bile bunu "orospu damgası" yememek için söylemiyorlar falan bir sürü formalite olaylarınız var. ama erkek erkeğe yakınlaşmalarda böyle şeyler yok. herkes ne istiyorsa açıkça söyler ve olay ilerleyecekse ilerler, ilerlemeyecekse ilerlemez olduğu yerde durur. gerçi benimkileri ben çok karıştırıyorum ama benim erkek-erkeğe olaylarım bile kaba taslak yinede böyle ilerliyor.
-seninki niye karışıyor
-ya ben duygusal bi bağ oluşacağını hissetmeyeceksem kimseyle yakınlaşmıyorum, yakınlaşınca da duygusal muygusal ne varsa üstlerine bocalayıp sıçıp batırıyorum.
-hımm
-yani öyle işte
-şimdi biz bir şey yapamayacak mıyız?
-yaparız ya. dedim ya 3-4 yıldır kadınlarla olmadım ve "yapabilir miyim"i görmek istiyorum.
-deneme tahtası mıyım
-eğer kalkış gerçekleşirse, uçuştan memnun ayrılma garantisi var
-iyi peki. bakalım ne kadar mahirsin." dedi ve kenardaki çekmeceden ufak bi poşet ot çıkardı, usul usul sigara kağıdına sardı, yakıp içerken;
-hadi yanıma otur. şu meret olmadan bi şey yapamıyorum." oturdum ve yorgun ela gözlerine, hayatımız gibi dağınık saçlarına bakıp, yaşından çok önce çökmüş havasına dalıp ikimizi düşünmeye başlayacakken, yüzüme cigarasının dumanını üfleyerek beni uyandırdı.
-al sende çek bi kaç fırt
-sağ ol
-al al daha iyi yaparız
-hııhh ben bisküvi çocuğuyum. alkol bile almıyorum ki bunu içeyim
-bu alkol gibi değil, daha zararsız
-doğrudur belki ama ben bi bok yiyeceğim zaman kafamın yerinde olmasını önemsiyorum. ve bide o boku nasıl yediğimin farkında olarak yemek istiyorum
-üff amma abarttın ha. başka şeylerle karıştırıyorsun. cigara uçurmaz, seni yumuşatır.
-doğrudur ama yine de olmaz.
-iyi tamam, ben içceyim rahatsız olmazsın değil mi?
-yok be, koku almadığım için olmam.
-he tamam. sana piç miç dedim ama hiç öyle değilsin.
-bilmemki. piçsem piçimdir ama bence çok efendi bi adamım. kimse olduğum halimdeki değerimi bilmiyor. tanıştığım, hayatıma giren herkes beni şu anki halimden uzağa götürme, başkalaştırma derdinde.
-boş ver sen kendin ol. kimse için bir şey olmaya değmez" dedi cigarasını kanardaki küllükte söndürdü ve biz girdik birbirimize.
-bu kadar mıydı?
-evet.
-ee hani kocaman bi şey bu. nasıl bu kadar kısa sürüyor
-sürenin başlangıç ve bitiş toplamını belirleyen şey, yarrağın büyük veya küçük olmasıyla alakalı değil.
-ne peki?
-bilmiyorum valla. yıllardır önümde duruyor ama bende tam olarak çözemedim bunun olayını
-olmaz böyle olmaz. hadi kalk bir şeyler atıştıralım tekrar yapalım" dedi, bende gülerek fazla mayalandığı için leğenden taşan ekşi hamura dönüşmüş memelerini iyice aralayıp tam ortasından öptükten sonra başımı kaldırıp "tamam" dedim, acıyarak güldü bana.
Yarım saat sonra ikinci defayı deniyorduk ve az önceki belirsiz heyecanımdanda bi şey kalmamıştı. Artık sertleşmek de sorun değildi ve o, gözlerimin içine "bu sefer kesinlikle memnun edeceksin beni" dercesine bakarak bir şeyler söylüyordu. Anladığım kadarıyla, FAKBADİ olarak takılan rahat heteroseksüellerin seks esnasında birbirlerini gaza getirmek için kullandığı yöntemlerden birini uygulamaya çalışıyordu.
Biraz komik bulup tebessüm ederek gözlerimi kapadım ve memelerini avuçlayarak işime devam ettim. Bu sefer bencede gerçekten iyi gibiydim. Ben bile kendime şaşırdım. Az sonra "artık boşalıcam" dediğimde "tamam" dedi ve çok geçmeden boşaldığımda hemen çıkıp tuvalete girdim, işeyip çıktım ve o;
-bu sefer iyiydi.
-ehh işte
-zevk almadın değil mi
-zevk değil de, işte dedim ya karşımdakine duygusal bir şey hissedemeyince, onunla seks yapmak işkence gibi oluyor.
-bence duygusallığa çok takma
-haklısında, ben bu mereti herkesle, her önüme çıkanla yapamıyorum hatta yapmak da istemiyorum. zaten bence sadece, gerçekten sevgi beslediğimiz birileriyle yapınca tam olarak zevk alıyoruz. öteki türlüsü ise gereksiz yükten başkası değil.
Ben bu cümleleri kurarken, o bi cigara daha sarmış tüttürmeye başlamıştı. Biraz laflayıp kaçmanın sırası gelmişti ve giyinmeye başladım, o da anlamış olacakki sessizce izlemeye devam etti. Giyinişim bittiğinde uzanıp ona sarıldım ve "tamam belki güzel değilsin ama iyi bi kadınsın, sırf bu yüzden bile olsa iyi bak kendine" dedim ve o da bana sımsıkı sarılarak ayağa kalktı, biraz öpüşüp koklaştık ve çıktım.
Tamam işte, ateş etmiştim, silah çalışıyordu. Demekki götümü siktirdim diye ibne oldum adlı şehir efsaneleri koca bi yalandı. Sik denilen bu yılan, gördüğü her deliğe girmek için yaratılmıştı ve ufak bi kıvılcam ya da bi anlık elektriklenme bile onu ayağa kaldırıp kobraya dönüştürmeye yeterdi.
Devamı: Bİ öyle Bi böyle tıkla, hd izle, hemen izle, izlesene
Devam eden blog buldum inanamıyorum :D
YanıtlaSil:)) inan inan
Sil