Yazı şurdan devam ediyor: http://hayaterkegi.blogspot.com/2021/12/ani-gelisme-sonrasndaki-gelisememeler.html
...Şimdi aile evindeyim. Burda olmanın verdiği her an ortaya çıkmaya hazır gizli gerginlikten dolayı pek iyi hissettiğimi ve beni iyi hissettirme çabaları olduğunu söyleyemesemde, geceleri kalın yün yorganın altında istediğim zaman sikimi avuçlayıp, askerlik zamanlarımı ve ondan sonraki bir kaç güzel anıyı düşünerek osbir çekebildiğim için "buna da şükür" diyebilirim..
Evet, hastaların istediği zaman osbir çekebiliyor olması, kesinlikle iyi olmanın ve iyiye doğru dört nala gidiyor olmanın işareti sayılmalı...
Şimdi osbir çekmenin pek zevkli bir iş olmadığını unutmuş olsamda, saf sevgiyle arzulanıldığımı bildiğim o bir kaç dakikaya anca sığan yıllar önceki anıları düşünürken sikime asılınca, zevk almaktan çok nostaljik bir mutlulukla dolup tebessüm ederken boşalmak kesinlikle çok rahatlatıcı, kesinlikle çok huzurlu...
Piçimin uyanıp Hulk'a dönüşmesi öyle çok da kolay olmuyor ama daha bi kaç ay öncesine kadar sadece çiş yapmak için kullandığım ve çiş yaparken sikim olduğunu fark ettiğim zamanlarımı düşününce, şimdiki hali için baya baya BÜYÜK bi ilerleme kaydettiğimi, hastalığımın ağır dönemlerini geride bıraktığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
Sahi sizin de hiç öyle oldu mu? Yani günlük hayat içerisinde cinsel organlarınızı kullanırken onların farkına vardığınız, sikinizi sadece çiş yaparken, ya da bacak aranızda hayatın kaymağı olan bir sik değil de, sanki küçük bi et parçasının var olduğunu düşündüğünüz zamanlarınız oldu mu?
Şahsen ben, bizzat kendim şimdi o zamanlarımdayım...
Hastalandığımı fark edip kabullenmeye başladığımda, sanki Allahıma daha yakın gibiydim. Üstelik hastalık öncesi, yani sağlıklıyken kıldığım namazlarda, ara sıra aklıma geldiği için ettiğim içten dualarda veya en inançlı insanların doluştuğu güya uhrevi ortamlarda bile kendimi Allah'a bu kadar yakın hissetmemiştim. Ama şimdi hastanede bi ziyaretçi olarak değil de, hasta olarak bulunuyorken, adeta bi anda imana gelmiş ve tek başıma kaldığım bazı anlarda, ellerimi açıp Allah'tan bir bir istekte bulunarak dua ederken gözyaşlarımı tutamıyordum...
Bu yaşadığım durum, hislerin nedeni; ölüme yakın olmanın verdiği sahici bir göt korkusundan mıydı, yoksa gerçek bi imanlı olmaktan kaynaklı mıydı hâlâ anlamış değilim...
Üstelik artık yavaş yavaş kendime gelmeye başladığım sonraki günlerde Allah inancım o kadar yükselmiştiki; beni hasta edenin de, iyileştirecek gücünde sadece ondan geldiğine olan bakış açımla, özgüvenim artabilecek kadar arttığı için adeta dünyaya meydan okuyacak biri haline de geldiğimi söylemeliyim...
ve yine o zayıf günlerim için şimdi size rahatlıkla yemin ederek şunu söylemeliyimki; dünyadaki en inançlı kişi benden başkası değildi ve olamazdı da.
Hatta eğer Hz. Muhammed'den sonra bir peygamber daha gelecek olsaydı, o kesinlikle ben olurdum ve kitabım da bu blogda yazılanların basılmışlığından başkası olamazdı...
Çünkü o basit hasta yatağımda yatarken yüreğim çok saf bir imanla doluydu ve Allah'a inancım, ulaşabileceğim en üst seviyedeydi...
Şimdi iyileşmeye doğru yavaş yavaş yol alırken, artık bir sonraki ciddi hastalığıma değin, bi daha o kadar da imanlı olacağımı sanmıyorum...
O günlerde ailemden bir kaç şeytanın benimle her yanlız kaldıkları ilk anda leş yiyici akbabaya dönüşürcesine başucuma tüneyerek sürekli hesap sorar gibi konuşup, en sonunda da cümlelerini "işte nihayet elimize düşmüş oldun" adlı söylemlerinden mi, yoksa gerçekten ilk defa bu kadar ciddi bir şekilde hastalanmış olmanın verdiği deneyimsizliğin yarattığı ölüm korkusundan mıydı tam olarak bilemiyorum ama şundan eminimki; her şeye rağmen Allah'a inanmayı ve içsel olarak sadece ona sığınmayı yeterli görerek "ne olacaksa olsun, o da senden olsun Allahım" diye içten içe dua ederek, yatalak bi halde herkese ve her şeye karşı da dimdick durmaya devam ediyordum..
Zaten ben hep buydum ve hâlâ buyum. Zayıflamışken de Allah'tan başka kimseden korkmuyorum, çekinmiyorum ve en güçsüz durumdayken bile kimseye veya ortama uyum sağlama çabası göstermek uğruna doğrumu eğip bükmüyorum.
Çünkü biliyorumki; ben, bana yapılan yanlışlara karşı bile hiç yanlış yapmadım. Hep doğrudan ve doğruluktan yana dönerek tavrımdan, duruşumdan hiç ödün vermedim, bol kıllı burnumdaki kıllardan bir tanesini bile aldırmadım :)
Dediğim gibi; zaten hep öyle yaparım ya ve zaten dik kafalı olmamın tek nedeni de Allah'tan başkasına inanmamam ya..
Ondan başka kimsem olmadığını, ondan başkasına güvenemeyeceğimi kabullenmenin verdiği o saflık, gerçek inanış, iyileşme emareleri gösterdiğim ilk günlerde hemen uçup şimdi benden çok uzaklara gitsede, biliyorumki; ufak bi kısmını içimde, sadece benim bildiğim bi yere sakladım ve yine hiç umulmadık bi anda yere düştüğümde, tamamen çaresiz kaldığım ilk anımda onu sakladığım yerden çıkarıp, herkese kafa tutmaya devam ederken, ellerimi açıp kendimi de yine Allah'tan başkasına yalvartırtmayacağım.
Dedim ya; ben buyum ve biliyorum ki; en güçlü anımda da, en zayıf anımda da hep O'na inanmaya ve O'na inandığım için; büyük bir özgüvenle yaşamaya, etrafımda zayıf anımı kollayıp kendisine secde etmemi bekleyen herkese ise gücümü nerden aldığımı dahi düşünmelerine fırsat vermeden, rahatlıkla şimşek hızında siktir çekerek yaşamaya devam edeceğim.
Zaten yaşamıma devam ediyor oluşumun tek nedeni de budur...
Hastanedeyken ve çıktıktan sonraki ay aldığım terapiler esnasında fark edip kabullendiğim düşüncelerden biri de şu ki; insan hastayken cinsellik, çıplaklık, şehvetengiz şeyler düşünürse Allah ona kızacak ve hastalığının şiddetini artırıp, böylece o anki hastalığının getirisi olan acının dozunu da arttıracağı korkusunu yaşamaktan geri kalamıyor. Lakin tüm Allah korkularına rağmen de çıplak bedenler, devasa sikler, sevilerek sevişilen anlar, temiz göt delikleri, dolgun dudaklı amcıklar, yalanmak için fırsat kollayan meme uçları gibi şeyler de akla gelmeden durmuyor ve insanın kendini kaptırdığı ilk bir kaç saniyeden sonra hemen toparlanıp, zihnindeki çıplak bedenleri kovmaya başlaması da ardından geliyor.
Yani insan denilen şu aciz et yığının eli sürekli tetikte ve tüm düşmüşlüğüne rağmen silahını elinden hiç bırakmıyor. Bu da insanın güçsüzlüğünün başka bir göstergesi olsa gerek...
Öte yandan bence Allah; bizim kimi siktiğimizi ve kimin bizi siktiğini, hastayken kimi neden ve nasıl düşünüp osbir çektiğimiz gibi şeyleri de umursamıyor. Allah'ın, bunları umursadığını düşünenler ise bizim kendimizden başkası değil. Çünkü kendimizi çok önemsiyoruz ve yaptıklarımızla; inançsızsak kendimize ve tüm insanlara, inançlıysak da Allah'a kafa tuttuğumuzu düşünerek kendimizi güçlü ve KAFA TUTAN ad ediyor, ama Kafa Tutan ad etmemize rağmen güçsüzlüğümüzün göstergesi olan Allah dışındaki herkesi ve her şeyi ise yalamaya devam ederek yaşayıp gidiyoruz.
Oysa insan olarak güçlü değiliz, sadece diğer canlılardan farklıyız, hepsi bu. Fakat şunu da belirtmeliyim ki; tüm bildiğimi sandığım her şeye rağmen inancımı, kendime göre yaşamaktan da geri kalmayacağım. Varsın, insanlar bana nefessiz kalırcasına "yanlış yaşıyorsun, yanlış inanıyorsun" demeye devam etsinler. Herkes kendi yanlışının, mutlak doğru olduğuna inanarak yaşarken, başkasının doğrusu kimin sikinde ki?... Hiç...
(ne yazdım, yazacaktım, yazıyordum hiç hatırlamıyorum ama buraya kadar gelmişken de kalsın mınakemiyan) iyisi mi eskisi gibi yine sikiş hikayelerimi anlatayım, araya yaşamımdan da kesitler koyarım. öyle yapınca daha düzgün şeyler yazabiliyorum. böyle direkt yaşadıklarımı yazmaya kalkışınca pek bi boka yaramıyor, ayrıca çok da yoruluyorum. boşuna yormayayım kendimi. yine salayım iyisi mi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.