Bu yıl aniden gerçekleşmek zorunda kalan beyin ameliyatımla hayatım tamamen değişti. Ameliyat sonrası etrafımda kopan fırtınanın bitişine müteakip, kafamdaki tahtalardan birinin artık sonsuza kadar eksik kalacağını ve eksik tahtanın yerinde olmadığının, dışarıdan bakıldığında anlaşılacağı yeni eğik büğük kafa yapımı kabullenmemin gerçekleştiği günlerde, bende artık iyice sakinleşip bir adım geriye çekilip çevreme göz attığımda şaşırarak anladım ki; sadece görünen değil, görünmeyen dünyamda değişmişti.Yani artık bütün dünyalarımın değişmek zorunda olduğu bir evredeydim ve ben o değişimi anlasamda anlamasamda, istesemde istemesemde, değişimin büyük bi kısmı çoktan gerçekleşmiş, kalanı ise değişim geçirmeye devam ediyordu. Bundan sonra yapmam gereken ise; kontrolüm dışında gerçekleşmiş olanı kabullenmem ve bu değişimi iyice sindirip içine düştüğüm yeni duruma ve durumlara göre daha akıllıca ve mantık çerçevesi içine sığdıracak şekilde hareket etmekti. Bu yüzden hemen o andan itibaren bir çok şeyi alelacele sindirirerek, bazılarını sindirmeye fırsat bile bulamayarrak ve bazılarını ise anında kusarak yaşamaya başladım.
O günlerde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bence çok net olarak pek bilmiyor ve anlamıyordum ama çevremden aldığım işaretler, cümle aralarında fark edilmeden doğal bi şekilde kendine yer açarak dile gelen kelimeler, kırılan potlar, o en zayıf anımda maruz kaldığım mide bulandırıcı ters bakışlar, doğru ve yanlışın hangisi olduğunu anlamamda bana çok yardımcı oldular.
Üstelik o ilk günlerde içinde bulunduğum rahatsızlıktan dolayı her şeyi yanlış anlama olasılığım varken, şimdi dönüp bakıyorum da; buna rağmen hiçbir şeyi yanlış anlamamışım ve yanlış anlamamış olmama rağmen iyiki de daha ilk andan itibaren, sesimi çıkarıp kendimi haklıyken haksız duruma düşürmek yerine; inatla susup çekilen gizli siktirleri, yapılan nah anlamlı el kol hareketlerini, yemek zorunda kaldığım lafları aldığım haplarla birlikte tok karna bi bardak ılık suyla beraber şifa niyetine yutmuşum.
Evet, iyiki yutmuşum...
Ameliyat olmamın üzerinden 1 ay geçmiştiki, bu seferde iki aylık radyoterapi serüvenim başladı ve ben o süreci de güle ağlaya atlatıverdim. Onun ardından ise, şimdi artık rutine binen, iyice rutinleşen kontroller ve tahlilleri yaptırıp bunların sonuçlarına göre belirlenen kemoterapi haplarının dozajlarını düzenli alarak hastalığımı tamamen alt etmeye başladım.
Şimdi tüm o hengamenin üzerinden aylar geçmişken ve 1 ay sonra, 1 yılı arkamda bırakacakken "geriye pek bir şey kalmadı gibi" hissettiğim daha iyi günlerimdeyim ve bu iyi günlerimi de Aile Evi adlı kaos ortamında yaşıyorum.
Bu süreçte öyle kolay değil, kolay geçmiyor ve kolay geçmesi, olması için de kolay biri olma çabalarına girmeyi de bıraktım. Çünkü beni zorlayan, bana kötü davranan, beni kötü hissettiren, beni sürekli olumsuzlayanlara karşı asla kolay biri olmadım, olmayacağım.
(Gerçi daha önce defalarca kolay biri oldum. ama karşılığında değişen bir şey omadı. O zamanlar deneyimleyerek öğrendim ki;
Siz karşınızdakiyle sırf anlaşabilmek için uygun zemin yaratma adına kolay biri oldukça, sizin bu davranışınızı hor görerek sizi ezmeye hakları varmışcasına daha da kolay olmaya zorluyorlar,
Siz uyum sağlama çabası içerisine girip kolay biri olarak davrandıkça, sizi daha kolay biri olmaya ve sınırlarınızı daha da zorlamaya devam ediyorlar.
Siz kolay biri olmaya devam ettikçeyse, muhataplarınız sizi, kırda kendiliğinden bittiği için farkında olmadan ezilip geçilecek kadar değersiz herhangi bir ot olarak görmeye başlıyorlar ve işte tamda bu yüzden siz artık onlar için bir insan değil, değersiz bir bitkisinizdir.
Hatta kolay biri olduğunuz için artık bir bitki bile değilsinizdir. Adeta nefes alıp veren ama buna rağmen canı olmayan bir eşyasınızdır.
Hatta ve hatta bazen siz de muhataplarınızın davranışından fark edersinizki; siz artık bir canlı bile değilsinizdir. canlı olmak dışında belirsiz bir "şey"sinizdir.)
Kolay biri olmak, yakın veya uzak, tanıdık veya tanımadık muhataplarınızın size her an hakaret etmelerine, sizi her zaman için kendileriden değer olarak düşük bulmalarına ve sizi kolay biri olarak kalmaya zorunlu bir yaratık olarak görmelerine yol açar.
Örneğin yine bu yıl yeniden fark ettim ki; siz kibar davranınca, insanlar sizi gülünç ve ciddiye alınmayacak biri olarak görüyorlar.
Siz yaptıkları jestlere karşılık olarak ne kadar teşekkür ederseniz, ciddiye alınma ihtimaliniz de o kadar düşüyor. Etrafınıza kibar davranıp, hayatınızı kibar biri olarak yaşadıkça muhataplarınız sizi zayıf, güçsüz ve hemen yok sayılıp geçilecek biri olarak görüyorlar. Bu yüzden kolay olmayı ve kibar davranmayı azalttım. Hatta kibar davranmak ve kolay biri olmamak adına insanlarla muhatap olma olasılıklarımı oldukça düşürmeye gayret ediyorum...
Kolay ve kibar biri olma çabalarımı sadece yabancılara karşı değil, en yakınımdakilere karşı da bıraktığımı söylemeliyim. Yakınım dediğim ise ailemden insanlardan başkası değil. Çünkü eve geldiğim günden bu yana herkes bana "kendisiyle iyi geçinmem gerektiği, aksi takdirde anında kapı dışarı edileceğim" tavrını takınarak yaklaşıyor ama bilmiyorlardıki, ben kimseyle anlaşmak zorunluluğuyla yaşayan biri değildim. Hem eğer anlaşacaksak da bu sadece bir tarafın vereceği değil, her iki tarafın da karşılıklı ve aynı zamanlı vereceği eşit tavizlerle olabilecek bir şeydi.
Ailem dediğim bu insanlar, sadece aynı annenin ammından çıkmanın verdiği tanışıklıktan kaynaklı olarak beni yeteri kadar tanıdıklarını sanıp aslında hiç tanımadıkları için; benim o an içinde bulunduğum düşkün, muhtaç ve zayıf halimin; beni onlar karşısında ne derlerse yapacak, nasıl davranırlarsa kaldıracak, maddi-manevi üstüme ne yüklerlerse çekecek biri olduğumu sanmaları yanılgısına düşmüşlerdi.
Bu yüzden sürekli laf oyunlarıyla ve hatta bazen açıkça onlara muhtaç durumda olduğumu yüzüme çarpıyor, kendilerine ihtiyacım olduğunu ve kendileri olmazsa perişan duruma düşeceğimi yineleyip duruyor, ne derlerse, nasıl davranırlarsa davransınlar onları sürekli alttan alıp anlaşacağımızı düşünerek sık sık siktir çekip duruyor ve benim de, onların bu siktirleri karşılığında kapı dışarı edilmemek adına, onları alttan alıp, dal taşak neleri varsa sabahlara kadar durmadan yalayacağımı sanıyorlardı.
Fakat öyle bir şey olmadı ve zaten yıllardır dal, taşak ve göt yaladığım için sike doyan ben, ilk siktirlerinde hemen sert bi şekilde karşılık verip alttan almayacağımı gösterdim. Bunun üzerine küçük bi şok yaşayıp sonrasında ise dozajı biraz artırdılar. Bu dozaj gittikçe artınca, bende karşılığını gittikçe daha da artırmaya başladım.
En sonunda dozaj artınca ise, şimdiye kadar imalı şekilde söylenen "neden geldin, ne zaman gideceksin, kim seni buraya getirdi, niye gitmiyorsun" lafları yerine, açık açık "git başka yerde yaşa, kimse seni burda istemiyor, hepimiz senden rahatsız oluyoruz" cümleleri kurularak evden kovulmaya başlandığımda, bende gururumu bir araya toplayıp, İstanbul'a dönmeye karar verdim.
Ama zaten amaçlarının beni yine kendilerinden uzaklaştırmak olduğunu, ben gidince ise konu komşuya, eş akarabaya da "geçmişi unuttuk, adam yerine koyduk gittik sahip çıktık tedavi edip eve getirdik ama o burda durmadı, yine eski rezil yaşantısına döndü. artık yapacak bir şeyimiz yok" cümlelerini kurmaktan geri kalmayacaklarını anlayıp, İstanbul'a dönmek yerine babamdan kalma terkedilmiş gecekonduya taşınıp, aile içerisinde kalmış sırlarımızı, yıllar önce olup bitmiş olayların iç yüzünü vs kişisel instagram hesabımdan uzun uzun paylaşmaya başladım.
Üstelik bunu yapmadan önce de tüm aile bireylerimizin hepsinin takip ettiği eş dost akraba, tanıdık tanımadık kimler varsa takip etmiş, sürekli geri takip edip durarak da, beni takibe almayanların ise profilimde paylaştığım son paylaşıma gelip bakmalarını davet edercesine hareket etmeye, ailevi olayları anlattığım paylaşımlarımı görmelerini sağlayarak, ailemiz içinde olup biten rezillikleri okumalarını sağlıyordum.
Bunu yapmaya başladığım ilk bir kaç gün içinde etrafta biraz sessizlik vardı ama sonraki hafta cadı kazanı kaynamaya başladı ve yazdıklarımın kızgınlıktan kaynaklı olduğunu düşünen bir kaç densiz, kendi kendilerine cesaretlenip bi yerlerden telefon numaramı alıp hiç utanmadan beni arayarak "paylaşımların hiç hoş değil kardeşim. hepimizin ailesinde bir takım tatsız şeyler var, ama bak hiçbirimiz yazmıyoruz, çizmiyoruz. sende sil olur mu kardeşim" cümlelerini kurdular. Onları "pardon abi sen kimdin. ben seni tanıyamadım inan. galiba senle en son ben 16-17 yaşındayken görüşmüştük. şimdiyse aradan 20 yıl geçmiş ve arayıp hiç utanmadan "sil" diyorsun. kusura bakma ama bana sil veya silme demeye hakkın yok. şimdi telefonu arkadaşça güzel güzel kapatalım. senle bi 20 yıl sonra yine konuşalım. tamam mı abim" türünden yanıtlar vererek göt edip duruyordum.
bi kaç tanesi telefonu kapatmak yerine, ısrar ettiğinde ise uzayan muhabbeti kesip atmak için;
-abi konuşma çok uzadı, ben sana bir şey sorayım; senin kardeşin veya abin var mı?
-bi abim var
-evli, barklı, çocuklu mu?
-evet tabii. çocukları da var çok şükür.
-peki abin seni annenin oturduğu evden kovsa ve sen tüm bu kovmalara karşın 2 sene sessiz kalıp en sonunda yine kovduğunda "tamam gidiyorum" derse ama abin buna karşılık bu sefer de senden karını istese ne yaparsın?
-ne demek şimdi bu?
-işte gayet anladın ne dediğimi ama ben yine açık açık soruyorum; abin sana 'madem gidiyorsun, karını ver bana bundan sonra ben sikeyim' derse nasıl tepki verirsin?
-kardeşim bu hiç olacak şey mi? öldürürüm herhalde, kötü şeyler yaparım
-hah tamam abi, bak ben bunları paylaşmıyorum, yazmıyorum, çizmiyorum. bunlar yerine daha hafif şeyleri yazıyorum. üstelik senin "öldürürüm" tepkini bende düşünmedim değil ama yapmamak için de yıllardır bu pislikten uzak duruyordum, kimseye bir şey anlatmıyordum. şimdi sen onu ara, onunla konuş deki "kardeşinden ne yüzle karısını istiyordun, karısını alıp ne yapacaktın?" ...dememle telefonlar yüzüme çat diye kapanıyordu. Hepsine aynı numarayı yaptım ve hepsi de telefonu suratıma kapatıyorlardı.
Dal yarraklar, din-iman, namus-amcık davası gütmeyi biliyor, ayıp-günah gelenek-görenek demeyi ağızlarından eksik etmiyorlar, ama ben "abin senden karını istese" ne yaparsın deyince telefonu suratıma kapatıyorlardı.
Devamı için tıkla: http://hayaterkegi.blogspot.com/2021/12/kafa-tutan.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.