8 Ocak 2017
-abi nerdesin?
-sınavım var. şimdi anfiye girdim kardeşim
-tamam. başarılar.
9 Ocak 2017
-abi nerdesin?
-yurttayım
(diye yanıtladım ama bu konuşmanın devamı gelmedi. belliydi bir şeyler konuşmak istiyordu, bi derdi vardı ama ne olduğunu bilmiyordum. bu yüzden ertesi gün okula gittiğimde bu sefer ilk olarak ben yazdım)
10 Ocak 2017
-okula geldin mi?
-geldim
-11:00'de sınavım var, ondan sonra bi oturalım
(oturup konuşacaktık ama sınavdan sonra kütüphane de karşılaştığımızda sadece selam verip yanımdan geçti gitti. bi anlam veremedim ama sınav haftasından dolayı da normal geldi. çünkü bu yoğunluk içerisinde, insanların birbirine trip atmaya zamanı olduğunu düşünmedim. ayrıca iyi bir çocuktu, sınav haftasında öyle trip mriple uğraşacak biri de değildi. efendi, kendi halinde ve sürekli derslerine çalışanlardandı.
bizim sınıfta okumakta olan engelli bi çocuğun kuzeniydi. biz de onun aracılığıyla tanışmıştık. arada bazen oturup muhabbet ediyor, sağdan soldan konularla günlük konuşmalar gerçekleştiriyorduk. bir de engelli kuzenine ders çalıştırması, onu okula iyice adapte etmesi için bazen dürtüyordum. çünkü engelli kuzen, küçük bir kasabada doğmuştu ve hep orada yaşadığı için dünya görüşü, hayata bakışı falan pek gelişmemişti. liseyi, orta okulu falan da, küçük bi yerde yaşamanın verdiği tanışıklıktan dolayı öğretmenleri, mecburi olarak geçirmişlerdi.
buraya da ite kaka anca gelmişti ve işte parasıyla da olsa bi şekilde okumaya çalışıyordu. amacı en azından şu okulu bitirip, sonrasında devlet dairelerinden birine engelli kadrosundan yerleşmekti.
ama açıkçası aynı dersleri gördüğümüz için biliyordum ki, durumu pek iç açıcı değildi. kuzeni de ona sahip çıkmıyordu. sadece işte oturup gereksiz konular hakkında kakara kikiri muhabbet ediyorlardı o kadar.
bir iki sefer engelli çocuğun kütüphane kartını aldığı için onu azarlamıştım da. çünkü engelli çocuğa kütüphaneden kitap alıp vermek yerine, kartı kendine almıştı. bu çok çirkin, fazla bencilce bi davranıştı. o da azarlamam esnasında kütüphane kartını çıkarıp kuzenine iade etmişti ve bende gidip engelli kuzenine ders kitaplarından birini verip, sınav konularını işaretleyip "şunlara çalış" diye söylenerek vermiştim. engelli kuzen, kitabı alıp ders çalışmaya başlamıştı ve işte bir gün de böyle geçip gitmişti.
biz ise asıl kuzen'le hala konuşamamıştık. ve işte bi kaç gün sonra yine yazdı)
14 Ocak 2017
-abi sana bir şey soracam
-tabiki kardeşim, buyrun
-sonra sorarım neyse
-peki
(bu kuzenin bi derdi vardı ama neydi bi türlü anlamıyordum. bakalım neler olacaktı. o güne kadar şimdilik sınavlara odaklanmak en iyisiydi.)
15 Ocak 2017
-abi
-efendim kardeşim
-sana bir şey soracam. ama doğruyu söyle
-tabiki kardeşim
-bunu sordum diyede kızma
-tamam :)
-kimin söylediğini de sorma
-tamam
-bir iki dedikodu duydum. sana gay dediler, doğru mu
-senin için ne farkedecek ki?
-doğru mu değil mi? benim için farkını görürsün
- :) boşver kardeşim. iyi akşamlar
-tek kelimelik cevap, basit bişey. "evet" yada "hayır" diyeceksin
-biseksuelim.
diye yazdım ve uzun bir sessizlik oldu. çevrimdışı olduğunda ise whatsapp'den çıktım. açıkçası şu 1 haftadır çektiği sancıların nedeninin bu olduğunu tahmin ediyordum. çünkü okulda, uzaydan gelmiş bi ibne olduğum haberi, son hızla yayılmaya devam ediyordu. çok da sikimde değildi, ama bazen insan ne kadar sikine takmasa da, edemiyor. işte şimdi de, bu muhabbetle kafam biraz dumanlanır gibi olmuştu ama yine de boş vermeyi başarabildim.
aradan yarım saat geçtiğinde ondan yeni bir mesaj vardı ve şöyle diyordu;
-insanların seçimine karışmaya hakkım yok, herkes istediği gibi yaşamalı. herkesin ne düşündüğüne saygı duymak gereklidir. ama bundan sonra yakın olmayalım buda benim tercihim.
-tamam kardeşim :)
tüm derdi benim bir erkek olarak götümü siktirip siktirmemem veya diğer erkeklerin götünü sikip sikmememmiş. göt siktiğimi ve götümü siktirdiğimi öğrendiğinde ise iletişimimizi koparmayı tercih etmişti. acaba onu sikeceğimden mi korktu, yoksa göt sikmenin bulaşıcı bir durum olduğunu mu düşünüyordu?
doğrusu ne düşünürse düşünsün sikimde değildi. dediği gibi iletişimi kestik ve onu gördüğüm her yerde yüzümü başka yere döndüm. karşılaştığımız an sanki o yokmuş gibi yoluma devam ettim. sanki hiç tanışmamışız gibi, sanki hiç oturup konuşmamışız gibi, sanki birbirimizi gördüğümüz zamanlarda onunla sıkı fıkı sarılıp "seni çok seviyorum ya" dememişiz gibi.
bu aniden kesilen muhabbetimizi, engelli kuzeni de fark etmişti. bana neden onunla konuşmadığımı sorduğunda "o istemiyor. konuşmayalım, görüşmeyelim dedi" diye cevap verdim. sebebini sorduğunda ise "bunu ona sormalısın. çünkü görüşmeyelim diyen oydu. bu yüzden sorunu da o cevaplamalı" diye karşılık verdim.
farklı günlerde bir kaç defa daha üstelediğinde, aramızda yine aynı muhabbet geçti ve her defasında "bunu ona sormalısın kardeşim" deyip durdum. o da "tamam, ona sorayım. ama sen de söyle" diye cevap vermekten geri kalmadı.
Dün bu engelli kuzenle yine bi cafede karşılaştığımızda masasına buyur edip bana kahve ısmarlamak istediğinde geri çevirmeyip, teklifini kabul ettim. bu kadar hoş karşılamaların altından hep bir şey çıkardı, bu hiç yanıldığım bir konu olmadı.
o da beni yanıltmadı ve hoşça buyur edip kahve ikram etmesinin karşılığında aradan bi 5 dakka falan geçmişti ki yine aynı soruyu sordu:
-hele bana de, siz onla niye konuşmuyorsunuz
-ee ama sana dedim bunu ona sor diye
-ya sen söyle niye konuşmuyorsunuz
-yok. benim söylemem uygun değil. çünkü görüşmek istemeyen o. sonuç olarak, soruyu cevaplaması gereken de o.
-hımmm iyi tamam.
-tamam. ama bana bi daha sorma bu soruyu tamam mı?
-yaw aslında ben ona geçen gün sordum. söyledi.
-ee ne dedi
-yok sen söyle
-olm ne söyliyim. sen sormuşsun işte, sana nedenini söylemiş. ne dedi söyle bakıyım, neden benle görüşmeyi kesmiş
-dediki sen gey'mişsin
-eee
-eesi işte öyle... hem abi sen niye öyle yapıyon. yapma işte. bak çok iyi birisin.
-ne yapıyorum ki
-işte geysin. erkeklerle erkeklere.. neyse işte yapma abi ya.
-(güldüm. sonrada küçük kasabada büyümüş diye küçümsediğim benden genç engelli adama) iyi de bu benim hayatım. yani 33 yaşındayım. ne bok yiyeceğimi, nasıl yiyeceğimi, neden yiyeceğimin hesabını kimseye vermemki. eğer birisi çıkıp benimle bir şarta bağlı arkadaşlık yapacaksa da yapmasın
-ee tamam sen de haklısın da. ne bileyim.. yapma işte yaw
-yav sende alemsin ha. yapma denilince yapılmayacak bir şey mi bu.
-(güldü)
-ben ne yaptığımı biliyorum. boş ver.
-iyi tamam. senin hayatın. ee nasıl gidiyor
-iyi çok şükür, senin....
ibneliğim konusundaki konuşmamız burda bitti. sonra da diğer geri kalan anormal şeyler hakkında konuştuk. o da biletini almış, hafta sonu memlekete gidecekmiş. bana "sen ne zaman gidiyorsun" diye sorduğunda ona "fazla param yok, eğer İstanbul'a gidip gelirsem, çoğunu harcamış olurum. zaten burda aylık 300 TL harcamam varken, oraya gitmek yerine burda kalmak en mantıklısı. hem fazla param kalmadı, kendimi yaz'a kadar atmalıyım" dedim.
-ee sonra ne yapcan?
-sonra işte yazın çalışıp önümüzdeki senenin parasını biriktiririm
-sonra
-sonrası bu işte.
- (güldü)
-ya zaten yazın yurt'tan çıkış yapıcam, boşuna kalmadığım yere aylık 300 TL verip kendimi sıkıntıya atmayayım.
-seneye ne yapcan
-geldiğimde yine yurt başvurusu yaparım.
-ya seneye seni almazlarsa
-bilmem
-nasıl bilmem
-ya bilmem işte. hem seneye daha çok zaman var. şimdilik kendimi idare edecek yöntemler bulmalıyım. boşuna sıkıntıya atıp, kalmadığım yere para vermek istemiyorum.
-iyi bakalım
-(güldüm)
sadece o memleketine gitmiyor, aynı okulda okumakta olduğumuz herkes gitti. koca şehirde, yerel halk dışında (ki onlarda her fırsatta rum tarafına geçip parayı orda yiyip geliyorlar) kimse kalmadı. Yurt'taysa ben ve farklı bi okulda okumakta olan bir kaç öğrenci ile yurt çalışanları dışında kimse yok.
farklı bi okulda okumakta olan öğrencilerin ise bu hafta itibariyle sınavları son buluyor ve onlar da gidecek. odamda ise 2 haftadır tek başımayım ve osbir çekip, sonrasındaki "boşluk hissinin yerini doldurmak için kitap okumak"tan bıktım.
tek başıma olmak o kadar can sıkıcı bir hâle geldiki, ipad'ime yüklediğim "kelimelik" oyununda bilgisayara karşı oynamak da inanılmaz zevksiz gelmeye başladı. oyunu, benim veya bilgisayarın kazanmasının hiçbir önemi yok.
gerçi zaten şimdi yalnız değil, genel olarak hiçbir zaman yarış içinde olmayı, yarışmak gibi bir uğraşı da anlamlandıramadım ya. belki de bunun nedeni, yani; oyundan sıkılmışlığımın nedeni, yarışmaya veya yarışmaların her türlüsüne karşı olan hissizliğimin olmasındandır.
bir şeyi kazanmak veya kaybetmek, bunların anlamlı olduğunu düşünmüyorum. anlamlı olan şey, bence hırs'sız yaşayabilmek. hırs yapmadan yaşamak. hırsa kapılmadan yaşamayı becerebilmek..
bu engelli kuzen'le arada karşılaştıkça oturup muhabbet ediyoruz. 4 dersten kalmış ve ikinci dönem bu yüzden okul taksidine ek olarak 4.400 TL daha ödeyecekmiş. bundan dolayı çok şikayetçiydi. "keşke senden not alsaydım. niye vermedin bana" diye söylenip durdu, sonrasında kalktı gitti. ben yine kaldım öyle tek başıma.
Şimdi tüm bu ibne'lik mevzuları içindeki yaşamıma bakıyorum da, aslında yalnızlığıma çok büyük katkısı var. Bunu bazen hiç umursamıyorum, bazen de böyle fena bi şekilde koymuyor değil.
Yani sanırım farkında olmadan, insanlar bana hiç çaktırmadan arkadaşlıklarını bu yüzden azaltıyor, iyice seyrekleştiriyor ve sonrada kesiyorlar. bunu çoğu zaman fark ettiğim için o insanlarla bi yerlerde karşılaştığımız zaman saygı duymuyorum ve bunu elimde olmadan, kendimi bilinçaltımın yönetimine bırakıp onlara da belli ediyorum.
açıkça görüşmek istemediğini söyleyenlere ise saygı duyuyorum. çünkü netlik, net bir duruş (yanlış bile olsa)en sevdiğimdir. saygıyı hak eden şey ve saygılı davranılması gereken insanlar; bu netliği ortaya koyanlar, koyma cesaretinde bulunanlardır. geri kalanları çok iplediğimi söyleyemem. iplenmemelerini de öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.