-->

31 Ağustos 2017

32 yaşındayım ve üniversite kazandım

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da YÖK'ün düzenlediği "öğrenciyi sikerek yerleştirme sınavları"na girmiştim. Aslında bu yıl için "girmiş gibi yaptım" desek daha doğru olur. Çünkü ilk haftaki sınavlara girmeme rağmen, ikinci haftaki sınavları unutup evde keyif çattım ve öğlen gibi televizyonu açıp haberlerde "ösym konulu" güzellemeler ve sınav salonlarının olduğu okullara son dakika gidip, içeri alınmayınca da zır zır ağlayanların göz yaşlarını görünce ve içeri girmek için kapıdaki güvenlik görevlilerini öldürecek kıvama gelinmiş olan karmaşanın, benim sınavım olduğunu ve sınava da girmediğimi fark ettim.

Fark ettikten sonra, ık mık ederek mutfağa gidip kendime kahve yaparak huzursuzluğumu boş vermeye çalışmadım değil. Ama boş veremedim.
Sonra kahveyi içerken bi an "nasılsa saati geçmiş gitmiş, ağlayıp sızlasam, akşama kadar ık mık etsem ne olacak, kendimi dövsem kime yarayacak" diye düşününce boş verebildim.
Hem zaten yıl boyunca sınav için de hiç çalışmamıştım ve açıkçası boş bir özgüvenin pompaladığı "amaan, zaten önemli olan şey, sınav anında soruları anlayarak okumak, gerisi çok önemli değil" tarzındaki havayla başvurumu yapmıştım.

Aslında sadece bu yıl değil, geçen yılda böyle yapmıştım. Tabii geçen yıl ki hedefim, sadece barajı aşıp "Dramatik Yazarlık" gibi yetenek sınavlarına girebilmek olunca, sınavları çok iplememiş, gayet rahat bi şekilde elimi kolumu sallayarak ÖSYM'nin tüm sınavlarına girip çıkmıştım.
Çıkış yaptıktan haftalar sonra sınav sonuçları açıklandığında, tüm barajları aşmış ve yetenek sınavlarıyla öğrenci alan 2-3 üniversitenin kendi düzenlediği sınavlara da girmiştim.

Ama doğrusu onların, genel başvuruda bulunan herkesi ilk aldıkları yazılı sınavı geçseniz bile, jüri elemesinde karşısına geçtiğiniz kişilerin götünü iyi yalamadıysanız sizi okula almaları biraz zor oluyor.
Hele bir de bu jüri üyelerinin ve okuldaki diğer hocaların birleşip Özel Yetenek Kursu açtıklarını ve kurslarına katılan kişilere, bu sınavlarda öncelik verdikleri dedikodusu geziyorsa, pek hevesiniz kalmıyor.
Neyse işte, gittiğim tüm okullarda bu dedikodu vardı ve hepsine de bu dedikodular eşliğinde girmiştim.
Girdiğim bu yazılı sınavı geçenlerin çoğu, o kurslara katılanlardı. Yazılı sınavı geçemeyenlerin götleri ise, yazım konusunda yeteneksiz oldukları bahanesiyle, jüri önüne çıkamadan tekmelenmişti.
Benim götüm ise, sınavı geçtiğim için, bizzat jüri karşısına çıktığımda üyeler tarafından tekmelenmişti. Jürriyetlerini siktiklerim.

Bir de açıkçası geçen yıl, bu özel yetenek sınavlarına girerken, içimde nedensiz bir huzursuzluk da vardı.
Evet bu sınavlara büyük biri hevesle giriyordum, ama net olarak bu bölümü okumak isteyip istemediğimden çok da emin değildim.
Anlık olarak bu düşünceye kapıldığımda, yazmayı sevip sevmediğimi de düşünmeden edemiyordum. Ama daha sonra bu konuyu detaylı düşününce; bunun aslında yazmayı sevmek veya sevmemekle alakalı olmadığına karar vererek rahatlıyordum.

Hatta şunu çok net söyleyebilirim ki; yazmayı seviyorum ve sanırım bi aksilik olmazsa, ölünceye kadar da bi şekilde yine yazmaya devam ederim, ama bu demek değilki, yazmayı seviyorum diye "yazmanın okulu"nu okumak da istiyorum veya okumalıyım.
(Çünkü bazı şeyleri, sadece içinizden geldiği için yaparsınız. Onu yaparken birilerinin takdirini beklemezsiniz, istemezsiniz de. Sadece yaparsınız. Öylesine işte.
Benim için de yazmak böyle bir şeye dönüştü ve kaldı. Bunu, üzerimden zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum.)

Neyse işte, kendimden yana bu gibi şüphelerim vardı ve en dibimde bi yerlerde, beni rahatsız ettikleri için, pek hevesli değildim.
Tabii hevesli değilim diye de, sınava girerken heyecanım yok olmuş değildi. Hevessizliğimin aksine heyecanlıydım, hem de çok çok heyecanlıydım.
Zaten bilirsiniz, siktiri boktan sınavlar dahil, her girilen sınavda insan biraz da olsa heyecanlanıyor.

Bunun yanında benim heyecanım ise daha çok "öğrenci olma olasılığımın ve acaba sınavları geçer miyim?" sorularımdan kaynaklı "tatlı heyecanlardı" diye düşünüyorum.
Yani heyecanım, o bölümü okuyacak olma olasılığına ait bir heyecan duygusu değildi, daha çok o anki eğlenceyi yaşıyor olma deneyimine ait bir heyecandı. Bundan şimdi daha çok eminim.
Çünkü gerçekten istediğim şey bu olsaydı, yani yazarlık falan fiş mekan gibi bir bölüm okumak isteseydim, ne yapar eder o bölümlerde okurdum. Ama dediğim gibi, sanırım çok da istemedim...

Sınavlara girme nedenlerimden biri de sanırım "kendime, kendimi gösterme uğraşı"yla alakalıydı.
Yani kendime "bak sen işte busun, diğer insanlar gibi çok koşturmana gerek yok, hatta sadece heyecanını dizginleyip kendi öğrenmişliklerinle bile sınavlara girsen, aylardır Dramatik Yazarlık Kursları'na giden insanların önüne geçebilirsin"i göstermekti.

Evet boş biri değildim. Zaten bir çok insan da bana bunu söylüyor. Ama doğrusu başkalarının deyişlerini ve iltifatlarını çok ciddiye almıyorum, alamıyorum. Ciddiye alamama nedenim ise, sanırım söyledikleri güzel sözleri kibarlıklarına bağlamamla alakalı. Üstelik böyle algılamak, elimde değil.
Ama tüm bunlara rağmen, bazen söylenilen bir kaç güzel cümle, hoşuma da gitmiyor değil. Hatta gaza geldiğim de çok oluyor.
Tüm bu gazlamalara rağmen, yukarıda da dediğim gibi, kendimden emin olmanın en kesin yolu "kendime, kendimi kendi yöntemim"le göstermekti ve işte göstermiştim..

Bu düşüncelerin sonrasında konuyu, şuraya bağlayarak devam edeyim;
madem geçen yıl bunlar olmuştu ve ben yazarlık konusunda kafamı bu kadar netleştirmişken, bu yıl istediğim bir şey okuyabilirdim ve bu, gerçekten istediğim bir şey olabilirdi. Hem zaten neden olmasındı ki?" diye düşünmeye başlayınca, bu yılki sınavlara girmek için başvurmuş, sınav zamanı geldiğinde ise, ilk sınava girmeme rağmen, ikinci sınavı ise unutmuştum :///

Sınavı unutunca aklım yine karıştı. Yani madem istediğim bir bölüme yerleşerek eğitim almak istiyorum, neden sınavı unuttum. Yoksa acaba eğitim almak istemiyor muyum? Derdim ne benim?
Hadi sınav gününü unutmayı da boş ver, yıl boyunca neden hiç sınavlara hazırlanmadım? Benim sorunum ne dostum???!!!111!!

Bilmiyorum işte. Geçen yılki şeylere oranla bu yıl istediğim bir şey okuyabilirim diye düşünüp sınava başvurmuştum ve tek bir sınava girmiş, sonrasında da sınav sonuçları da açıklanmıştı bile. Sınav sonuçları açıklandığında, beklediğim gibi barajı aşmış oldum ve şurda da konuya değinmiştim (http://hayaterkegi.blogspot.com.tr/2017/07/nokta.html )

Hukuk falan gibi bir bölüm düşünüyordum ve bu yüzden bir kaç özel üniversite ile görüştüm. Hatta bi kaçını gidip gördüm.
Evet hıhı, içerde eğlence vardı, içerde güzel oğlanlar ve kızlar vardı, ama içeri girmek için para dolu güzel bi cüzdanın da olması gerekiyordu.

Bu güzel kızlar ve oğlanlara ulaşmak için, arka cebimdeki 10 yıllık cüzdanımı çıkarıp bir sürü hesaplamalar yaptım ve aç kalmayı da göze almış olarak, özel üniversitelerden birine yerleşebileceğimi düşünmedim değil. Ama ne yazıkki puanım pek yetmiyordu ve zaten okuyacağım bölüm de 2 yıllık Adalet Meslek Yüksek Okulu idi.
Bu yüzden en ucuz okul olarak %50 burslu olmasına rağmen yıllık 9.500 lira olan bi tanesini gözüme kestirdim.

Kestirdim kestirmesine ama para yoktu. Ben de o ara Öküz Herif'le kavgalı olmadığımız için, özel üniversite parası olan 10.000 TL'yi bana bankadaki cukka'sından borç vermesini ve ona bu parayı, yıl boyunca her ay taksit halinde ödeyebileceğimi de söyleyerek istedim ama o;
"madem okuyacaktın niye yıl boyunca gezdin tozdun? herkes gibi sende oturup sınavlara çalışsaydın ya? millet nasıl yırtınıyor görmüyor musun? yıl boyunca çıkmış olan sorulara bile bakmadın, şimdi gelmiş benden özel üniversitede okumak için para istiyorsun. ohhh ne güzel bi hayatın var yaae." dedi.

Bende karşılık olarak;
"yahu ne bağırıp çağırıyorsun. dilenmedim, borç istedim. zaten paranla da bi bok yapmıyorsun. siktiğimin bankası aracılığıyla millete faiz karşılığında verip, sömürüyorsunuz. en azından 10.000 TL'sini bana ver de bir işe yarasın. sana her ay 1.000 TL olarak geri öderim" dedim demesine de, ben öyle dediğim an o daha da köpürdü ve;
"sana ne paramdan. ister faize yatırırım istersem başka bir şey yaparım. siktir git ne bok yiyeceksen ye, benden para mara isteme. beyfendiye bak, özel üniversite okuyacakmış" diyerek sıçtı ağzıma.

Böyle dediğinde canım sıkılmadı değil, ama sonuçta yapacak bir şey de yoktu. Aslında haklıydı da, sonuçta yıl boyunca göt büyütmekten başka bir şey yapmadım ve işte şimdi okumaya karar verince de özel üniversite'yi borç parayla okuma planları yapıyordum.
Aslında planım iyiydi, ama kötü tarafı şuydu ki; onun parası üzerine kurulmuş plan bi boka yaramazdı.

Bu yüzden bi kaç gün canım sıkkın bi şekilde oflayıp pofladım ve bu esnada tercih gününün bitimine 2-3 gün falan kaldı. bende o sırada "ne yapıyım, parayı nasıl bulayım" diye düşünürken, aklıma kredi kartımın limitini açtırmak geldi ve limiti bana gereken para kadar açtırdım. Nasılsa özel üniversitelerde kredi kartı geçiyordu ve üstelik taksit de yapıyorlardı.

bu düşünceler arasında günler geçerken, tercih tarihlerinin bitim gününün akşamında tüm hesaplamalarımı "tırt bi üniversite okuyacam, iki tavşan dişli öpüp, bu arada üniversite deneyimini yaşarken, içimdeki okumamışlığın verdiği o ezikliği yok edicem diye bu kadar sıkıntıya girmeye gerek yok" diyerek siktir edip, Açıköğretim'den Hukuk okumaya karar verdim ve bilgisayarımın başına oturup tercih sayfasını açtım.

Sayfayı açtığım anda, bilgisayarın yanı başındaki notlarım gözüme ilişti. Orada tam burslu bir kaç üniversiteyi de not almıştım ve "madem puanımın düşük olmasından dolayı çıkmayacaklar ve madem 20 tane tercih hakkım var, iyisi mi Açıköğretim'den önce şunları yazayım da sayfayı boş göndermeyeyim" dedim ve tuttum 5 tane özel üniversitenin "Tam Burslu Adalet Meslek Yüksek Okulu(Türkçe)" bölümünü de tercih sayfasına kazıdım.
Kazıma işi bittiğinde, tabii çıkmayacağından emin olduğum için de Açıköğretim'i de en sona aldım ve bastım tuşa, gönderdim tercihlerimi.

Ama kahrolmayasıca ÖSYM ne yaptı dersiniz?
Tabiki beni aldı Tam Burslu Adalet Meslek Yüksek Okulu tercihlerimden birine yerleştirdi. Yani bu yıl üniversiteli olup, ergenlerle beraber okul okuyacağım :)))

Okulu kazandığımı da Öküz Herif vasıtasıyla öğrendim. Çünkü yerleştirme sonuçlarının açıklanacağını unutmuştum ve tercihlerin açıklandığı gün, Öküz, whatsapp'den "sen tercih yapmış mıydın, ne oldu?" diye yazınca, internete girip baktım ve ŞOK olmuş bi halde özel üniversite kazanmış olduğumu gördüm. Çünkü okul İstanbul dışındaydı ve açıkçası Açıköğretim dışında bi bok da beklemiyordum. Hem ben tercih yaparken sayfada sadece açıköğretim olmasın diye diğerlerini yazmıştım. Yani ciddi değildim ki??

Şok olmuş bi halde öylece ekrana bakarken Öküz Herif'e de cevap vermemiştim ve o tekrar sorduğunda da "offf İstanbul dışında bulunan bi özel üniversite kazanmışım. allah aşkına şimdi üstüme gelme. stress oldum" dedim ve onun "ohh olsun. bakalım şimdi ne bok yiyeceksin" demesiyle de konuşmamız bitti.

Onunla da zaten iki hafta önce kavga edip bi daha görüşmemeye karar vermiştik ve şimdi böyle demesiyle hepten sinir olmuştum ama siktir ettim. Çünkü başımda daha büyük bir sorun vardı;
yani İstanbul dışında bi yer demek, benim için masraf demek. Yani bu parasızlık zamanımda masrafa girmek ise büyük sıkıntı demek.

Bu yüzden şok yaşama durumum gittikçe büyüdü ve hatta sonraki 2-3 gün daha devam etti. Bu arada oturdum düşündüm de en iyisi okumamalıydım.
Hem okusam bile ne olacak ki? Zaten bu yaşıma kadar okumamıştım, bundan sonra da okumazsam kaybedecek bir şeyim olmazdı. Böyle böyle kendimi sakinleştirdim ve kafam yerine oturmaya başladı.
Ama sonra düşündüm de, madem tam burslu özel bi üniversite geldi, en azından gidip üniversite ortamını görmeli kararımı öyle vermeliydim. Hem kafama yatmazsa bırakır gelirdim. Kaybedecek neyim varki?
Ama seversem de iyice derslere asılır, 2-3 yıl sonrada Dikey Geçiş Sınavı'na girip, İstanbul'daki hukuk fakültelerinden birine yerleşebilirdim.
Tüm bunlardan önce ise kendimi toplamalı, evi dağıtmadan emanet edebileceğim sağlam ev arkadaşları ayarlamalıydım. Sonrasında ise üniversite kazandım o şehre gidip, öğrencilik deneyimine başlayabilirdim. Bu yüzden geçtiğimiz hafta ön kaydımı yaptım ve 2 hafta sonra da gidip belgeleri vs teslim edip, öğrencilik hayatına ergenlerle beraber "MERHAHAHABA" diyeceğim.

(Son olarak; şimdi burs'a ihtiyacım var ve çevrenizde bana burs verecek birini veya birilerini tanıyorsanız lütfen haber edin. Mail adresim hayaterkegi@gmail.com )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.