Özellikle şu günlerimde, hayatta neyi ciddiye alıp almayacağımı kestiremediğim için hiçbir şeyi ciddiye almadan yaşamayı tercih ediyor ve gelişi güzel yaşıyorum.
Böyle yapınca da karşıma çıkan herkesle taşşak muhabbetine geçişim, ışık hızında gerçekleşiyor.
Yani gözlemlediğim bir çok insanın yaptığı gibi, taşşak muhabbeti yapmak için, hiç öyle belli bir seviye ve zamandan sonrasını beklemiyorum. Onların aksine, canım o an hemen taşşak muhabbetine geçiş yapmak istiyor ve 1-2 iğrenç espriden sonrasını zaten çoktaaaaan ayarlamış oluyorum.
Aslında yukarıda "kestiremediğim için" dedim ama doğrusu şu ki; kestiremediğim için de değil, sadece hiçbir şeyi ciddiye alamadığım için desek daha doğru olur. Yani zaten siktiğimin dünyası bile dönüp duruyorken, içindekilerin neyini ciddiye alacağım ki.
Şimdi böyle diyorum ama açıkçası şu da varki; çok değil, daha 3-4 yıl öncesine kadar, delinin biri tarafından sikilmişim gibi herkesi ciddiye alıyordum. Hem de öyle böyle değil.
Sırf bi yerlerde karşılaştık diye selamlaştığım sıradan birine bile Kral muamelesi çekiyordum. Muhatap olmakta olduğum adama sanki gerçekten bir Kral'la muhabbet ediyormuşum gibi bir his yaşatıyor ve götünü asla yere değdirmeyeceğim algısını elimde olmadan pompalıyordum.
Sadece erkeklerle değil, örneğin bir kadınla konuşurken de ona sanki Kraliçemmiş, sanki o bir Kraliçeymiş gibi davranıyordum. Bunu ona yavşamak için falan değil, sadece onu öyle gördüğüm için yapıyordum ve gerçekten bir kraliçeymiş gibi de davranmaya başlıyordu.
Kendi yaşımdaki veya benden bir kaç yaş küçük olan kadınlarla gezerken de adeta Prensses'le geziyormuşum gibi davranıyordum. Sanki o gerçek bir prensesti ve ben onun uşağı falandım gibi. Yine aynı şekildeki erkek yaşıtım veya benden bi kaç yaş küçük olan erkeklere ise Prens muamelesi çekiyordum.
Tabii tüm bunları okumuşken, şimdi bir de flörtleşirkenki beni düşünün artık. Sevgi beslediğim veya sevgiyle beraber muhatap olduğum insanlara kul köle olmaya hazır biri olduğumu anlamanız çok güç olmasa gerek.
Ama sonra, tam olarak ne olduğunu bilmeden yavaş yavaş kimseyi ciddiye almayan birine dönüştüm. Tam olarak ne zaman başladığını da bilmiyorum. Sanırım içimde bi yerlerde insanların benden daha önemli olmadıkları düşüncesine kapıldım ve o önemliliklerinin benden hemen sonra geldiğine inanınca da tüm ciddiyetimi kaybettim.
Aslında bu iyi oldu, çünkü içimde her gün ve hatta her gün her gün ezme makinesinden geçmekte olan bir ezik vardı.
Ne yaparsa yapsın, asla kendini değerli görmeyen, göremeyen biri vardı.
Yani kendisinden kaçan, kendisini sevmeyen biriydim, kendisini her şeyin en altında gören biriydim.
Bu hissi o kadar fazla yaşamıştım ki, şimdi bile dönüp o eski kendime baktığımda bir hiç görüyorum. Orda duran, ama aslında var olmayan biri. Adeta cansız bir eşya, bir tutam saç, bir kaç tekstil parçasıyla üstü örtülmüş et yığınıydım.
Dönüp baktığım o ezik ben'in, neden kendisi dışında herkesi ciddiye aldığını, neden öyle davrandığını şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Ama o zaman anlamıyordum ve hatta ezik olduğumu değil, sadece mütevazi, efendi biri olduğumu sanıyordum. Zaten çevremdekiler de bunu sık sık söylüyorlardı. (oysa şimdi anlıyorum ki; mütevazilik ve efendilik, eziklikten çok farklı bir şey. bunu yeni yeni anladığım için daha iyi ayırt edebiliyorum)
Neden herkesi ciddiye aldığım ve kral-kraliçe muamelesi çektiğime tekrar dönecek olursak; çünkü aşağılanarak büyütülmüş biriydim, hiçbir önemi olmayan herhangi bir canlı, bir eşyanın görünürlülüğünü daha fazla artıracak cansız mankenin canlı hali, akılsız bırakılmış kanlı bir kafa tası, aklıyla düşünmesi engellenmiş bir beden sahibiydim.
Bunun sorumlusu muhatap olduğum insanlar değildi, bunun sorumlusu aslında ailem de değildi. Belki de sadece bendim. Çünkü sonuç olarak artık büyümüştüm ve bunun hâlâ böyle devam etmesine sadece ben izin veriyordum.
Durum böyle olunca da sevgi, saygı, aşk gibi duyguların arkasına saklanarak taptığım irili ufaklı ilahlarımın, aslında benim kendimi değersiz ve güçsüz görmemden dolayı ilahlaştıklarını anlamam zor oluyordu. Kendimi çok inançlı biri olarak da görmediğim ve zaten inançlı biri olarak yaşamadığım için de Allah, sadece benim için adı olan bir şeydi.
Başkaları tarafından, kayıtsız şartsız inşa edilmesine izin verdiğim Ben'i yıkmaya karar verdiğim de, eskisine nazaran daha fazla okumaya ve kafama takılan konuları araştırmaya başladığım zamanların başıydı. Okudukça ve kendim üzerine düşündükçe, bana yardım edecek olanın sadece Allah olduğunu anladım. Ciddiye almam gerekenin sadece Allah olduğuna inandım. Allah'a tam anlamıyla iman ettim.
İşte okumanın, insana böyle güven veren bir yanı var. Kendini aynada gördüğün haliyle kabullenmeni ve olduğun hali sevmeni sağlayan görünmez bir yanı var. Yani kelimeler, sen hiç fark etmeden seni inşa ediyorlar. Tabii o inşa sürecinin başlaması için, buna senin "bilinçli olarak" izin vermen gerekiyor.
Her neyse işte, eskisine nazaran şimdiki halimden çok çok daha memnunum. Çünkü en azından ciddileşmek istediğim an ciddileşiyorum ve bunu ciddi ciddi yapabiliyorum. Ama öteki türlü kimseyi taktığımı pek söyleyemem. Buna rağmen henüz gözüm yarılmadı, kafam çatlatılmadı. Bakalım o günleri ne zaman göreceğiz. Çünkü bir süre daha krallara "siktir salak ahahaha" demeye devam etmeyi düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.