-->

01 Ekim 2010

Alın teri değil, hepsi miras

Babam yıllar önce yatalak şekilde öldüğü, zaman ölüm haberini abimden telefonda almıştım. İlk tepkim ''hım tamam'' olmuştu. Hiç bir tepki vermemiştim. Sanırım babamın ölümüne nasıl bi tepki vereceğimi bilmiyordum ve sadece ''hımm tamam''la yetinmiştim. Ağlamalı mıyım? gülmeli miyim? ne bok yemeliyim hiç bilmiyordum. Çünkü benim için bir anlam ifade etmiyordu. Benim için sokaktaki, her hangi bir adamdan farksız değildi. Ha yolda karşılaştığım sıradan biri, ha kendi öz babam. Yani o kadar kopuk ve uzaktık birbirimize.

Ölmeden çok  çok önce çeşitli nedenlerden dolayı zaten ayrılmıştık, aynı evde yaşamıyorduk ve yaşarken de geçim sıkıntısı nedeniyle bizimle hiç ilgilenemiyordu. Zaten yaşı ilerlediğinde, yatalak olmuş ve artık babalık olmaktanda çıkmıştı. O'nu suçlamıyorum, çünkü yapacak başka bir şeyi yoktu. Ama en azından baba iken bazen bizimle ilgilenebilirdi. Ya da ''benimle'' ilgilenebilirdi. Kendimi bu anlamda hep özel hissetmek istemişimdir. Ama hiç ilgilenmezdi.

Sadece o değil, evde hiç kimse benimle ilgilenmezdi, öylesine yaşardım. Günlerce eve uğramasam yokluğum farkedilmezdi. Şimdi büyüdüm eşşek kadar oldum, hala ayrıyız ve eve gittiğim zaman kendimi hala yabancı biri gibi hissediyorum. Annem sanki annem değil, kardeşlerim sanki kardeşlerim değil, ben sanki onlardan biri değilim de öylesine misafirliğe gelmiş biri gibi hissediyordum. Sanki az sonra '' ben çok oturdum, saatte geç oldu zaten, hadi artık ben kalkıyım, allah herkese rahatlık versin'' diyip siktir olup gidecekmiş gibiyim. Bu hep böyle oldu, onlarda bana hep misafir gibi davrandılar.

Tüm bunlara rağmen hiç bir zaman sesimi çıkarmadım, ama çok sıktıkları zaman da anında bir puta dönüşüp onları hep duymamazlıktan geldim. Çünkü biliyordum, yanımda olmalarını her istediğimde karşımda yüksek sesle konuşmak bir yana, bir de ağızlarından çıkan tükrüklerle yüzümü yıkardım. Elhamdülillah çok şükür nidaları arasında biraz daha sabretsem, boy abdesti bile alırdım. Bu hep böyle oldu, hiç bir zaman yanımda olduklarını göstermediler. Hep yanlış yapan bendim, hep ortalığın ammına koyan bendim, hep ben, hep ben, hep ben.

Baktım böyle olmuyor, rahmetli pederde ölmeden çok önce abimin bir konu hakkında ona danışmasının ardından verdiği bir nasihatte ''ne yaparsan yap, ne karar alırsan al, ama kendi bildiğinden şaşma. Yanlış bile olsa o yanlış senin kararınla meydana gelmiş olsun. Başkalarının kararlarıyla, yaptığın işlerde onların yanlışını sırtlanma.'' demişti, bende o nasihati beğendim. Hatta beynime kazındı. Hep onunla yola devam ettim. Tüm kararlarımda bu nasihat aklıma geliyor ve şimdi bile, tüm doğrulara rağmen yanlış yapıyorsam, o sözlere olan inancımdan dolayı yapıyorum.

Peder ölürken yat, kat, mal, mülk vermedi, ama bu nasihati bırakıp gitti ya, o bana yetti. Gerçi başım boktan hiç çıkmıyor ama en azından dönüp arkama baktığımda hiç bir pişmanlığım yok. İçim rahat ve peder bana babalık yapmamış olsa bile, şimdi yukarlarda zebaniler peşinden koştururken bana bakıp ''doğru yoldasın evlat'' diyordur.

5 yorum:

  1. Sanırım ben de aynı tepkiyi vereceğim.Yine de uzun ömrü olsun,benden uzak dursun ama,ben ne demek istediğini anlıyorum.Harbi hissettim ki!
    "Tırnağın varsa başını kaşı", bizim de klişe ama bi o kadar manidar nasihatımız,tek kalan şey bu olacak.Piiii

    YanıtlaSil
  2. Son sözler hep akılda kalır çünkü artık yeni bir şey duyamayacaksındır ondan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aslında son sözleri olduğundan değil, mantıklı gelmişti bana ve bende öyle yaşadım. yaşıyorum. bu yüzden de hiç pişman olmadım, hiç vicdan azabım yok. çünkü zamanla hep haklı çıktım, yediğim boklar için "iyiki yemişim" derken buldum kendimi.

      Sil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.