Babam  yıllar önce yatalak şekilde öldüğü, zaman ölüm haberini abimden  telefonda almıştım. İlk tepkim ''hım tamam'' olmuştu. Hiç bir tepki  vermemiştim. Sanırım babamın ölümüne nasıl bi tepki vereceğimi  bilmiyordum ve sadece ''hımm tamam''la yetinmiştim. Ağlamalı mıyım?  gülmeli miyim? ne bok yemeliyim hiç  bilmiyordum. Çünkü benim için bir anlam ifade etmiyordu. Benim için  sokaktaki, her hangi bir adamdan farksız değildi. Ha yolda karşılaştığım  sıradan biri, ha kendi öz babam. Yani o kadar kopuk ve uzaktık  birbirimize. 
Ölmeden çok  çok önce çeşitli nedenlerden dolayı  zaten ayrılmıştık, aynı evde yaşamıyorduk ve yaşarken de geçim sıkıntısı   nedeniyle bizimle hiç ilgilenemiyordu. Zaten yaşı ilerlediğinde, yatalak  olmuş ve artık babalık olmaktanda çıkmıştı. O'nu suçlamıyorum, çünkü  yapacak  başka bir şeyi yoktu. Ama en azından baba iken bazen bizimle  ilgilenebilirdi. Ya  da ''benimle'' ilgilenebilirdi. Kendimi bu anlamda hep özel hissetmek  istemişimdir. Ama hiç ilgilenmezdi.
Sadece o değil,  evde hiç kimse benimle ilgilenmezdi, öylesine yaşardım. Günlerce eve  uğramasam yokluğum farkedilmezdi. Şimdi büyüdüm eşşek kadar oldum,  hala ayrıyız ve eve gittiğim zaman kendimi hala yabancı biri gibi  hissediyorum. Annem sanki annem değil, kardeşlerim sanki kardeşlerim  değil, ben sanki onlardan biri değilim de öylesine misafirliğe gelmiş  biri gibi hissediyordum. Sanki az sonra '' ben çok oturdum, saatte geç  oldu zaten, hadi artık ben kalkıyım, allah herkese rahatlık versin''  diyip siktir olup gidecekmiş gibiyim. Bu hep böyle oldu, onlarda bana  hep misafir  gibi davrandılar.
Tüm bunlara rağmen hiç bir zaman sesimi  çıkarmadım, ama çok sıktıkları zaman da anında bir puta dönüşüp onları  hep duymamazlıktan geldim. Çünkü biliyordum, yanımda olmalarını her  istediğimde karşımda yüksek sesle konuşmak bir yana, bir de ağızlarından  çıkan tükrüklerle yüzümü yıkardım. Elhamdülillah çok şükür nidaları  arasında biraz daha sabretsem, boy abdesti bile alırdım. Bu hep böyle oldu, hiç bir zaman yanımda olduklarını  göstermediler. Hep yanlış yapan bendim, hep ortalığın ammına koyan  bendim, hep ben, hep ben, hep ben.
Baktım böyle olmuyor, rahmetli  pederde  ölmeden çok önce abimin bir konu hakkında ona danışmasının ardından  verdiği bir nasihatte ''ne yaparsan yap, ne karar alırsan al, ama kendi  bildiğinden şaşma. Yanlış bile olsa o yanlış senin kararınla meydana  gelmiş olsun. Başkalarının kararlarıyla, yaptığın işlerde onların  yanlışını sırtlanma.'' demişti, bende o nasihati beğendim. Hatta beynime  kazındı. Hep onunla yola devam ettim. Tüm kararlarımda bu nasihat  aklıma geliyor ve şimdi bile, tüm doğrulara rağmen yanlış yapıyorsam, o  sözlere olan inancımdan dolayı yapıyorum.
Peder ölürken yat, kat, mal,  mülk vermedi, ama bu nasihati bırakıp gitti ya, o bana yetti. Gerçi  başım  boktan hiç çıkmıyor ama en azından dönüp arkama baktığımda hiç bir  pişmanlığım yok. İçim rahat ve peder bana babalık yapmamış olsa bile,  şimdi yukarlarda zebaniler peşinden koştururken bana bakıp ''doğru  yoldasın evlat'' diyordur.

Sanırım ben de aynı tepkiyi vereceğim.Yine de uzun ömrü olsun,benden uzak dursun ama,ben ne demek istediğini anlıyorum.Harbi hissettim ki!
YanıtlaSil"Tırnağın varsa başını kaşı", bizim de klişe ama bi o kadar manidar nasihatımız,tek kalan şey bu olacak.Piiii
çok sikik bir durum çok
YanıtlaSilSon sözler hep akılda kalır çünkü artık yeni bir şey duyamayacaksındır ondan.
YanıtlaSildoğru dedin.
Silaslında son sözleri olduğundan değil, mantıklı gelmişti bana ve bende öyle yaşadım. yaşıyorum. bu yüzden de hiç pişman olmadım, hiç vicdan azabım yok. çünkü zamanla hep haklı çıktım, yediğim boklar için "iyiki yemişim" derken buldum kendimi.
Sil