-->

04 Şubat 2024

kafam kadar güzelim

yazı KİTAPSIZ başlıklı olarak şurada başlamıştı, orayı oku buraya geleceksin; https://hayaterkegi.blogspot.com/2024/01/kitapsz.html  

...O günler sanırım hayatımda, her şeyi ıcığına cıcığına kadar didikleyip durduğum ve bu didiklemelerime rağmen de her şeyi hızlıca geçiştirerek yaşadığım dönemdi. çünkü içten içe çok istediğim bu terk edilmişliğime, imkânsız bi şekilde şaşırıp kalmıştım ve bu afallamayı bi an önce atlatmak için elimden geleni yapmalıydım ve işte elimden gelen de şaşırmaktan başkası değildi ve bu şaşkınlığı atmak için bi şeyler bi şeyler bi şeyler yapmalıydım galiba. hem üstelik ne yani? ben, içimde derinlerde bi yerde sevilmediğimi bana haykırıp duran ama bunu dile getirmeyen biri tarafından terk edilmeyi umduğum için terk edilebilir miydim? böyle bir şey bi gün uyandığın sabahın devamında mümkünleşebiliyor muydu? evet, ve işte bu derinimdeki düşünce mümkünleşmiş, karım anasının amına geri dönmüştü bile. ama boş ver şimdi şaşırmayı falan, etraftaki o koca boş kalabalıkların içinde yıllardır benim tarafımdan sevilmeyi bekleyen biri vardı, onu yorulmadan öpmemi, kimsesizce sahiplenmemi, alıp hayatımı içine içine sokmamı bekliyordu. ben şimdi onu bulmalıydım ve işte karımın beni terk etmiş olmasının verdiği şakınlıkla kaplı dört nala sevincin yarattığı hızla onu aramaya, kaçırdığım aşkları en azından ucundan ucundan yakalamaya ve yakaladığı yerde yaşamaya başlamalıydım ve işte etrafımdaki her şey, herkes ve tüm İstanbul, durmaksızın yağan yağmur damlalarının cama vuruşunda akıp gidiyor gibi silik ve çok belirsiz bi şekilde benim tarafımdan yaşanmaya başlamıştı bile. bi kaç gün sonra durdum. öylesine biraz durmak lazım diye düşünüp, durdum. zaten bana yetişebilecek kimse de yoktu ama ben yinede sağ kolum el frenine yakın ve onu aniden kavrayıp sertçe çekecek hazırlıkta yaşamaktan geri kalmamalıydım ve işte bi kaç gün sonrada durmuştum. Güneş kaybolup, sokakları Ay teslim aldığında tüm o renkli sokaklar, sevişme isteği yaratacak loş ışıklarla süslenmiş bol tenha köşeli mekânlar-barlar hepsi benimdi ve dönüp ikinci kez bakan kişiye gidip hemen şehvetten çok uzak olan haklı ilgi öpücüğünü veriyordum ama hiçbiri prense dönmüyordu.

Onları öpüyor olmamın nedeni; benim hiç ilgi görmemiş olan yanımı besliyor olmalarından kaynaklıydı ve onları masumca öptüğümde, sözsüz olarak bunu birbirimize anlatabiliyor olduğumuz için anlaşabiliyorduk. Birbirimizi sadece şehvetle değil, arkadaş ve tamamen dostça da arzulayabilir, siklerimiz kalkmadan kucaklayarak masumca ilgimizi gösterebilirdik. Fakat bu türden bir yaklaşımı çoktan unutmuş olan çoğu kişinin beni hiç anlamadığını da söylemeliyim. Çünkü onlara göre eğer iki erkek yakınlaşıyorsa silahları çekmişlerdir ve bu silahlardan biri, edilgen ağırlığa sahip olana mutlaka ateş etmelidir. Oysa yanılıyorlardı ve bu tanıştıklarımdan bazılarının şimdi aradan onca yıl geçmişken bile neden hâlâ yalnız olduklarını, neden hayatlarında arkadaş adı altında bile kimse olmadığını anlamakta zorlanıyorlar. Kafaları, hayatlarına giren herkese “girilecek bir delik” veya “yalanacak bir yarrak” olarak baktıkları için yalnız kaldıklarına basmıyor, etrafı iğrenç patlak aç gözleriyle süzmeye devam ediyorlar.

O yıllarımda, gece çöktüğü için ruhunu rafa kaldıran canlı bedenlerden biriyle tanıştığımda, kafamda döndürüp durduğum ve zamanla daha sağlam temeller üzerine oturtmayı başardığım kendi eşcinsel bakış açımı hemen orda ayaküstü tanıştığım kişiye de aktarmaya başlıyordum ve zamanla da bu bakış açımın getirisi olarak; birbirimizin sadık arkadaşlarına dönüşmeyi, birbirimizi sikmeden de dostluk sınırları içinde kalarak ve arkadaşça ilişki kurabileceğimizi deneyimleterek öğretiyordum.
Yine buna rağmen, o günlerimde tanıştığım ruhsuzlardan bazıları, arkadaşlık bağlarına sahip olmadan hayatlarını geçirmeye alışkın oldukları için bi kaç gün sonra aramızdaki selamlaşmanın hiçbir zaman sekse dönmeyeceğine iyice emin olup ardından karşılaştığımız mekânlarda dahi selam sabahı kesip beni tanımazlıktan gelirken, bazıları ise benim ısrarlı arama-sormalarım, bayram seyran bahanesiyle yazıp etmelerimden dolayı bi kaç yıl daha sürdürebiliyor ama en sonunda ben mesaj yazmayı, arayıp sormayı bırakınca da arkadaşlıklarımız bitmiş oluyordu. Tüm bunlara rağmen, o taze sperm kokulu günlerimde edindiğim ruhsuz bedenlerden yarattığım bir kaç arkadaşım da yok değil. Hatta o günlere dair olan anılarımdan biri de, hâlâ arkadaşım olan ama tanışmamızdan bi kaç yıl sonra erkek arkadaşıyla Yunanistan’a yerleşip orada yaşamakta olan bir arkadaşıma dairdir. Bana bi gün;

-olum senin burda ne işin var anlamıyorum. Bunca bok yiyenin arasında kaşıksız ve tertemiz kalabiliyorsun. Keşke hayatımda Yunus olmasaydı. Emin ol seni asla kaçırmazdım

-iyi de ben senin tipin değilim ki?
-bu önemli değil. İçini görebiliyorum. sen çok iyi birisin. bunca pisliğin döndüğü şu derin çukurda, sadece kendin olarak kalmaya çabalıyorsun. Kim böyle yapıyor ki? Baksana şu kenardaki ibneye, daha 3 ay önceki halini görseydin şimdi “bu ne” derdin? 3-5 dakkalığına iki yarrak yiyeceğim diye şekilden şekle giriyor hepsi. Ama sen hep aynısın, çok temizsin. Sanki çaban da aynı kalmaktan başka bi şey değil ha.
-sağ ol
-olum valla bak, cidden sen çok iyi birisin ve hiç buralara göre değilsin. Emin ol daha önce tanışsaydık, seni hiç kaçırmazdım. Bana göre gerçekten kaçırılmayacak birisin ama Yunnus benim için ülkesini ve ailesini bırakıp geldi, ben onu sırf bu yüzden bile bırakamam. Görüyorsun sokaktaki herhangi bi çöp kovası kadar çirkin ve aptal ama benim için bi daha bunu yapacak birini nerden bulacağımki?
-ben seni seviyorum. Sen de çok iyi bir insansın ve uğruna ülke değiştirilmeyi hak ediyorsun. Biz seninle birbirini sikmemesine rağmen her zaman çok iyi iki arkadaş olarak kalacağız.
-zaten sikişsek artık arkadaş kalamayız. Ben sikiştiğimle arkadaş olmuyorum.
-bütün gayler böyleler. Tanıştıkları herkesle mutlaka seks yapıyorlar ve sonra da sikmenin veya sikilmenin yarattığı aşağılanma hissiyle “işim çıktı” diye yalan söyleyerek yataktan çıkıp evlerine gittiklerinde “niye yalnızım, niye arkadaşım” yok diye içip içip ağlıyorlar
-ahahaha sus amınakodumunibnesi hemen felsefe yapma
-jjskdjkdhd yalan mı ama
-doğru olmasına doğru da, senin dışında kim böyle düşünüyorki
-işte sen düşünüyorsun ve Yunnus’la birbirinizi bulmuşsunuz. açıkçası evet, birbirinize yakışmıyorsunuz ama birbirinize verdiğiniz değer estetikten bağımsız olduğu için hiç azalmayacak.
-ne güzel dedin öyle.” demişti.


dev amı var 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.