-->

08 Haziran 2023

Birazda Gerçekler Hakkımda Konuşalım mı?

 ----Bir---
18 yaşımda olduğumu fark etmeden 18 yaşında olduğum zamanlarımdaki sikik günlerden herhangi birindeki o gün, bir kaç saat arayla 1numaralıabimden iki defa dayak yediğimde ağladım ama bi yandanda; artık bundan sonra ne kadar büyük bir yanlış yaparsam yapayım dayak yemişliğimin karşılığı olarak çok haklı bi konuma geçtiğimi anlamış olduğum için dayak yediğime sevindim.
Sahi eğer ortada fol yok yumurta yokken sırf hakaret ediliyor diye ortadan kaybolsaydım yıllar sonra bi gün tanıdıklardan herhangi biriyle baş başa ve yüz yüze kaldığımız o ilk fırsatta bana "evden neden kaçtın" diye sorduğunda, kendimi nasıl temize çekecektim ve zaten dayak yemek canıma tak etmişken bunu kaçma nedenim olarak saymayıp ne yapacaktımki? 

Evet işte şimdi tam sırasıydı ve yengemin "ağlama bir şey olmaz, abindir" demesinin ardından, hemen "ya ben size ne yaptım, bana hep kötü davranıyorsunuz. bugün beni iki defa dövdü" diyerek zırlamaya devam ettim. Zaten sırf "ağlama" denildiği şimdiki anda, her zamanki gibi hemen ağlamayı kesersem ve yine her zamanki gibi hiç söylenmezsem, haklılığımı bi daha nasıl dile getirecektim ki?
Ihhh olmaz! ağlamaya devam etmeli ve o an aklıma gelmiş olduğu için beni sevindirmekte olan "evden kaçma fikri"ni de evirip çevirip, kafamın içinde bi yere güzelce oturtmalıydım. Oysa üzerine çok düşünmeye de gerek yoktu ya! Çünkü dayak yemiştim ve artık elimde, evden kaçmak için KOCAMAN haklı bi nedenim vardı. Kaçınca ne olacaktı falan filan boş ver; Allah büyüktü ve kervanı yolda düzülürdü.
Bu yüzden abim beni dövdükten bi kaç saat sonra, beni dövdüğüne sevinmiştim ve ertesi gün gardropdaki bi miktar parasını alıp evden kaçtım.
Ve evet şimdi aradan 20 yıl geçmişkenki bu hafta içerisinde, uzak akrabamız olan bi adamın sorduğu "ee sen çocukken de uslu biri değildin hep evden kaçardın. Sahi niye kaçmıştın?" dediğinde, ona çaktırmadan o kadar sevindimki, nerdeyse sorusuna cevap vermeyi bile atlayıp sevinçten havalara uçacaktım ama kendimi tuttum ve hemen gözlerimi hafifçe buğulandırıp yüzüne bakarken "ee ne yapsaydım? abim beni dövüyordu. günde iki defa dövdüğünde artık dayanamadım kaçtım" diye yanıtladım ve onun yüzü kireç rengine döndü.
İşte ben insanı böyle sikerdim. Gerekirse 20 yıl beklerdim ama mutlaka sikerdim.
özetle; evet, abim beni 18 yaşımdayken dövdüğünde çok sevinmiştim.

-----iki----
Askerlik öncesiydi ve cebimdeki bi kaç metelikle beraber bi şekilde kendimi zar zor memlekete doğru yol alan bi otobüs dolusu kaybedenin arasına atmış, dağ taş aştıktan sonra eve dönmüştüm. Amacım sadece bakınmaktı. Neler olduğu, olacağı falan gibi şeyler işte. Anlarsınız ya. (anlamazsınız aslında)
bunu niye yazdım bilmiyorum. devamını getiremiyorum.

-----üç-----
Askerlik sonrası doğduğum memlekete dönüp evlenmiş, karıyla beraber bi çocuk yapmış halde ailemle yaşayıp gidiyorduk. Bu küçük şehir, bu küçük insanlar, bitmeyen zebanilikleri, lavsız cehennem sokakları. Hepsi üzerime üzerime gelirken, buraya göre biri olmadığımı biliyordum ama şimdi bu evlilik, bu çocuk, bu benin toplamı olan şu hepimiz ne yapacaktık ki?
Bu kokuşmuş şehirdeki tek şansım, doğduğumdan bu yana koku almıyor olmamdan başkası değildi. O yüzden susup kalmalı ve neler olacağını görmeliydim. Ama zaman hızla geçiyor, içime sığmayan ben "koca dünyada, sadece bi noktadan ibaret bu şehirde herkesin beraberce yok olmaktan başka yaşayacak macerası yok" diye durmadan söyleniyor ve ben sırf evlenmiş olduğum için buraya mıhlanmış gibi olduğum yerde inatla kalmaya devam ediyordum. 
Tüm ellerin kanayıncaya kadar alkışlamasına layık olan bu çabam, insanlaşmış bu hayvanların sikinde veya amında değildi. Tüm var'ları yok'ları soluklandıkları bu yerden ibaretti ve dünyanın büyüklüğü umurlarında değildi. Oysa onların toplamından daha çok allah'a inanan ben, dünyanın büyük olarak yaratılmış olmasının bi sebebi olduğuna olan imanımla yerimde duramıyor, nasıl olurda bu kokuşmuşluktan kurtulabileceğimi düşünüp duruyordum. Sonra işte o fırsat her gün birazcık daha arta arta kendini iyice belli etti ve Zebanim olan 2numaralıabim beni "siktir git" diyerek evden kovdu.
Açıkçası siktir edildiğimde hiç üzülmedim. Çünkü zaten gitmek istiyordum ama şimdi bu evlilik,  bu çocuk, bu anne, bu ablalar falan offff bunları bırakıp hangi yüzle kimin cehennemine gidecektimki?
Yapamazdım yani, öyle ortada fol yok yumurta yokken çekip gidemezdim. Bunlara bakan bendim ve bunları böyle sebepsiz bi şekilde yüzüstü bırakamazdım. Bu yüzden 2numaralıabim kendi evinden gelip, beni benim evimden kovduğunda zil takıp oynayacak kadar sevinçliydim.
Çünkü artık bu siktiğimin kokuşmuş şehrinden gitmeye dair çok çok çok haklı bi nedenim vardı ve bende toplanıp gittim. Evden kovulduğumda her şey kötü gidiyor gibi davranıyordum ve öyle de hissediyordum ama açıkçası siktiğimin kokuşmuş bu küçük cehenneminden kurtulup bi ihtimal dünyanın geri kalanını görme fırsatımı yarattığı için de allah'ıma şükretmeye başlamıştım bile. hâlâ da şükrediyorum :))
salaklar beni kovdukları-kovulduğum için gittiğimi sandılar ama oysaki ben sadece kovulduğum için yapacak hiçbir şeyi kalmamışta bu yüzden gidiyormuşum gibi yapmıştım:)

----dört---
Evden kovulduğumda, karımla İstanbul'a yerleştik ama 10 gün sonra beni terk etti ve 6-7 ay sonraki zorla getirişimden sonraki mızmızlanmalarında anladımki, aslında o da bi ayak bağından başkası değildi. Ya oğlum? Hayır aslında ayak bağı değillerdi ama dünyanın kendisine hizmet etmesi için yaratıldığını sanan biriyle evli olmak, kafası karmakarışık 25 yaşında eğitimsiz bi biseksüel için zordur. O yüzden İstanbul'da beraber yaşadığımız yıllar boyunca, annesini bana tercih ettiği için evimizi, oğlumu alarak terk etmeleri bana nefes gibi geliyordu. Zaten siktiğimin salağı defolsun gitsindi. Ayrıca oğlumuza da benden daha iyi bakacağı kesindi. O yüzden öyle "oğlumsuz yapamam, onsuz yaşayamam" yalanlarına ve salya sümük ağlamalarıma gerek yoktu ama buna rağmen tutamazdım kendimi ağlardım bazen.
Öte yandan beni her terk edişinde de çok sevinirdim. Çünkü artık bi erkekle yakınlaşmaya hakkım olurdu ve bu hakkı bana o vermişken de benden, onun geri dönüşü dışında hiç kimse bu hakkı benden alamazdı. Bu yüzden o gittiğinin daha ilk akşamında soluğu gay barlardan birinde almaya başlardım ve o dönünceye kadar da her akşam ortama yeni düşmüş taze bi yarrak olarak, vicdanım zerre kadar bile olsa sızlanmadan, sikim büyük diye bana hayran kalan yakışıklı adamların dudaklarında, bi kaç gün sonra sırf erken boşalıyorum diye terk edildiğim sevgili adaylarımın yanında soluklanmaya devam ederdim. yanisi; Karım beni terk ettiğinde öyle kendimi parçalarcasına üzülmezdim, gay barlara gitmeye hakkım var diye düşünerek sevinçten çığlık atardım ve istanbul'daki 3üncü yılımızdaki son terk edişindeyse zaten artık kararımı vermiş, bi daha peşinden gitmeyerek kendimi bir erkekle yaşamaya ikna etmiş halde günleri bir bir devirmeye başlamıştım. Üstelik o beni terk edip dururken, bu kadarı da yeterdi. Artık herkes kendi yoluna bakabilir, ömrünü istediği gibi harcayabilirdi. En azından yaşam akıp gitmeye devam ediyorken, çok geç kalmadan bunu denemeliydik. denemeliydim. denedim.

-----beş-----
Karımla ayrılmamızdan sonraki yıllarda, kendimi bi erkekle beraber yaşamaya o kadar odaklamıştımki, insanların benim gibi düşünmediklerini, yaşamadıklarını, hayata böyle bakmadıklarını bi türlü anlayamıyordum. Ama lafı uzatmadan hemen söylemeliyim ki; Durmadan Peşinde Koştuğum Yarrak Bağımlıları, Daha İlk Görüşmemizden Sonra Onlara Aşık Olduğum İçin Bana Sevgi Kırıntısıyla Bile Olsa Karşılık Vermediklerinde; Üzülmedim ve içimden "demekki aradığım kişi bu değilmiş" diyerek hüznümü toplayıp, yeni bi aşk macerası yaşamak için doğru yola çıktım.
Zaten herkesin saatlerce sikilmek istediği bi dünyada, ben bi kaç saniye gidip geldikten hemen sonra boşalan biri olarak bile hayatlarında var olmayacaksam ve bana "hadi boşal" denilince boşalacağım etten bi alet gözüyle yalnız bakacaklardıysa, varsın telefonlarıma cevap vermesin, bi yerde karşılaştığımızda beni tanımazlıktan gelsinlerdi falan. İşte tam da bu yüzden, aslında beni aramadıklarında, telefonumu cevaplamadıklarında veya sıkış tıkış mekânlarda mecburen karşı karşıya kaldığımızda bile tanımazlıktan geldiklerinde üzülmüyordum ve hatta tam aksine "hayatımın bundan sonraki kısmını mutlaka bir erkekle yaşamak" adlı fokus modumdan dolayı onları hayatımdan çıkaramayacak kadar zayıflamış biri olduğumdan dolayı onlar beni yok saydıklarında mutlu oluyordum.

devamı: https://hayaterkegi.blogspot.com/2023/06/birazda-gercekler-hakkmda-konusalm-m-2.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.