-->

04 Mart 2023

kendini aramak için çıkış noktasına bakmalısın

Bu yazı şurdan devam ediyor: yıl 2016'ydı ve ben aşık gibi bir şeydim

..kadın resimli kahve altlığını benim önüme bırakması, bana "benim onun gözünde ne olarak, nasıl olarak, hangi rolü yükleneceğim-yüklenmem gerektiği veya olmam gerektiğinin" işareti olduğunun göstergesiydi. 
"Hımm salak, çok çok çok fazla şekilci. Duygularından arınmış ve büyük ihtimalle hayatı "hissettikten sonra emin olup yaşamak" konusunda hiç bilgisi yok. Sevgi de nedir bilmiyor olabilir ve bu yüzden duygulardan tamamen uzak, dokunduğu ve görünen kesinliklerle, müphemsiz yaşamaya odaklı. 'anı yaşamak' saçmalıklarına da inanmıyor. dolayısıyla 'zamanın ne getireceği, kendisine ne katacağı, onu veya biriyle beraber geçirilecek andan sonra karşılıklı olarak kişileri nasıl şekillendireceği' gibi şeylerden de çok uzak" cümlelerini içimden kendi kendime kurmaya başlamıştım bile.
Eğer ona karşı tespit etmekte olduğum bu düşüncelerimde yanılmıyorsam, bu bakış açısı yüzünden, zaten herkese eşit derecede zor olan siktiğimin yaşam denilen hayat karmaşasını o, kendisi için daha da zor kılmak için elinden geleni yapıyordur. Fakat şu an yapabileceğim bir şey yoktu ve kahveye uzandım.
(Tüm bunları kafamdan uydurmadım ama şu an yazarken bi kısmını uydurduğumu belirtmeliyim. Çünkü altlığı önüme bırakırken abartılı şekilde özen göstermişti. Üstelik kahveleri bırakmadan önce bi an, hangi altlığı benim önüme bıraktığından emin olmak istermiş gibi duraksamıştı. Bu da demektiki dominant bi şekilde dominant olmayı ve kalmayı seçiyordu. seçecekti.)

Doğrusu o beni istediği gibi görsün veya bana istediği anlamları yükleyerek yaklaşsındı. Bu durum sikimin ucunda bile değildi ve bu yüzden kendimi, onunla yaşanacak anların bize neler getireceğine çoktaaaaan bırakmıştım ve işte onun anlata anlata bitiremediği siktiğimin kahvesinin ilk yudumu, çişe dönüşmek üzere mide borumu ıslata ıslata yavaşça aşağı inmekteydi.
Şimdi sırada; kahveye methiyeler dizmek, çok güzel olmuş vs vs deyip dünyanın en güzel kahvesi için teşekkür edip durmak vardı ama bu amınakoduğumun şeyi sıradan bi kahveydi. 
10 saattir yaparken kafamı sikeceğine, bunun yerine 3'ü1Arada yapıp yanıma veya karşıma otursaydı da artık sıra bize gelseydi. Yani bakışmaya, karşılıklı göz göze geldiğimiz anlardaki o elektriklenme esnasında kendiliğinden oluşan hafif utangaç gülüşmeye, konuşmak için konudan konuya atlamaya sıra gelseydi. Ama işte sıra gelmemişti ve siktiğimin kahvesiyle uğraşmış, önüme bırakırkende methiyeler dizmemi bekliyordu.
İlk yudumdan sonra yüzüme kitlendiğinde, gelmiş geçmiş ve bir daha dünyaya gelmeyecek o en iyi GURME edamı takınıp;
-ımmmm güzel. 
-ney hahahaha
-çok güzel. (deyip bir yudum daha aldım ve) ilk defa böyle özenli bi kahve içiyorum. gerçekten güzel
-hahaha güzel ne ya. kokusunu tarif et, tadını falan söyle (sırası gelmişti)
-ya ben doğuştan hiç koku almadım. o yüzden koku tarifi ve bu konuda yorum yapamam
-nasıl ya. böyle bir şey mi var
-var var. ablam da koku almıyor.
-ohaa doğru söylüyorsun değil mi? beni kandırmıyorsun yani
-ahaha neden yalan söyleyeyim. koku almadığımı söyleyerek kandırınca elime ne geçecekki.
-ilk defa duydum
-doğrudur. zaten koku hakkında ne zaman konu açılsa ve ben koku duyum olmadığını kime söylesem şaşırıyorlar.
-allah alla. ilginç geldi. ee hayatını da zorlaştırıyordur
-yoo zorlaştırmıyor. çünkü kendimi bildim bileli koku almıyorum. bunun bi adı da vardı ama unuttum. 
-eğer doğru söylüyorsan, bu çok büyük bi eksiklik bence. (garip nidalar çıkardı bu kısımda. ve daha da uzattı. ama şimdi o boş şeyler aklımda değil. çok önemsizlerdi zaten)
-senin için doğrudur bu durum. ama ben doğuştan koku körü olduğum için eksikliğini yaşamıyorum. bilmediğim ve var olmayan bir şeyin eksikliği olmaz. olmadı bende.
-doktor'a falan gitmelisin.
-gittim
-ne dedi?
-bi kaç kontrol falan olmuştum ve doktor, bunun doğuştan gelen bi durum olduğu için hayatımda bi eksiklik yaratmadığını ve bundan dolayı da normal olduğunu söylemişti.
-yani doğru. ama yine de zor. ilk defa duydum. bir şey yapılamaz mı
-yok. zaten bu sonradan edinilecek bi durum, duyu değil. dediğim gibi; doğduğumdan bu yana var olmayan bir şey olduğu için, hayatımı da etkilemiyor.
-nasıl etkilemiyor ya. insan kokusuz yaşayamaz
-işte ben 31 senedir yaşıyorum
-hahaha
bu muhabbet çok uzayıp gitmişti ve ben bu arada kahveyi fondiplemiştim bile. içerken fincanı bi kaç defa bilerek masaya koymuştum diye, o da bu arada kalkıp masayı silip durmuştu. Temizlik takıntısı garipti.

Saatler ilerlediğinde konudan konuya atlamıştık ve şimdi bile çenemin ağrıdığını hatırlıyorum. O gün sanki, Allah'ın yarattığı ve yaratacağı her şey hakkında konuşmuş gibiydik. O baskın olmak istediği için, çok konuşmaya özen gösteriyor ve her konuyu kendisinin açıp-kapatmasına dikkat ediyordu. Bu davranışları bana komik geliyordu ama bi zavallının beni kandırmış olması inancını desteklemekten başka elimden gelen bir şey yoktu. Üstelik ilk gördüğüm andaki o ürkütücü görüntüsünden de eser kalmadığı için artık karşımda; sevmek ve sevilmek istediği için arayışa çıkmış ama girdiği ormandaki o devasa olan, büyüklükleri kadar da kalın dallara sahip ağaçların ve olduğu yerde henüz bitmiş ya da kurumuş veya kurumaya başlayan uzun-kısa, büyük-küçük birbirinden farklı onlarca yabani otun, çiçeklerin ve eşşekarılarının, sorumsuzca her tarafı kaplamak için büyük bi iştahla yeşerip büyümüş de büyümüş ama şimdi mevsimi geçtiği için artık mecburen solup odunlaşmış olan farklı türdeki sarmaşıkların ve sığınacak delik arayan irili ufaklı yılanların ve neden orda yaşadığından habersiz binlerce türdeki organizmanın içinde kaybolmuş biri gibi görünmeye başlamıştı.
Sahi onu böyle davranmaya iten ve karşımda oturmayı bırakıp şu an artık yanıma oturmuş olan bu adamın hikayesi neydi?
Ne zaman, nasıl, neden ve nerede başlamıştı?
Tüm bunları ve bunlara bağlı diğer soruların cevaplarını öğrenmek için biraz zaman gerekti. Şimdiyse kahve seremonisi, kahveye dair öğrendiği bitmek bilmez gereksiz her şeyi anlatma hevesi geride kalmış artık yan yana oturmaya başlamıştık.

2 kişilikmiş gibi duran bu tek kişilik siyah küçük deri koltuk, bize ne zaman yetmişti ve nasıl yan yana oturabilmiştik hatırlamıyorum. Hem zaten, içimdeki bi yerde kendiliğinden var olan bu yazma yeteneğimi göstermek için uzattıkça uzattığım bu kısma artık son verip şöyle bağlayayım;
O akşamın gecesince bi şekilde yattık kalktık ve aslında aramızda çok da uyum yoktu. Çünkü ikimizde yatakta kafamızın dikine gitmeye çalışıyor, sadece kendimizi düşünerek hareket ediyorduk. Bu yüzden de gece boyunca, sevişircesine değil de boğuşurcasına birbirimizi sıkıştırdık, hiç durmadan bi kaç defa sevişip boşaldık ve arzuladığımızla beraber, birbirimizi arzulanıldığımızı bildiğimizi de birbirimizden saklamadan çimdiklemeye devam edip durduk. En sonunda pes eden ben oldum ve onu zorlamayı bırakıp, onun isteğine göre kendimi koy verdim  ve koy verdikçe "çok da ön yargılı olmamalıyım" diye düşünerekten, tanıştığımız andan bu yana ördüğüm savunma duvarımı yerle bir edip "tamam hadi amınakoyim hadi! sen sik de için rahatlasın" deyip kendimi ona bıraktım. o da hemen kondomu takıp, bi kaç tokat attığı boklu götümü, acıtarak sikti. Sikiş sonrası nasıl uyuya kaldık, sabah nasıl uyandık şimdi üzerinden 7 yıl geçmiş olduğu için hiç hatırlamıyorum fakat o gecenin çok zorlu geçtiğini, aldığım bu notlardan biliyorum.
Boğuşma aralarındaki gereksiz dinlenme molalarımız esnasındaysa yine konuşmaya devam ediyorduk. Üstelik daha rahat ve daha kontrolsüz ve daha düşüncesiz konuşmaya başladığı için, hayata bakış açılarımızın ve olaylara karşı duruşlarımızın temelde az çok aynı noktadan çıkış yaptığını da anladım. Şimdi yürüdüğümüz bu yolun uzunluğundan dolayı kafamız çok karışıp hiç net olmasada, yolda farklı nedenlerin peşine takılıp düşünsel olarak ve öz'ümüzden çok çok çok uzaklarda bi yerde duruyor olsakta, herkes gibi ikimizde biliyoruzki çıkış noktalarımız aynıydı. Yani; anamızın amı.

Devamı: GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA https://hayaterkegi.blogspot.com/2023/03/golgelerin-gucu-adna.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.