Artık bir şey yazamayacağımı düşünmeye başladım. Zaten yazdıklarımda bi boka yaramıyordu ama en azından, ara sıra kendi kendime terapi yapıyormuşum gibi hissettiğim için yazdıkça yazasım geliyordu. Yazdıkça rahatlıyordum ve içimdeki bazı karanlık yerlere ışık tutarak kendimi daha iyi görebildiğimi, neyi; ne zaman, neden yaptığımı, biraz daha anlamaya başladığımı düşünüyordum.
Hem tüm bu sosyalleşme çabalarımızın anlamı ne ki? Neden sosyalleşmek zorundaymışız gibi davranıyor, yaşıyoruz? Neden yalnız kalamıyoruz, neden illaki birilerinin etrafında veya birileri etrafımızda olmak zorundaki?
Yoksa kendimize tahammül edemiyor muyuz? Kendimizle hiç barışık değil miyiz?
Eğer durum böyleyse, sanırım ben kendimle barışmış durumdayım ve kendime tahammülüm en yüksek seviyelerinde bulunmakta.
Çünkü sadece kendimle olmak, sadece kendi başıma kalmak, kimseyle hiç muhatap olmadan kendi kendime vakit geçirmek istiyorum.
Sebep her neyse bilmiyorum ama farkında olmadan şu karara vardığımı henüz yeni fark ettim;
-günlük konuşmalarımızın çoğu boş ve sadece sırf konuşmuş olmaktan ibaret.
Bense galiba, artık sırf konuşmuş olmaktan uzaklara düşmüş gibiyim.
Sırf konuşmuş olmak için konuşmak istemediğime karar vermiş gibiyim. Verdim bile.
İyisi mi, bundan sonraki konuşma-malarımı, şimdiye kadarki konuşmalarıma sayalım. Çünkü şu yaşıma kadar çok konuştum, hep konuştum, hiç susmamacasına hatta bir kaç ömre yetecek kadar durmadan konuştum ama bi bok olmadı. Bundan sonra biraz da konuşmayayım, belki çokça susarak ve hiç sosyalleşmeyerek kendime iyilik yapmış olurum. Diğer insanlara da.
Sadece çevremdekilerle değil, genel olarak insanlarla arama çok büyük, çok uzun, çoook çok uzak, aşılması zahmetli ve zor mesafeler koymam gerektiği fikrine de kapılmış durumdayım.
Benimle öyle herkes, her an, her istediğinde hemencecik istediği dille iletişime geçemesin istiyorum. Hatta benimle değil de, genel olarak birbiriyle iletişime geçmesin istiyorum. Çünkü çok boş ve gereksiz muhabbetler dönüyor ve açıkçası bundan sonraki ömrümü boş boş muhabbetlere, ilişkilere harcamak istemiyorum.
Yani; konuşacaksak önemli bir şeyler konuşalım, ciddi bir şeyler olsun, sırf yalnızlığını ve yalnızlığımı sona erdirmek için kimseyle iletişimde olmak istemiyorum. bunlar yerine zamanımın tümünü artık sadece kendime veya gerçekten önemli bir konuya ayırmak, kendimle vakit geçirmek üzerine kurgulamış, planlamış olarak yaşamanın mantıklı geldiği dönemdeyim ve bir süre sadece böyle yaşamaya odaklanacağım.
Zaten sürekli sosyalleşmek, sosyal olmak zorunda da değiliz. İlla sosyal olmak, konuşmak veya beraber bir şeyler yapmak zorunda değiliz ve sanki bir zorunluluk içindeymişiz gibi davranarak aptal aptal konular açıp durmanın anlamı yok. Özetle; her sosyalleşme çabasını aptalca bulduğum bir döneme girdim. Kendim dışımda herkesi aptal olarak etiketleyebilirim. Çok emin değilim ama galiba etiketlemeye de başlamış olabilirim. Yani bu ara herkes aptal, ben akıllı.
Ne diyeceğimi, ne düşündüğümü de tam anlatamadım, anlatabildiğime inanmıyorum, yazamadım ama özetle sakin bir döneme geçiş yaptım, yapıyorum ve uzun bir süre o sakinlikte kalmaya kararlıyım.
Bir şey diyeceğim zamandan kopuş tarzı yaşadığın şeyler acaba hastalığınla alakalı mıydı
YanıtlaSilBilmem ki. Ama koca tümörü ve epilepsi'yi öğrendiğimden bu yana "acaba yıllardır vardı da, ben bunun farkında olmadan zamandan kopuk yaşayıp, kendi içimde yarattığım bir dünya ile bütünleşerek yaşamaya mı odaklandım" diye düşünmeden de edemiyorum.
SilÖte yandan bazen (burda bir kaç yazıda da yazmıştım) o anda yaşarken farkına vardığımda; sanki bedenimden çıkıp, kendimi dışardan izlediğim, tüm olacakları görür gibi olduğum, güçlü dejavular yaşadığım da oldu. belki tüm bunlar hep vardı, ama ben bi şekilde kendimi sakinleştirme yoluna gidiyordum. yazma nedenlerim zaten hep rahatlama çabasındandı, bunu biliyorum, ama yaşadığım krizlerin hiçbir zaman farkına varmadım. sadece Öküz Herif yanımdayken kriz geçirmişsem o söylüyordu ama ben hiç hatırlamıyor ve o söylediğinde de (en küçük şeyleri bile abarttığı ve çok rahta yalan söylediği için) geçirdiğim krizler için yalan söylediğini veya aslında ufak bir rüyanın etkisiyle yaşadığım titreme gibi durumlarımı abarttığını düşünüyordum.
Öte yandan şimdi hatırlıyorumki; bir kaç sefer, sabah uyandığımda üstüm başım ıslaktı ve ben bunun üstümü çok örttüğümden fazlaca terlediğimi düşünmüştüm. şimdi anlıyorumki aslında terlemek değil, geceleri kriz geçiriyormuşum ama tabiki krizin etkisi olarak, yaşananları hatırlamıyormuşum. çünkü epilepsi krizlerinden sonra hiçbir şey hatırlanmıyormuş. bunları yeni öğreniyorum ve çok şükürki krizlerimi çoğunlukla uyurken geçirmişim. dejavumsu nöbetler ise zaten 5-10 saniye sürüyordu. bende bu krizleri-nöbetleri "eriyorum galiba, tüm perdeler kalkıyor gözümün önünden" diye düşünerek yaşıyordum. tuhaf işte. bunları şimdi konular hakkında okudukça yeni yeni öğreniyorum.