-->

27 Aralık 2020

kendini özgür bırak gitsin

Bir sabah gözünü açtığında 35 yaşında olduğunu görüp, öylece tavana bakakalıyorsun. Kimse sana mutsuzluk ve sevilmemişliğin de seninle beraber büyüyüp serpildiğini söylememiştir. Zaten sende on yıllar önceki o çocuk yaşlarında bunların farkında değildin.

Sahi küçük bir çocukken bunların farkına nasıl varacaktın ki?
Sen yıllar önce, henüz çocukken, o küçücük yüreğinin hızla giden bir arabanın içinde sana fark ettirdiği terkedilmiş biri olduğun hissini kabullenmiş ve buna karşılık canın yanmasın diye sürekli kendini bir şeylerle meşgul tutmuştun. O yüzden ne denilirse onu yaptın, ne gösterilirse onu öğrendin, ne söylenirse içine attın. Zaten yarrak kadar boyun ve türlü türlü huyunla başka ne yapacaktın ki?

Ne yapılacağını bilemediğinden, daha o yaşında, daha fasulye kadar boydayken, hepsini siktir edip kendini, zihnini, olmayan beynini gerekli gereksiz bir şeylerle meşgul tuttun, hep meşgul tuttun ve hep meşgul tuttun.
Çok da farkında olmadan yarattığın bu kaçma yöntemin, çalışkan olmana bağlandı.
Kimse seni karşısına alıp nedenini sormadı. Sen çalışkandın.

Sahi meşgul tutmayıp ne yapacaktın yarrağım. Kendini meşgul tutmayıp ne yapacaktın?
Tuttun işte ve 3-4 yıl dayanabildikten sonra bi gün yediğin dayağın etkisinin verdiği cesaret ve haklılık ile evden kaçtın. sokaklarda yatıp kalkmak ekranda göründüğü kadar renkli değil.
Geceleri hava soğuk olur. Küçük çocuklar için tehlikeli olur. Çok tehlikeli olur.

O yüzden 1 hafta sonra sokaklarda sürtmeyi bırakıp sike sike döndün, kaçtığın yere. Aynı terane, aynı huzursuzluk, aynı şeyler işte.

Sen kaçtığında şehir ardından yıkılmıştı. Sessiz sakin biri olduğun için asla evden kaçmayacağın söylenmişti ve bundan dolayı kaçış haberin o göt kadar küçük şehre hemen yayıldığında herkes kaçırıldığını, kaçırılıp öldürüldüğünü düşünmüştü. Bu yüzden de derelerde cesedin aranmış, ücra köşelerde sikilip atılmışlığın bile düşünüldüğü için bedenin aranmış, ikinci gün ise öldürülüp bi yerlere gömüldüğün kabullenilerek fatiha'n bile okunmuştu.
Evet.
Sen yaşarken ölümü kabullenilmiş basit bir et yığını,
Sen herkesin gözündeki o sırtından torbaları eksik edilmeyen yük eşşeği.
Sen ağzı var, dili yok uslu çocuk, sen sadece insan görünümlü nefes alıp veren bir canlıydın onlar için. 
Bu yüzdendir ki, kaçmanın sorununu çözmediğini, aksine o yaşta daha büyük bir sorun olduğunu kabullenip, çaresizce; herhangi bir sebepten dolayı dayak yediğin, hiç sevilmediğin, hiç sevilmeyeceğin, hep ötelendiğin, hep kenara kıyıya iteklendiğin ve mecburi olarak sana yedirilen her lokmanın sahiplerinin gözlerine battığı o yere döndüğünde, kimse sana neden kaçtığını sormadı, kimse neden uzaklara gittiğini, daha 14-15 yaşında neden evsizliği seçtiğini sormadı.
Kimsenin sikinde değildin. Dönüp geldiğinde ise sadece ölmemiş olmana sevindiler. Çünkü ölümünle başlarına bela olacaktın ve işte ölmeyip onları beladan kurtarmıştın.

Şimdi tüm o hengamenin üzerinden 10 yıllar geçti. Her şey bir toz bulutuna dönüştü. Diyeceğim o ki; sende şimdi boşuna kendine yüklenme artık. Çünkü senin suçun değildi sevilmemek, mutlu edilmemiş olmak, o çocuk bedeninin hiç kucaklanmayışı, başının okşanmaması. Bunlar elinde olan şeyler değildi. Onların elinde olan ama sana verilmeyenlerdendi.
Sıkma canını artık, geçti gitti hepsi. Bak şimdi kocaman bir yüreğin var. Kocaman bi adam oldun. Sıkma canını canım benim.
Sen masum bir iş gücüydün ve karnının doymasına karşılık olarak köpek gibi çalışman gerekiyordu. Hakkınla çalıştın ve karnını doyurdun. Hepsi buydu. Hepsi bu. Bak şimdi hayal olarak gelecek kadar uzaktasın o günlerden.

Hem kendini suçlamayı, kendine acımayı, acınılmasını beklemeyi de bırak artık.
Sen yanlış bir şey yapmadın. Sadece çocukluğunu içine atıp yaşadın ve bugününe geldin.
O günlerde ise sadece gerçek bir çocuktun. Sevilmediğinin bile farkında değildin. Sadece bir şeylerin eksik olduğunu, birinin elinden tutması gerektiğini, birinin elinden tutman gerektiğini, birinin başını okşaması gerektiğini en derinde bi yerlerde biliyor, hissediyordun fakat nasıl dile getireceğini bilmeden yaşayıp gidiyor, sevilmemişliğin açlığı da günden güne büyüyüp seni içine çekip etraftan saklıyordu.
Yani özetle; çocukluğunu, çocuk halini içine atarak iyi yaptın. Yapman gereken şey bundan başkası değildi. Bugüne kadar yapmış olduğun tek doğru şey bu bile olabilir. Yani sen yanlış bir şey yapmadın. Affet kendini. O zamanlar bir çocuktun, sadece bir çocuk.
Şimdi ise artık büyüdün. Gerçek bir yetişkine dönüştün.
Yaşayamadığın çocukluğun, yaşatılmayan çocukluğun hepsi geride kaldı. 
Şimdi sende o içindeki o orospuçocuğunu bırak gitsin.
Çünkü sen artık dünkü o ezik çocuk değilsin, sen artık 35 yaşındasın. İçine hapsedilmiş o çocuğu özgür bırakabileceğin yaştasın.
Bırak gitsin. Tutma içinde, bırak gitsin.



4 yorum:

  1. bıraktın mı? henüz bırakmadıysan bence bırakma, saklandığı yerden çıkar, seninle özgürce yaşasın yanında. hayat erkeği <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. galiba içimde bi yerlere saklandı. bulsam ilk fırsatta atacağım/salacağım dışarı ama nereme saklandığını bulamıyorum.
      yani ben kötü bir ebeyim. herkes saklandığı yerde sonsuza kadar sobelenmeyi bekleyecek :)

      Sil
  2. maddi olarak özgür ve kendine yetebilir duruma gelmek çok önemli gibi duruyor.Sanki yaşadığın sorunların bir kısmı bunlar kaynaklıymış gibi.İstanbul gibi bir şehirde bu çok zor ama türkiye istanbuldan ibaret değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. haklısın. kendime az da olsa yetiyorum ve sanırım daha çok yetmem lazım. ama evet, Türkiye İstanbul'dan ibaret değil. takılıp kalmışlıktan kurtulmak lazım.

      Sil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.