Oğlum önceki gün gitti. Yine birbirimizden 100'lerce kilometre kare, üçgen ve dikdörtgenlerce uzaklıktayız. Burdayken çok kavga ettik, çok didiştik, bana çok küfür etti, çok söylendi, söylendiği için üzerine çok gittim, kavga etmediğimiz boş anlarda onu çok sevdim, kendimi zorla öptürdüm, bu şekilde de onu çok hırpaladım, çok zorladım, çok zorladı, çok hırpaladı beni, birbirimizi.
Ama her şeye rağmen sanırım iyiki baba olmuşum, iyiki dünyaya gelmesi için annesine yardım etmişim.
O bu küçük yaşına rağmen, bana çok kızgın ve üstelik kızgınlığını kavga ettiğimizde "seni hiç sevmiyorum. sadece annemi seviyorum" diye tarif ediyor. Ama bana seni sevmiyorum deyişini bile sevdim, çünkü nefret edilmek bile bazen insanın kendini iyi hissetmesini sağlayabiliyormuş, onu yeni anladım.
Üstelik annesiyle tekrar birleşmemizi de istiyor ve bazen laf aralarında "annemle barışın" gibisinden kelimeleri yerleştirmekten geri kalmıyor. Bunun imkansızlığı üzerine olan konunun detaylarını anlatamıyorum ama eminim o gün geldiğinde bunu detaylı bir şekilde konuşacağız.
Onunla yılda en fazla 1-2 defa, bi kaç haftalığına yüz yüze görüştüğümüz için, öyle çok duygusal bir baba oğul ilişkimiz yok ve öyle görünüyorki olmayacak da. Duygusal baba oğul ilişkisinin aksine sanki kabullenilmiş mekanik bir ilişkimiz var. Yani dayatılmış bir baba ve oğul ilişkisi gibi.
Tabii çok da öyle abartılı olmadığını da söylemeliyim. Çünkü elimden geldikçe, onun istediği o klasik baba oğul ilişkisini değil de, daha çok ona şartların ve benim sunabileceğim baba oğul ilişkisini göstermeye, yaşatmaya çalıştım. O da sanırım bunu anladı ve bu yüzden yer yer beni çok zorlamadı.
Bu durumu ise ilk geldiği gün saçlarımı uzun görmesinden dolayı "hele buna bak. bu ne? niye saçın uzun" ve evin farklı köşelerinde benim tek başıma veya onunla çekmiş olduğumuz eski fotoğraflarımızdaki halimi gördüğünde "bak kısa saç çok güzel. sana daha çok yakışmış" cümlelerinden anladım. Telefonumda onunla çektiğimiz yüzlerce eski fotoğrafa bakarkende aynı cümleleri kurup durdu ve bende "şimdiye kadar hiç uzatmamıştım, hayatımda sırf bi kere saç uzatmış olayım diye uzattım. biraz uzun kalsın belki keserim" diye cevaplar verip durdum.
Sürekli saç uzunluğu ile ilgili sorular ve cevaplarla 2-3 gün geçirdikten sonra ise evde bulduğu küçük makaslardan biriyle yanıma gelip "baba hadi saçını keselim" dediğinde, saçımın uzun veya kısa olmasının aslında önemsiz olduğunu göstermek için "olur. ama çok değil az keselim, sonra ben berberde hepsini keserim" diyerek bi kısmını onun kesmesine izin verdim.
Saçımı kesip çöpe attığında sanırım biraz rahatladı. Zaten bende ona "saçımızı istediğimiz zaman uzatıp, kesebiliyoruz" diye cevap vermiştim ve saçımın uzunluğunun veya kısalığının ve hatta uzun saçın benim için bir öneminin olmadığını göstermiş oldum.
Bu konuda onunla aramızda böyle yumuşak bir geçiş yapmış olunca, sonraki günlerde bi kaç sefer daha söylenmesine rağmen gittiği güne kadar konuyu pek açmadı ve sanırım beni biraz da olsa uzun saçlı olarak kabullendi.
Oysa ilk günlerde, saçımın uzunluğuna bakıp "böyle gelme" (memlekete) diyordu :)
Henüz 12 yaşında olmasına rağmen, böyle düşünmesi biraz tuhaf olsada yapacak bir şey yok. Çünkü böyle konuşmasına ve düşünmesine neden olan annesi ve ne yazıkki çocuk üzerinde çok fazla baskı uygulayarak büyütmüş, büyütüyor, büyütecek.
Baskı altında olduğunu ise yanımda olmasına rağmen geceleri korkmuş olarak uyanmasından, tuvalete bile yalnız gidememesinden ve hatta geçen ay henüz memlekette annemlerdeyken bi gece aniden "kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum" diye kriz geçirircesine uyanıp, küçük kardeşimin onu hastaneye götürmesinden biliyorum. Doktor serum verip, sakinleştirdikten ve onunla yalnız başına gerçekleştirdikleri konuşmalarından bir kaç saat sonra eve göndermiş, ama kardeşime de "iyi ama, belliki çok baskı altında. içine kapanık bir çocuk" demiş.
Bunu kardeşimin eşi bana abartılı bir şekilde söylediğinde çok üzülmüştüm. Biraz ağlamıştım da.
Bu yüzden buna karşılık olarak bi kaç gün ne yapacağımı düşünmüş, sonra sakinleşince, kimseye bu durumdan haberdar olduğumu belli etmeden, onun tatil zamanı geldiğini ve her yaz olduğu gibi şimdide yanıma gelmesini söylemiş ve işte biletini vs aldıktan sonrada yanıma gelmesini sağlamıştım.
Zaten geceleri korkarak uyanmasının nedeni olarak sadece annesi ve annesinin yaşadığı çevreyi görmeye başladım. Çünkü henüz bu yaşında vakit namazlarını kaçırmamaya çalışması, kur-an-ı kerim sürelerini ezberlemiş olması, gündelik konuşmasında çok fazla dini kelimeler kullanmasından vs vs çok fazla dini eğitim verilmek suretiyle baskı altında tutulduğunu düşündüm. Oysa çok yazık. Dini eğitim denilen şey, bu yaşta bir çocuk için bu kadar abartılmamalıydı. Ama abartılmış ve bunu annesine de yazdım. Çünkü biliyorumki bu yaştaki dini olduğu söylenen ama müslümanlıkla alakası olmayan saçma sapan hurafelerden oluşmuş eğitim, ilerde çocuğun anne ve yaşadığı çevreden tamamen kopmasına, belkide kendini kaybetmesine neden olacak.
Bu zararlı, ama tüm zararına rağmen "din" adı verilen dinsiz eğitim, yüzünden çocukta, gece korkmaları, tuvalete yalnız gidememe, gece ev içinde bile rahat hareket edememesine neden olmuş. Bu yüzden, geldiği günden bu yana beraber uyuduk ve her gece o uyuduktan 2 saat sonra ben uyudum.
Geceleri korkarak uyandığında ona sarıldığımda çok rahatladı. Bazı geceler benim zor uyanmamdan dolayı sayıkladığında uyanıp ışıkları yakmamızla sakinleşebildi ve bana "baba sen niye çok zor uyanıyorsun" diye de fırçaladı.
Canım benim, keşke bunları yaşamana daha en başında izin vermeseydim ama biraz geç kaldım.
Bende kaldığı süre boyunca, annesiyle her gün konuştu. Bu telefon konuşmalarını her yapışında da yalnız kalarak yaptı. Bazı günler gizliden gizliye dinlemeye çalıştım ama sonra o beni fark edince konuşmayı kestiğini de gördüm. Bu yüzden bi kaç kez zorla yanına oturup ne konuştuklarını dinledim. buna karşılık telefon konuşmasından sonra bana "annemle konuşmak istiyorsan kendin ara konuş" demekten geri kalmadı.
Konuşmalarının ortasında yanına gitmiş olduğumda gördümki; annesinin ona namazlarını kaçırmaması gerektiğini vs vs gibi şeyler söylüyordu ve o ise çaresizce "kaçırdığımda akşamları hepsini birlikte kılıyorum" vs diye yalan söylüyordu.
Onu bu yaşında böyle bir konuda yalan söylemek zorunda bırakmış olması da tuhaftı. Bu yaşta çocuk, dünyada en çok sevdiği kişiye, ağır sorumlulukları olduğu öğretilmiş din gibi bir şey için yalan söylüyordu. Üstelik bunu çok rahat yapıyordu ve yalan söylediğinin de gayet bilincindeydi.
Tüm bu saçmalıklarına rağmen, umarım bu dönemlerini kazasız belasız atlatır. Çünkü çok ağır bir baskı altında ve benim gücüm bu baskıyı aşmasına şimdilik yetmiyor.
Ben sadece burada daha rahat olduğunu gözlemledim ve sanırım namaz kılmak vs gibi durumlarla onu yüz yüze bırakmadığım için biraz mutlu olduğunu da anladım.
Ama yine de annesine olan bağlılığı çok korkutucu. Aralarındaki ilişki anne oğul ilişkisinden, sahip ve sahip olunan ilişkisine dönüşmüş. Bu çok üzücü.
Bu baskı yüzünden ona farklı zamanlarda, farklı konular arasında belki ilerde benimle yaşayabileceğini vs gibi sözler söyledim. Ama net olarak "hayır, senle hiç yaşamayacağım. hep annemle kalacağım" gibi şeyler söyledi. Üstelik benim günahkar biri olduğumu da ekleyip duruyordu :)
Günahkar olduğuma ise, ilk geldiği günlerde, kötü adamların içki içtiğini söylediğinde ona karşılık olarak "bende içtim. bir şey olmadı" diye söylediğimde küçük bir şok geçirdi, sonrasında ise normal hayatımıza devam ettik. Çünkü içmek günahtı ve allah içki içenleri cezalandırırdı. Ama "allah ceza vermedi" dediğimde durdu öylece baktı bana :)
"Canım benim, bunlar günahsa bile sadece ben ve allah arasında" dediğimde biraz şaşalayıp "böyle konuşma" deyip durdu.
Umarım bu dönemleri kolayca atlatır ve iyice anormalleşmez.
Evde Öküz Herif'le beraber yaşadığımız için Oğlum'u havaalanından alıp o eve gelirken, evde ev arkadaşım olduğunu vs söylemiştim ve eve vardığımızda da Öküz'ü ev arkadaşım olarak tanıştırdım. Çok şükür iyi anlaştılar, beraber iyi vakit de geçirdik. Gittiği güne kadar da ona "abi" deyip durdu. Öküz'de onu sevdi.
Bir ara biz oğlum'la çok kavga ettiğimizde, Öküz bana çaktırmadan "bende senin gibi babasız büyüdüm" deyip, kendisinden bir şeyler anlatıp, onu anladığını, benim baba olarak onu çok sevdiğimi falan söylemeye çalışmış. Galiba anlamış da. ama sonra yine kavga ettiğimizde bana "seni hiç sevmiycem" demekten de geri kalmadı.
bir de tuhaf olan şu ki; geldiğinde hiç babası gibi hissetmemiştim ve hatta o da beni baba gibi hissetmemişti sanki.
ama beraber vakit geçirdikten bir kaç gün sonra, içimde onu yiyip bitirmek, sürekli sarılmak, sürekli öpmek, sımsıkı sarıp sağa sola deliler gibi sallamak hisleri oluştu ve tüm bunları da yaptım. o da hep güldü durdu. arada o da sarıldı. ama biliyorumki, bana onu terk ettiğim için oluşmuş olan kızgınlığı çok geçmedi. belki de geçmeyecekte. haklı da. ama bende haklıyım. ne yapıyım.
bakalım baba oğul ilişkimiz o çok daha büyüdüğünde nasıl olacak. ama şimdi şundan emin oldumki, onun bi an önce biraz daha büyüyüp, annesinden uzaklaşması lazım. yoksa kötü olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.