-->

20 Ocak 2020

bence hayat, göte girip içeride açılan büyük siyah bir şemsiye ve içeride açıldığı için artık dışarı çıkarılamaz.

Boş boş oturuyorum ve hayatımın bundan sonraki kısmında "ne yapacağım, nasıl biri olacağım" diye düşünüyorum, düşünüyorum ve bazen elimde olmadan ağlıyorum.
Kendimiz için ağlamak, kendimiz için farkında olmadan gerçekleştirdiğimiz güzel bir eylem. Çünkü insan, yaşamakta olduğunun çaresizliğini kabullendikten sonra, yapabileceği tek şeyin ağlamak olduğunu anlamış ve bu yüzden kendini koy verip ağlamaya başlamıştır. Yani özetle ağlamak; çaresizliğimizi, çaresiz olduğumuzu kabullenme şeklimizdir.
Zaten yaşamakta olduğun sıkıntıya karşılık bir çözüm bulamayınca ve hatta bir çözümünün olmadığını anlayınca, iyice dibe vurmuş olduğunu daha az önce farkedip aslında yapacak hiçbir şeyin olmadığınıda kabullendiğinde oturup ağlamaktan başka ne yapabilirsin ki?
Ağlamayıp ne yapacaksın yarrağım? Evde boş boş tek başına otururken ağlamayıp napıcaksın amcık?

Hayat dediğim şeyin, bugüne kadar sıçtığım bokların bir araya toparlanmasından ibaret olduğunu anca 35 yaşında anladım ve elimdeki çubukla bokumu karıştırmayı bıraktım.
Karıştırmayı bırakmak, hayat karşısında pes etmek değil. Bu bir ilk şok ve karıştırmakta olduğun şeyin bok olduğunu yolun yarısında farkedişten ibaret bir soluklanmadır.
ve belki de bu soluklanmanın da en güzeli yanı; az sonraki "karıştırmakta olduğun bokun yalnızca sana ait olduğunu" kabulleniştir.
Çünkü bir çok insan gibi başkasının bokunu değil, kendi bokunu karıştırıyorsundur ve bu yeni fark ediş, kendini teselli etme bahanene dönüşür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.