-->

06 Mayıs 2018

ben senin kötü olduğunu anlamamak için çok çalıştım

Okul için istanbul'dan ayrıldım ayrılalı Öküz'le hiç görüşmedik. Ne aradı, ne sordu. Zaten buraya gelmeme de hep karşı çıkmıştı. Ona göre "okul kararını alırken kendisine danışmalıydım ve her şey onun isteğine göre yapılmalıydı. Ama yapmamıştım ve işte gidiyordum" diye sürekli söylenerek hakaret ederken bağırıp çağırıyordu.
Oysa haksızdı ve ses tonunu yükseltmesinin nedenlerinden biri de buydu. Yani her zamanki gibi haksız olduğunu bildiği için inatla gözümün içine baka baka utanmadan yalan söylüyordu ve bundan zerre kadar rahatsızlık duymuyordu.

Eski ben olsam, bu gibi anlardaki kavgalar fazla uzamasın diye alttan alır "haklısın" falan derdim ama bu sefer öyle yapmadım. Pantolonumu indirip "beni sınava sen götürdün. sınav sonuçları açıklanıp, tercih zamanı geldiğinde, soğan cücüğü kadar puana devlet okullarının gelmeyeceğini sana söyledim ve istanbul'da 'özel adı' altında açılmış tüm tırt okulların fiyatlarını sorup en uygunu için pazarlık yaptım, sana da eğer okul paramı verirsen, aylık taksitler halinde, geri ödeme yapacağımı açıkça konuştuk. ama sen 'okulun mokulun beni ilgilendirmez, paran varsa git oku. ne bok yersen ye.' diyerek reddettin. ben de bunun üstüne, tercihlerimde sadece tam burslu özel okulları yazdım. tercih yaparken aslında geleceğini düşünmüyordum ama geldi. o yüzden şimdi ben gidiyorum. sen de evimden siktir ol çık, ananla yaşamaya devam et" diyerek ağzına sıçtım.

tam burslu okul bana piyango'dan çıkar gibi çıkmıştı. üstelik bunu sadece Öküz değil ben de beklemiyordum. Gayet bi anda çat diye özel okul çıkıverdi ve bende bunu ona söylediğimde delirdi.
Çünkü tercih zamanımda benimle dalga geçiyordu ve "bakalım beni dinlemeyerek bu sefer ne bok yiyeceksin" deyip duruyordu.
Haksız değildi, ama doğrusu ben de, tüm kapıların açık olup olmadığını denemeden vaz geçen biri olmadığım için, ilk tercihlerimde sadece tam burslu okulları yazmıştım, eğer çıkmazsa bu sefer yarı burslu okulları yazacaktım, o zaman kesinlikle tercihlerimden birinde tutturacaktım ve okul parasını da kredi çekerek ödeyecek. krediyi de gerekirse okurken köpek gibi çalışarak ödeyecektim.

hatta planlarıma göre eğer bankalardan kredi çıkartamazsam diye, kredi kartı limitlerimi bile yükseltmiş, gerekirse ordan kredi kartıyla ödeme yapacaktım.
kredi konusunda ise bi kaç bankaya bakmıştım ve o ara kendimce en uygun krediyi de aramaya başlamıştım.

tüm bu olanları, düşüncelerimi falan Öküz'e de anlatıyordum. o da her defasında götüyle gülüyor, beni aşağılıyordu. ama tüm bu aşağılanma ve götle gülünme olaylarını aşmış olduğum için umursamıyordum.
çünkü ortada umursamamı gerektirecek bi durum yoktu. hem ben zaten yıllardır bi şekilde yaşayıp gidiyordum. ne olursa olsun bu durumun da üstesinden gelirdim.
bunu ona da söylüyordum ve o bana "he he böyle hayal kurmaya devam et" diyerek gülüp duruyordu.

tercihler açıklandığında ise gördümki tam burslu kazanmıştım ve bunu ona söylediğimde ise kafayı yemişti. bu yüzden de her gün evime gelip kavga ediyor, küfür ediyor, en sonunda da siktir olup gidiyordu. Tüm bu kavgalardan, olan bitenlerden falan artık yorulmuştum. Hatta enerjimi emiyor gibi hissediyordum.
Zaten bi kaç yıldır takıntılı bi şekilde onunla böyle saçma sapan bi ilişki yumağına bulanmıştık ve ikimizde ayrılmaya karar verdikten bi müddet sonra tekrar geri dönüp duruyorduk.
Yani bizimki aslında ilişki olmaktan başka bir şeye dönüşmüştü. Zaten tekrar yeni birini bulmak, ona alışmak, onun sana alışması falan baya uzun süren şeylerdi. İkimizde aynı şehirde olunca, tüm bu yeni biriyle tanışma hengamelerini yaşamaktansa birbirimizi dönüp dönüp duruyorduk.

Oysa daha önce bunu fark etmiştim ve sırf bu basitlikten kurtulmamız için İstanbul'dan ayrılmayı düşünmedim değil. Böylece onunla tüm iletişimimi koparıp uzak bi yerlere gidip yeni bi hayat kurmayı ve belki daha iyi bir ruh haline de bürünebilirdim. ama yapamadım, yapamamıştım. Çünkü İstanbul'u seviyordum, aç da kalsam sevecektim, kötü biri de olsam istanbul'da kalacaktım. Sanki istanbul için doğmuşum gibi hissediyordum ve bi yere gitmek de zor geliyordu.
Tüm bunlar olup biterken İstanbul'da kalarak iletişimi kesmek ise zaten bi boka yaramıyordu. eninde sonunda birbirimize dönüyorduk. en iyisi gitmekti, ama gidemiyordum da. gidememiştim.

İşte o gitme düşüncelerinin içimde bi yerlerde sürekli hareket halinde olması ama benim hareket etmek için sağlam bi nedenimin olmamasıyla istanbul'da çakılıp kalmıştım. Kazandığım bu okul ise benim kendimi sökmeme yarayacaktı.
Şimdi okul için İstanbul'dan mecburi olarak ayrılmam ve en azından aslında kafamdakini mantıklı bi nedenle beraber tamamen hayatıma geçirme şansımı elime vermişti. İşte kafamdaki, elimdeydi.
İyi oldu.

Ben istanbul'dan ayrılırken, Öküz Herif ise bana beddualar edip durdu. Küfürlerin ardı arkası kesilmedi. Son bi kaç gün ise iletişimini tamamen kopardı ve artık küfür edecek kimsem de yoktu.
Oysa gideceğim tarihi, her bokumu biliyordu. En azından son gece "yolun açık olsun" veya "gönlünce olsun" gibi sığ bi mesaj bile atmasını bekledim. Atmadı.

kabul ediyorum; iyi bir dilekte bile bulunmamış birinden bunu beklemem aptalcaydı. ama ne yapıyım, şartlar ne olursa olsun, böyle düşünmekten kendimi alamıyorum. yani ufak bi mesaj o. yazması, gönderilmesi bile en fazla 5 saniye alırdı. buna 5 saniye ayıramaması kötüydü. bunu düşünmemek elimde değil.
Ben böyle düşünürken, o ise son görüşmemizde; her şeyin daha boktan olması için dua edeceğini söylemişti. umarım bana iyi dilekte bulunmak için 5 saniyelik zaman ayırmayı çok gören Öküz, beddua etmeye de üşenmiştir. inşallah üşenmiştir.

Üşenmiştir diyorum ama Kıbrıs'a geldikten sonra "eninde sonunda yapamayıp döneceksin. sen iradesiz, sabırsız, bi boka yaramayanın tekisin. yapamayıp dönüp geldiğinde sakın bana yazma" diye yazıp durdu.
yazık. her şeyin sadece onunla ilgili olduğunu sandı. sanmaya devam etti.

geldikten sonra edindiğim çevre içinde bazen güzel ve gerçekten mutlu olduğum anları whatsapp güncellemelerimde paylaştığımda, hemen ardından küfürler ettiği mesajlar gönderdi. farklı zamanlarda ise, kendimi kötü hissetmem için "bi boka yaramayanın teki" olduğumu yineleyip durdu.

ilk zamanlar bu mesajlarına, bitmek bilmeyen hakaretlerine cevap vermedim. çünkü beni gerçekten sevdiğini, ondan uzakta olduğum için acı çektiğini falan düşündüm.
acı çektiği için aslında böyle şeyler yazdığını söyleyip durdum kendime. (evet böyle onun için iyi şeyler düşünmemek elimde değildi. aslında bu sadece onunla ilgili değil, ben böyleyim. ben buyum. kimsenin içinde sadece kötülük olduğuna inanmıyorum. yaptıklarımız salt kötülükle ilgili değil. o da sadece kötü olamazdı. kötü biri olduğundan dolayı böyle yazamazdı. her şeyin açıklaması sadece "kötülük" diye açıklanamazdı. bu fazla basit olurdu.)
ama yılbaşından 2 hafta önce
-yılbaşında ne yapıyon hayvan" diye yazdı. ben:
-bi planım yok, burdayım. sen ne yapıcan?
-Danimarka'ya gideceğim" diye yazdı. sonrasında da o aralar annesinin sağlık durumu biraz kötü olduğu için "annen nasıl oldu" diye sorduğum için muhabbetimiz öyle devam etti ve kapandı.

bu yazışma bana ilk başta gayet normal geldi. ama bi kaç gün sonra dönüp yazışmayı tekrar okuduğumda, aslında sırf Danimarka'ya gideceğini söylemek için yazmış olduğunu düşünmeye başladım. hem zaten 1-2 haftadır küfür bile etmek için yazmayan etmeyen adam neden yazsındı ki?
Üstelik öyle "nasılsın, nasıl gidiyor" türünde cümleler de kurulmamıştı aramızda.
o an yazışırken aslında onun kötü niyetli olduğunu pek düşünmesem de, şimdi beynim de; onun beni kıskandırmaya çalıştığına dair işaret fişekleri patlayıp durdu.

çünkü adaya gelirken beş parasız olduğumu ve buraya kapağı atar atmaz bi yere kıpırdayamayacağımı en iyi o biliyordu. buna rağmen kendisinin yılbaşını nerede geçireceğini söyleyerek kendince beni çatlatmak istiyordu.

oysa kıskanmayacağımı en iyi de o bilirdi diye düşünüyordum. ya da bilmesi gerekirdi. yazık bilememiş ve işte yanlış kişiyi çatlatıyordu, çünkü ben o kadar salaktım ki, olayın beni çatlatmakla ilgili olduğunu bile anlamadım.
hatta olayın beni çatlatmak olduğunu yılbaşı gecesi gittiğim bok gibi bi mekandan paylaştığım eğlenceli videoyu whatsapp'imde paylaştığımın ertesi günü, izleyenler arasında onu da görüp "iyi yıllar" diye yazdığımda mesajımın iletilememesi üzerine anladım.

o an, bu mesajlaşma konusu, bi puzzle'ın parçaları gibi kafamın içinde ait olduğu kısma oturuverdi. keyifli olduğumu, mutlu olduğumu gördüğünde blocklamıştı. üzüldüm. çok üzüldüm.
çünkü aramızda olan biten tüm sikik şeylere rağmen benim için sevineceğini düşünürdüm. ya da aslında düşünmeye çalışıyordum.
yani ben zaten beş parasız, bok gibi bir hayatı olan kıskanılmaz biriyim. benim neyimi kıskanabilirsin ki? kıskanacak neyim vardı ki? ne olabilirdi?
dün gece gittiğim bok çukurunda attığım kahkahalar, bi zaman en yakınımda olanı kişiyi neden rahatsız etsinki. tamam belki yılbaşında dünyanın öteki ucuna gidemezdim ama işte olduğum yerde de kendimi iyi hissederdim. iyi hissetmemin bana bağlı olduğunu biliyordum. farklı bir yere gittiğim için değil, ben mutlu olmayı bilen biri olduğum için mutlu olurdum. benden başka beni mutlu edecek kimsenin olmayacağını bildiğim için mutlu olmayı da bilirdim. mutluluğumun sadece benim uğraşımla, içimle ilgili olduğunun fazlasıyla farkındaydım. o anlamadı ve bunu hiçbir zaman anlamayacak diye düşünüyorum.

2 hafta sonra block'u kaldırdığını, profilinde fotoğrafını gördüğüm zaman anladım ve 1 saat sonra yine çok mutlu olduğum bi anımı paylaştım. fotoğraftaki ortam curcunalıydı. arkadaşlar, sarılmalar, koklaşmalar falan.
Öküz Herif'in bu fotoğrafımı gördükten sonra ne yapacağını merak etmiştim. Çünkü belki de ben onun hakkında yanlış düşünmüş olabilirdim. Sonuçta ben de insandım ve işte yanlış düşündüğüm için kendimden utanacaktım falan.
öküz 3 saat sonra fotoğrafımı gördüğünde merakımı giderdi ve beni yine block'ladı. Artık kabullenmeliydim, o benim iyi olduğumu görmek istemiyordu. İyi vakit geçirdiğime şahit olmak istemiyordu. Bana dair her şeyin yolunda olması onun hoşuna gitmiyordu. Bunu onu kötü hissettiriyordu. O kadar kötü biriydiki; ona göre, ben onu kötü hissettirdiğim için kötü biriydim.

Belki de artık onun gerçekten kötü biri olduğunu kabullenmeliydim. Hem zaten hepimiz iyi olmak zorunda değildik. Bazılarımız kötü olmayı seçeriz. Kötü biri olmak da, diğer şeyler gibi haklarımızdan biriydi. Kötü olmak onun hakkıydı.
Bir kaç hafta sonra block'lamayı yine kaldırdığında ona Birhan Keskin'in: "ben senin kötü olduğunu,
senin kötü olduğunu anlamamak için çok çalıştım" cümlelerini attım. içim rahatladı.


5 yorum:

  1. Sende bir geri stalk durumu goruyorum. Yani onun seni stalk edip etmedigini merak ediyorsun, askerde iken gozlemledigim kibrista en cok istanbullular sıkılıyor. Belki de istanbullular icin gebzeden sonra daha doguda olan her yer oyle..

    Okuze gelecek olursak kemalist/akp/devlet baglamindan bakiyorum.
    Okuz uzerinde iktidari yitirdi ya artik boyle ilkesiz.
    Ne diyordu gecenlerde 28 subatci bazi kemalistler afrin operasyonu hakkinda; bu ordu muharebe kazanamaz,
    Ordu darbe yapmaz olunca oyle..sen de okuze darbe yapmaz oldun hahah sacma bagladim.

    YanıtlaSil
  2. ahahahahaha fena saçmaladın sdklhjlajhgfhklds

    YanıtlaSil
  3. Şu yazını okuyunca, direk bu şarkıyı ısmarlamak geldi sana içimden https://youtu.be/dFt0-Gu0_5Y

    YanıtlaSil
  4. Şu yazını okuyunca, bu şarkıyı armağan etmek geldi içimden https://youtu.be/dFt0-Gu0_5Y 🌹

    YanıtlaSil
  5. Öküz Herif ile empati kurabiliyorum onun tarafından bakacağım. Öküz seni hayatında istemese bile fiziksel olarak senden keyif alan ve belki de senin bu zayıf ve aptalca hareketlerine karşı bile bir koruma kalkanı bir partnerlik yapmaya çalışan ama senin bu akıl almaz uslanmaz dik başlılığın ve hayat mücadelesindeki kimi beceriksizliklerin ile de mücadele etmekte zorlanan biri. Öyle ya karısı değilsin ki her zaman her anında yanında olsun. Metresi de değilsin. Evet o kredileri geri ödeyemeyeceğini bilse bile sana parasal yardım etmeye niye istekliydi? Ama şunu da biliyor ki senin kafanın içinde aç bir kurt var fırsat bekleyen, senin büyük bir savurganlık ve arsızlık kurdun hala yaşıyor. Eline fırsat, imkan, para, mal mülk geçse anında Öküz Herifi harcarsın, Amsterdam'a gider saunalardan mesajlar fotolar atarsın biliyoruz. Bu eğlence içinde Öküz Herifi düşünür müsün? Dürüst ol. Hayır. Çünkü senin çok açlığın ve bundan doğan mazeretlerin var. O da bunu biliyor bence bu konuda belki senin onu gerçekten sevmediğinin de farkında olarak daha da fazla içerliyor. Belki de sırf bu ilsinive sevgiyi sekse bağlayarak kendini ve kalbini de köreltiyor olabilir. Kıbrıs meselesinde ise sana bağlı kaldığı tek noktayı da koparmış olacağını düşünüyor. Senin ile artık seks de yapamayacak. Geri ne kaldı peki? Öküz senin lise kankan veya dert sohbet arkadaşın iş arkadaşın değil ki. Senin sevgilimsi partnerin. Seks olmayınca ne olacak whatsup geyik partneri mi? Bunca sene içinde senden başkasını bulup da onunla senin kadar zaman harcamadı bildiğimiz kadarıyla. Sebep? O Danimarkaya gidecekti de senin Kıbrıs'a gitmeni mi bekledi? Canını acıtmak istese seni umursamasa sen İstanbulda iken de giderdi niye gitmedi? Sen de biliyorsun o seni sahiplenmekte zorlansa da seviyor, fiziksel olarak da teni bağımlılığı yaşıyor. Biliyorsun bal gibi. Ama... Haksızlık ediyorsun. Suçu, senin hayatına çeki düzen verememenin getirdiği öfkenin kurbanı olması.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.