-->

27 Nisan 2018

Freud ile "halkların kalleşliği" üzerine

Gecenin bi yarısı uyandım. Sonrasında ise uyku tutmadı. Geçenlerde takipçilerden biri, blog'a yorum olarak "Knut Hamsun-Açlık kitabını okumuş muydun mu?" diye yazmıştı. Kitabı okumamış olduğum için, internetten e-kitap olarak bulunca telefona yükleyip okumaya başlamıştım. Şimdi de kaçan uykumu geri getirmek umuduyla kaldığım yerden devam etmek için onu okumaya başladım. Ama uykum gelmedi. Böylece bende kitaptan 10-15 sayfa okumuş oldum. Sonrasında can sıkıntım arttı ve telefonu kapattığım gibi, Macbook'u açıp bloga bu cümleleri yazmaya başladım.

Geçen hafta odamı değiştirdim. Önceki Türk Faşistleri'nin odası çok pisti ve sürekli vatan millet sakarya edebiyatı yaparak kafamı şişiriyorlardı. Gece yarılarına kadar süren saçma sapan erkeklik gösterileriyle dolu kavgaları, bilgisayar oyunu oynarken gürültü yapmaları, duvara projektör yansıtarak film izlemeleri, kulaklıktan hiç haberdarsız yaşamaları, sürekli birbirlerini kazıklamaları ve bunu da bana diğer arkadaşı yokken, muhteşem bir iş yapmış gibi anlatmaları, giysilerinin etrafta ve hatta yerlerde öbek öbek bulunması, sürekli sigara içmeleri, tuvaleti temiz kullanamamaları vs vs iyice bıkmıştım.

Şimdiki oda arkadaşım ise bir Kürt Faşisti ve ağzından Kürtlerin muhteşemliğine rağmen ezilmişliklerinden kaynaklı olan çaresizliklerine dair cümleler eksik olmuyor. Günlük konuşmalarını bile bağıra bağıra yapması, fikir alışverişi esnasında ise tartışma adabından haberinin olmaması, şakalaşmayı dahi bilmemesi, saçma sapan muhabbetler açması, esprilerine gülmediğim zaman ters ters bakmasını saymazsak iyi bi çocuk ama ne yazıkki mantalite olarak Türk Faşistleri'nden farklı değil. Onlardan farkı ise de o da; daha düzenli ve temiz olması.

Ama yine de iki grubu karşılaştırdığım zaman şu sonuca varıyorum; biri kürtlerin yok olmasını, diğeri ise türklerin yok olmasını savunuyor. yani aynı boklar.
Bu geri zekâlı salakların aksine ben ise "bi müslüman olarak, kutsal olan tek şeyin insan yaşamı olduğunu ve bu yüzden; insanın hiçbir şekilde, uğruna öldürülebileceği bir şey olmadığını" her tartışmanın sonunda yüzlerine karşı sürekli tekrarlayarak zaman harcıyorum.

söylediklerimi anlamak da zorluk çektikleri için bir an afallayıp susuyorlar. ama sonrasındaki an da "bayrağın kutsallığı, vatanı korumak için ölmüş olanları" dillerine dolayıp kendilerini haklı çıkarmaya başlıyorlar. yazıkki, insanın düşüncesinin ne olursa olsun, onun öldürülmesine yetecek haklılıkta olduğunu anlamıyorlar.
ve sanırım hiç dayak yemedikleri, canları gerçek bi acıyla hiç kavrulmadığı için; bir insanın, toprak için ölmesini sıradan, bez parçası için birini öldürmenin normal olduğunu sanıyorlar. sanmaya da devam edecekler.

toprakların, kendileri gibi aç gözlü insanların icadı olan "sınır" denilen bir icat sonrasında çizildiğinin farkında değiller. bayrakların, kendileri gibi aç gözlü insanların icadı olan paçavradan başka bir şey olmadığını düşünemiyorlar.
dünya da uğruna ölünecek bir şey yok. kutsal olanın insan yaşamı olduğunu anlamıyorlar. hatta bunu hiiiç ama hiç bilmiyorlar.

Bu tür faşist düşüncelerin çok çok azaldığını ve hatta yer yer bittiği sanıyordum ama işte görüyorsunuzki bitmemiş. Üstelik henüz 20'li yaşların başındaki çocuklar arasında pek revaçta. Enerjilerini bu faşist düşünceden alıyorlar ve komik olduklarından habersiz bi şekilde yaşayıp gidiyorlar
ahahahhahaahaha

Tek başına okumaya gelmiş olmasına rağmen, buradaki yalnızlığını, kimsesizliğini kabullenerek ilerlemek yerine, sikik boş bir topluluğa ait olarak, topluluğun herhangi bi parçası haline gelerek onu yok etmeyi seçmiş bu çocuklara acımıyor değilim. Hem de çok acıyorum.
Ama ne yazıkki faşizmle ilgili bir konu açıldığı zaman bildiğim doğruyu dile getirmekten başka yapabileceğim bir şey de yok. Çoğu o anda söylediğim doğrulara gülüp geçiyor. ben onlar için bir palyaçodan başkası değilim.

Belki söylediklerim gerçekten komiktir. Ama onların gülüşlerinin nedeni söylediklerimin komik olması değil. Komik bulmalarının nedeni; söylediklerimin gerçeklerden uzak bulmaları ve hatta söylediklerimi ütopik görmelerinden başkası değil.
Yani onlara göre sanki dünya bi savaş alanı ama ben bu savaş alanını görmüyorum veya görmeyi tercih etmiyormuşum gibi davranıyorlar. Oysa bir savaş varsa bu kafalarından başka bir yerde değil.
Her yerde kan görmek, sürekli bir şeyler için bir şeyleri yok etmek gerektiğini sanarak yaşayıp gidiyorlar.

Buraya geldiğimden bu yana; üniversitelerin, bu tür yıkıcı düşüncelerin kuluçka merkezi olduğunu düşünmeye başladım. Bazıları karı kız tavlamak için gruplaşıp, o grupta kalsada, eninde sonunca ne yazıkki yıkıcı düşünce, o kişiyi teslim alıp karı kızlardan çok uzaklara götürüyor. Sonuç olarak; am-göt sevdasına hapishanelerde veya mezarda çürüyecek olan gencecik bedenlerin sahipleri şu an ortalıkta cirit atıyorlar.
Umarım bir şey olmadan, sadece seks yapmış olarak okullarını tamamlayıp babaocaklarındaki analarının sıcacık kucaklarına geri dönerler. Başka da temennim yok......

-----------------

6 gün önce sınav haftasının sonuna geldik ve 2 tanesi dışında sıçtığım olmadı. Keşke o ikisinde de sıçmasaydım ama ne yazıkki sıçmış oldum. Üstelik sorular çok kolaydı ve çıkmaz dediğim her şey çıktı. Resmen ters köşe oldum desem yeridir.
Bir de açıkçası bu kez, geçen sınavlardaki gibi kasmadım. Hatta bir çoğuna sınav günü çalıştım. Yani bu kez, önceki dönem gibi öyle çok hırpalamadım kendimi. Uykusuz kaldığım gece de olmadı hiç. Gayet planlı programlı ilerledim ve bu sınav haftasını paniklemeden geçirmiş oldum. Sonuç olarak da iyi geçtiler. Keşke o ikisini de daha mantıklı bi şekilde çalışsaydım da sıçmasaydım, ama oldu işte.

Sınav sonrasında, sıkılmıştım. Buraya tatile gelen 47 yaşında bi psikiyatrist ile tanıştım ve seks yaptık. Çok geveze biriydi. Benden daha çok konuşan insanları gördüğümde fazla şaşırıyorum. Bunu ona da belli ettim. Güldü.
İstanbul'da yaşıyormuş, belki döndüğümde tanışırız falan filan. Doğrusu hareketleri, bakışları, konuşmaları hepsi o kadar yapay ve taklit gibilerdiki bi ara "acaba bilerek mi yapıyor?" diye düşünmeden edemedim ve bunu ona da söyledim. "hayır, ben böyleyim" dedi. "bilmiyorumki, böyle sanki saklamak istediğin bir şey var ve bu yüzden her şeyin çok yapay geliyor" diye karşılık verdim "doğrudur" dedi.

ilk aşklarından, ailesinden, işinden gücünden, olmasını istediği ve oldurduklarından, arkadaşlarından, annesinden, hayatından bahsetti de bahsetti. Sanki dolmuştu da kendini boşalttı gibi hissettim.
bunu ona söylediğimde de "beni çözümlemeyi bırak" dedi, "ne yapıyım elimde değil" dedim, gülüştük. Sonrasında ise o benim hakkımda yerinde, ben ise tabiki onun hakkında fazlasıyla komikçe ama yer yer doğru olduğunu söylediği çözümlemeler yaparak sohbet edip durduk.

Hayatı boyunca, farkında olmadan sevgililerini hep evli erkekler arasından seçmiş. Sonra bi gün oturup bunun üzerine düşününce kendi psikanalizini yapmış ve olay çözülmüş. Babasını hep kendisiyle beraber düşündüğünü o zaman anlamış ve kabul etmiş. Sonra çocukluğundaki rüyaları aklına gelmiş ve rüyalarındaki partneri hep babasıymış. Üstelik bu rüyalar sadece cinsel temalar barındıran sıradan rüyalar değillermiş. Rüyaları hard porno rüyalarmış. Psikanalizi sayesinde bunu çözdüğündeyse artık hayatına giren erkekler bekarlar arasından çıkmaya başlamış.

psikiyatrist bile olsa onun da sıkıntılarının olması garip tabi. hele birde özellikle bazı hareketlerinden rahatsız olunca ona "sanırım senin bağımlılıkların" var, yada çabuk bağımlılıklar edinen birisin" dedim ve o da bunun üzerine "evet, bağımlı bi kişiliğim var" diye doğruladı. bunun üzerine "o zaman büyük ihtimalle kumar bağımlılığın var ve buraya da yıllardır sırf bunun için gelip gidiyorsun" diye ekledim. o da "gülerek evet, bunu aşamadım. hatta psikanalazimden sonraki sevgilimle de burdaki kumarhanelerden birinde tanışmıştık. ilişkimiz 12 yıl sürdü. ayrılmadan önceye kadar buraya da beraber gelip giderdik." diye ekledi.

Psikanaliz konusu açıldığında ona "yıllardır, her sonbahar depresyona giriyordum. ama bu yıl girmedim ve bunun üzerine düşününce gördümki aslında bu sonbahar okula başlamıştım. çünkü ergenliğimde liseye kayıt edilmemiştim ve sonbahar'a denk gelen o olaydan sonraki her sonbahar'da depresyona girip girip duruyordum. hatta nerdeyse hayatımın tüm dönüm noktalarındaki kararları da hep sonbahar'da almışım" dedim ve o "okula gelmekle iyi yapmışsın. sebebi mutlaka buydu. büyük ihtimalle bu konu çözüldü bile" dedi.

İnsan tuhaf bi varlık. Çocukluğunda neyin eksikliğini yaşadıysa, neyin yanlışını görüp düzeltmek istediyse, yetişkinliğinde o şeyin peşinde koşup eksikliğini tamamlamak istiyor.
Oysa geçen, geçip gitmiş. Olan, çoktan olmuş bitmiş. Şimdi yapılacak olan hiçbir şeyin geçmişe etkisi yok. Bunu kabullenmek ve farkında olarak yaşamak lazım. Aksi takdirdeyse, tıpkı köpeğin kendi kuyruğunun peşinde koşuşturması gibi yaşayıp gidiyoruz.

peki bir şey söyliycem; bu kürt ve türk faşistler, çocukluklarından neyin eksikliğini duydular da, bugün neyin peşinden koşuyorlar? cidden merak ettim.


2 yorum:

  1. Sanırım yalnız kalabilmek ve gruplara ait olmama ilkenden dolayı daha libarel görüşlere sahipsin. Ne kürtçülük ne Türkçülük yapıyorsun ve her ikisinin artı ve eksisini yüzlerine vurmaktan gocunmayacak kadar da kendinsin. Bu güzel. Ama şu cümlene bir şey eklemek isterim. İnsan hayatından daha da kutsal olan hayatın, bitkinin, hayvanın da, canlıların da bizler kadar kutsal olduğunu belirtmektir. Her canın değeri vardır saygıyı hak eder, kesip yesek bile bir tavuk işkence çektirilerek yaşatılamaz.

    YanıtlaSil
  2. akılsız varlıkların, akıllılar için yaratıldığına inanıyorum ve böyle yaşıyorum.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.