-->

03 Nisan 2018

Hayat, koca bir sınav

Bir sınav haftasına daha girmek üzereyiz ve o yüzden yine kütüphanedeyim. Şu an sabah saatleri olduğu için etrafta pek kimse yok. Masalar dolu ama her masada en fazla 2 kişi var. Masaların tıkabasalaşması ise genel de öğleden sonra oluyor. Bu durum kütüphanenin kapanış saatine kadar devam edip, tüm kütüphanenin dışarıya boşalması sonrasında içerdeki kitaplar yine baş başa kalıyorlar.

Aslında şimdiki gündüz saatlerinin biraz daha sessiz geçmesinin nedeni sınavların başlamasına henüz 10 gün falan kalmış olmasından kaynaklı. Yoksa tüm masalar şimdiye dolmuş olurdu. Hele bi de sınava 4-5 gün kaldığındaki yoğunluk, hengame, ders notlarının uçuşması, fotokopicilerdeki sıra kavgaları falan bi görseniz, hepsi yarıla yarıla gülerek izlemelik.

Bende ders notlarımı toparlamaya başladım ve ders notu fiyatlarımı geçen hafta sınıftakilere açıkladım. Ders başına 200 TL dediğim için whatsapp grubundan insanlar bana kızıp çıktılar. Çok umrumda değil. (Pardon sikimde değil)
Zaten almak isteyen kişi bana her an ulaşabilir. Bu konuda sıkıntı yok. Ders çalışmayıp, birde üstüne bana ulaşmazsa da kaldığı her ders için okula 1090 TL ödeyecek. Bu durum ise onların sorunu benim değil.
Tüm bu aleni bilgilere rağmen, sınıftakilerin çoğu en az 3 dersten kalmış durumdalar. Ama yine de benden not almıyor şirifsizlir. Neyse ya, sonuçta özgür irade denilen bir şey var. Kimseyi zorlayamayız. (ama keşke şu parasızlıkta zorlayabilsemiydim ne? :////

Tüm ders notu satmalarına rağmen, bu yeni dönemde ders çalışma konusunda bende de bi düşüş olduğunu düşünüyorum. Sanki önceki dönemin benim için kötü geçtiğini düşünmeme rağmen, kendimi derslere tam verememişim gibi hissediyorum. Ama bi yandan da içimden bi ses; aslında geçen dönem yeniydin ve sınavlar nasıl olur, okul nasıl bi şey bilmiyordun, o yüzden biraz heyecan yapıp, tam çalışmadın. Ama şimdi ise okul deneyiniin heyecanını atlattın, sınavların nasıl olduğunu öğrendin ve bu yüzden rahatsın. bu da kötü bir şey değil. yine eskisi gibi ders çalış, ama tabii fazla da koy verme" diyor.

Bu ses haklı da. Çünkü geçen dönem, henüz yeni olduğumdan kaynaklı yaşadığım o heyecanlı saatler, şimdi artık kaşarlanmış olmamdan dolayı yok oldu. Belki de sebep budur. Sonuçta heyecan yok, ama bu sefer ne yapacağımdan ve sonrasında da ne olacağından haberdarım. Bu da beni pek yormuyor ve heyecanlandırmıyor. Yani; bilinmezliğin yarattığı kaos hali yok.

bir de geçen dönem, diğer yurtta olduğum için pek kimse yoktu ve çoğu zaman odamda ders çalışabiliyordum. Ama bu dönem kampüs içindeki yurda geçtiğim için, diğer yurtaki gibi çalışamıyorum. Çünkü oda arkadaşlarım çöpte yaşamaya alışmışlar ve bunun sonucu olarak, odayı bok götürüyor.
Keşke sadece bok götürdüğü için çalışamıyor olsaydım. Ne yazıkki, gecenin bi yarısına kadar bilgisayar oyunu oynamaları, telefondan video açıp yüksek sesle dinlemeleri, diğer odalardan gelen çocuklarla olan bitmek bilmez muhabbetleri, odada sigara içmeleri, sigaraları masalarında söndürmeleri, elbiselerini sağa sola atmaları, masalarının üzerindeki pislikler, sürekli gürültü yaparak hareket etmeleri, bitmek bilmeyen telefon görüşmeleri, gecenin 3'ünde sevgilileriyle güya çok çok alçak bi sesle sanal seks yapmaya kalkışmaları, gece yarısı birbirleriyle didişdikleri için beni uyandırmaları vs vs durumları var.

Bu olayların gerçekleşmesi esnası ve sonrasında, tümü için, her defasında kendilerini sanki ilk defa uyarıyormuşum gibi tekrar tekrar uyarıyorum. Ama hiçbir gelişme kaydedemiyoruz.
Örneğin, adam bilgisayarda oyunu oynuyor. Sesi de açmış sonuna kadar ve bundan birilerinin rahatsız olabileceğini umursamıyor bile. ama yüzsüz ben "sesi az kısar mısın" derim ve karşımdaki mal herif gerçekten "az" kısar. ben 5 dakika sonra, sesten hâlâ rahatsız olduğum için "biraz daha kısar mısın" derim ve o biraz daha kısar. bu konuşma hiç şaşmadan her gün tekrarlanır.

Oysa medeni bir insan, zaten kendisine yönelik olarak söylenen "sesi kısar mısın" cümlesini kurdurtmaz, çünkü medeni olmanın bir göstergesi olarak, önlemini önceden almıştır. Bu gürültü şiddetini yaşatmaz, kulaklık kullanır. Hadi diyelim bir sefer oldu. Sonuçta insanız, olur böyle şeyler. Ama en azından insan ikinci gün bu konuşma gerçekleşmesin diye sesini kısar, değil mi?  Hayır bunlar öyle değil. Her gün bu konuşmayı yaşarız ve ses öyle kısılır.
Gece kavga ederler, ben uyanıp "yarın dersim var, erken kalkıcam. siz de artık uyuyun" derim ve koridora çıkıp kavga ederler, herkesi uyandırarak devam ederler.
Yurt yönetiminin ise zaten sikinde değil.

Sevgilsiyle sanal seks yapar. Güya kısık sesle konuşuyordur ama aslında ben onun telefon konuşması yüzünden gecenin 3'ünde uykumdan uyanmışımdır ve onun kız arkadaşına "gözlerini kapat, beni düşün ve elini..." cümlesini tamamlamasını bekliyorumdur. Aradan yarım saat geçer, çünkü belki uyurum diye kendimi zorluyorumdur, onun konuşması da bitmemiştir. Artık dayanamam ve "abi gecenin bi yarısında, kız arkadaşınla olan telefon konuşmanızı dinlemek zorunda değilim, ya telefonu kapat, ya da git dışarda konuş" diye patlarım ve kavga ederiz. Tabiki kavgayı yüzde yüz haklığımdan dolayı ben kazanırım ama kalpler kırılmıştır bile.
ve böyle onlarca olay.

bi yandan da onların bu düzensizlikleri, kabalıkları karşısında kendimi de eğitiyorum. Çünkü gerçekten de bu kadar pis, kaba, barbar, eğitimli gibi görünen ama eğitimsiz, kalın kafalı, salak, beyinsiz, gerizekâlı insanlarla karşılaşmamıştım. sırf bu yüzden bir kaç sefer yurttan çıkmayı düşündüm ama dışarda idare edecek param olmadığı için, kalmaya devam ettim.
hem burda kalmaya devam ederek, ahlaksız insan çeşitleri üzerine deneyim ediniyor, sürekli yeni durumlar içinde, kendi reflekslerimi geliştiriyor, sabretmenin nasıl bir şey olduğunu da öğrenmiş olurken, aynı probleme daha kaç farklı şekilde yaklaşabileceğimi de yaşayarak öğrenmiş oluyorum.
Tabii benim onlarla her gün kavga etmem sayesinde, onlarda biraz da olsun yola gelmeye başladılar. ama yine de sürekli uyarmamı istiyorlar. Yani onlardan da gelişmeler var.

Bu arada tüm bu çatışmalara son vermek için, yurt yönetimine odamı değiştirmeleri yönünde de başvurmadım değil. başvurdum ama hâlâ tık yok. Sanırım en sonunda tüm yönetimi Bimer'e şikayet edicem ve sorunum öyle çözülecek. Çünkü Bimer'e başvurduğum her şey çözüme kavuşturuluyor.
Şikayet için elimde bol bol fotoğraf var. bir de bu fotoğrafları yorumlayarak yönetimi taşlarsam, sorunum kökten çözülecek. Bakalım artık. Ama gönül isterdki ki; keşke kimseyi şikayet etmek zorunda kalmasaydım.

Yurt durumları böyle. Okul durumları da işte yuvarlanıp gidiyoruz. Arkadaşlık durumları ise, sıkıcı. Bunun nedeni ise, geçmişimde de kendi yaşıtlarımla arkadaşlık yapmamış olmaktan kaynaklı (ergenken, genelde kendimden 10-15 yaş büyük insanlarla takılıyordum) sağlam bi arkadaşlık ilişkisi kuramama sorunum var.

Şimdi 33 yaşımda buraya gelmişken, yine kendi yaşıtlarımla olmayan insanlarlayım (kendimi yaşlı görmesem ve yaşlı olmasam da, benden 10-15 yaş küçük insanlarlayım)ve yine yer yer arkadaşlık ilişkisi kurma yönünde sıkıntı yaşıyorum.
Ama bu sıkıntıları artık daha çabuk atlatıp ve kendimce olayların üzerinden çok zaman geçmeden hızlı bi şekilde çözebiliyorum.
Çünkü burada, sıkıntıların nedenini gözlemleyebileceğim onca arkadaşlık ilişkisini birinci gözden görüyor, insanların birbirleriyle nasıl ilişki kurduklarını, nasıl devam ettirdiklerini, birbirlerine nasıl yaklaştıklarına şahit olabiliyorum. Böylece o sıkıntılara benzer bi sıkıntı ile karşılaştığımda kendiminkine uygulayarak, sorunumu gidermiş oluyorum.

Yani aslında bu sayede, hayatımda eksik olagelmiş bir çok parçayı da, olmaları gereken boşluğa yerleştirdiğimi de söylemeliyim. Tıpkı bir Puzzle gibi. Zaten hepimizin hayatı da bir puzzle'dan ibaret.
Bütünde eksik bi kaç parça bırakmış bi halde ne kadar ilerlersek ilerleyelim, dönüp o parçaları olmaları gereken yere koymak zorundayız. Aksi takdirde, yolun ilerisinde hiç ummadığımız bi yerlerde, sorun yaşıyor, o sorundan kaynaklı olarak hayata adapte olmakta sıkıntı yaşamaya başlıyoruz.
Benim de şu an yaptığım şey bu. Daha önce mecburiyetten, boş bırakarak ilerlediğim yerlere ait parçaları kenarlardan alıp, bütünün içinde koyulması gereken yerlere bırakrak Puzzle'mı tamamlamaya başladım. Böyle yapınca kendimi daha iyi hissediyorum. İyi hissetmek. Olmamız gereken, hissetmemiz gereken de zaten bu değil mi?

Arkadaşlık falan filan demişken, bazen hiç ummadığım yetişkin insanların çocukça hareketleri, bazen de hiç ummadığım ergenlerin yetişkin davranışları karşısında da şaşkınlığımı gizleyemeden edemiyorum. İnsan ne kadar deneyimli olursa olsun, bu şaşkınlıkları yaşayabiliyor.

Örneğin geçen aylarda şurdaki ( http://hayaterkegi.blogspot.com.cy/2018/02/knmak.html ) yazıda yazdığım arkadaş, o günkü davranışları yüzünden beni çok şaşırtmıştı. Bu hafta ise, önceki davranışlarının aksine yine şaşırttı. Yani yaptığı hareketten dolayı özür diledi ve tekrar görüşmeye başladık. Dediğine göre hatasını görmüş ve yaptığının yanlış olduğunu anladığını için özür dilemesi gerektiğine kanaat getirmiş. Bende özrünü kabul ettiğim için,  hiçbir şey olmamış gibi yine görüşüyoruz.

Neden öyle saçmaladığı konusunda biraz sıkıştırdığımda ise; sınıf arkadaşları ve çevresindeki bir kaç kişinin, onu sürekli benimle görmelerinden dolayı rahatsızlıklarını dile getirmeleri sonrasında bu karara vardığını söyledi. Meğer arkadaşları "o ibne götünü siktiriyor, göt sikiyor" falan filan gibi cümleleri sık sık kurunca, o da bunu bana sorup emin olmak istemiş, ben "evet ibneyim" deyince de, görüşmeyi kesmenin doğru olduğunu düşünerek görüşmeyi kesmiş.
Şimdi ise, ibneliğin ve yaşam şeklimin sadece beni ilgilendirdiğini düşünmeye başladığı için de tekrar hiçbir şey olmamış gibi görüşmeye karar vermiş. Ben de öyle yaptım ve hiçbir şey olmamış gibi görüşmeye başladık.
Dün gece ise; o, ben ve sakat kuzeni, onların odasında oturup, beraber olduğum erkekler hakkında konuştuk. Sevgililerim ve sevgilim olmasını istediğim erkekleri tartıştık. Güle oynaya geçen muhabbet sonrasında ise odama çıkıp uyudum ve işte hayat normale döndü.

Zaten şu sevgililerim konusunu da konuşmadığım kimse kalmadı. İbne olduğumu öğrenen herkes sevgililerimi görmek istiyor. Bazen fazla ısrardan dolayı göstersem bile, çoğunlukla göstermemin yanlış olduğunu söyleyerek, göstermiyorum. Sonuçta birilerinin özel hayatını ve tercihlerini onların rızaları dışında ifşa etmek, hem hukuki hem de ahlaki olarak yanlış.

bu ısrarcılardan biri de Cadı ve ne yazıkki bir "hayır" cevabıyla yetinmiyor. Gerçi Cadı, genel olarak hiçbir konuda, hiçbir zaman tek bir hayır cevabıyla yetinmiyor ve onlarca hayır cevabına rağmen yine de, aynı konuyu tekrar tekrar sanki hiç konuşulmamış gibi tartışmaya açarak, arkadaşlığımıza devam ediyor. Onun bitmek bilmez inadı karşısında ise, artık ben aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkıldığım için pes edip, istediğini yapıyorum.

Zaten onunla da şu son 2-3 aylık süre içerisinde çok fazla yakınlaştık ve sevgilisiyle de, araları iyi olduğu için artık bazen hep beraber oturup muhabbet edebiliyoruz. Hatta nedense, onun erkek sevgilisiyle de benim erkek sevgililerimi tartışıyoruz.
Yani konu ne zaman, nerede, ne halde olursa olsun, benim sevgililerime geliyor. Nerden buluyormuşum, nasıl ayartıyormuşum falan filan.

Şimdi yazarken fark ettim de; sanırım bir çok kişinin buradaki ilk eşcinsel tanıdığıyım. Daha önce porno filmlerde gördüklerinden eminim ama porno filmler dışında ilk defa götünü siktirmiş biriyle konuşuyorlar ve bu onlar için çok ilginç bi durum.
Bazen cinsel ilişki kısmını da anlatmamı istiyorlar ve açıkçası, bu konuda hiç utanacağımı tahmin etmeyen ben, yüzümün kızarmasını engelleyemiyorum, bu yüzden de o kısımları tamamen konuşmadan sohbetlerimize devam ediyoruz.

(Son zamanlarda yazmaktan çok zevk almadan yazmaya devam ediyorum. Sanırım bi süre yazmaya ara vereceğim. Şöyle severek yazdığım zamanları özledim. Yazarken zevk aldığım, zevkten kudurduğum zamanları..)

1 yorum:

  1. Eşcinseller arasında "cinsi münasebetin" nasıl geliştiğini merak edenler; eşcinsellikle tam da barışmış olmayanlardır. Belki arada, belki karşısında ama söyleyemiyorlar.

    Bir hetero olarak: Eşcinsel flört konusu ilginç İlerisi değil. Yaşanmışlık, kaygıya dair de Sait Faik'in bir hikayesini hatırlıyorum. Sanırım son kitabındaydı. Arzu, eylem ve utanç diye anlatılabilir.

    Ayrıca fotokopi parasını 120 lira deyip 100 liraya satacaksın :)) Ya da her ders için ayrı ayrı satacaksın. Şunu da diyeceksin. Ders tekrarına 1200 lira mı fotokopiye şu kadar para mı :)) Ayrıca özel der verebilirsin, bu seni de geliştirir.

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.