Az önce bi cafede oturuyordum ve karşımdaki kimsesiz masaya gençten bi adam gelip oturdu. Yaşı sanırım 24 falandı. Tipine bakınca fazlasını yakıştıramadım. Aslında gördüğümden fazlasını da yakıştırırdım ama yaş tahminlerimde, birinin tipine bakarak bir sonuca vardığım o önyargılı zamanlarımı geçeli bir kaç sene oldu.
Zaten erkekler göründükleri kişiler değildirler, hiç oldukları gibi görünmezler. Göründükleri kişiler olsalardı onları yine de sever miydim, sevmeye kalkışır mıydım bilmiyorum.
(Ama şu an için olan durumu göz önüne alarak söyleyebilirim ki; evet sanırım severdim.)
Ben, erkekleri seven bir erkeğim ve bunu gün geçtikçe daha bilinçli bir şekilde kabulleniyorum.
Yani bunu, yanlış veya doğru bir durum olarak değil, sadece olduğum bir hâl olarak yaşıyorum.
biliyorsunuz, daha daha daha önceleri böyle değildi, değildim. kendimi değiştirdim. insan kendini hep değiştirir. ben herkesten daha çok değişirim. değiştiririm. çünkü bunu; insan olmanın bir gereği olarak görüyorum. "sürekli değişim içinde olmak ve bunu bilinçli olarak başlatıp sonlandırmak, insana özgüdür. insan olmanın ve insan olarak kalmanın gereklerinden biridir" diye düşünüyorum.
Bu bilinci kabullenmek, kabullenerek yaşamak basit olmadı. Olmuyor. Bazen şu anki kendimden canım çok sıkılıyor. Kendim, kendi canımı çok sıkıyor.
Can sıkıntısı, insanın başına bela edilmiş tanrı vergilerinin en sonlarında gelir. Canımız sıkılmasaydı kim bilir nasıl ilkel kalır, nasıl da çoktan ölmüş olurduk. (bir ara can sıkıntısına övgü adında bir şeyler saçmalamalıyım. şu an canım, sıkıntım hakkında yazmak istedi.)
Değişimim kolay olmadı. Değişmek üzerine ve değişmemek üzerine ve değişimin kendisi üzerine çok düşündüm. Çok içlendim. Çok saçmaladım, çok şeyler yaptım.
Bazılarını severek, bazılarını sevmeyerrek yaptım. Ama ben yaptım. Hepsinin sorumluluğu bana ait, yapmasam kafayı yer miydim bilmiyorum. Ama kafayı yememek için yaptığımı da düşünmüyor değilim. Belki de her şey hayat denilen şu yolda, ayakta kalmakla ilgili. Yani tüm çabamız ayakta kalmak ve kalmaya nasıl çabaladığımız ile ilgilidir. Yani saçmalamış olmamızın hiçbir önemi yoktur. Sadece yapıp geçmişizdir.
Konu erkekler ve erkeklerle yaptıklarımdı ama neden oraya başlayamıyorum. Zaten şu bağlama işlerini hiç beceremem. Sahi siz nasıl bağlarsınız konuları birbirine, insanları kendinize, kendinizi eşyalara filan?
Bir şey sorucam: İnsan neden kendisi gibi birine dokunmanın verdiği o ağırlığı, götünü siktirmenin verdiği o aşağılanma hissini veya karşısındakinin götünü sikmenin verdiği o güçlü olan tarafmış gibi davranma ikiyüzlülüğünü, kolay kolay aşamıyor?
Yani sonuçta postu deldirmişsiniz olmuş bitmiş veya bir postu delmişsiniz geçmiş gitmiş işte. Daha ne diye bu delik deşik postları takıntı haline getirircesine düşünürsünüz ki?
Sahi yanlış mı yapıyoruz. Aslında bir kadının postunu mu delmeliyiz. Aslında kadın, erkeğin gelip postunu delmesi için yalnız mı yaratıldı. Erkek hem bir erkeğin, hem bir kadının postunu delmeyi tercih edince, neden toplumun taşları yerinden oynuyor. Yani size ne abi, benim sikimin kimin şeyiine girdiğinin ve kimin sikinin benim şeyime girdiğinin. durun kaçmayın fazla mı pornografik yazdım. çok mu saçmaladım.
doğusu sikimde değil. şu an sadece kafam bi milyon ve böyle olması için hiçbir kimyasal kullanmıyorum. hiçbir şekilde alkol malkol, cuğara muğara, hap map atmıyorum. sadece bazen çok düşünüyorum. çünkü aklım var diye düşünüyorum. sahi ben akıllı mıyım? aklım yerimde mi? ben aklımda mıyım?
Biliyor musunuz şu tüm sikilme işlerini aşamayınca ucuz bi kişiliğe dönüşmüş olarak yaşayıp gidiyoruz. Bu, bir insan için en kötüsü.
(hayvanlar için en kötüsü, insanlar tarafından pişirilip yenilmek.) şimdi diğer masaya döneyim mi? hani masaya gelip oturan adama, o çirkin erkek güzeline.
Artık kimsesi olan masadaki adamın çok da ahım şahım bir güzelliği yok, ama nedense arada bir bakmadan edemiyorum. Oysa klasik bir erkek işte. Sakallı, bıyıklı, kalın dudaklı, hafif griye çalan seyrek saçlı, beyaz ve sarı arasında kalmış bir ten rengine sahip, gözleri küçük, elleri kocaman.
Üzerinde koyu renklerde giysiler var. Gömleğinin üstten ilk 3 düğmesi açık olduğu için vücudunu düzenli olarak traş ettiği, çıkmaya başlamış olan sert kıllardan anlaşılıyor.
sahi bu traş etme olayı nerden çıktı. ne diye traş ediyorsunuz kendinizi. ne yani, bakımlı olmanın kendini traş etmek olduğunu mu sanıyorsunuz. oysa bakımlı olmak, karşındakiyle konuşurken, göz teması kurmaktır, kelimeleri doğru telaffuz etmek, yavşak yavşak konuşmamaktır. saçlarını düzenli kestirmek bakımlı olmak demek değildir, saçlarını lavabodan toplamak, duştan çıktığında duş alanını temiz bırakmak bakımlı olmaktır.
iki kaşının arasını almak da bakımlı olmak değildir, bakımlı olmak kaşla göz arasında kırk takla atmamaktır.(öff ne diyorum ben, ne diye sardım bu mevzulara şimdi. sahi acaba hap mı atsam ne yapsam, ya da cuğara mı içsem, belki de birileriyle yatmamak için edindiğim şu, kendi kendimi parmaklama alışkanlığımı bırakmalıyım. sizin canınız am-göt-meme-yarrak çektiğinde ne yapıyorsunuz? ben osbir çekmeye başladım. ve kendimi dağıtmanın önüne geçtim. başardım mı? bimiyorum. sizce? )
Adam masada tek oturmaya devam ediyor. Elinden telefonu düşmedi gitti. Arada bazen telefonun ekranına dalıp gitmesi, tüm erkekliğiyle öylece duruşu, arada bir büyüyen burun delikleri ve hatta tümden yamuk koca burnu, hepsi nedense gözüme çok güzel geliyor. Sahi bunca kaba bir yapıya rağmen neden bir erkeği çekici bulup, ona hayran kalıyorum.
ve erkeklerin bunca çirkinliklerine rağmen, kadınların narinliğini, kırılganlıklarını neden çekici bulamıyorum. neden bir kadını da, bir erkeği incelediğim kadar incelemiyorum.
neden bir kadını da bir erkeği arzuladığım kadar arzulayamıyorum.
şu aralar bu konularım üzerine düşünüyor ve kendime, bununla ilgili yeni düşünceler arıyorum. Aslında olay sadece içimden gelen bir tercihten mi ibaret, her şey genlerimle mi alakalı, yoksa bunların etkisinin olmasının yanında, erkeklere yönelişimin nedeni olarak, benim kendi estetik algılarımın da etkisi var mı?
Bence olay, kendisini sürekli yenileyen bilimin açıkladığı gibi, sadece genlerimle alakalı değil. Olay sadece içimden gelenin baskısıyla yönelmiş bir durumdan da ibaret değil. olay ne dostum (burda siyah adam nidası var)
İşte tam burada siktir et tüm bilimsel araştırmaları, sayfalar boyunca erkek maymunların ve erkek domuzların ve erkek arı kuşlarının ve erkek aslanların ve erkek leoparların da erkeklerine sulanıp onları siktiklerinin sıralanarak, insan eşcinselliğinin normal olduğunun savunulduğu saçma makaleleri.
Ne yani, erkek aslanlar diğer erkek aslanları sikiyor diye, benim eşcinselliğim de mi normalleşmiş oluyor? ne yani, erkek maymunlar erkek maymunlarla, dişi maymunlar dişi maymunlarla çiftleşiyor diye, benim kendi cinsime yakınlaşmam, onlara aşık olmam, onlarla yıllarca aynı evde yaşamak istemem de mi normalleşiyor.
Sanmıyorum. Bir hayvan üzerinden eşcinselliğimin normal görülüp, kabullenilmesi, bu salak teoriler üzerinden, içinde bol bol seks olan aşk hayatımın normalliğinin savunulması beni(insanı) aşağılamaktan başka gizli bir amaç taşımıyor.
İnsanın eşcinselliği, hayvanınkinden farklı bi durum barındırıyor. ikisi eşit değil. Çünkü amacımız sikilmek veya sikmek olsa bile, hayvanınki gibi bir akılsızlıkla değil, içinde, daha akıllıca olan tercihler barındırıyor. Sorumluluk ve kendin olma hissi barındırıyor. İnsanı, özel yapan budur. çünkü insan, eylemlerinden sorumludur. eylemleri, iradesinin dışa vurumundandır. hayvanda irade yoktur. insan ve hayvanın yolu, yüzbinlerce yıl önce ayrıldı. bu az bir zaman değil ve hayvan hâlâ akılsızlığıyla yaşamaya devam ediyor.
gerçek maymunları bir kenara bırakıp, maymunsu erkekleri neden tercih ettiğime dönecek olursak; sanırım bunun nedeni, çirkinliği seven yanımla ilgili. Çirkinliğin içindeki anlam arayışımla ilgili. Çirkinin güzelliğini fark etmek ve onun farkında biri olarak o güzelliğe sahip olma, büyük bi inatla, o çirkinliğe değer vermek isteyen yanımla ilgili.
belki de diğer binlerce homo gibi benim de üstün bi estetik anlayışım vardır. estetik anlayış, bakış açısı, çirkinliğin aslında güzel olduğu düşüncesine kapılmama neden oluyordur ve bu yüzden çirkin bir erkeği sevebiliyor, ona aşık olabiliyor ve onunla aylarca aynı evde yaşayabiliyorum. başka bir açıklaması olamaz. şimdilik.
Çünkü özellikle şu günlerde üniversite ortamında olmaktan dolayı çevremdeki genç veya olgun kadınlara da bakıyorum ve onları da uzun uzun inceliyorum. Tüm bu bakmalarıma, incelemelerime ve bazen hafif flörtleşir gibi gelişen konuşmalarımıza rağmen, henüz beni, sıradan bir erkek kadar heyecanlandıran bi kadınla tanışmadım. Henüz bi erkeği süzdüğüm süre kadar, kendisini süzdüren bir kadınla karşılaşmadım. Sahi yoksa kadınları tümden cinsel hayatımdan çıkarmalı mıyım? Arada bazen de olsa yatmamalı mıyım?
Biliyor musunuz, bugüne kadar hiçbir kadına aşık da olmadım. Sadece her şeyi kısa yoldan, yani uzatmadan onlara söyledim ve işler yolunda gitti, olan oldu.
Oysa bir kadına aşık olmak ve bir kadına aşık olmanın tadına varmayı çok istiyorum. Onu sevdiğimi bilmesini istiyorum. Ona aşık olduğumu bilmesini, onun için her boku yiyebileceğimi bilmesini istiyorum.
biliyor musunuz, bir kadına aşık olmamış olmanın hayatımdaki en büyük eksikliklerden biri olduğunu düşünüyorum. aslında düşünmüyorum, bunun bir eksiklik olduğunu biliyorum ve bunu bilmek bazen canımı yakıyor. üstelik basitçe yakmıyor, çok yakıyor.
Bir kadına aşık olmak, bir erkeğe aşık olmaktan başkadır. Başka hissettiriyordur, bambaşka bir tadı vardır.
zaten aşkın insandan insana değişen hali varken; neden, cinsiyetten cinsiyete değişen bir hali olmasın ki?
yoksa henüz o kadınla karşılaşmadım mı? yoksa, yoksa, yoksa beni tamamlayacak olan o özel kadınla, yoksa onu tamamlayacağım özel kadınla karşılaşmadım mı?
Sahi ne zaman karşılaşacağız ve ne zaman ikimiz bir elmanın 3 parçasından 2'si olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.