-->

07 Temmuz 2020

kendi huzuruna ermiş bir çirkin ermiş

Uzun zamandır Canımıniçi dışında hiç kimseyle yakınlaşmadım, hiç kimseye dokunmadım, hiç kimseyle sevişmedim ve hatta sevişmeyi bırak, normalde gördüğüm an ölüp bittiğim yakışıklılıktaki herhangi birine karşı sevişme arzusu bile duymadım. yani tam bir sadakat temsilcisi olup çıktım.
hey sen teresa! gel bokumu ye, sonrada ağzını silmeden öylece karşımda dikil.

bunun böyle olmasını ben istedim. yani tüm o sevişme hissimin yok olmasını ve sikimin sadece çiş yapmak için yaratılmışcasına, bedenime yapışık kalmasını. tabii arada bazen Canımıniçi'ni severek sikmiyor değilim. hatta büyük ve gerçekten içten gelen bir istekle.
üstelik bunun tadı hiçbir şeyde yok. hatta sanki daha önceki sevişmeler pek tatsız ve anlamsızmış gibi hissettiğim de olmuyor değil. oluyor.
tabi her zaman isteyerek seks yapıyoruz anlamına gelmiyor bu. bazen sırf ben istediğim için o rıza gösteriyor, bazen de sırf o istediği için ben rıza gösteriyorum. hatta bazen hiiiiiiç ama hiiç istemeyerek de olsa seks yapıyorum. çünkü bir ilişkide olmak bunu gerektirir. bok.

şimdi dönüp arkamda kalana bakıyorum da; eskiden böyle değildi. değildim. 
sanki dünyaya sadece seks yapmaya gelmişim gibi yaşadığım o yorucu yıllar, o yorucu sevişmeler, o yoran insanlar. iyiki hepsinden ve o eski kendimden uzaklaşmışım.

o şekilde yaşadığım için, kendime çok yazık ettiğimi de düşünmüyor değilim. hemde çok ettim. ama başıma gelenlerin bir çoğuna da ben izin verdim. ben istediğim için başıma geldiler ve şimdi hâlâ zaman zaman ağrıtıyorlar.
Ağrılara rağmen kurtulmuş olmak, yani o ucuz ve basit seks makinesinden normal, kanlı canlı bir insana evrilmiş olmak da huzur verici. 
yine, yani kısaca; aslında huzursuzluğumu yarattığım gibi, huzura da kendi kendimi erdirdim.
ben bir ermişim. kendi huzuruna ermiş bir ermiş. (bu cümleyi başlık yapayım)

bu basamağa çıkmak için çok zorlandım, her yerim acıdı, yalnız bırakıldım, yalnız kaldım, yalnız bıraktım. çok ağladım. ağladım. ağladım. ağladım. hayır ağlamadım, gözüme töz kaçtı.
ve sonra anladım ki, huzur; tüm yaralarını, küçük dilinle yalamaktan başka bir şey değil. ağzın kuruyuncaya kadar kendi tükürüğünü, ağrıyan yerlerine merhem diye sürmekten başka bir şey değil. ve huzur, ilacın sende olduğunu bilmek değil, yarayı senin açmış olduğunu bilmektir. 

tüm bunları ben istedim ve oldu.
çünkü et olarak yaşamaktan sıkılmıştım. 
birinin bir kaç saatlik eğlencesi veya birine kendimi bir kaç saat beni iyi hissettirmesi için izin vermemin bir anlamı yoktu ve dibi de yoktu. 
dipsiz bir kuyuda gidip gelen bir et parçasına dönüşmüştüm. üstelik et çürüyordu. dünya dönüyor, kuyu daha da derinleşiyordu.
kendimi çok boş ve gereksiz biri olarak görmeye başlamıştım. şimdi bakıyorum da, sıkılmakta çok haklıydım. çünkü gerçekten yazık ediyordum kendime.
üstelik her eğlencenin bir aşkla biteceğine dair saçma sapan bir inancımda vardı. bu inancımdan eğlencelik diye buluştuğumuz kimseleye bahsetmiyordum, söylemiyordum ama davranışlarıma yansıyordu. çünkü ben aptaldım ve benim dışımdaki herkes benden akıllıydı.
insanın bedeninin arkasına saklanmak dışında saklanabileceği bir yeri de olmayınca ve bedeni o küçük ihtimalin gerçekleşme olasılığından dolayı kıpır kıpırken, insanlar nasıl anlamayacaklardıki.
anladılar ve kaçtılar. uzağıma.

iyi oldu. herkes için. özellikle benim için. çünkü yediğim her halt sonrası kendimi kötü hissetsemde, bunun gerçek olduğunu bildim ve öyle davrandım. hem beni istemeyene ne yapacaktım ki? zorla beni sevsin diye kalbine silah mı dayayacaktım. 
hem insanlar çirkin birini sevmezler. çünkü çirkinlerin sadece bedenen değil, ruhen de çirkin olduklarını düşünürler. bu yüzden ilk hevesten hemen sonra bi bahaneyle kaçarlar. siz ise orda kirli çarşafların üzerinde tüm çirkinliğinizle öylece kalırsınız.

çirkinlik bi yandan iyidir. çünkü hırpalanma oranınızı düşürür. yani kimse size fazla salça olmaz ve dünya siz çirkin olduğunuz için, size daha dürüst davranmak zorunda bırakır insanları. kaçıp gitmeleri de bu yüzdendir.

bu iyidir. ve siz zoraki bir ermişe dönüşüp kalırsınız. bu bir ermişlik mi, eriştirilmişlik mi? onu bilmem.

4 yorum:

  1. Merhaba Hayat Erkeği, bu şahane öykünün bir bölümünü bir Facebook sayfamda paylaştım izninle. İzin vermezsen hemen silerim. Ayrıca, sanırım 15 yıldır aralıksız burada yazıyorsun. Bazen denk düştükçe okuduğum oluyor. İyi yazıyorsun,ötebrikler.
    Zehni Örer- https://zihniorer.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfirullah, tabiki kullanabilirsiniz. İnceliğiniz için teşekkürler.

      Sil
  2. https://www.facebook.com/sezi.yorum1/posts/10158798254038678

    Facebook kullanıyorsan, bu adreste biraz da tartışmıştık. Belki ilginizi çekebilir diye.... Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumları okudum. Gayet hoş bir adabla olan tartışmalarını, kendim için de güzel birer öneri olarak gördüm.

      Yer yer çok haklılar ve fakat yinede imla kurallarının çoğunu bilerek es geçtiğimi, yanlış yazımların aslında yanlış olmadığını söylemeliyim. Çünkü bir çoğunda yanlış yazdığım görülsede, aslında o yanlış yazılmış gibi duran kelimelerin bir çoğu cümle içinde kendi anlamlarıyla yüklüler.en azından benim için :)
      örneğin şu "bu basamağa çıkmak için çok zorlandım, her yerim acıdı, yalnız bırakıldım, yalnız kaldım, yalnız bıraktım. çok ağladım. ağladım. ağladım. ağladım. hayır ağlamadım, gözüme töz kaçtı." cümlenin sonundaki TÖZ kelimesi, ağladığını saklamak isteyenlerin dediği "toz"a gönderme yaparken, aynı zamanda TÖZ olarak bilerek yazıp, aslında kendi köklerim üzerine, köküm üzerine, asıl benliğim üzerine düşündükten sonraki kendim için ağlamamı temsil ediyordu :)

      tabii galiba bunları ben kendi kendime eğlenir gibi yazdığım için, yazdıklarımı da benim dışında kimse anlamıyor, yanlış yazmış diyorlar :D

      olsun. zaten ilk olarak kendim için yazıyorum. benim ne demek istediğimi bilmem ve bunu ifade edip rahatlamam yeterli.
      arkadaşlarınıza ve size, yorum yapma inceliğinde bulunarak, yaptığınız katkılardan dolayı çok çok sevgiler.

      Sil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.