-->

11 Ağustos 2019

kurban bayramınız mübarek veya kutlu olsun

Yine bir bayram ve işte evde tek başımayım.
Sevildiğimi düşündüğüm, hatırladığım hiçbir bayram geçirmedim. Hep mutsuz ve huzursuzluk dolu geçti bayramlarım. Buna rağmen sizin gibi bende "huzurlu ve mutlu bayramlar" mesajı attım tanıdıklara, eş dosta, fuck body'lere falan..
Bu mesajları atmamızın nedeni, içten gelen o "ben varım ve sizsiz de yaşıyorum"dan başka bir his değil.
Ve evet gördüğünüz gibi insan, etrafında kimse olmadan, sadece kendisi var olarak herkessiz de yaşayabiliyor.
--------
Mutsuz olmayı, böyle yaşamayı kendim seçtim. Çünkü mutsuzluğumun bile başkası kaynaklı olmasına dayanamıyorum. Yani mutsuzluğum sadece bana ait olmalı, etrafımda suçlayacak kimse olmamalı. Bunun için çabaladım ve başardım. Bütün benciller bunu yapmalı. Bunu başarabilmeli. Yoksa asla yeterince bencil olamayacaklar.
En bencil benim. Bencillik konusunda bile.
--------
Bayram öncesi benim işsiz güçsüz, Canımıniçi'ninde Amerika bir-LEŞ-ik Devletleri'ne gideceğini fırsat bilerek ailemin yanına gitmiştim. Güya bayramı orda geçirmeyi bile düşünmüştüm ama 2 gün önce dönüp geldim. Çünkü ordayken aklıma; bayramda aile evimizin en büyük abim yüzünden(ki kendisi 5numara olur) Mahşer Yerine evrilip, hesapların görüldüğü Kıyamet Günü'ne dönüşeceği fikri geldi. Bunu kendime yapmayacaktım.
Daha önce öyle olmuştu ve o beni herkesin önünde hesaba çekerken, ben de ona karşılık olarak "inadım inat, götüm iki büyük kanat" diye direnmiş, kalabalık bayram evimizdeki herkes korkudan dudaklarını kemirmeye başlamıştı.
Çünkü abim benimle konuşurken (ki sadece kendisi konuşuyordu. yani tek taraflı bir konuşma gerçekleşmekteydi) iyice pataklamayı kafasına koymuş, bunu; eğer onun dediklerini yapmaz, onun istediği gibi yaşamaz isem beni; sırf daha önceki laf dinlememelerime karşılık olarak atmakta olduğu dayaktan öldürmeyi bile söyleyecek kadar ileri gitmişti.
Bu cümlesinden sonra, kocaman salonumuzdaki herkes korkuyla bana bakıp, onun karşısında "tamam abi, TÖVBE EDİYORUM" dememi beklerken, ben de inatla, her söylediğine karşı çıkmış, dediğimden ve söylediklerimden bir adım bile geri atmamıştım.
İnadım tutmuştu ve açıkçası bu sohbetin sonunun nasıl olacağını da merak ettiğim için, inatla her söylediğine olumsuz cevap vermiştim.
Ama bi yandan da içimden korkmuyor değildim, çünkü canım tatlıydı canım.
Korkmama rağmen, ona inatla karşı çıkıyor ve büyük salondaki gerginlik, salonun dışına çıkmaya başlamıştı ki, kapının zili çaldı, herkes sustu ve biri kapıyı açmaya gittikten 10-15 saniye sonra, misafir odasına bir kaç kişi davet edilmiş oldu.
Misafirler, yakın diyarlardan bayramlaşmaya gelen bir kaç uzaaaaaak akrabaydı. 5numaralı abim ve ev ahalisi dağıldı. Kadınlar mutfağa ve balkona, erkek olan herkes misafirlerin odasına tıkıştı, ben tek başıma salonda öylece kaldım ve o sırada, çişimi yapmak için yerimden sakince kalkıp tuvalete gittim. Çok şükür korkudan altıma yapmamış, tuvalete kadar tutabilmiştim.
Rahatlamış bi şekilde çıktığımda, ortalıkta kimse yoktu.
Şimdi daha büyük rahatlamıştım. Küçük sehpanın üstündeki cüzdanım ve telefonumu aldığım gibi, açık olan dış kapının önünde duran ayakkabılarımı aceleyle giyip, kapının önündeki ilk taksi ile şehir dışına çıkmış, sonrasında ise otostop çekerek İstanbul'a dönmüştüm.
Evden çıkışımı 3-5 dakika sonra fark etmişlerdi ve bu yüzden yol boyunca "nerdesin, nereye kayboldun, nerde olduğunu söyle" diye diye aramış, tehdit etmişlerdi.
Tehditlerini çok siklemedim, çünkü taksiyi alan üsküdar'ı geçmişti bile.
Aramalarının ardı arkası kesilmediğindeyse, hepsini engelledim ve benimle, benim istediğim gibi konuşurlarsa muhatap olacağımı söyledim. Yıllar geçtikçe düzeldiler. Ama 4numaralı ve 5numaralı  abimler düzelmediler. Düzelmeyecekler.

Şimdi bu 7 yıl kadar eskimiş olan konuyu kapatıp, yeni hava durumlarına bağlanacak olursam; Oysa tüm bu hesap günü kaosunu ne güzel unutmuş ve ailemi, kafamdaki o "fakir ama mutlu insanlar" olarak görmeye başlamıştım. Şimdi içlerine dönmüşken ve onlar gelişimden 2 gün sonra biraz biraz tekrar azı dişlerini göstermeye başlamışlarken ve ben sırf ayıp olmasın, kalplerini kırmayayım diye onları alttan almaya başlamışken, işler daha da çirkefleşmemişken ve sanki bizler kendi kararlarımızla değil, hayatın sillesiyle çil çil dağılmış gibi yaparken, tekrar geldiğim yere yani İstanbul'a dönmeliydim ve döndüm.
Oysa onlarla orda kalsam ve tutulan defterlerim açılıp hesap görülmeye başlansa, hepsini kaldırabilir ve hepsinin ağzına tek tek sıçabilirdim. Ama doğrusu bunca yıl sonra onlar farkında olmadan, aralarında kendilerini eğittiğim ve bu yüzden kalbini kırmamam gereken kardeşlerim var.
Çünkü onlar ailem ve beni büyük bir içtenlikle sevmediklerini bilsem bile şundan eminim ki; onlara merhamet ederek yaklaşmaya devam etmeliydim.
Hem yıllardır alttan alttan ektiğim "bu benim hayatım, bu da sizin hayatınız. herkes haddini bilsin, allahtan başka kimse benim hayatıma bulaşmasın" tohumlarımın filizleneceği de yakındı.
Tüm bu tohumların filizleneceğinin yakın olduğunu görebiliyordum.
Konuşmalarımızda onların değiştiklerini anlayabiliyor, yaşama şekillerinden değişim geçirdiklerini görebiliyordum. Zaten değişmeselerdi, 3numaralı en büyük ablam, 45'inde evlenmeye karar verip, nişanlanlanır mıydı? Diğer 2numaralı ve 1numaralı ablam'lar evlilik konusu açıldığında, daha önce "evlenip de ne yapıcaz" demek yerine şimdi "evlenicez tabiki" diyebilirler miydi?
1numaralı erkek kardeşim ve 2numaralı abim de "sana çok haksızlık ettik, arkanda hiç durmadık" diyebilirler miydi?
Ama tüm bunlara rağmen henüz erkendi.
Şimdi tekrar sabırlı olmalı, biraz daha zaman geçirmeli, onlarla bireysel olarak konuşmaya devam etmeliydim.
Yani onları değişime ve hesabın sadece allah'a verilmesi gerektiğine, allah dışında hiç kimsenin kimseye hesap soramayacağına dair iyice inandırmalıydım.
Şimdi bunu destekleyecek şekilde yaşamaya ve yaşayışımı onlara da iyice gösterirken, oyunbozanlık edemezdim. Hem ablam evlenirken ortalığı karıştırmaya, her şeye çabuk alınan bu kadını giderayak aile oyunlarımızla tekrar sinir edip üzmeye hakkım yoktu.
O kendi yuvasına kurarken, aklında; benim de kendi hayatımı yaşıyor olmam düşüncesinden başka bir şey olmamalıydı. Ve varsın bi bayram daha ben yalnızlığı kendim seçtim diyeyim. Ne olacağğğğki.
Sıkıldım şu aile işinden. Bu konuda iyi değilim. Başka bir konuya geçeyim.
--------
Param bitmek üzere ve açıkçası "Canımıniçi" de olmasa ne yapardım bilmiyorum..
Gerçi böyle diyorum ama buna rağmen, daha önce bi yolunu bulduğum gibi, kesin ama kesinlikle yine bi yolunu bulur, paramı kazanırdım.
Çünkü tüm yoksulluk ve yoksunluk içinde yalnız başına büyüyenler, en zoru yaşadıkları için, en zoruyla karşılaşıncaya kadar bir şey yapmaz, öylece etrafı izler dururlar.
Şu an öyle yapıyorum. Etrafı izliyorum.
-------
Canımıniçi dedim de; o da Amerika'da. Bi arkadaşı kanser ve kanseri ileri safhada olduğu için onu görmeye gitti.
Geçen ay doktorlar adama 5 ay içinde öleceksin demişler. Şimdi bir ayı geçti, kaldı 4 sağlıksız ay.

Adam öleceğinin kendisine söylendiğinden bu yana gün saymaya, papazları etrafına çağırmaya, cenaze işlerini şimdiden kendisi ayarlamaya ve mirasını kimlere ne kadar bırakacağına dair planlar yapmaya başlamış. 
Hiç kimsesi yok. Benden bile yalnız. Çünkü anne babası, onun eşcinsel olduğunu öğrendiklerinde intihar etmişler. Başka kardeşi ve akrabası olmayınca da, kendisi de öldüğünde; biriktirdiği parası bile kimsesiz kalmış olacak.
Paranın bile kimsesiz kalması çok tuhaf. Oysa oysa oysa....
---------
Konu nasıl buraya geldi, ben neden bu kadar hızlı dağıtabiliyor ve hiçbir şeyi düzgün yazamıyorum.
Düzgün ne ki?
Kime göre, neye göre, neyime göre.

Yukarda "param bitiyor" dedim ya, konuyu yine oralar bağlıyım;
İş aramaya başladım. Bir kaç yerle görüştüm ama henüz tık yok. Çünkü insan kaymakları maaş beklentimi yüksek buluyor ve karşılık olarak "siktir lan, şirket bize bile o kadar vermiyor, sana niye versinler" diyeceklerine "bir kaç görüşmemiz daha olacak. sonrasında karar verip dönüş yapacağız" adında yalanlar söylüyorlar. bir ikisi dışında henüz kimse dönmedi ve sırf bu konuda olsa bile; bence dünyanın şeffaflığa ihtiyacı var. Korkak insan kaymaklarına değil.
---------
Aslında parasızlıktan korkuyor olmam gerekirdi ama nedense korkmuyorum. Sanki para olması gereken şey olduğu için, eninde sonunda bi şekilde gelip beni bulacakmış gibi hissediyorum.
Bu düşünceye nerden, ne zaman, nasıl kapıldım bilmiyorum. Belki yeterince yoksulluk çeken, herkes bu düşünceye sahiptir. Kim bilebilir ki? Allah.

Ev kirası, faturalar, yeme içme vs derdim yok.
Bunları hep canımıniçi'ne yükledim. Çünkü bende ona yıllarca bakmıştım ve şimdi ben parasız kalmışken sıra ona geldi.
Aslında sıra gelmedi, kavga gürültüyle de olsa, sıranın onda olduğunu ben söyledim. O da zamanla kabul etti. Zaten kabul etmeyip ne yapacağıdıkiii.
İlişkiler böyledir. Hep ben hep ben hep ben hep ben hep ben hep ben olmaz.
---------
Şimdilik bu kadar yeter. Kurban bayramınız kutlu olsun.
İnşallah nice güzel bayramlarımı görürsünüz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.