-->

03 Mart 2019

Kopya Çeken Masum Köylü

Eğer bi kaza bela olmazsa veya geçen ayki final haftasında kopyadan yakalandığım zaman açılan soruşturmam, dönem uzatma cezası olarak sonuçlanmazsa, burdaki okul maceram 4 ay sonra  bitmiş olacak.
Yani uzun gereksiz lafın kısası; son aylarımı yaşıyorum.
Böyle deyince, ölüm döşeğinde biri gibi konuşmuş oldum ama onca geçen zamanıma rağmen henüz kelime dağarcığım çok fazla gelişmediği için kuracak başka cümle aklıma gelmedi ve işte bu yüzden olsa gerek, gördüğünüz gibi (ya da okuduğunuz gibi); aynı kelimeleri yan yana getirerek cümle kurmaya devam edip duruyorum.
Zaten bütün dillerdeki kelimelerin dibini sıyırdığımızda gördüğümüz gibi; aslında hepsi birbirinin aynısı, sadece yerleri farklı. Hepsi birbirinin aynısı, sadece kuruldukları zamanlar farklı.

ve dinleyen ile anlatanın ruh hallerinden dolayı yüklendikleri anlamlar farklı olsa bile, bi yerden sonra yine birbirinin tekrarından öteye geçmemiş oluyorlar.
ve siz değersizler topluluğu da bilirsiniz ki tekrarlar tekerlemelere dönüşür. bense tekerlemeleri hep boş bir ağız çalışması olarak görmüşümdür.
yani tekerlemeler, anlamsız ve sadece zaman harcanmak için söylenen kelime topluluklarıdır.
Zaten tüm bu yazmalar ve diğer her şey falan filan, ölünceye kadar oyalanmak için yaptıklarımızdan başka ne ki? oysa ölüm var ama umursamıyormuş gibi yaşamaya devam edip gidiyoruz.

Şimdi tüm bu laf kalabalığını geçip kopya olayıma gelirsem (ki burayı başka bir şey yazmak için açmıştım ama işte olay kopya çekmem ve yakalanmam sonrasında başlayan soruşturmayı anlatmama dönüşecek); evet kopya kağıdı hazırladım ve sınav esnasında o küçük kağıt parçasını kendi sınav kağıdımın altına bıraktıktan 3-5 dakika sonra da yakalandım.

Olay tüm basitliğiyle bu kadar, ama öncesi ve sonrasındakileri anlatınca basitlik örtüsünden kurtulup, tüm o yaratılış hikâyeleri gibi bir efsaneye dönüşüyor.
Şimdi tüm bu girişleri yapmışken hazırsanız başlıyorum:
Bütün derslerime olduğu gibi İcra Hukuku'nun tüm derslerine de girmiştim ve zaten notlarımı da düzenli tutuyordum. Bildiğiniz gibi, ders notlarını sadece kendim için değil, sınav haftasında almak isteyenlere de satmak için düzenli tutuyordum. Yani biraz kendim için olan mecburiyetten, başkalarına sağlayacağım imkân sonrasında bana dönecek olan yarar için de not tutuyordum. (off tüm bu sadece tek bir şeyi anlatmak için uzadıkça uzayan kelimeler topluluğu beni yoruyor. son zamanlarda yazmaktan zevk almamaya da başladım. ama inatla yazmak da istiyorum. acaba benim sorunum ne?)

Tahmin ettiğiniz gibi notlarımı ders esnasında hocaların anlatımına göre biraz karışık tutmuş oluyordum ama sınav haftasında temize geçip, düzenli hâle getirdikten sonra belli bir ücret karşılığında isteyenlere veriyordum.
Doğrusu şu son sınavlarda pek para kazanamadım ama yine de bir kişiye bile olsa satarak, para kazandığımı söylemeliyim. En azından Türkiye'ye dönüş için gereken bilet paramı ve burda ıvır zıvır almak için gereken harçlığım çıkıyordu.
Tabii konu bu değil. Konu benim bu derste kopya çekme teşebbüsü aşamasında yakalanmış olmamdı. O yüzden şimdi tüm bu fakirliğin ortaya çıkardığı girişimci ruhun işi olan notlarımı paraya çevirme uğraşını geçiyorum:

O gün ders notlarımı hazırlarken fark ettim ki, aslında 19 kişilik sınıfta benden başka hiç kimse ders çalışmıyordu. Hatta sadece bu sınavlar için yalnız değil, genel olarak çalışmıyorlardı. Ama yine de derslerini tek tük eksik vererek geçmiş oluyorlardı. Ortalamaları düşük de olsa veya bir kaç dersten kalmış olsalar bile, sonuç olarak bir çok derslerini geçmiş olmaları onlara yeterdi.
Çünkü onlar sorumsuz genç topluluğa ait, kafaları henüz basmayan sıradan insanlardı ve bununla yetiniyorlardı.

Bununla yetinmeleri onlara acımama neden oluyordu ve bu acımam, onların hiç çalışmadan düşük ortalamalarla bile olsa geçiyor olmalarını görmemi engelliyordu. Çünkü hiç çalışmıyorlardı ve ben onlara nazaran köpek gibi çalışıyordum.
Hatta köpek gibi çalışmama rağmen, bi kaçı benimle aynı notları alıyordu. Alanlar vardı ve üstelik 2-3 kişinin ortalaması benimkinden de iyiydi.

İşte tüm bu düşünce hengamesinin içinde fark ettim ki; tüm derslere girmek, hocaların ağzından çıkanları, ayet gibi tek tek not almak, ders sonrasında köpek gibi çalışmak, sınav haftasında uykusuz geceler geçirmek falan filan başlı başına yeten-yetecek bir şey değildi ve işte görünen köyün kılavuz istememesi gibi; tüm bunlar yetmiyordu, yetmeyecekti.
Ahlaksızlık her tarafı ele geçirmişken-her tarafımı sarmışken, ahlaklı kalmaya devam etmek aptalcaydı. Bu yüzden ahlaksızlar gibi cesaretimi toplayıp, zaten içimde olan çalışma azmiyle birleştirmeli ve en azından şartları bir tık daha eşitlemeliydim.
Gerçi ahlaksızlık karşısında şartlar hiçbir zaman eşitlenmezdi ama yine de olsundu. Madem şartlar ahlakı alt ettirmeye yönelik olarak ilerliyordu, o zaman kendi payıma düşen ahlaklı olmayı, ahlaksız olmanın altından çekip çıkarmalıydım.
Çünkü çalışmadan geçen insanlar varken ve hatta bir çoğu hocalara yakalanmışken, hocalar da sadece görmemiş gibi yapıp, gülüp geçmişken bu bana yapılan kocaman bir haksızlıktı.
Bense tüm çırpınmalarıma karşılık hakkımla anca bu kadar ilerleyebiliyordum ve onlar sadece kopya çekerek bana yetişebiliyorlardı. Belki benim de tüm çabalarımı sadece bir seferlik kenara bırakıp, bu sınav için onları taklit etmem, aramızdaki adaleti sağlamış olacaktı.
Ama şunu da merak ediyorumdum; adaleti, ahlaksızlığa karşı ahlaksızlık yaparak sağlayabilir miydim?

O sabah da, yani sınav sabahı da tüm bunları ve daha fazlasını düşündüm ve bu düşünceler kafamda yerini aldığında kendimi koy verdim.
Sınav öncesi son defa notlarıma baktığım esnada bu konu üzerine tekrar düşününce, net olarak kopya çekmeye karar verdim ve bu yüzden bi kağıt parçasını çıkarıp, üzerine küçük küçük not almaya başladım.

Ben böyle kendimden geçmiş bi şekilde kopya kağıdı hazırlamaya odaklanmışken, sınıftan bir kaç kişi gelip ne yaptığımı sordu,  onlara "hepiniz kopya çekiyorsunuz ve hiç çalışmadan ortalamanız benimkiyle aynı. sizin aksinize ben o kadar çalışıyorum, derslerden derslere koşturuyorum, ama yine de aldığım notlar bence pek iyi değil. en azından bu sınavda sizin gibi kopya çekerek, İcra Hukuku'nu A düşürücem. Hem zaten derslerdeki sözlü sorulardan da gelecek 10-15 puanım var. kendi bildiklerimi yazıp, kopya da çekersem, kesin A düşer.  böylece yıl sonunda daha iyi bi ortalama yaparım" diye verdim veriştirdim.

Sadece o sırada değil, bu anın sonrasında, yani sınava 1 saat kaldığında karşılaştığım bir kaç kişi daha kopya kağıdını elimde gördüklerinde "bu sefer ben de sizin gibi kopya çekicem" diye karşılık verdim ve hepsi "abi sen yapma, sen kopya çekemezsin. senin ihtiyacın yok. yapma abi yakalanırsın. başka bir şey olur, çekme sen" diye karşılık verdiler.
Ama tüm karşılıklarına rağmen gözümü artık nasıl karartıysam ve hatta onları nasıl kıskandıysam ve bunu; onlarla aramızda yaratılmış olan bi haksızlığı ortadan kaldırmak olarak gördüysem "e siz çekiyorsunuz, benimle aynı puanları alıyorsunuz. hocalarda bi kaç kişiyi görmelerine rağmen pek bi şey demiyorlar. ben niye bu kadar kasayım ki" diye  cevap verip, kopya çekeceğimi iyice netleştirdim.

Sınav saati geldiğinde, sınavın olacağı sınıfa doluştuk ve hocaların gösterdiği yere oturup, kağıtların dağıtılmasını beklemeye koyulduk. O sırada heyecanım artmaya, nefes alış verişim hızlanmaya başlamıştı bile. Ellerimi koyacak yer bulamıyor, sürekli etrafa bakınıp duruyordum.  Bu sırada sınav kağıtları dağıtıldı ve sorulara baktığımda, aklımda hiçbir şey kalmadığını, cevapların ise yalnız kopya kağıdında olduğunu düşünmeye başladım. Bu yüzden cebimden kağıdı çıkarıp, sınav kağıdının altına koydum ve sakinleşmek için derin derin nefes alıp verdim.
ama dakikalar geçmesine rağmen sakinleşemedim.

Büyüyen heyecanım, titreyen ellerim, pörtleyen gözlerimle bi türlü sınava odaklanamadım ve aklımdaki ufak tefek bilgi kırıntıları da dahil her şeyi de unuttum.
Bi ara sınav kağıdını kaldırıp, kopya kağıdına bakmaya çalıştığımda ise heyecandan okuyamadığımı fark ettim.
Bu sırada kendi içimde de ahlaki çatışmalar, haksızlık ve adaletsizlik üzerine bitmek bilmez bir tartışma başlamıştı ve stresimden dolayı, içimdeki benleri susturamıyordum da.
Bir kaç dakika sonra içlerinden birinin sesi daha da yükseldi ve diğer sustuğunda; kendimce yaptığımın yanlışlığı üzerine düşünmeye başladım.
Şimdi biraz daha sakinleşmiştim ve bu yüzden kağıda artık bakmayacağımı netleştirdim. Netleştirmişken de, sınav kâğıdındaki soruları okuyup aklımdaki bilgi kırıntılarıyla cevaplamaya karar verdim.
Ama önümdeki bir kaç sorunun cevabını biliyor olmama, diğer ikisinin ise yarısını bildiğimden emin olmama rağmen saçma sapan şeyler yazmaya başladım.
Şu an tam olarak hatırlamıyorum ama galiba,  sorulardan birazcık ilgiliydiler  o kadar. Hepsinin ise kısacık kısacık bilgilerini yazabiliyordum. Kopya kağıdında ise sanırım bir çoğunun cevapları vardı ve işte iç hesaplaşmam da yine başlamıştı.

İç hesaplaşmam yine başladığında kendimi durdurup "sınavın böyle olmayacağını en iyisinin sınavdan çıkmam gerektiğini" telkinimi kendi kendime yapıp, 5 dakika sonra da kağıdımın sağ alt köşesine tükenmez kalemle "hocam kusura bakmayın. bir şey hatırlamıyorum. her şeyi karıştırdım" diye yazdım.
Cümlemi tamamlamıştım ve işte tam bu esnada derin bir nefes alıp, kopya kağıdını da bi yerime sokup ayağa kalkarak "hocam aklıma bir şey gelmiyor, büte kalmak istiyorum" diyeceğim sırada hocanın başımda bitip sınav kağıdımı işaret ederek "kağıdını kaldır bakayım" demesi bir oldu.

Evet, yakalanmış oldum.
Hocaya, tükenmez kalemle sınav kağıdıma yazdığım notu bile gösterememiştim ve işte ben kendim sınavdan çıkacakken, o önce davranıp beni köşeye kıstırmıştı.
Hiçbir şey demeden kağıdımı verdim ve öylece olduğum yerde kalakaldım.
Sınıf hepsi şok oldu, sınavda olan diğer tanıdık gözetmen hoca bile bana üzüntüyle bakıyordu. Nefes alıp verdiğimi bile bilmiyor bi halde öylece oturmaya devam ederken 10 dakika geçmişti ki, kopyamı yakalayan hoca bana "çıkabilirsin" dedi ve ben, savaş alanında aldığı derin bir kılıç yarası yüzünden sürünen bi asker gibi sınıftan çıktım.

Ben çıktıktan sonra da, Hoca'nın bizzat kendisi gidip Hukuk Fakültesi Dekanı'na beni şikayet edip hakkımda tutanak tutturmuştu. Dekan'la fakültede sürekli karşılaştığımız için bazen gidip muhabbet ettiğimden dolayı tanışıyorduk ve onu sınavdan sonraki ilk 1 saatteki karşılaşmamızda bana kaşlarını çatıp ters ters baktı. Böylece soruşturmam da başlamış oldu.

Sınıftakiler ise beni görüp sürekli "biz sana demiştik çekme" diye söylenip durdular ve bi kaçı yakalandığım için çok mutlu olduklarını yüzlerinden silemediler. Bende onların mutluluğu boğazlarında kalsın diye, soruşturma yok dedim ve öylece kaldılar.
Sonrasındaki bi kaç gün içinde ise yine sorduklarında "soruşturmam var" dedim ve iyice şaşkaloza döndüler. Bunun üzerine de "kopya soruşturmasında ilerlemeye karar vermişler" diye söylenip durdum.
Doğrusu ise zaten buydu. Çünkü hakkımda soruşturma başlamıştı ve sonuçlanması için savunmamı bile istemişlerdi ve işte benim de oturup, bir savunma yazmam gerekiyordu.

İyi de bir savunma nasıl yazılırdı ki?
Bu konuda hiçbir bilgim yoktu. Bu yüzden saatlerce interneti alt üst ettim ama sonuç olarak bir şey bulamadım. Ya da ben stressten dolayı bulamıyordum.

Sonra oturup herkesi suçlayan bir savunma yazmamın daha iyi olacağını düşünerek bir şeyler karaladım ve son anda bunu savunma olarak vermekten vaz geçtim.
Çünkü savunmam da, beni kopya çekme teşebbüsünde bulunmaya iten sebepleri; okul yönetiminin genel eğitim tutumundan, hocaların kalitesizliğine, öğrencilerin tüm sınavlarda kopya çekmelerinden, hiç ders kitabı bile almadan geçiyor olmalarına kadar bir çok şeyi yazmıştım.
Sonuç olarak ise "eğer biri kopya soruşturması geçirecekse o ben olmamalıydım" cümlesine bağlamıştım.
Gerçekten de benim dışımda herhangi biri bile kopya soruşturması geçirebilirdi ama ben asla olmamalıydım. Çünkü ben sadece hayata karşı duruşumu boş verip, gereksiz et, kemik ve kan yığınından ibaret olan çocuklara özenen, salak ve kıskanç biri olduğum için soruşturulmalıydım. Bunun dışındaki tüm soruşturmalar gereksiz ve haksızcaydı.
Evet durum böyleydi. Olayı tüm doğrularıyla dile getirmeliydim ama doğruları kim takıyor ki?
Hiç kimse.
Doğruların da dile getirilmeye ihtiyacı var, ama her zaman her yerde değil. Sadece akıllıca ve doğru bi şekilde dile getirilmeliydiler. Öteki türlü, dile getirilen doğrular sadece kızgınlık cümleleri olarak algılanırlardı ve bu da en fazla gülünç olmaktan öteye geçmezdi.
Yani hem şimdi elimde bi delil olmadan, kendim dışındaki herkesi suçlamam, ne işe yarayacaktı ki? Ha belki benim kesin olarak okuldan atılmamı sağlardı ama yüzmüş yüzmüş kuyruğuna kadar gelmişken, okuldan atılmak benim için daha mı iyi olacaktı?

Hayır. Kötü olacaktı. Bu yüzden şu an içinde olduğum sistemdekiler gibi davranmalı, elimde kesin bir delil olmadan kimseyi suçlamamalıydım. Zaten şu an bunun eğitimini almıyor muydum? Bu işi öğrenmek için burda değil miydim?
Evet sakinleşmeli ve tüm saçmalıklarımı sadece kendime saklamalıydım.
Sakladım.

Bir kaç gün sonra hocalardan birine, başımdan geçenleri detaylı bi şekilde anlatıp ne yapmam gerektiğine dair danıştım ve o da bana nasıl bir savunma yazmam gerektiği hakkında uzun bir konuşma yaptı.
Söylediğine göre savunmamda olayı iyice dramatize etmeli, dolaylı yollardan bile olsa ailemle olan ilişkim, hayatımı nasıl kazandığım, maddi durumum ve diğer her şeyi acınacak bir şekilde belirtmeliydim. Aksi takdirde, hem uzaklaştırılabilir, hem para cezası alabilirdim ve tüm bunların üstüne bir de bedenimin aksine tertemiz olan sicilim de kirlenmiş olacaktı.

İşte bunu göze alamazdım. Çünkü modern dünyayı tüm pisliğiyle kabullendim ve bu yüzden kirli olan hayatıma rağmen, sicilimi kirletmeyecektim. Herkes gibi kötü bir hayat yaşamış sicilini temiz tutmayı başarmış olarak yoluma devam edecektim. Bu yüzden aşağıda okuyacağınız savunmam ortaya çıktı:

"Xxxxxx Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğü’nün xxxxx sayılı soruşturma emrine istinaden savunmamdır:
xxx Ocak 2019 tarihinde yapılan İcra Hukuku Bilgisi sınavından iki gün önce yaşadığım maddi sıkıntıdan dolayı, ailemle olan tartışmalarımız büyüdü ve bunun sonucunda da, 6 yıldır zaten ayrı olduğumuz, ama mahkemenin bi türlü bizi resmi olarak da ayırmadığı eşim, oğlumla olan iletişimimi de tamamen kesti. Bu yaşanan can sıkıcı kişisel olaylardan dolayı çok fazla gerildim ve diğer derslerimde de yaptığım gibi tüm derslerine girip, her dersinde de not aldığım, Xxxx Hoca’nın İcra Hukuku Bilgisi sınavına çalışırken dikkatimi toparlayamadım ve son umut olarak o gece de sabaha kadar kütüphanede ders çalışmama rağmen, konular bi türlü kafama girmedi. Bunun üzerine sınav saatine kadar da çabalamaya devam ettim ama bi türlü anlayamadığımı kabullenip, utanç verici bir şekilde kağıda not alıp Hocamızın sınavına öyle girdim. 
Ama sınav esnasında yaptığım yanlışlığın farkına varıp, sınav kağıdımın sol alt kısmına çaresizliğimden dolayı tükenmez kalemle “hocam kusura bakmayın, bir şey hatırlamıyorum. her şeyi karıştırdım” diye yazdım. Kağıdımı vermek için kalkıp, yazdığım notu gösterip “bütlere kalmak istiyorum” diyeceğim sırada Xxx Hocam gelip “kağıdını kaldır” dedi ve ben kağıdımı kaldırdığım anda da, bu utanç verici olay yaşandı. 

Ailesinin engellemelerinden dolayı, ancak 18 yıl sonra okula dönebilmiş biri olarak ve tüm okul hayatım boyunca da ilk ve son kez yaptığım bu davranış çok yanlış, çok çirkindi. Ne olursa olsun, hiçbir şekilde yapmamam gereken bu durumu yapıp yaşattığım için Xxxxxx Hocam’dan, tüm hocalarımdan,  Adalet Meslek Yüksek Okulu’ndan, Fakülte’mden ve Üniversitem’den özür diler, beni affetmenizi arz ederim."

Savunmamı verdim ve bakalım bir ay sonra çıkacak olan karar ne olacak.
Umarım resmiyette bir şey olmaz, kayıtlara bir şey geçmez ve bu işten para cezası da ödemeyerek tamamen sıyrılırım. Çünkü tüm dünya resmi kayıtlarınızla ilgileniyor ve orda bi leke olmasını şimdilik istemiyorum.
En azından bir salak olduğumun resmi kayıtlara geçmesini istemiyorum. Sadece ben ve sizler salak olduğumu bilin yeter.
Dua edin de bir şey çıkmasın.
si yu leydır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.