-->

07 Kasım 2018

istanbul mollası

Geçen hafta Perşembe gecesi uçarak İstanbul'a gittim ve saat 01:00 civarında Öküz'le Taksim'de buluşup, valizimi arabasına attıktan sonra Tek Yön'e girip müşteri olduk. Orda biraz öpüştükten sonra, içeriye bakınıp youtube playlistlerinden çalmakta olan müziği dinlemeye çalıştık ama insanların beni ortama yeni düşmüş taze et sanmalarından dolayı etrafımda akbaba gibi dönmeye başlamalarıyla bu durumdan sıkılıp, sonrasında da Öküzün de iyice rahatsız olmasından dolayı ordan çıkıp İstiklal Caddesi'nde gezindik.

İstiklal'i o keş kalabalığından dolayı pek özlememişim ama İstanbul'un geneli için aynı şeyi söyleyemem. Zaten İstanbul'un suyundan içip de ayrı düştükten sonra özlememek mümkün mü?
Ben de en son geçen yıl yine bu zamanlar istanbul'a gelmiştim ve ondan sonra ilk defa geliyordum. Canım istanbul. Canım benim. Seni çok özlemişim ama bi yandan sanki hiç ayrılmamışım gibi bir his var içimde. Acaba aklım hep sende olduğundan dolayı mı, yoksa aslında gerçekte hiç özlemediğimden mi? bilmiyorum ki.

Zaten her şeye hemen alışan şu içim, dışımdaki yaşama hevesimi bazen yok etmiyor değil. Ama onu da böyle olduğu için seviyorum. Çünkü belirsizliğe karşı olan o çekim gücüne karşılık beni sakinleştiriyor ve bana; anormal olan her şeyi normalleştirerek yaşatıyor.

Bu sayede, sanki her şeyi daha önce yaşayıp deneyimlemişim de tüm bu kaos ve koşuşturma koca bi tekrardan ibaretmiş gibi hissetmiyor değilim ama yine de bu durum olumsuz değil ve hatta yer yer hoşuma da gidiyor. Çünkü beni daha makul ve mantıklı, daha insani ve canlı kılıyor.
Ve işte sevgili İstanbul, uzun zaman sonra sana kavuştuğumdaki heyecansızlığım, senin eksikliğinden değil, benim fazlalığımdan olabilir. Kırılma bana olur mu? ve lütfen darılma da..

İstiklal'de gezinirken ben ve öküz'ü yakın gören adamlardan biri "oda var" diye teklifte bulundu ama teşekkür ettiğimde uzaklaştı. Öküz ne olduğunu anlamadığı için bön bön bakındı durdu, sonra ben durumu açıklayınca "ohhaaa, yok artık" gibilerinden tepkiler gösterdi.

İstiklal işte, bildiğimiz gibi, herkese açık, herkese toleranslı,  herkesi bağrına basmaya hazır. Hem sarhoş dolu, hem hırsız, kapkaççı, hapçı, jigolo, hem sekse aç zengin dolu, hem paraya muhtaç fucker ve serseri dolu. Travestiler, ucubeler, normal olduğunu sanarak yaşamaya devam eden ben gibiler, anormal olduğunu sanan normaller ve diğer hilkat garibeleri. İstiklal'de her zaman herkese yer vardır ve işte şimdi de vardı.

biraz daha gezindikten sonra saat iyice ilerledi ve gecenin sonunda o evine giderken ertesi gün buluşmaya karar verdiğimiz için arabasından valizimi alıp, Kurtuluş'ta bi arkadaşımın evine girip uyudum.
Sabah uyandığımda, valizden; geçen yılki ders kitaplarımı çıkarıp arkadaşımın raflarına dizdim ve öğleye doğru Öküz'le sözleştiğimiz yerde buluştuk.
Öğlen yemeğini yedikten sonra Sarıyer taraflarını gezinip, sonrasında Öküz'ün önceki ay sınav tarihimi söylediğimde, 1 geceliğine rezervasyon yaptığı otele gittik.

Otel dediğimde Sheraton'ın Bağcılar şubesi. Sheraton lüksü yok, yakışıklı garsonun pantolonu arkadan yırtıldığı için defalarca dikikti ve eğildiği zaman tekrar yırtılacak diye ödüm koptu.
Koca otelde bizim dışımızda bi kaç kişi daha vardı ama biz de zaten Öküz'ün seks açlığından dolayı sadece 1 günlüğüne yer tutmuştuk. Sağolsun Öküzle birlikte odaya girdiğimiz gibi seks yapıp durduk ve ertesi gün kahvaltı yaptıktan sonra çıkıp İstanbul'u gezdik.

Öküz yine bildiğimiz Öküz. Cinsel açlığı bitmek bilmiyor ve bu yüzden sürekli seks yapmak istiyor. Cimriliği de aynı cimrilik ve çocukluğunda yaşadığı yoksulluğun etkisinden çıkması için ne yapılabilir artık hiçbir fikrim yok. Ya da fikir yürütmek istemiyorum ve onu böyle kabullenmeye başladım. Yani olduğu haliyle. Yani olması gerekeni yapmaya başladım. Kabullenmek. Yapmamız gerekenden şey bundan başkası değil.

Kavgalarımız da eskisi gibi aynı şekilde devam etti. Sürekli atıştık ve sanırım atışmalarımızı seviyorum. Ya da sevmeye başladım. Bu sevme nedenim de kabullenmek olabilir. Yani bizi kavgalı olarak kabul ettim ve bunu kabul ettiğim için bu halimizi sevmeye başladım.
Zaten onunla olan atışmalarımız esnasında; sanki her anı atışmak için değerlendiriyormuşuz gibi hissettim. hissetmeye başladım. Belki de böyle daha iyiyiz. Belki de böylece iyileşiyoruzdur. (ya da şu an böyle hissettiğim için böyle yazıyorum)

Otelden ertesi gün sabah kahvaltısından sonra çıktık ve İstanbul'u gezinip sonrasında yine ayrıldık. Sınav sabahı beni arkadaşımın evinin ordan alıp, sınava gireceğim okula götürdü. Üstümdeki her şeyi ona verip, sınava girdim.
Sınavda biraz heyecanlanmadım değil ama 3-5 dakika sonra heyecan meyecandan pek de eser kalmadı. İyice alıştıktan sonra bildiğim kadarını yaptım ve sınav süresi dolmaya yakın zamanım kalmış olduğunu görünce atladığım sorulara göz attım.
Atladığım sorular matematik sorularından başkası değildi. Çünkü matematik bilgim yok ve bundan dolayı onları yapmakla uğraşmak yerine, bildiğim alanları yapmayı tercih etmiştim. Böylece hem zamandan, hem de gereksiz stressten kurtarmış oluyordum. Zaten şimdi kendimce hesaplıyorum da, sanırım sınavdan en fazla 65-70 puan gibi bir şey alacağım. ama yine de bakalım işte. umarım daha kötü bir sonuç almam.

Sınavdan çıktığımda koştura koştura havaalanı otobüslerinin olduğu durağa gittik ve orda Öküz'le birbirimizi öpüp ayrıldık. Otobüse binip havaalanına gittiğimde çok beklemeden saatim geldi, uçağa atlayıp Kıbrıs'a döndüm.

Kıbrıs'a döndüm ama zaten burdan da yaz aylarında mezun olucam ve bu sınavdan aldığım puana bakmadan, ilan edilen memur alımları arasında, bana göre olan tüm duyurulara başvurucam. Bu çabalarımın sonrasında da bi yerlere yerleşirsem daha ne istiyimki.

En azından düzenli bi maaşım olur, oturur işimi yaparken, bi yandan da oğlum için kenara para biriktirmeye başlarım. Zaten biraz da onun için girdim tüm bu okul okuma ve sonrasında memur veya bir şey olma yoluna. Ama bakalım artık, inşallah sonu da güzel olur.

Memur olursam yazmaya ve edebi anlamda gelişmeye daha çok zaman ayırmayı da düşünüyorum. Çünkü entelektüel anlamda çok büyük bi eksikliğim olduğunun farkındayım ve bu eksikliği, düzenli para akışımın olduğu bir sisteme adapte olduktan sonra tamamlamak daha kolay olacak gibi duruyor.
Umarım yanılmıyorumdur. Yanılıyorsam da zaten istifa eder, işsizliğe tekrar geri dönerim. Yani çok büyük bi dert değil.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.