-->

05 Ekim 2018

Lobi'deki Gece Barmeni

Önceki hafta odamızdan ayrılan Trabzonlu arkadaşın yerine yeni biri gelip yerleşti. Böylece oda da tekrar 3 kişi olduk. Şans bu ya o hafta boyunca barmen eksikliğinden dolayı, lobi tarafındaki küçük barda Gece Barmeni olarak görevlendirildiğim için, bu yeni gelen kişiyle fazla karşılaşıp muhabbet etmedik. Ama son iki gün yerime alınan barmen geldiğinde, ben de odaya ve normal iş saatlerime başladım. Böylece bu yeni gelen oda arkadaşı ile fazla muhabbet etmeye fırsat kalmadan kavga ettik, gitti.

Kavga nedenimiz ise biz uyuduğumuz esnada onun telefonda konuşurken abartılı bir sesle konuşması, odaya girip çıktığında veya tuvalete gittiğinde kapıyı çekerek güm diye kapatmasıydı. Zaten en son atışmamız da, onun yine odaya girerken duyuları olan bir insanın yaptığı gibi kapıyı açıp kapamak yerine, güm diye çarpması oldu ve ben de bunun üzerine uyanarak:
-rica etsem biraz daha yavaş olur musun
-nasıl yani?
-yani mesele kapıyı her geliş gidişinde GÜMM diye çarparak kapamak yerine, sadece hafifçe çekerek veya iterek kapatabilirsin" dedim, o da karşılık olarak:
-benim kapamam böyle" dedi ve dediği an, ben de onun kapıyı GÜMMMM diye kapatması gibi patlayıverdim.

Şu an o konu üzerinden günler geçtiği için, cevabına karşılık tam olarak ne dediğimi, aramızda nasıl bi diyalog geliştiğini hatırlamıyorum ama olayın ardından eşyalarını toplayıp başka bi odaya geçti.
Böylesi daha iyi oldu. Çünkü 28 yaşında olmasına rağmen, sadece bir canlı olarak yaşamaktan başka bir şey yapmıyordu.
Hisleri yoktu, doğuştan bu yana bilinci hiç açılmadığı için kapalıydı. Hayatla iç içeliği yeme içme ve uyumadan sonra kendisine verilen işi adım adım takip ederek yapmaktan ibaretti.
Eğitimsiz, akılsız, iki kişilik sohbetlerinde bile ses tonu bozuk bir borazandan çıkarcasına kaba ve yüksek tonda olmasından dolayı rahatsızlık verici, hem bilinç olarak hem de tip olarak salak ve üstelik salaklığı ilk karşılaşmada yüzünde okunanlardandı.
Okulu da zaten ortaokula kadar okuduğunu, fazlasına ihtiyacı olmadığını söylemişti. Buna şaşırdığım için "aslında senin gibilerin okulu hiç bırakmaması lazım" demiştim ve bunun üzerine, bana bön bön bakmakla yetinmişti.

Evet, okul hayatını genel olarak "okuma ve yazma" için yeterli bulsam da, bazı insanlar için, yaşamları boyunca devam etmek zorunda oldukları bir yer olduğunu düşünüyorum. Bu arkadaş da, o bazı insanlardan biriydi.
Çok şükür ki, bu insanla o hafta barmen olarak çalıştığım için pek muhatap olamadığım için kendisini fazlaca tanıyamamıştım. Gerçi tanımak isteyeceğim türde insanlardan da değildi. Sonuçta derinliği olmayan her insanın tanışılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu tür insanlar sadece sinir bozucu zaman kayıplarındandırlar.

Gece 12:00'den sonra barmen olarak çalışmak ise pek güzeldi. Zaten gece barmeni olarak çalışanların, fazlaca bir barmen bilgisine sahip olmalarına gerek yok. Çünkü kokteyl siparişi alınmıyor, bunun yerine orada hazır bulunan alkollerden servis ediliyor. Alkollerin hepsinin adı da şişelerinin üzerinde yazılı ve alıp bardağa attığınız buzun üzerine bocalayıp isteyen kişiye uzatıyorsunuz. Yani benim işim bu kadardı.

İşim bu kadar olmasına rağmen, bi bardak viskiyi uzatmanız karşılığında abartılı bi şekilde yerlere kadar eğilip bükülenler, iltifat üzerine iltifat edenler, ailesiyle sorun yaşayanların; işiniz icabı kendisine verdiğiniz ücretsiz bir bardak Brendi karşılığında sizi dünyanın en iyi insanı ilan etmesi, muhabbet etmek için bardağın boş kalan tarafından konu açanlar, dolu tarafını görmeyen aç gözlüler, seks yapacak bir şey arayanlar, ödediği tatil parasını içerek kat be kat çıkarmak isteyen sarhoşlar, ve sarhoşlar, sarhoşlar, sarhoşlar.

Tüm bunlara rağmen gece saatlerinde lobi tarafı genel olarak fazla sakin oluyor. gündüzün o koşuşturmacasından eser miktarda bile olmuyor. Bu yüzden çoğu zaman barın arkasına çektiğim sarı renkli demir sandalyede oturup telefondan kitap veya makale okuyordum.
Tabii benim için; gelen müşterilerle olan iletişimsizlikten dolayı, bir kaç yabancı dil bilmemenin eksikliğini fazlasıyla yaşadığım bir hafta da oldu diyebilirim. Başka da pek bir şey hissetmedim.

Gece barmeni olarak seçilmemin nedeni ise, çalışanlar arasında o ara en güvenilir kişi olmamdı. Çünkü alkol almıyorum ve kimsenin benimle küfürlü dahi konuşmasına izin vermemek için gerekirse kavga bile edip, aynı zamanda masalarda bulduğum her eşyayı Şef'lerime teslim ediyorum.
Ki bazen eşyalar arasında cüzdanlar, sigara dolu paketler, pahalı çakmaklar, saatler, gözlükler, telefonlar da oluyor. Pahada değerleri iyi oluyor ama ne yazıkki, tüm bu ıvır zıvırlara ihtiyacım yok. Benim omayanı, benim ilan etmem için bana verilmesi veya satın almam lazım.
Çok süper muhteşem eşi benzeri olmayan bir insan olduğuma dair kendi reklamımı çok uzattım, kısa kesip şöyle bağlayayım; tüm bu insan olmanın gereklerinden biri olan davranış biçimlerimden dolayı, gece barmeni olmak çalışma deneyimi kaçınılmazdı ve bu yüzden yerime yeni barmen gelinceye kadar çalıştım geçti gitti.

Her zamanki işime döndüğüm hafta ise oda arkadaşlarımdan biri daha gitti. Odada tek başıma kalışımın ertesi günü ise 24 yaşında biri geldi yerleşti.
Konuşması tutuk, gururlu cahilliği suratındaki her mimiğe işlemiş, beden hareketleri bir fil kadar hantal, el ve kol hareketleri ise homoseksüelliğini saklamaya çalışan pasif eşcinsel bi erkek gibi tuhaflaşmış, adımları ise; yere basmaya tenezzül etmez ama yer çekiminin varlığından dolayı mecburi bir lutufkârlık barındırıyor. Bakışlarında biriken kibir o kadar yoğunki, karşısında durup kendisine bakmaya devam ettiğinizde size  adeta "ne cüretle bana bakarsın" dercesine burnundan soluyarak nefes alıp vermeye başlıyor.

Otelde geçen ay çalışmaya başlamış. İşi; villaların dolaplarını kontrol edip, eksik ürünleri tamamlamak. Ne iş yaptığı dışında ise, daha önce bulunduğu odada yaşadığı problemi konuştuk. Diğer kalanlar çok gürültücü ve sürekli sarhoşlarmış. Bu yüzden bir kaç sefer atışmışlar. Daha doğrusu atışamamış. Onlar ne isterlerse öyle davranıp, onların istediklerini yapıyormuş. Sonra dayanamayınca odadan çıkmaya karar vermiş ve işte lojman sorumlusu da getirip benim odaya yerleştirmiş.

Ona, yaşadığı bu tür sıkıntılar karşısında insanlardan ve olaylardan kaçmak yerine, aslında iletişimi mantıklı bir alana çekip hakkını araması konusunda biraz nutuk çektim ama nutuk işlemim bittiğinde bana "hangi burçsun" diye sordu.

Doğrusu o an kalkıp tokatlamak istemedim değil, ama yaratmış olduğum mantıklı alandan ayrılmamaya gayret sarf edip "bilmiyorum ki" diye karşılık verdim ve bu sefer o bana "nasıl ya? nasıl bilmezsin? herkes burcunu bilir ki??" diye karşılık verdi.

durup yüzüne baktım. Ciddiyetini ve burcumu bilmememden kaynaklı beni nasıl küçük gördüğünü, dudağının kenarında kopmaya hazır kahkahanın nasılda fırsat kolladığını okudum. ama yine de "annem 10 çocuk doğurmuş. ben 9'uncu çocuğu olduğum için, beni ne zaman doğurduğunu hatırlamıyor. sadece ben doğduğum yıl havanın ilk kez çok çok çok soğuk olduğunu ve doğduğum ay kar'ın nerdeyse hiç durmadan yağdığını hatırlıyor" dedim. "hahahahaha" diye şuh bi şekilde güldü. ona "bizim orda doğum tarihini bilmek önemli değil, doğduğunu bilmek yeter" gibisinden birşeyler söyledim. Konu yine uzadı ve insanın kendi hakkını araması konularına geldi. Ama onun umrunda değildi. bu yüzden ben de hakkını araması nutuklarımın bir yararı olmadığını düşünüp, işim varmış gibi davranarak odadan dışarı çıkıp, hava aldım.

Dışarda düşündüm de, acaba şimdiki yaşımdan 9-10 yıl önce bende böylemiydim.
bi an evet öyle olduğumu düşündüm. ama sonra kendime gelip, aslında farklı olduğum ve asla böyle olmadığımı, davranmadığımı hatırladım.

Bu konuşmamızdan bi kaç gün sonra ise, çalıştığım bardaki arkadaşlarımdan biri gelip bizim odaya yerleşti. Kaldığı odada fazla gürültü oluyor, uyku düzeni bozuluyormuş. Düzenli uyumaya hasret kaldığını ve artık kimseyle uğraşmak istemediğini söylüyordu.
Odaya yerleşmesinden 4 gün sonra ise çıktı gitti. Çünkü ben odada yokken, Pasif Duygularını Bastıran Eşcinsel Gibi oda arkadaşımla önemsiz bir şey yüzünden atışmışlar ve o da bunu dövmemek için başka bi odaya yerleşmesinin daha doğru olduğunu düşündükten sonra toplanıp gitmiş.
Ki odada kalsaydı gerçekten döverdi. Çünkü 21 yaşında olmasına rağmen iri yarı kaslı yakışıklı ve düzenli spor yapıyor. Hacettepe'de alman dili ve edebiyatı okuyor. Fakir bi aileden gelme. Kendi ayakları üzerinde durmak için fırsat kolluyor.

Bazen onunla birbirimize yürüyor gibi yapmadığımız olmuyor değil. Ama yaşının küçüklüğünden dolayı kendimi frenleyip "senle biz olmayız. ama pek emin de değilim" diyorum ve kahkaha atıyor.
Henüz hiç kavga etmediğimiz için iyi biri olduğunu düşünüyorum. Ama doğrusu o da haksızlık etmeye yatkın biri değil. Bu yüzden kavga etmiyor da olabiliriz. Zaten iki haksızlık etmeyi sevmeyen insandan daha çok ne olabilir ki?


2 yorum:

  1. bende doğum tarihini kesin bilmem annemin sondan ikinci çocuğuyum. Küçüğümden şanslıyım. Buna ilk kez şans diyorum, bunu derken onun bir yaşında kalmış olması içimde bir mezar açıyor. Özellikle oğlum doğduğundan beri... Zor zamanlarda bakımsızlıktan "yiten" canım kardeşim.

    Doğum günümü bilmediğime şaşıran yabancı hocaya (doğuluydu) biz de doğduğun gün önemli değil, öldüğünde nasıl bildiğin önemli demiştim.

    İlkeler edinmek güzel şey... İnsanı fark etmeden birçok kötülükten koruyor.. Özellikle alt tabakadan geliyorsan. İnsanı seçemezsin ama ilkeler yardımcı oluyor.


    Dünya malından gayrı derdi olmayan insandan uzak duracaksın. Elin yettikçe gücün oldukça... Bir de turizm nalet bir sektör...

    YanıtlaSil

düşüncelerini kendine saklama, benimle de paylaş.